Cem Nizamoglu Adlı Üyenin Nedir Yazıları - An ...

  • tabut

    30.12.2004 - 00:04

    Kendinizi tabutun içinde hissetmek istiyorsanız, içine girmeden, en yakın duyguyu herhalde, Alfred Hitchcock adapsiyonu olan, 'The Grave' (The Buried) isimli kısa filmi verebilir...

    Dehşet bir tabut sahnesiydi, eminim Tarantino da Hitchcock'un bu tabut sahnesinden etkilendi: 'acaba o kadın, o tabuttan, nasıl kurturalabilir...' gibilerinden kendine sorarak, 'Kill Bill 2' filminde ki tabut sahnesi yaptı... İlginçtir, iki filmde de kadın kahraman tabuta konluyor, bence tesadüf değil :)

  • harakiri

    29.12.2004 - 23:41

    Japonların harakiri bayramı

    Japonların 300 yıldan beri kutladığı '47 Efendisiz Samuray' gününün kaynağı şeytanların Tanrısı Kira'dan öç alınması. Efsaneye göre Kira'nın yaşadığı yeri basıp onu öldüren '47 Efendisiz Samuray', efendilerinin öcünü aldıktan sonra harakiri yaparak intihar etmişti.

    İlgincime giitti yapıştırayım dedim buraya :)

  • batılı olmak

    29.12.2004 - 02:28

    Doğ-r-uya giden dolu yol vardır. Batı-l-dan gidilse bile bir noktadan çıkıp yine aynı noktaya gelinceye kadar dünyayı dolaşmak gibi. Fakat yol uzun ve zorlu olduğundan neden yola çıktığını unutanlar da çoktur...

  • eminem

    29.12.2004 - 02:09

    Yanlış bilmiyorsam esas adını M&M koyacaktı ama böyle bir isimle bir çukulata daha doğrusu ürün adı olduğundan kanunen izin verilmemiştir, bundan dolayı okunuşu olan Eminem'i seçmiştir. (Bu arada M&M süper, ne de olsa sinemalarda en çok satılan çuğluta, çerez gibi maşallah)

  • çizgi

    29.12.2004 - 02:02

    Bir noktadan geçen çizgi sayısı sonsuzdur. İlkokul 3'te, kafadan atarak, herkesden önce bildiğim ilk matemetik sorusu olduğundan yeri benim için çok önemli dermişim :)

    İki noktanın birleşmesiyle çizgi oluşur, benim için bu ilişkileri sembol eder. Nokta bile noktalardan oluşmuştur, bir noktadan geçen sonsuz çizgi sonunda yine nokta oluşturur. Her şey noktalardan oluşmuştur ama bizim gördüğümüz çizgilerdir. Anlıyacağınız noktalar ve çizgiler benim için matematikten ya da geometriden çok felesefik anlamlar taşıyor. Şimdi buraya benzerlik teorilerimi ortaya atıp iyice saçmalamadan konuyu kaptayım en iyisi :)

  • John Maynard Keynes

    29.12.2004 - 01:16

    Keynes beyfendiyi tabi ki ekonomi dersinde tanıdım. Ünlü bir ingiliz iktisatçı olduğundan derslerimizde çok öne çıkan biriydi. Daha doğrusu adamla kafayı bozmuşlar diyebilirim. Ekonomiden çok milliyetçilikten ve tutuculuktan gelen bir şey olsa gerek dedim. Belki biliyorsunuzdur batıda Marks, Keynes, Adam Smith gibi dolu ekol vardır. Çoğu kendi ülkesinin ya da ideolojilerin neferi olduğundan bu ekolleri bayraklaştırmış çok okul ve universite de vardır.. Tabi İngiltere'de okuduğum unide bu adamın ekol olması rastlantı değil...

