Cem Nizamoglu Adlı Üyenin Nedir Yazıları - An ...

  • Nakşibendi Tarikatı

    11.11.2004 - 15:11

    Nakşibend, Farsça 'nakış yapan'anlamına gelir. 'Kalbi işlediği, kalbin üzerine süsler yaptığı için' bu adı alarak kurucusu Buhara'lı (şimdi Kar-ı Ârifan) Muhammed Bahaüddün (1318-1389) isminin başına bu Nakşibend kelimesi eklenmiştir. Abdülhalik Gücdivani tarafından yetiştirildiği kabul edilir.

    Prof. Tahsin Yazıcı, hakkında şunları söyler:
    'Çok mütavazi bir hayat süren Bahaûddin Nakşibend, haramdan son derece sakınır, hediye getirenlere hediye ile mukabele eder, fakat bu hususlarda Peygamber gibi harekette bulunmanın küstahlık olacağını da söylerdi. Misafire çok saygı gösterir, ona uymak maksadı ile gerekirse orucu (sanırsam bahsedilen nafile oruç) bozmanın bile caiz olacağını söyler, hayvanlara karşı da büyük bir sevgi beslerdi.'

    Nakşibend'e izafe edilen veya hiç olmazsa ondan sonra bu ad ile şöhret bulan bu tarikatın izlerine ise, daha önce Gazneliler devrinde (962 - 1183) rastlanmaktadır. Ancak başlangıçta sadece bazı esasları belli olan bu tarikat, gerçek hüviyetini Hoca Yusuf el-Hamidani (ölm 1140) 'dan sonra aldı. Elh-i sünnet akidelerine sıkı sıkıya bağlı olduğu için, halkın, hilafet hususunda icmaı desteklediği için de, Sünni hükümdarların rağbetine ve yardıma mazhar oldu. Yusuf el-Hamadani'nin halifelerinden Ahmed Yesevi tarikatının Maveraünnehir'de, Abdülhalik el-Gücdivani de Harizm ve Horasan'da yayılmasına yardım etti. El-Gücdivani'nin zikr-i hafiyi, Ahmed Yesevi'nin ise zikr-i cebriyi tercih etmesi sebebi ile, tarikat iki kol halinde geliştiği mühitin örf ve inançların tesiri ile de, bir birinden oldukça farklı bir mahşyet aldı. Ancak bir ara zayıflamış olan Gücdivan esasları Bahaüddin Nakşibend tarafından tekrar canladırıldı.

    Daha çok Bahaüddin Nakşibend ile büyük bir küvvet kazanan bu tarikatın Orta Asya'nın, Horosan'ın ve havalisinin Sünnileşmesine büyük tesiri oldu.Çok geçmeden de, Ubeydullah Ahrar (1403-1490) 'ın halifesi olup, daha çok Molla İlahi Simavi unvanı ile tanınan Şeyh Abdulllah İlahi Simavi (ölüm 1491) vasıtası ileAnadolu'da, Baki Bil'llah Kabuli (ölüm 1605) tarafından da Hindistan'da geniş ölçüde yayılma imkanı buldu. Hindistan'da müceddiye adı altında gelişerek Hicaz, Irak ve Suriye'ye yayıldı ve son olarak da, Surriye'de Halidiye kolu teşekkül etti. Onlarca kollara ve başka tarkatlara ayırlan nakşilk, Asya'dan Amerika'ya kadar da hala yayılmaktadır...

  • mustafa kemal atatürk

    10.11.2004 - 12:42

    Büyük Önder Mustafa Kemal ATATÜRK'ün naaşının Ankara'ya getirilişi sırasında ilk defa renkli (dia) olarak 20 Kasım 1938'de çekilen ve daha önce yayımlanmamış bu fotoğrafların orijinalleri:

    http://www.byegm.gov.tr/ataturk/ata-10kasim2004/ata.htm

  • halfling ''buçukluklar''

    09.11.2004 - 18:02

    HOBBITS

    Fantezi dünyasında ki Cüceler'den daha kısa, tipleri daha çok çocuk yaşta ki insanlara benzeyen, elfler gibi çekik kulaklıdırlar.

    Kendine ait en önemli özelikleri kıllı ve tabanları aşrı nasırlı ayaklara sahiptirler böylece üşümeden ya da yaralanmadan çıplak ayakla doloşabilirler.

    Delik denilen temiz ve düzenli mağralarda yaşarlar. Macerayı sevmezler, yaklaşık 140 yaşlarına kadar yaşarlar, küçük olmalarına rağmen Yüzüklerin Efendisinde çok büyük rol oynamalarıyla umut kavramını temsil ederler...

  • tacmahal

    09.11.2004 - 17:55

    Daha önceden, doğru yazılımıyla, açılmış bir başlık.

    Bkz. Tac Mahal

  • david boreanaz

    09.11.2004 - 17:27

    Uzun uzun yazmadan önce şunu belirtmem lazım: ANGEL IN, BUFFY OUTTTT! ! !

