bir de tarafsız değilim tarafım barıştan ve kardeşlikten yanadır, ne güzel söylemiş Aşık Veyselimiz:
...
Kürtü Türkü ne Çerkezi
Hep Ademin oğlu kızı
Beraberce şehit gazi
Yanlış var mı ve neresi
...
Veysel sapma sağa sola
Sen Allah'tan birlik dile
İkilikten gelir bela
Dava insanlık davası…
Esasında belli kondisyonlar oluşursa herhangi bir canlıda virüs gibi dünyaya yayılabilir.. Mesela ekoloji de olduğu gibi köylüler çocuklarının intikamı için yılanları öldürünce köyde hastalık gibi farelerin yayılması buna örnektir. Buna rağmen bu örnek bile insanın virüs olayında baş rol oynadığını gösterir.
Demek ki köy öreneğindeki gibi doğal olamayan bir sapmadan dolayı ''ekolojik'' denge bozularak insanlar başrolü üstlendi... Acaba bu doğal olmayan olay insana hür irade verilmesi mi yoksa anaerkilden ataerkile geçiş nedenleri mi?
''I want to share something of a revelation with you, Morpheus. It came to me when I attempted to classify your species, and I realised that you are not actually mammals. You see, every mammal establishes a natural equilibrium with its natural habitat. But you humans do not...you habitate one area and consume all the natural resources before spreading to another area...
There is another creature that does this: Do you know what it is? A virus. You humans are a cancer of this planet, you are...plague...''
Kısaca Agent Smith '' 'İnsana benzeyen bir canlı daha var: Virüsler. İnsanlar memeli değil aslında, bir virüs. İnsanlık bir hastalık! '' diyor...
Bazen insanlığı doğanın zıttı olarak görüyorum, hayvanlar bile kendine yeteceği kadar avlanırken bizler doğayı sömürüyoruz. Bu da bizim doğamız olsa gerek...
Din, Avrupa için bir afyondur, bütün ideolojiler gibi. Avrupa’nın tarihi, bir sınıf kavgası tarihidir. Osmanlı için şuurdur din, tesanüttür, sevgidir. Osmanlı toplumu insan haysiyetine ve inanç birliğine dayanır.
Din çoğu zaman inanalar ve inanmayanlar tarafından bilime hep karşı olarak gösterilmiştir. Fakat ne kadar Galileo Galilei'yi engisizyon suçlasa bile o zamanın matematikçileri gibi bilim adamlarının çoğuda Galileo Galilei'ya karşı çıkmışlardır. Ve unutmayalım ki ''Tabiat hiç şüphesiz, Allah'ın hiç vazgeçemeyeceğimiz, okunması gereken diğer bir kitabıdır'' diyen Galilei'dir
Bilmi ve dini ayırmak Kuran'daki ilim kelimesinin anlamını hiçe saymaktan ya da çarpıtmaktan ileri gitmez.Gerçek dinde bilgiye, öğrenmeye ve düşünmeye verilen önem, aslında insana verilen önemin göstergesidir.
Deney-Gozlem-Sonuç (sistamatik deney, gözlem ve ölçme sonuçlarının matematikle ifadelendirilmesi) bilimin ana temellerindendir...
Bu ölçüye göre Darwin bilim adamından çok gözlemciden ileri gitmez çünkü Darwin'in yaptığı bir deney yoktur sadece gözlemlerinden ortaya attığı ispatlanamamış savlar vardır, esasında savdan çok düşüncedir...
Ne kadar bilim adamarı listesine koysamda fikir adamı demekten başka olumlu diyeceğim bir şey yok...
Bugun dunyanin dort bir tarafinda teror olaylari oluyor ve bu teror orgutlerinin cogu derin devletler tarafindan koz olarak kullaniliyor. Teror bahanesiyle istedikleri baskiyi istedikleri bozgunculugu mesrulastiriyorlar.
Yuzeyde gelisen olaylar tabiki uzucu ama isin derinligine inerseniz nasil bu politikalara Kurtu Turku nasil alet oldugumuzu gorursunuz. Demogoji yapmak bedeva ama bu tavan akarken catiyi tamir edecegimize hep akan suyun altina kova koymakla gecistirmek olmuyor mu ve kusura bakmayin ama sloganlar bos kovadan baska bir sey degil.