    1883-1946 yılları arasında yaşamış. Kendisi gibi önemli bir iktisatçı olan John Neville Keynes'in oğludur yani babasının oğlu gözü. Eğitimini bitirip ölünceye kadar İngiliz Hazinesi'nde çalışmıştır. Belki İngiltere'nin bu kadar güçlü olmasını sağlayan sayılı İngiliz'lerden biridir. Baksanıza adama ömrü boyunca devlet hazinesi emanet edecek kadar güveniyorlar.

    Tabi ki Keynes hazinede altınları sayarak ünlü olmamamıştır. I. Dünya Savaşı sonunda toplanan Paris Barış Konferansı'na Hazine'yi temsilen katılmıştır. Savaş sonrasında danışmanlık ve gazetecilik yapan Keynes, II. Dünya Savaşı yıllarından sonra 1944 yılında toplanan Brethon Woods Konferansı'nda İngiliz Heyeti'ne başkanlık yapan Keynes, ABD tezlerine karşı İngiliz tezlerinin savunucusu olmuş ve konferans kendi adı ile anılan, ''Keynes Planı''nı sunmuştur. Aslan Keynes, bir ''yankee go home'' dememiş...

    Keynes'in en ünlü eseri 1936 yılında yayınlanmış olduğu, ''İstihdamın Paranın ve Faizin Genel Teorisi'' (The General Theory of Employmentö Interest and Money) ya da kısa adıyla ''Genel Teori'' diye bilinen kitaptır. Klasik İstihdam teorisine karşı çıkmış ve yeni bir istihdam teorisi geliştirmiştir. Bu İngiltere için çok önemli bir tarihsel olaydır, dedim ya adam boşu boşu ekol değil burada.

    Bu arada Hindistan'da da görev almış, oradan edindiği deneyimlerle ''Indian Currency and Finance'' (1913) ve ''The Treatise on Probibility'' (1912) çıkartmıştır. Ya diyorum kimse inanmıyor, bu gavurların hepsi doğudan etkilenmiş diye. Biz ise öcü var diye doğudan kaçıyoruz, yazık gerçekten.

    Neyse konumuza döneyim. Paris Barış Konferensı'nda savunduğu fikirleri ''Economic Consequences of the Peace'' ve ''A revision of treaty'' (1922) adlı kitaplarında toplamıştır. Sonracığıma II. Dünya Savaşı döneminde yazmış olduğu savaşın finansmanına ilişkin bir kitabı da ''How to Pay for the War'' 1940ida yayınllaşmıştır. Adamın hazinede oturmakttan canı sıkılıdığı belli yani...

    Şimdi uzun uzun teorilerini, düşüncelerini anlatacak değilim çünkü okuyanların çoğu benim gibi olaya fransız kalabilirler... Ama merak edenler için ''Keynes Etkisi'', ''Keynes Planı'', ''Keynes'in İstihdam Teorisi'' ni incelemelerini tavsiye ederim. Bir kaç noktayı belirtyim, istihdam mistihdam klasik teori falan filan derken Keynes eserleriyle kapatalizmin otamatik olarak tam istihdamı sağlamayacağını savunmuştur... Bana göre ortadaki tüm teorileri kazana atıp bir tutam Marx, biraz şundan biraz bundan derken ortaya yeni istihdam çorbası çıkıp ingilizlere sunmuştur. Bu kapitalist rejimlerde maşallah hemen her şeye adepte oluyorlar...

  • american history x / geçmişin gölgesinde

    29.12.2004 - 00:38

    Etme-bulma dünyasında ırkçılağa karşı bireysel bir bakış açısı getirebilien 1998 yapımı bir film ama aklıma ilk gelen o dişleri kaldırıma dayama sahnesidir (ığhhıhhh) hala tüylerim diken diken olur.

    Yönetmeni pek bilinmese de Fight Clup'tan tanıdığımız Edward Norton'u daha önce böyle hiç görmemişinizdir, kaslı maslı, tabi klasik hoşaf tipinide canlandırmıyor değil, filime iyi puan getirmiş... Ünlü mü ünlü Beverly D'Angelo unutmayalım. Aşmış oyucular var anlıyacağınız. Daha mesela Hayvan Mezarlığı, T2 gibi aşmış flmlerden Edward Furlong, Uzay Yolu: DS9'un kaptanı Avery Brooks ve daha bir çok ünlü kişi ABD'nin yine günah çıkartmasında yardımcı olmuşlar...