    Buffy'den dolayı gıcık kaptığım bir karakterdi ve Buffy'den ayrılıp 'Angel' diye yeni dizeye başlamasına da hiç kafayı takmamıştım. Lakin dizi müziği çok hoşuma gittiğinden izlmeye başladım. İlginçtir, Buffy'den daha doğrusu liseli ahmak, barbi bebek tiplemesi olan, vampir avıcısından farklı olarak daha olgun ve daha çok bana hitap eden bir dizi çıktı karşıma.

    Buffy daha çok liseli gençlere ve çocuklara hitap ettiğinden midir yoksa kirbit çöpünden vampir avcısı yaptıklarından mıdır nedir Angel'dan pek umitli değildim. Fakat Angel daha çok üniversiteyi yeni bitirip iş hayatına atılmış gençlere hitap ettiğinden baya kendime yakın hissettim. Tabi Sunnydale gibi bir küçük ve basit bir yerden LA gibi büyük ve belalı bir şehire gelmeleri de Buffy'e göre daha acımasız daha gerçekçi bir dizi oluşturmuş. Artı olarak, tip ve karakter olarak, Buffy'e bin basan ve Angel dizisi sayesinde Buffy'nin gölgesinden ve aptalı oynamaktan kurtulan muhteşem Cordelia Chase'in de etkisini unutmamak gerekir.

    Neyse konumuz direk Angel olmadığından, aktör olarak bence, Valentine filmi ile, Holywood'ta ki şansını kaybetmiş gibi ama Hollywood bu belli olmaz; dün şaklabanken yarın adamı kahraman yapabilirler; zaten 3 yeni filme şimdiden imza atmış bulunuyor.

    Bu arada bence Angelus rolü Angel rolünden daha cool... ve de 4. seride Cordelia Chase ve oğlu ile yaşadığı aşk üçgeni filmi pembe diziye çevirdi ama 5. seriyi büyük ümitlerle beklemekteyim neyse en iyisi bu düşüncelerimi Angel terimine saklayım çünkü aktör hakkında, Angel'daki role çok yakışmış demekten başka çok söyleyeceğim çok bir şey yok...

    Ama bildiğim kadarıyla İspanyol-Meksikalı karşımı olan David, küçüklükten beri aktör olmak istediğinden oyunculuk dersleri aldı ve drama okuluna gitti sonra Hollywood'ta hayellerinin peşinde koşmak için garsonluk yaparken keşfedildi, 'Married with children' da küçük rolde (küçük rol dediğim de Christina Applegate oynadığı Kelly'nin arkek arkadaşını) oynadı ... Buffy dizisiyle de tanınıp Angel dizisiylede ad yaptı.

  • nemesis

    09.11.2004 - 14:34

    Resident Evil oyunun üçüncüsüne ve filminin ikincisine verilen isim...

  • gulyabani

    09.11.2004 - 12:13

    Halk arasında efsaneleşmiş hortlak inancını temsil eden bir terim. Bu açıklmayla İngilizce'de ''Ghoul'' anlamına gelir ama konumuza biraz ışık tutacağına inandığımdan direk İngilizceye çevrimi; yani mitolojide ve fantezi dünyasında (mesela Shrek ya da Yüzüklerin Efendisi'nde de) adı geçen ''Ogre'' ya da ''Orc'' isimleride canavara benzeyen kimseye de denilebilinir bence. Hem halk arasında hurafeleşerek hem de mitoloji ve film dünyasıyla da efsaneleşmiş bir yaratıktan bahsediyoruz, Bu açıdan bakılırsa detaylı bir araştırmayla ortaya baya geniş bir konu çıkacağı benzer.

    Yine de gülyabani dendiğinde aklıma hemen İnek Şabanın bir filminde ki upuzun ayakları ile beyaz çarşaflara bürünmüş çirkin suratlı hayalet canlandırması aklıma gelir...

  • adnan kahveci

    09.11.2004 - 11:46

    ADNAN KAHVECİ KİMDİR

    Zekası ve ürettiği yeni fikirlerle Türk siyasi tarihinde önemli bir yeri bulunan Adnan Kahveci, 1949 yılında Trabzon'un Sürmene ilçesinde dünyaya geldi. Hayatı hep birincilikle geçen Kahveci, Milliyet Gazetesi'nin açtığı ilkokullar arası bilgi yarışmasının ilk birincisidir. 1966 yılında Kabataş Lisesi'ni dönem birincisi olarak bitiren Kahveci, aynı yıl üniversite sınavlarında da Türkiye birincisi oldu. İstanbul Üniversitesi burs sınavında yine en yüksek puanı alarak birinci olan Kahveci, daha sonra ABD'de Indiana'da Purdue Üniversitesi'ne girdi. Buradan elektrik mühendisi olarak mezun olan Kahveci, mezuniyetinin ardından Missouri Üniversitesi'nde doktora yaptı. Ardından da aynı üniversitede asistan profesör olarak çalıştı.