Birincisi Dehap savunmuyorum ikincisi teroru alkislayalim da demiyorum. Acikca ve net olarak dedigim nefretimizi yanlis tarlalara ekmeyelim, yikici degil yapici olalim, cirkinlestirmeyelim guzellestirelim, zorlastirmayalim kolaylastiralim. Bari ya duzgun yasayalim ya da serefimizle olelim... Fakat nefretle boluculukten baska ne yapabilir, bu nefretle galyana gelmek nifak tohumlari ekmek degil midir, nefret etmekle bir dogru icin on yanlisi goze almak degil mi? Nefret kuru yaninda yas yakmaktan oteye gitmez... Bu nefretle gozumuze ancak kan burur ve esas dusmani gormeyip etrafa yumruk sallariz ve esas canilerin kazdiklari kuyu dusmus olmuyoruz.
Bugun Filistinde catisan cocuklara da teorist diyorlar, bugun 11 eylulden sonra nerdeyse Islamiyet teror demek olmadi mi simdi bu kendi uzerlerinde ki camuru baskalarina atan esas bozguncular terorden nefret ediyoruz deyip gercek teror estirmiyorlar mi? Iste olayin puf noktasi burda cunku Soguk Savasta, Filistinde, Cecenistanda, Somalide, Afganistanda, Vietnamda, Latin Amerikada olanlar bizim ulkemizde de oluyor? Bizim ulkemizde de medyanin gaziyla millet galyana gelmiyor mu, yok biri koyumuzu yakti; yok onlar otbus taradi deyip camur savasi yapan cocuklara benzemiyoruz mu? iste buna dis guclerin enseye tokat atip agizimizdaki lokmayi almasi denir!
Her firsatta dusman arayarak Meric'inde dedigi gibi ''Her aydinligi yangin sanip söndürmeye kosan zavalli insanlar'dan oteye gitmiyoruz
insan tarafından geliştirilmiş bir bıyo-silah (bio-weapon) olduğuna dair sağlam tezler vardır. En basitinden birincisi hayvanlar arasında buluşan bu mikrop yüzyıldır insanlara geçmiyorda canı sıkılıp tam da ABD bilim adamlarının, doktorların, ajanların Afrika da cirit attığı dönemde mi ortaya çıkıyor. İkincisi bir mikrop kafasına göre şikil değiştirmez ancak mutasyon gibi ektremsi kondisyonlar da değişebilen bir hastalık nasıl oluyor da insandan insana farklı şekillerde yayılıp hemen adepte olabiliyor? Mikrop ya da bakteri uzmanı değilim ama AİDS çıkmadan önce dünyada nüfus planlaması adı altında komplo teorileri vardı, bu teorilere göre dünyanın ilerlerleyen nüfusu azaltmak için CIA'nin genetik silahlar üzerinde lab çalışmaları yaptığı üzerine rivayetler vardı hele hele sadece zencilere ait genler olduğunu bu gene sahip olanları etkileyebilen bir hastalık üretebilecekleri falan pişmekan ve ilginçtir Afrika'da çıkan bu hastalık önce zencilerin bulunduğu küçük köylerde ortaya çıkmıştır.
Şehirden ve medeniyetten uzak olan bu köylerin etrafında doğayı ekileyecek ne sanayi var ne de kirlenme, ve işin garibi AİDS daha ABD'ye ulaşmadan ABD'li bilim adamları bu salgının baş gösterdiği yerlerde inceleme yaptığı o zamanın medyaısnda bile gösterilmiştir.
Ortada büyük bır komplo teorisi var. Ya işlevini gören bir plan ya da kontrolden çıkmış bir proje...
Tolkien bir yerlerini yırtıp, 6 bölümden oluşan üç cilt kitap yazmış sadece ''görünmezlik'' veren yüzük için. bizim dünkü velet Hayri Pıtıra ise ''görünmezlik'' veren pelerin yılbaşı hediyesi olarak veriliyor. Hayır işin garibi veletlerin elinde dünyayı sarsacak büyülü eşyalar varken ve her biri için kitap yazılıcakken Voldemor denilen uyuz tehlikeli oluor cık cık cık...
Hadi fantezi dünyasına yeni okurlar kazandırda, benden uzak dursun yoksa alırım o süpürgeyi :)))))
Evet bu soruyu sormak bile bazılarına göre saçma olsada tarihçilerden, biyologlardan arkeologlara kadar bir sürü daldan bilim adamı bu soruyu zamanında sormuşlar ve hala soruyorlardır. Hatta Ejderha Bilmi diye bilenen ''Draconologie'' diye bir bilim dalı bile vardır.