  • Lost Highway / Kayıp Otoban

    28.12.2004 - 04:12

    bkz. 'david lynch'

  • Lost Highway / Kayıp Otoban

    28.12.2004 - 04:02

    Lisedeyken bu filmin metnini çok duydum ama izleyemedim. Sonra universitede yine duymaya başladım etrafta, sanki bir mitden bahsediliyor gibiydi. Anlatın diyorum, tam anlatılamıyor. Bir taraf övdükçe diğer taraf aşağılıyor. ''Ya sev ya nefret et'' türünden bir film olduğu düşündüm. Kafam iyice karıştı anlıyacağınız. Seyredeyim diyorum, fırsatım olmuyor, merakım iyice artıyor artıyor.. İzleyenler öyle hava estiriyor ki sanki filmi anlamak entellik dantellik işi gibi...

    Yıllar sonra film denk geldi aldım. Kapak resmi sanki Radiohead'in video klibinden gibi... Eşimle oturtuk karşısına... Tek patlamış mısır eksik... Ve film başladı,. Sinir bozucu bir yavaşlık, rahatsız edici bir muzik... İnsan korkuyor mu yoksa biri tırnaklarını tahtaya mı sürtüyor cıyyyyyyyyyk. hehehe eşim 15 dk dayanamadı filme. Anlam veremiyor ve sonra tek başıma izliyeceğim diye filmi kapadık

    Dedim filmin onbeş dk böyle etkiliyorsa acaba gerisi nasıl, gerçekten de bir mit kadar olağan üstü mü falan filan derken bir gün perdeleri kapadım filmin başına oturdum. Off o ev sahneleri inanılmaz sinir bozucu ve sonra o da ne; bir flash back mi? İyice görmek için pause basıyorum ıyyyyk kadının bacağı mı yoksa bağırsakları mı... Önemli değil zaten çabuk geçen bir sahne, kolunuza iğne yapılmış gibi pek anlamıyorsunuz. Sonra ve sonra parti sahnesi: Aman Tanrım! , adamla yüzyüze konuşurken evinden de telefonla konuşabiliyor, in midir cin midir bir besmele çekiş.... Film böyle suprizlerle devam ediyor, uçuyor da uçuyor tutmak mümkün değil. Gerilmiş şekilde filmi bitirdim sonunda. Sonra etrafa bakış, filmi anlama çalışmalar, kafamda bir ampul yanma bekleyişi, yok hiç bir şey yok... Kendime gelince biraz, film hakkında tek diyebildiğim ''bir bxk anlamadım ama muthişti! ! ! '':P

    Bir daha izlemeye karar verdim ama çok rahatsız edici olduğundan en iyisi hakkında araştırma yapayım dedim. Sonra IMDB.com'dan hakkında dolu yazının arasında up uzun bir yazı buldum, ve okudukça jeton daha doğrusu jetonlar düşmeye başladı. haaa hmm, vay anasını sayın seyirciler dedirditicek şaşkınlıktan sonra yine düşüncelere daldım. Film hakkında artık diyeceğim ''manyak'' evet manyak bir film olması... Anlasanız da anlamasınız da manyak bir film bence :)

    Karmaşık, kaotik, anlaşılmaz, kopuk, bunlatıcı, sinir bozucu daha ne diyebilirim bu bile bu filmi izlemeye teşvik eder adamı bence ama anlayınca kaosta düzen varmış diyen düşünüre dönüyorsunuz, karmaşığın yerine planlı, anlaşılmazlığın yerine semboller, kopukluğun yerine sürükleyici, sinir bozuculuğun yerine hayrete düşmek ve en önemlisi her karesi düşünüle düşünüle yapılmış akıllı ve zekice yapılmış bir film çıkıyor karşınıza...