    Kahveci, Türkiye'ye döndükten sonra Boğaziçi Üniversitesi'nde öğretim üyeliği yaptı. Ardından da İçişleri Bakanlığı teknik danışmanlığında bulundu. 12 Eylül döneminde Başbakanlık Danışmanlığına atandı ve o sıralarda Turgut Özal'la tanıştı. 1983 yılında ANAP'ın kurucuları arasında yer alan Kahveci, askeri yönetim tarafından veto edildiği için milletvekili olamadı. Daha sonra 1987 yılında İstanbul'dan milletvekili seçildi ve Devlet Bakanı oldu. Bir süre sonra da Maliye Bakanlığı görevine getirildi.

    5 Şubat 1993 tarihinde malum “kaza” ile hayat yolculuğunu noktaladı.

    HABERBANK
    (S)

  • hidrojen

    09.11.2004 - 11:41

    Petrolü olan ülkelerin durumu ortadayken geleceğin yakıtının daha doğrusu geleceğin petrolü hidrojen olacaksa aşağdaki haber biraz korkutucu geldi bana:

    --

    Geleceğin yakıtı TÜRKİYE'DEN

    Petrolün yerini önümüzdeki yıllarda hidrojen alacak, Türkiye büyük bir fırsat yakalayacak. Hidrojen yakıtının fikir babası Prof. Dr. Nejat Veziroğlu, 'Karadeniz üretim üssü olacak' dedi

    'Enerji devleri 10 yıl içinde gelecek'

    Alternatif enerjisi çalışmalarıyla Nobel'e aday gösterilen Dünya Hidrojen Enerjisi Konseyi Başkanı Prof. Dr. Veziroğlu, 'gizli serveti' anlattı: Petrolün 30 yıl ömrü kaldı. 2074'te dünyada hidrojen medeniyeti başlayacak. Petrol devleri hazırlık yapıyor.

    İstanbul'a hidrojenli belediye otobüsleri

    10 yıl içinde başta Amasra, Karadeniz'e üs kuracaklar. En ucuz yöntem Karadeniz'in 60 metre altındaki hidrojen sülfürü hidrojene dönüştürmek. AB, hidrojene hazırlığa 5 milyar Euro ayırdı. Sarıyer'de dünyanın her yerinden bilim adamlarını ağırlayacak araştırma merkezi kuruluyor. İlk deneme ise 2 yıl içinde İstanbul'da 12 belediye otobüsü ile başlıyor.

    Karadeniz'den dünyaya hidrojen ihraç edeceğiz

    Geleceğin enerjisi olarak görülen hidrojende Türkiye çok şanslı. Dünya Hidrojen Enerjisi Konseyi Başkanı Prof. Dr. Nejat Veziroğlu'na göre önümüzdeki 10 yıl içinde Türkiye Karadeniz'in derinlerindeki hidrojeni tüm dünyaya ihraç eder duruma gelecek

    Dünyada hidrojen enerjisinin fikir babası, alternatif enerji kaynakları ile ilgili yaptığı çalışmalar nedeniyle Nobel'e aday gösterilen Dünya Hidrojen Enerjisi Konseyi Başkanı Prof. Dr. Nejat Veziroğlu, Karadeniz'in 60 metre derinliğindeki sularda çok miktarda hidrojen olduğunu belirterek, 'Önümüzdeki 10 yıl içinde büyük petrol devleri, Amasra başta olmak üzere tüm Karadeniz kıyısına hidrojen üretim merkezleri kurabilir. Türkiye yakın gelecekte tüm dünyaya Karadeniz'den hidrojen ihracat eder hale gelecek' dedi.

    Karadeniz'in derinlerinde bulunan hidrojen sülfürden hidrojen üretmenin diğer yöntemlerden daha kolay ve ucuz olduğunu açıklayan Veziroğlu, 'Bu alanda Rusya, Gürcistan, Romanya ve Bulgaristan'da da AR-GE çalışmaları yapılıyor. Ancak Rusya tarafı sığ ve asıl maden bizim kıyılarımızda. Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) ya da özel sektör yatırım yaparak ticari anlamda hidrojen üretebilir. Dünyanın gelecek enerjisi hidrojen Türkiye'den borularla Avrupa ve Ortadoğu'ya gönderilir. ABD ve Japonya için de sıvı halde hidrojen ihraç edilir' diye konuştu.

    Hidrojenin rüzgar, güneş ve jeotermal gibi kaynaklardan üretilen enerjilerin aktarılması ve saklanmasında kullanılan sentetik bir yakıt olduğunu belirten Veziroğlu'na göre, petrolün ömrü 30 yıl sonra bitecek ve 2074'te dünyanın hidrojene dönüşümü tamamlanacak.