İncelemelere göre ejderhalar homoiothermic sürüngen yani vucut derecesini kontrol edebilen ateş (sıcak) kanlı yaratık. Bu özelliği diğer sürüngenler gibi güneşten yararlanmasına gerek bırakmıyor böylece her iklimde ve şartta yaşamayı becerebiliyor. Çok büyük gövdesi vardır, çoğunlukla kanatlı olurlar ama ''Derinliğin solucanı (kurdu) '' denilen kanatsız ejderhalarda var denilir.
500 ya da 1000 yıl yaşadığı kaydedilen ejderhalar vardır, lakin yaşlanmadan ölen bir ejderha hakkında hiç bir kayıt yokttur. Bu yüzden hastalık veya kaza sonucu ve büyük olasıkla insanlar tarafından avlanarak öldürüldüklerinden tam olarka kaç yıl yaşadıkları kestirielmiyor.
Hiç bir sürüngen ateş püskürtemez dense de Ejderhalarla, ilgili önemli bir konu ise, sürüngen değil sürüngene benzediğidir. Bundan dolayı yeryüzündeki hayvanların ana kollarından bilmediğimiz bir tür olabilir. Kimilerine göre ise uçabilmeleri için büyük olmamaları gerekir ama uçamazlar diye de bir şart yok. Uzun uzun burada tüm teorileri işleyemem ama özetlemek gerekirse göz sistemi, deri yapısı, iskeleti gibi antomi detaylarına kadar dolu tarihsel kayıt ve çizim bulunmuştur ve ejderhaların yapısı hakkında yüzlerce teori vardır.
20 yy. başlarında nesilleri tükendiği sanılıyor, en son Dr. Volodimir Kapusianyk tarafından 1911 de bir hayvanat bahcesinde nesli tükenmekte olan ''kanatlı çorap bağı yılanı'' tabelalı bir kafeste rastlanılmıştır...
Varlıkları hakkında İlk kayıtlar ise Çin mitolojisine dayanır ve büyük bir olasılıkla bu rivayetler Çin'den Avrupa'ya taşınarak, bu efsaneler Kelt efsanlerinin Kral Arthur ve Kutsal Kup efsanesine çevrilmesii gibi hıristiyanlaştırılmıştır böylece rivayetler abartılmış ve yayılmıştır.
Eğer işin başlangıcı Çin'e dayanıyorsa hepiniz bilinirsiniz bir grup insan aslan başlı yılan şeklinde uzun bir kostümün altına girerek dans ederler. Bu kanatsız ejderhanın yeni yılı kötü ruhlardan koruması için yapılır ve bir başka Çin inanışına göre değişik ejderha türlüleri yağmur, güneş gibi doğal olayları kontrol ederler, böylece bizde nasıl yağmur duasına çıkılırsa Çinlilerde ejderharha dansına çıkıyor. Şimdi buradan ejderhaların saf bir metafor olduğunu söyleyebiliriz lakin Çinlilerin bu kostümü ve inanışı uydurması bir yaratıktan etkilenmiş olabilecekleri olasılığı bile ejderhanın var olmasına dair açık bir kapı bırakıyor.
Uzak doğuya göre zeki ve irfanlı olan bu yaratıklar batıya göre ise, Doğacı Edward Topsell'in 1608 yazılarına bakılırsa ''Serpents'' yani iblis anlamına da gelen yılanlardan gelen bir sürüngen olduğu söylenir. İyi veya kötü, putperestlik ya da dini, atmasyon ya da gerçek, fantezi ya da gerçek, hayat veya ölüm, vs vs ejderhalar mitoloji konuları içinde en çekici olanlardandır.
Ve gelelim modern ejderhalara. Fantezi Edebiyatının temellerini oluşturanlardan J. R. R. Tolkien ne kadar Orta Dünya'yı yaratıken Orta Avrupa, Asya ve Uzak doğu mitolojilerinden yararlanmayacağını söylese de ejrderha konusu hem Hobbit'te hem de Silmarillion'da önemli rol oynar. Tolkien ejderhaların yaratılışını Uzak Doğuda olduğu gibi derinliğin solucanı olarak yaratır ve bildiğimiz Avrupalı şeklinde olan kanatlı ejderhalar olarak da öykülerine katar..Bu sanırım sonradan fantezi romanlarında yer alacak ejderhalara temel olur. Lakin yaratıcılık o kadar ilerlerki sadece kitaplarda değil ''Dungeon and Dragons'' gibi masa oyunlarında; ''Reign of Fire'' gibi filmlerde; ''Might and Magic'' gibi bilgisayar oyunlarına bile baş figuran olur.