  • etik

    28.12.2004 - 00:33

    Çok eğlenceli bir konu benim için. İnsan davranışlarını, kültürsel farklılıkları aklınıza gelebilecek ne kadar değişken durum varsa çok geniş açıdan inceler.

    Etik kelimesi köken olarak Eski Yunan'a kadar gider derler. Ahlak, ahlakla ilgili demektir ama aralarında farklar vardır. ''Ahlak bilmi'' de denir ama ''Etik Bilmi''de vardır.

    Ahlak ve Etik arasındaki anladığım farkı açıklamaya çalışayım: Etik daha çok ahlak üzerinde konuşur, sorgular, tartışır, düşünür, yargılar vs vs.

    Etik bir şeye direk doğru veya yanlış demez, ama ahlak diyebilir.... Mesela geğirmek, bazı kültürlerde ahlaksızlıktır ama başka bir kültürde iltifat anlamına gelebilir diye bakar etik. Sadece ahlakta değil, mesela 90 60 90 batı kültürü için seksi demektir ama Hawai de eskiden şişmanlık seksiydi ve bunun gibi dolu örnek verebiliriz

    Belki karşınıza etiksel sorular ya da etiksel sorunlar diye de çıkmıştır. ''Mesela yolda bir çanta dolu para buldunuz, ne yaparısnız? '' gibi... Doğru ya da yanlış cevap yoktur ama daha doğru cevabı vardır diyebiliriz.

    Kolayca kavranacak bir konu değil, tam kavradığımıda zaten söyleyemem :)

    Hukukun, yasaların, adaletin, sistemin kısacası yazılı kuralların bittiği ya da ulaşmadığı durumlarda etik yardıma yetişir. Mesela ''Bu davranış, yasada yazmıyor ama adaletin ruhuna(ahlakına, onuruna) aykırıdır'' deriz, işte bu yaklaşım etiktir, evrenseldir.

    Kişiden kişiye, konumdan konuma, yereden yere, olaydan olaya, zamandan zamana, durumdan duruma çoğu şey değişebilir (değişkendir, görecelidir, yorumsaldır...) ama daha doğrusu ya da daha iyisi var demek daha doğrudur ya da daha iyidir belki daha güzeldir bile diyebiliriz. :) Etik burda işleve girer, mesela bir zorluk karşısında sabırlımı davrandınız daha da sabırlı davranılabilinir ya da daha hoşgörülü davranabilinirdi de :) çünkü neydi: her zaman daha iyisini, güzelini, kolayını, doğrusunu yapabiliriz, uygulayabiliriz, düşünebiliriz, edebiliriz vs vs eylemlere dökebiliriz...

    Etikten ancak olaylar üzerinde konuşarak daha iyi anlayabilriz zaten günlük hayatımızda bu olaylarla çoğu kez karşılaşıyoruz. Mesela toplumu ele alalım... Ahlaki açıdan büyüklere saygıdan bahsedilir evet bu bir toplumun gerçeğidir burada ne kadar küçüklerin büyüklere karşı doğru davranması behsedilirse, büyüklerin de küçüklere doğru davranmasını etik göz ardı etmez.

    Yalan söylemek yanlıştır ama ölüm döşeğindeki adama yalan söylemek o kadar yanlış değildir demek etiksel bir yaklaşımdır. Verdiğin sözü tutmamak yanlıştır ama kızgınken verilen sözün tutulmaması daha iyidir demek de. Bunun gibi örnekleri din ve ahlak konularında çok bulabilrsiniz, zaten oradan hatırladığım konulardandı :)

  • çaresizlik

    27.12.2004 - 22:15

    'Ağlarım,ağlatamam,hissederim,söyleyemem. Dili yok kalbimin ondan ne kadar bizarım.' MEHMET AKİF ERSOY

  • batılı olmak

    27.12.2004 - 22:15

    Köyde fışkıran şifalı su bedeva olsa biz gider arıtılmış pis suyu pet şişelerde alırız. Daha ne kadar batılı olmak istiyoruz... Belki palyaçolar bizi ağlatana kadar...