    YENİ BİR MEDENİYET

    Gelişmiş ülkelerin özendirici kanunlarla süreci hızlandırabileceğine de dikkat çeken Veziroğlu, ilk adımlarının atıldığı 'hidrojen medeniyeti'ni şöyle anlattı: 'Hidrojen son yakıt olacak, ilelebet kullanılabilecek. Çevre kirliliğini ortadan kalkacak. Hidrojen yeraltından borularla iletileceğinden elektrik direktleri ve trafoların oluşturduğu görüntü kirliliği yokolacak. Evlerin tüm ısınma ve enerji gereksinimi hidrojen sitemi ile sağlanacak. Arabalar petrol ile değil hidrojen yakıt pilleri ile çalışacak, herkes garajında araba yakıtını doldurabilecek. Şehirlerarası yollara hidrojen dolum istasyonları açılacak, bu istasyonların 50 tanesi deneme amaçlı hizmet veriyor. Cep telefonları laptoplar küçük yakıt pilleri ile daha uzun süreli kullanılabilecek. Her ülke kendi enerjisini yaratacak, ekonomik büyüme hızlanacak. Airbus 2015'te uçacak hidrojen yakıtlı uçak projesi üzerinde çalışıyor. Böylece yakıt yükü azalcak ve uçak biletleri ucuzlayacak.'

    PETROLCÜLER YATIRIMDA

    1974'te hidrojen enerjisi fikrini ilk ortaya attığında kendisine 'Hidrojen Romantiği' diyen petrol devlerinin bugün hidrojene yatırım yaptıklarını anlatan Veziroğlu, 'Petrol şirketleri açıklamıyorlar ama milyar dolarlık yatırımlar yapıyorlar. Japonya, 2020 yılına kadar hidrojene geçmeyi planlıyor, 1975-95 arasında 4 milyar dolar harcadı. İzlanda hükümeti de 2030'da sadece hidrojeni kullanma kararı aldı. Avrupa Birliği de 2003 yılı itibarıyla 5 milyar Euro kaynak ayırdı. ABD de hidrojene AB'ye benzer bir yatırımı öngörüyor, hidrojenli otomobiller için 1.7 milyar dolar ayrıldı' diye konuştu.

    --

    Dünyanın hidrojen merkezi İstanbul Boğazı'na kurulacak

    ABD Miami Üniversitesi Temiz Enerji Araştırma Enstitüsü'nün de kurucusu Veziroğlu, BM Uluslararası Hidrojen Enerjisi Teknolojileri Araştırma Merkezi'nin (ICHET) İstanbul'da kurulmasını sağlamış. ICHET ile Türkiye'nin tarihi bir fırsat yakaladığını aktaran Prof. Dr. Nejat Veziroğlu, 'Hidrojen merkezi hangi ülkedeyse o ülke gelecekte söz sahibi olacak. Hükümetimiz hidrojeni çok destekliyor, alternatif enerjileri destekleyen özendirici tedbirler de getirildi. Hükümetin 5 yıl için arsa, altyapı gibi kuruluş faaliyetleri için 40 milyon dolar yatırım yapılması gerekiyor. Merkezin inşaası 4 yıl sürecek. Merkezi İstanbul'un en güzel yerinde Sarıyar'de kuracağız. Merkez bitince 150 kişinin çalıştığı ve dünyanın her yerinden bilimadamlarını ağırlayan bir kampüs havasında olacak' dedi.

    Veziroğlu, ICHET olarak şimdiden 4 projeye start verdiklerini açıklayarak, projeleri şöyle açıkladı: ' 4 kıtada 4 pilot projeye başlıyoruz. Asya'da Çin'de küçük bir kasabanın tüm enerji ihtiyacı su ve bağlı olarak hidrojenden sağlanacak. Arjantin'de rüzgar enerjisi ile ve Afrika'da güneş enerjisi ile hidrojen enerjisini birleştirerek iki kasabanın enerjisini yaratacağız. Türkiye'de ise İstanbul'da hidrojenli otobüsleri iki yıl içinde hizmete sokacağız. Gebze Teknoloji Üstü şu an bu alanda çalışıyor. İstanbul'da 8'i hidrojen yakıt pilli ve 4'ü içten yanmalı motorlu 12 otobüs toplu taşımacılıkta kullanılacak. Projenin maliyeti 20-30 milyon dolar olarak tahmin ediliyor. Tüm bu projelerin finansmanı Birleşmiş Milletler tarafından hibe olarak verilecek' dedi.

    Vestel cep telefonu pili için çalışıyor

    Türkiye'de üniversitelerin yanında özel sektöründe hidrojen enerjisi ile ilgilenmeye başladığını açıklayan Prof. Dr. Nejat Veziroğlu, 'Elimsan Şirketler Topluluğu ve EAE, konutlar için yakıt pili üzerinde çalışıyorlar. Zorlu Grubu'na bağlı Vestel de cep telefonlarında kullanılacak yakıt pili teknolojisini geliştiriyor. Bugün kullandığımız telefon şarjlarından daha uzun ömürlü olacak yeni yakıt pillerini Vestel önümüzdeki yıl piyasaya sürmek istiyor' dedi. Eka Elektronik, hidrojen enerjisi konusunda öncü Kanadalı Ballard firması ile işbirliği yaparak başta medya ve telekomünikasyon alanlarında kullanmak üzere hidrojen pilli orta ebatlı yakıt pilleri üretiyor. Eka Elektronik 2005 yılı başında 1 Kw'lık güçle 8.5 saat çalışabilen pillerden denemeleri amacıyla Turkcell ve Telsim'e göndermeye hazırlanıyor. Ayrıca Tübitak-Mam, Tofaş, Arçelik, Ford ve TTGV işbirliğinde, 4 yıl sürecek 3000 Euro maliyetli PEM yakıt pili uygulamalarına 2003 yılı Ekim ayında start verdi.