Artık rüya-zaman-uzay gibi değişik alemlerin Ejderhalarından, kristal-inci-altın-gümüş Ejderhaya kadar, sarı-siyah-yeşil gibi renklerde, ateş-su-hava-toprak gibi elementlerde ve saymakla bitmez türlerde dolu ejderha türü fantezi dünyasını süslemeye devam ediyordur.
Peki gerçekten var mı, acaba bulunan kemik parçaları gerçekten ejderhalara mı ait yoksa sadece gücü ya da bilgiyi temsil eden metafor mu? Tam iskeleti bulunsa bile bir hayvan türüne benzetileceğinden kim bilir belki hala yaşıyorlardırda yılan deyip geçiyoruzdur...
Türk düşmanıdır dendiğini ilk defa duyuyorum ama yanlış hatırlamıyorsam anneannesi Türk'tür, dedesi İstanbul'da eğitim görmüş, yani soyu Türklerle alakalı baya...
Ya da Hürriyet gazetesinde ''Dünyaca ünlü Fransız romancı Amin Maalouf, dedesinin halasına Kamal ismini, Mustafa Kemal’den ilham alarak verdiğini yazdı. Maalouf, ailesinin kökenlerini anlattığı ‘Yolların Başlangıcı’ isimli kitapta, Atatürk’e hayran olan dedesi Butros’un, doğacak çocuğuna Kamal adını koyacağını herkese ilan ettiğini ve çocuk kız doğduğu halde kararından vazgeçmeyerek bebeğine Kamal adını verdiğini belirtiyor.'' diye bir haber de yayınlanmıştı.
Evet Yüzüncü Ad isimli kitabında bize ters yönleri olmuştur ama Türklerden nefret edeceğine dair sağlam bir sav yoktur ama dedesinden bahsederken ''geleneklerin boğucu ağırlığına karşı ve giyime kuşama varıncaya kadar modernliğe ulaşmak için savaşmakla geçirmişti'' diyor... Herhalde kendiside sözde modernlik adına Doğu ve Doğu tarihinle alıp veremediği sorunları var sanırım :)
Yine de ırkçı veya düşmanlık duyacak kadar bir toplumdan nefret eden birisi olduğunu düşünmüyorum. Zaten kitaplarında da humanist yanı ortadır mesela Afrikalı Leo kitabından bir kısım:
''Oğlum çoğunluk önünde boyun eğmekten kaçın! İster müsluman, ister hıristiyan ister musevi olsunlar, seni olduğun gibi kabul etmeliler, ya da seni yitirmeyi goze almalılar. İnsanların görüsünü dar bulduğun zaman kendi kendine Tanri'nın ülkesinin çok geniş olduğunu söyle; O'nun elleri çok geniştir, O'nun yüreği de çok geniştir. uzaklara gitmek, denizler, sınırlar, ülkeler, inançlar aşmak fırsatı çıktığı zaman hiç duraksama.''
bir ses duyulsa...koşsam sesin geldiği yere...katılsam o seslere...o sesleri çıkarsam...duyulsa seslerimiz...katılsa bütün sesler...ah keşke bir olsa sesler sessizliğin içinde de...bir ses duyulsa...sessizliği bozsak
dehap
07.07.2004 - 23:08bir de tarafsız değilim tarafım barıştan ve kardeşlikten yanadır, ne güzel söylemiş Aşık Veyselimiz:
...
Kürtü Türkü ne Çerkezi
Hep Ademin oğlu kızı
Beraberce şehit gazi
Yanlış var mı ve neresi
...
Veysel sapma sağa sola
Sen Allah'tan birlik dile
İkilikten gelir bela
Dava insanlık davası…
bkz. senlik benlik
virüs
07.07.2004 - 03:30Esasında belli kondisyonlar oluşursa herhangi bir canlıda virüs gibi dünyaya yayılabilir.. Mesela ekoloji de olduğu gibi köylüler çocuklarının intikamı için yılanları öldürünce köyde hastalık gibi farelerin yayılması buna örnektir. Buna rağmen bu örnek bile insanın virüs olayında baş rol oynadığını gösterir.
Demek ki köy öreneğindeki gibi doğal olamayan bir sapmadan dolayı ''ekolojik'' denge bozularak insanlar başrolü üstlendi... Acaba bu doğal olmayan olay insana hür irade verilmesi mi yoksa anaerkilden ataerkile geçiş nedenleri mi?
virüs
07.07.2004 - 03:30İnsanlar virüs mü?
Matrix filminde Agent Smith, Morpheus'a:
''I want to share something of a revelation with you, Morpheus. It came to me when I attempted to classify your species, and I realised that you are not actually mammals. You see, every mammal establishes a natural equilibrium with its natural habitat. But you humans do not...you habitate one area and consume all the natural resources before spreading to another area...
There is another creature that does this: Do you know what it is? A virus. You humans are a cancer of this planet, you are...plague...''
Kısaca Agent Smith '' 'İnsana benzeyen bir canlı daha var: Virüsler. İnsanlar memeli değil aslında, bir virüs. İnsanlık bir hastalık! '' diyor...
doğa
07.07.2004 - 02:53Bazen insanlığı doğanın zıttı olarak görüyorum, hayvanlar bile kendine yeteceği kadar avlanırken bizler doğayı sömürüyoruz. Bu da bizim doğamız olsa gerek...
haçlı seferleri
07.07.2004 - 02:51Haçlı Seferleri hala devam ediyor ama artık hücumlarına karşı güçlü bir kale değil nerdeyse doğuya karşı onların kalesi haline geldik...
atom bombası
07.07.2004 - 02:20hep bir çivi üstünde oturduğumuzu çağrıştırıyor....
osmanlı
07.07.2004 - 02:12Din, Avrupa için bir afyondur, bütün ideolojiler gibi. Avrupa’nın tarihi, bir sınıf kavgası tarihidir. Osmanlı için şuurdur din, tesanüttür, sevgidir. Osmanlı toplumu insan haysiyetine ve inanç birliğine dayanır.
Cemil Meriç
din
07.07.2004 - 02:12Din çoğu zaman inanalar ve inanmayanlar tarafından bilime hep karşı olarak gösterilmiştir. Fakat ne kadar Galileo Galilei'yi engisizyon suçlasa bile o zamanın matematikçileri gibi bilim adamlarının çoğuda Galileo Galilei'ya karşı çıkmışlardır. Ve unutmayalım ki ''Tabiat hiç şüphesiz, Allah'ın hiç vazgeçemeyeceğimiz, okunması gereken diğer bir kitabıdır'' diyen Galilei'dir
Bilmi ve dini ayırmak Kuran'daki ilim kelimesinin anlamını hiçe saymaktan ya da çarpıtmaktan ileri gitmez.Gerçek dinde bilgiye, öğrenmeye ve düşünmeye verilen önem, aslında insana verilen önemin göstergesidir.
charles darwin
07.07.2004 - 02:02Deney-Gozlem-Sonuç (sistamatik deney, gözlem ve ölçme sonuçlarının matematikle ifadelendirilmesi) bilimin ana temellerindendir...
Bu ölçüye göre Darwin bilim adamından çok gözlemciden ileri gitmez çünkü Darwin'in yaptığı bir deney yoktur sadece gözlemlerinden ortaya attığı ispatlanamamış savlar vardır, esasında savdan çok düşüncedir...
Ne kadar bilim adamarı listesine koysamda fikir adamı demekten başka olumlu diyeceğim bir şey yok...
dehap
07.07.2004 - 01:55Bugun dunyanin dort bir tarafinda teror olaylari oluyor ve bu teror orgutlerinin cogu derin devletler tarafindan koz olarak kullaniliyor. Teror bahanesiyle istedikleri baskiyi istedikleri bozgunculugu mesrulastiriyorlar.
Yuzeyde gelisen olaylar tabiki uzucu ama isin derinligine inerseniz nasil bu politikalara Kurtu Turku nasil alet oldugumuzu gorursunuz. Demogoji yapmak bedeva ama bu tavan akarken catiyi tamir edecegimize hep akan suyun altina kova koymakla gecistirmek olmuyor mu ve kusura bakmayin ama sloganlar bos kovadan baska bir sey degil.
Birincisi Dehap savunmuyorum ikincisi teroru alkislayalim da demiyorum. Acikca ve net olarak dedigim nefretimizi yanlis tarlalara ekmeyelim, yikici degil yapici olalim, cirkinlestirmeyelim guzellestirelim, zorlastirmayalim kolaylastiralim. Bari ya duzgun yasayalim ya da serefimizle olelim... Fakat nefretle boluculukten baska ne yapabilir, bu nefretle galyana gelmek nifak tohumlari ekmek degil midir, nefret etmekle bir dogru icin on yanlisi goze almak degil mi? Nefret kuru yaninda yas yakmaktan oteye gitmez... Bu nefretle gozumuze ancak kan burur ve esas dusmani gormeyip etrafa yumruk sallariz ve esas canilerin kazdiklari kuyu dusmus olmuyoruz.