    Petrol kaynaklarının tükenmesiyle özel sektör 'alternatif enerji' kaynaklarına döndü. Mercedes, Ford, Toyota ve Chrysler, hidrojen ile çalışan iki kat daha hızlı ve güvenli araç üretimi projelerini yürütüyor. General Motors, hidrojenli otomobil için 1 milyar dolar yatırım yapıyor. Havacılıkta da Airbus, 2015'te hizmete girecek hidrojen yakıtlı uçak projesine start verdi.

    Elimsan, satış yapmaya başladı

    Elektrik dağıtım cihazları üreten Elimsan Şirketler Topluluğu, hidrojen enerjisi ile çalışan bir yakıt pili üzerine çalışıyor. Elimsan Şirketler Topluluğu Yönetim Kurulu Başkanı Muzaffer Avcı, 'Ürettiğimiz hidrojen yakıt pili bulaşık makinesi boyutlarında ve 5KW'lık gücü ile bir konutun tüm ısınma ve enerji ihtiyacını karşılıyor. İlk yakıt pilimizi Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü'ne sattık. Ürünümüzün fiyatı 28 bin dolar ancak üretim arttıkça fiyatların düşüceğini öngörüyoruz. Şirket olarak hidrojen enerjisinin kamuoyuna tanıtılması için kongreler düzenliyoruz ve ücretsiz dergi çıkarıyoruz. Almanya'dan getirdiğimiz eğitim setlerini Milli Eğitim Bakanlığı'na hediye ettik. 13-15 Temmuz 2005'te Uluslararası Hidrojen Enerjisi Kongre ve Fuarı'nı İstanbul'da yapacağız' dedi.

    Elçin CİRİK
    [email protected]

  • fransız ihtilali

    09.11.2004 - 00:52

    Gerçekte ise 'Aydınlanma' Batı'ya hiç de olumlu şeyler getirmemiştir. Aydınlanma'nın en önemli ayağı Fransa'da yaşanmıştır ve bu süreçten sonra gelen Fransız Devrimi, ülkeyi bir kan gölüne çevirmiştir. Bugün aydınlanmacı literatürde Fransız Devrimi övülerek anlatılır, oysa devrim Fransa'ya çok şey kaybettirmiş, 20. yüzyıla kadar sürecek olan sosyal çatışmaları başlatmıştır. Ünlü İngiliz düşünür Edmund Burke'ün Fransız Devrimi ve Aydınlanma dönemi hakkındaki analizleri bu konuda oldukça yol göstericidir. Burke, 1790'da yayınladığı Reflections on the French Revolution (Fransız Devrimi Hakkında Düşünceler) adlı ünlü eserinde, gerek Aydınlanma fikrini gerekse onun meyvesi olan Fransız Devrimi'ni eleştirmekte, bu hareketlerin toplumu birarada tutan din, ahlak, aile yapısı gibi temel değerleri parçaladığını, teröre ve anarşiye zemin hazırladığını vurgulamakta, Aydınlanma'yı 'insan aklının parçalayıcı bir hareketi' olarak nitelemektedir.

    (Pocock, in; Edmund Burke, Reflections on the Revolution in France, 1987, sy. 33-38)

  • dipsiz kuyu

    08.11.2004 - 22:23

    Serbest Kürsü gibi forum bölümleri güzel örnek olur, boşuna taş atıp ses gelmesini beklersiniz (aman folter duymasın) :)

  • antikahraman

    08.11.2004 - 22:19

    evet yazan az ama ilgilenen daha da az, o yüzden ilgin ve moral verici msj için esas sana tşkler...

    Konuya gelirsek, kişi içinde kötülüğü ve iyiliği barındırığından) dışında da aynı şekilde olduğundan) mantiken tarihte anti-kahraman daha çok olması lazım çünkü dediğim gibi efsane olduklarından çoğunlukla halklar kahramanı ilahlaştırıp karşımıza klasik kahraman tipi çıkıyor... Lakin iyi ya da kötü kahramanlarda birer beşer, sadece alışa gelimişin dışında (extraordinary) olaylar yaşadıklarından çok farklılar. Eğer bunlar normalde senin benim gibi insan ise anti-kahraman tiplemesi klasik kahraman tipinden daha gerçekçi geliyor. Biraz dikkatli araştırma ile bunlar zaten ortaya çıkar. Yani bu adamlar melek değil, olağanüstü olaylara karşı cesurca tavırlar takınmış insanlar, kötülükten nasiplerini bir şekilde almış olmaları lazım, çamur misali en azından üstlerine bulaşması gerek...