Bugun Filistinde catisan cocuklara da teorist diyorlar, bugun 11 eylulden sonra nerdeyse Islamiyet teror demek olmadi mi simdi bu kendi uzerlerinde ki camuru baskalarina atan esas bozguncular terorden nefret ediyoruz deyip gercek teror estirmiyorlar mi? Iste olayin puf noktasi burda cunku Soguk Savasta, Filistinde, Cecenistanda, Somalide, Afganistanda, Vietnamda, Latin Amerikada olanlar bizim ulkemizde de oluyor? Bizim ulkemizde de medyanin gaziyla millet galyana gelmiyor mu, yok biri koyumuzu yakti; yok onlar otbus taradi deyip camur savasi yapan cocuklara benzemiyoruz mu? iste buna dis guclerin enseye tokat atip agizimizdaki lokmayi almasi denir!
Her firsatta dusman arayarak Meric'inde dedigi gibi ''Her aydinligi yangin sanip söndürmeye kosan zavalli insanlar'dan oteye gitmiyoruz
birlik
07.07.2004 - 01:53bana da ''birlikten kuvvet doğar'' sözünü çağrıştıryor...
Sevdiğim Filmler
06.07.2004 - 18:17saymakla bitmez, bitse listeyi yapıştırıcağım buraya
aids (h.i.v.)
06.07.2004 - 18:11insan tarafından geliştirilmiş bir bıyo-silah (bio-weapon) olduğuna dair sağlam tezler vardır. En basitinden birincisi hayvanlar arasında buluşan bu mikrop yüzyıldır insanlara geçmiyorda canı sıkılıp tam da ABD bilim adamlarının, doktorların, ajanların Afrika da cirit attığı dönemde mi ortaya çıkıyor. İkincisi bir mikrop kafasına göre şikil değiştirmez ancak mutasyon gibi ektremsi kondisyonlar da değişebilen bir hastalık nasıl oluyor da insandan insana farklı şekillerde yayılıp hemen adepte olabiliyor? Mikrop ya da bakteri uzmanı değilim ama AİDS çıkmadan önce dünyada nüfus planlaması adı altında komplo teorileri vardı, bu teorilere göre dünyanın ilerlerleyen nüfusu azaltmak için CIA'nin genetik silahlar üzerinde lab çalışmaları yaptığı üzerine rivayetler vardı hele hele sadece zencilere ait genler olduğunu bu gene sahip olanları etkileyebilen bir hastalık üretebilecekleri falan pişmekan ve ilginçtir Afrika'da çıkan bu hastalık önce zencilerin bulunduğu küçük köylerde ortaya çıkmıştır.
Şehirden ve medeniyetten uzak olan bu köylerin etrafında doğayı ekileyecek ne sanayi var ne de kirlenme, ve işin garibi AİDS daha ABD'ye ulaşmadan ABD'li bilim adamları bu salgının baş gösterdiği yerlerde inceleme yaptığı o zamanın medyaısnda bile gösterilmiştir.
Ortada büyük bır komplo teorisi var. Ya işlevini gören bir plan ya da kontrolden çıkmış bir proje...
cem uzan
06.07.2004 - 17:55desarj olma başlığı
harry potter
06.07.2004 - 17:51Tolkien bir yerlerini yırtıp, 6 bölümden oluşan üç cilt kitap yazmış sadece ''görünmezlik'' veren yüzük için. bizim dünkü velet Hayri Pıtıra ise ''görünmezlik'' veren pelerin yılbaşı hediyesi olarak veriliyor. Hayır işin garibi veletlerin elinde dünyayı sarsacak büyülü eşyalar varken ve her biri için kitap yazılıcakken Voldemor denilen uyuz tehlikeli oluor cık cık cık...
Hadi fantezi dünyasına yeni okurlar kazandırda, benden uzak dursun yoksa alırım o süpürgeyi :)))))
ejderha
06.07.2004 - 16:05Fantezi mi gerçek mi?
Evet bu soruyu sormak bile bazılarına göre saçma olsada tarihçilerden, biyologlardan arkeologlara kadar bir sürü daldan bilim adamı bu soruyu zamanında sormuşlar ve hala soruyorlardır. Hatta Ejderha Bilmi diye bilenen ''Draconologie'' diye bir bilim dalı bile vardır.