    Lakin burada konuştuğumuz kahramanlık normal olarak abartılardan olacak, bundan dolayı bizim temel alamamız gereken kahramanın gerçek kimliği değil halka nasıl yansıdığıdır. Mesela Roma'dan Ben Hur ve Spartacus'a bakarsak eminim anti-kahraman karakteristikleri daha ağır basar ama biz burada tarih dersinden değil daha çok halkın ya da film endüstrisinin oluşturduğu imajlardan konuşuyoruz... Bu imajlara göre bence klasik kahraman profiline daha uyuyorlar...

    Yine de başka bir örnekle açıklayım; mesela İngiliz tarihiden Kral Arthur, çok dikkatli araştırıldığında yaşayıp yaşamadığı bile tartışılacak biri, lakin var olduğunu ispatlansa bu sefer yaşadığı macerelarının çoğunun Kelt mitolojisinnden araklandığı görülür... Demek istediğim, eğer gerçek tarihi ele alacaksak, hangi kaynağa bakıp bu adama (bırak anti-kahraman olabileceği olasılığını) kahraman diyeceğiz?

    O yüzden tarihten bir anti-kahraman bulacaksak halk arasında da sıradışı olarak nam yapmış bir kahramanı bulmamız lazım derim...

    Bu arada Deli Başiç'i ilk defa duyoyorum, dediğin gibi anti-kahramansa, örnek olarak süper olur...

  • jaluzi

    08.11.2004 - 13:07

    Bu konu hakkında zamanında ödev hazırlamıştım. Jaluzi deyip geçmeyin 600 sayfalık kitap yazan bile var bu konuda, eski Mısar'a kadar dayanan bir eşya.

  • dinde fırkalara ayrılmak

    08.11.2004 - 13:00

    insan her şeyde hatta kendi içinde bile ayrılığa düşerken sadece dinde mi ayrı gayrı düşüyor

  • geyik

    08.11.2004 - 12:52

    sohbetlerin vaz geçilmez konusu...

  • fasulyenin faydaları

    08.11.2004 - 12:49

    eee çoğumuz diğer başlıklar altında çok güzel fasulyenin faydalarından bahsediyoruz da neden bu başlıkta bir şey demiyoruz

  • google

    08.11.2004 - 12:47

    www.google.com
    Şu andaki en iyi net arama motoru (search engine)

  • din

    06.11.2004 - 23:34

    Yaşamak için inanmak şart olsaydı şüphe yok ki her insan inanırdı... Durum böyle değilse tartışılan O'nun varlığı değil kişilerin seçimleridir...

    Lakin inançta ihtiyaçtır; nasıl 'yemek için yaşamak değil yaşamak için yemek lazım' diyorsak bu ölüçüyü inanç içinde getirmek ters olmasa gerek... Çünkü sağlıklı yaşamak için nasıl doğru yemek lazımsa, sağlıklı inanç için de doğru dini izlemek gerekli değil midir?

    İşte din burada devereye girer ki insana bırakırsak yanlışı ve doğruyu birbirinden ayıramayabilir ve de doğrular ve yanlışlar insana göre bile değişiyorsa bu konu da söz hakkının Allah'ta olmasına şaşılacak bir şey yoktur çünkü o hem yaratığını bilir, hem de herşeye kudreti yeter... Üstelik kitabımızda da helallerin bazılarının insana çirkin, haramların bazılarının ise insanlara güzel gözüktüğünü bildirip öğütlerde bulunarak insana en doğru yolu göstermiştir gerisi kişilerin ve toplumların seçimlerine kalmıştır...

  • dindar bilim adamları

    06.11.2004 - 20:29

    Anlaşılıyor ki din kelimesine tahammül edemeyecek kadar hassas kişiler var. Öyle bir din imajı kurulmuş ki kafalarında sadece bir yaratıcının olması değil dindar bir bilim adamın olması bile onlara yalan geliyor.

    Din onlar için topluma zarar, bilime engel çünkü nedenlere değil sadece belli belirsiz sonuçlara odaklanarak, tarihteki negatif olayların vebalini dine atarak dindarları sorumlu tutuyorlar.

    Basit objektif bir araştırma bile dinin bilime ya da toplumların gelişmesine direk engel olmadığını gösterir çünkü din sadece bir etkendir ama gelişmeye engel olan coğrafi, ekonomik, sosyal kısacası dünyasal olarak birden fazla faktör vardır. Nasıl bir mantıktır ki bunca faktörleri göz ardı edip tüm suçu dine atıyor?