İncelemelere göre ejderhalar homoiothermic sürüngen yani vucut derecesini kontrol edebilen ateş (sıcak) kanlı yaratık. Bu özelliği diğer sürüngenler gibi güneşten yararlanmasına gerek bırakmıyor böylece her iklimde ve şartta yaşamayı becerebiliyor. Çok büyük gövdesi vardır, çoğunlukla kanatlı olurlar ama ''Derinliğin solucanı (kurdu) '' denilen kanatsız ejderhalarda var denilir.
500 ya da 1000 yıl yaşadığı kaydedilen ejderhalar vardır, lakin yaşlanmadan ölen bir ejderha hakkında hiç bir kayıt yokttur. Bu yüzden hastalık veya kaza sonucu ve büyük olasıkla insanlar tarafından avlanarak öldürüldüklerinden tam olarka kaç yıl yaşadıkları kestirielmiyor.
Hiç bir sürüngen ateş püskürtemez dense de Ejderhalarla, ilgili önemli bir konu ise, sürüngen değil sürüngene benzediğidir. Bundan dolayı yeryüzündeki hayvanların ana kollarından bilmediğimiz bir tür olabilir. Kimilerine göre ise uçabilmeleri için büyük olmamaları gerekir ama uçamazlar diye de bir şart yok. Uzun uzun burada tüm teorileri işleyemem ama özetlemek gerekirse göz sistemi, deri yapısı, iskeleti gibi antomi detaylarına kadar dolu tarihsel kayıt ve çizim bulunmuştur ve ejderhaların yapısı hakkında yüzlerce teori vardır.
20 yy. başlarında nesilleri tükendiği sanılıyor, en son Dr. Volodimir Kapusianyk tarafından 1911 de bir hayvanat bahcesinde nesli tükenmekte olan ''kanatlı çorap bağı yılanı'' tabelalı bir kafeste rastlanılmıştır...
Varlıkları hakkında İlk kayıtlar ise Çin mitolojisine dayanır ve büyük bir olasılıkla bu rivayetler Çin'den Avrupa'ya taşınarak, bu efsaneler Kelt efsanlerinin Kral Arthur ve Kutsal Kup efsanesine çevrilmesii gibi hıristiyanlaştırılmıştır böylece rivayetler abartılmış ve yayılmıştır.
Eğer işin başlangıcı Çin'e dayanıyorsa hepiniz bilinirsiniz bir grup insan aslan başlı yılan şeklinde uzun bir kostümün altına girerek dans ederler. Bu kanatsız ejderhanın yeni yılı kötü ruhlardan koruması için yapılır ve bir başka Çin inanışına göre değişik ejderha türlüleri yağmur, güneş gibi doğal olayları kontrol ederler, böylece bizde nasıl yağmur duasına çıkılırsa Çinlilerde ejderharha dansına çıkıyor. Şimdi buradan ejderhaların saf bir metafor olduğunu söyleyebiliriz lakin Çinlilerin bu kostümü ve inanışı uydurması bir yaratıktan etkilenmiş olabilecekleri olasılığı bile ejderhanın var olmasına dair açık bir kapı bırakıyor.
Uzak doğuya göre zeki ve irfanlı olan bu yaratıklar batıya göre ise, Doğacı Edward Topsell'in 1608 yazılarına bakılırsa ''Serpents'' yani iblis anlamına da gelen yılanlardan gelen bir sürüngen olduğu söylenir. İyi veya kötü, putperestlik ya da dini, atmasyon ya da gerçek, fantezi ya da gerçek, hayat veya ölüm, vs vs ejderhalar mitoloji konuları içinde en çekici olanlardandır.
Ve gelelim modern ejderhalara. Fantezi Edebiyatının temellerini oluşturanlardan J. R. R. Tolkien ne kadar Orta Dünya'yı yaratıken Orta Avrupa, Asya ve Uzak doğu mitolojilerinden yararlanmayacağını söylese de ejrderha konusu hem Hobbit'te hem de Silmarillion'da önemli rol oynar. Tolkien ejderhaların yaratılışını Uzak Doğuda olduğu gibi derinliğin solucanı olarak yaratır ve bildiğimiz Avrupalı şeklinde olan kanatlı ejderhalar olarak da öykülerine katar..Bu sanırım sonradan fantezi romanlarında yer alacak ejderhalara temel olur. Lakin yaratıcılık o kadar ilerlerki sadece kitaplarda değil ''Dungeon and Dragons'' gibi masa oyunlarında; ''Reign of Fire'' gibi filmlerde; ''Might and Magic'' gibi bilgisayar oyunlarına bile baş figuran olur.