    Buraya yazılanları hayretle okumadan edemiyorum sanki biri bilerek kötü bir şaka yapıyor, yani onca tarihçinin araştırması ve yorumları ortadayken nasıl oluyor da din hala gelişmeye engel olarak görülür? Yani daha önce örnek vermesem şaşırmazdım mesela bir çok kez 'Bertrand Russel, 699-1000 arasında Avrupa'da karanlık çağlar yaşanırken İslamiyetin, Hindistan'dan İspanya'ya kadar dünyayı aydınlantığı gerçeğini belirtmiştir...' diye ama karşımdaki kişi vermek istediğim örneklere değil komik bir şekilde tükürük yarışı yapar gibi 'Bertrant Russel in DİN in aleyhine söylediği bir çok söz vardır' a getiriyor ama bu daha çok örneğimi güçlendirmez mi, eğer bu kişi bir din taraftarı olmadan yukardaki bir gerçeği söylüyorsa konudan uzaklaşmak niye? Binlerce örnek verilebilir lakin karşıdaki için örnekler önemli değil çünkü ne dersek diyelim birdir inanmaz! Ama tabi biz gericiyiz anlamayız sadece Harun Yahya'dan kopya çekip buraya yapıştırız sanki beyfendilerin kopya çekip bu siteye yapıştırdıkları çok güvenilir, sanki bu siteye çok yararları dokunuyor, sanki insanlığı din adındaki canavardan kurtarmaya gelmiş kurtarıcılar?

    Kişi hiç düşünmez mi ki belki buraya aktarılan yazılarda karşı olsa bile en azından yararbileceği bir kaç şey olacağını... Tabi ki ön yargılı olmak dışında; yok şu kitap şeytandan deyip elini sürmeyen yobazlar gibi bunların arasında da yozlaşmış insanlar normal olarak var... Tabi ki bu yozlar herhangi bir dindarı bu yobazlardan diye görebilir. Ne de olsa bu başlık bile her şeyi siyah beyaz görenler için bilimi dinin tekeline almak için açılmışmış... Lakin ağızlarından çıkanı kulakları duysa idi bu başlık açılmazdı bile belki çünkü bu başlığın açılmasının nedeni dinin düşünmeyi, gelişmeyi, bilimi engelliyor diye demelerinden yola çıkarak tarihte ve günümüzde bir dine bağlanıp bilimle uğraşanlar olmasına dikkat çekmek içindir, hatta bu kişilerin adları da terim olarak bu ve başka nedenlerden dolayı açıldı!

    Bir kişinin herhangi bir dinden, ırktan ya da kuramdan olması onu üstün yapmaz, kişiyi üstün yapan olaylar karşında nasıl davrandığıdır ki ne ateistlik ne de din bu davranışları kendi kendilerine gösteremez...

    Konumuz dindar bilim adamları... Bilim adamı olamak nasıl özelikse; dindar olmakta bir özelliktir, nasıl sosyalist bir bilim adamı oluyorsa aynı şekilde dindar bir bilim adamı da olabilir; ne de olsa ikisi de 'bağlanılan düşünce' tanımına girer ki hayatlarında bu düşüncelerin büyük rol oynaması yanlış olmasa gerek. Ama eğer herhangi bir nedenden dolayı dindar bilim adamı yoksa ateist ya da agnostik bilim adamı da olmaması gerekir, benzetme yerinde olursa ateistlerin canı can da dindarların canı patlıcan mı demek geliyor içimden? Ama daha da beter, bizler dindar olduğumuz için düşünemeyiz, bizlerin kafaları din zincirine bağlanmış... Nasıl bir kişiliktir ki bunun gibi rezil yorumlardan sonra hala başkalarının rezilliklerini ispatladığını iddia edebiliyor?

    Tabi ki merak edenler Harun Yahya ve başka web sayfalarına bakabilirler, kıyas bilgilerini kullanıp yararlanabilirler, aynı şekilde ateist sayfalara da bakıp kıyas bilgilerini kullansınlar... Referans almak ayıp değilse uygun gördüklerini burayada aktarmaları başlığı zenginleştirir. Şöyledir böyledir diye itham edildiğime gelince eğer bu kadar önemliyse yanlış olduğumu ispatlamak benim için yanlış olduğumu kabul etmek hiçte sorun değil, ne de olsa hayat insanı vezir de eder rezil de,o yüzden kula hak ver gitsin demek neden zor olsun ne de olsa dünya fani değil mi, ölüm sonunda herkezin kapısını çalmıyacak mı? Ama bu site bilgi paylaşımı için çok ideal bir ortam, o yüzden sadece karşı olduğumuz şeylere odaklanıp duygularımızı ve bilgilerimizi nasırlaştıracağımıza açılmamış onca terim var, ya da doldurulmayı bekleyen başlıklar; sataşmadan kırmadan başka terimler altında çok daha fyararlı yazılar aktırabilinir... Tabi sığlığımdan hepsini açmaya ya da yazılar yazmaya gücüm yetmiyor ama eminim potansiyeli benden daha iyi olanlar kalitesini gösterip laf yarıştırmaktansa daha yararlı işler yapacağını gösterirler umarım. Ne de olsa burda uzun süreden beri üyeyiz kimin ne yaptığı ortada...