Artık rüya-zaman-uzay gibi değişik alemlerin Ejderhalarından, kristal-inci-altın-gümüş Ejderhaya kadar, sarı-siyah-yeşil gibi renklerde, ateş-su-hava-toprak gibi elementlerde ve saymakla bitmez türlerde dolu ejderha türü fantezi dünyasını süslemeye devam ediyordur.
Peki gerçekten var mı, acaba bulunan kemik parçaları gerçekten ejderhalara mı ait yoksa sadece gücü ya da bilgiyi temsil eden metafor mu? Tam iskeleti bulunsa bile bir hayvan türüne benzetileceğinden kim bilir belki hala yaşıyorlardırda yılan deyip geçiyoruzdur...
amin maalouf
06.07.2004 - 13:41Türk düşmanıdır dendiğini ilk defa duyuyorum ama yanlış hatırlamıyorsam anneannesi Türk'tür, dedesi İstanbul'da eğitim görmüş, yani soyu Türklerle alakalı baya...
Ya da Hürriyet gazetesinde ''Dünyaca ünlü Fransız romancı Amin Maalouf, dedesinin halasına Kamal ismini, Mustafa Kemal’den ilham alarak verdiğini yazdı. Maalouf, ailesinin kökenlerini anlattığı ‘Yolların Başlangıcı’ isimli kitapta, Atatürk’e hayran olan dedesi Butros’un, doğacak çocuğuna Kamal adını koyacağını herkese ilan ettiğini ve çocuk kız doğduğu halde kararından vazgeçmeyerek bebeğine Kamal adını verdiğini belirtiyor.'' diye bir haber de yayınlanmıştı.
Evet Yüzüncü Ad isimli kitabında bize ters yönleri olmuştur ama Türklerden nefret edeceğine dair sağlam bir sav yoktur ama dedesinden bahsederken ''geleneklerin boğucu ağırlığına karşı ve giyime kuşama varıncaya kadar modernliğe ulaşmak için savaşmakla geçirmişti'' diyor... Herhalde kendiside sözde modernlik adına Doğu ve Doğu tarihinle alıp veremediği sorunları var sanırım :)
Yine de ırkçı veya düşmanlık duyacak kadar bir toplumdan nefret eden birisi olduğunu düşünmüyorum. Zaten kitaplarında da humanist yanı ortadır mesela Afrikalı Leo kitabından bir kısım:
''Oğlum çoğunluk önünde boyun eğmekten kaçın! İster müsluman, ister hıristiyan ister musevi olsunlar, seni olduğun gibi kabul etmeliler, ya da seni yitirmeyi goze almalılar. İnsanların görüsünü dar bulduğun zaman kendi kendine Tanri'nın ülkesinin çok geniş olduğunu söyle; O'nun elleri çok geniştir, O'nun yüreği de çok geniştir. uzaklara gitmek, denizler, sınırlar, ülkeler, inançlar aşmak fırsatı çıktığı zaman hiç duraksama.''
dedikodu
30.06.2004 - 18:06mecazi anlamda yamyamlık...
kalem
30.06.2004 - 17:57billgisayardan kalem tutmasını unutucağım yakında
ahmet altan
30.06.2004 - 16:34lisedeyken küpür küpür biriktirirdim yazılarını:P
bana makale okumasını sevdiren daha doğrusu makale okuma alışkanlığı veren sayılı yazarlardan,
anıtkabir
30.06.2004 - 15:21acaba kendisi böyle bir yere gömülmek ister miydi ya da gömülmesi hakkında bir vasiyeti var mıdır?
bağdat
30.06.2004 - 15:16insan ismi olarak da kullanılıyor ilginç
bediüzzaman said nursi
30.06.2004 - 15:15Bediüzzaman İslâmî düşüncenin son metin kalelerinden bir tanesidir. Hayatı ile düşünceleri arasında hiçbir tenâkuz olmayan gerçek bir fikir adamıdır.
Cemil Meriç, Köprü, sayfa: 78, Kış 1995.
ego
30.06.2004 - 13:15'Ego denen köpek hep havlar'
Cemil Meriç
Toplam 2591 mesaj bulundu