  • katılım

    06.11.2004 - 17:26

    Gruplar bölümünde en çok sıkıntısı çekilen eylem...

  • halvet olmak

    06.11.2004 - 17:25

    Dine o kadar düşman kesilmişler ki Mevlanımıza bile dil uzatıyorlar. Halvet olmakta bile ucubelik arıyorlar, sıra da ne var dindar gördükleri yerde hemen ''atıl kurt'' mu diyecekler...

  • kahramanlık

    06.11.2004 - 01:54

    bkz. antikahraman

  • antikahraman

    06.11.2004 - 01:52

    Bir önceki yazıma ek olarak anti-kahramanlar çoğunlukla kahraman olmayı seçmezler hatta uzak bile dururlar ama ortama bağlı olarak içlerindeki adalet dürtüsü onları her zaman kaderlerine götürür tabi bunların arasında hırsızlıktan, suikastçı gibi kişlerden kahraman olanlar ya da bilindik hikaye olan intikam için kahraman olanları da unutmayalım... (Anti-Kahramanlarda kahramanlık onların laneti gibi bir şeydir tabi tanımlar kahramandan kahramana değişeceğinden kısaca sıradışı kahramanlar desek daha doğru bir gennelleme olur)

    Daha iyi anlamanız için çok güzel bir örnekler var esasında bunlardan Tango ve Cash bence süper bir örnek çünkü bu filmde hem klasik kahraman tarifine uyan (Tango) hem de anti-kahramn tarifine uyan (Cash) iki farklı kahramanı bulabilirsiniz...

    Bunun dışında Anti-Kahramanları daha iyi tanımanız için kendimce aklıma gelenlerden bir liste yaptım:

    Conan, Blade, Spawn, Van Helsing, Punisher, Deathstalker, Crow, Mask, Faust, Hulk, Mad Max, Angel, Dirty Harry, Crocodile Dundee, Darkman, Judge Dredd, Cobra, Hudson Hawk, Pluto Nash vb.

    Catwoman, Bad Girls, Red Sonja, Barb Wire, Jackie Brown vb.

    Adlarıyla değil filmleriyle anılan anti-kahramanlar
    Wolverine (X-men) , Ash (evıl Dead) , Jack Slater (Last Action Hero) , Jack Sparrow (Pirates of the Caribbean) , Han Solo (Star Wars) , Riddick (Pıtch Black) , Joe (Good, the Bad and the Ugly) , The Bride (Kill Bill) , Morgan Adams (Cutthroat Island) , Alice (Resident Evil) , John McClane (Die Hard) , Seth Gecko (From Dusk Till Dawn) , Jack Burton (Big Trouble in Little China) , Replacement Killers, Mariner (Waterworld) esasında çoğu aksiyon Amerikan filmlerinde bu tiplerden çok bulabilirsiniz o yüzden fazla saymaya gerek yok tabi kısaca Bruce Wills, Clint Eastwood, Kurt Russel, Arnold Schwarzenegger gibi aktörlerin canlandırdığı çoğu kahraman bu katogoriye girebileceğinden gerisini siz düşünün :) ...

    Anti-kahraman oldukları tartışılabilir olanlar (bence değiller tabi) :
    Daredevil, Terminator, Spartacus, Lara Croft, Maximus, Thelma & Louise, Indiana Jones, Highlander vs...

    Devilman, Vampir Avıcısı D, Saya gibi Manga filmlerinden çok örnek var esasında ama çok tanınmadıkları için saymama gerek yok herhalde...

    Esasında bunların çoğu çizgi-roman kahramanlarıdır, tarihte yaşamış anti-kahraman var mı aklıma daha gelmedi ama tabi çoğu efsaneleştiği için pek anti-kahraman profili bulabileceğimizi de sanmıyorum...

  • antikahraman

    06.11.2004 - 00:45

    Anti-Kahraman (Anti-Hero) denilince akla kahramanlara karşı savaşan kötüler (vilan) akla gelebilir ama esasında bilindik kahraman tanımına uymayıp masumları ve adaleti koruyan sıradışı kahramanlara denir.

    Bir kahramanın anti-kahraman olduğu nasıl anlaşılır?

    Önce kahramanlık tanımına bakarsak adaletli, namuslu, gururlu, onurlu; kısacası şovalye gibi bir tanımla karşılarız tarihte. Bunun aksine anti-kahramanlar onura önemsemezler, gurur onlar için zayıflıktır; çoğunlukla acımısız, barbar ve serseri yaşalar, içerler-oynaşırlar hile yapıp kanunlara kafaya takmazlar ve görnüşlerinden iyi mi kötü mü oldukları anlaşılmaz lakin mazlumların yanındadırlar bu kişileri en güzel açıklayacak söz herhalde imansızın başından imansız gelir lafıfır... En güzel örneklerinden biri bence Barbar Conan'dır çünkü her türlü tanıma uyar...

Toplam 2591 mesaj bulundu