  • batılı olmak

    27.12.2004 - 22:12

    İşte durumumuz: En kaliteli tütünü üretiriz ve satarız ama sonra bu ürünü paketlenmiş olarak, kat kat daha pahalıya alırız.

    Batıdan aldığımız ilim de böyledir. Yıllardır batıdan almaya çalıştığımız ilimler, üstünde dolaştığımız gömülü hazinedir esasında. Onlarsa bu hazineden kopardıkları parçalarla batılı süslüyeyip ambalajlı halde bize geri satıyorlar.

  • mehmet akif ersoy

    27.12.2004 - 22:03

    ''Ağlarım,ağlatamam,hissederim,söyleyemem. Dili yok kalbimin ondan ne kadar bizarım.'' MEHMET AKİF ERSOY

  • quentin tarantino

    27.12.2004 - 21:56

    Film hayranları onunda bir hayran olduğunu unutmasınlar derim. Wachowski kardeşler gibi tam bir film manyağı olduğundan içimizden biri bile diyebiliriz. Özellikle manga, kung fu, samurai gibi uzak doğu filmlerine hayranlığı onun daha da tanınmasına yardımcı olmuştur. Lakin şunu unutmamak gerekir ki zaten Hollywood uzun süredir Uzak Doğu'nun etkisi altındadır, yaptıkları çoğu filmde bunun etkisini görmek mümkündür. Bizler Tarantino gibi yönetmenlerin filmlerini izlemekle eskiyi ve doğuyu keşfediyoruz esasında...

  • idrak

    27.12.2004 - 19:55

    Doğular ve gerçekleri idrak edip, doğrultusunda gitmedikçe idrak fanidir. Daha çok yük yüklenip, eşek gibi yaşamaktan başka acı ve zorluk vermez yaşamda.

  • idrak

    27.12.2004 - 19:40

    Lügatta:
    Anlayış, kavrayış, akıl erdirmek, fehem (fehim, fehm) , yetiştirmek.

    ''Malesef insanlar teavun (yardımlaşma) sırrını idrak edememişler, hiç olmazsa taşlar arasındaki yardım vaziyetinden ders alsınlar...''
    (Vecize)

    Sözlükte:
    1. Anlama yeteneği, anlayış, akıl erdirme...

    Ör:
    ''Kişilik idraklerle doğar, diyenler de var.''- Ç. Altan.

    Ne mümkün zulm ile bidâd ile imhâ-yı hürriyet
    Çalış idrâki kaldır muktedirsen âdemiyetten
    (Zulüm ile, işkence ile hürriyeti ortadan kaldırmak ne mümkün; eğer kendinde bir güç görüyorsan insanoğlundan idraki kaldırmaya çalış.) (Hürriyet Kasidesi) N. Kemal

    Doğrudan doğruya Kur'an'dan alıp ilhamı.
    Asrın idrakine söyletmeyiz İslamı.
    (Safahat) M.A.Ersoy

    2. Erişme, ulaşma, kavuşma...
    3. felsef, algı...

    Dini Sözlük:
    Bir şeyin aslını, mâhiyetini, hakîkatini bilmek, anlamak.

    Kur'ân-ı kerîmde, meâlen buyruldu ki:
    O'nu (Allahü teâlâyı) gözler (dünyâda) idrâk edemez. O ise, gözleri bilir anlar. O, ihsân sâhibi bilicidir. (En'âm sûresi: 103)

    İnsanı hayvandan ayıran, ilim ve idrâktir (Hâdimî)

    İnsanların hâlet-i rûhiyeleri (rûhî durumları) farklı oduklarından, idrâk ve fehmleri (anlamaları) da farklı olmaktadır. (İmâm-ı Gazâlî)

    Şükür, şükürden âciz kalındığını idrâk etmektir. (Ebû Osman Mağribî)

    Allahü teâlânın zâtı idrâk edilemez. Dünyâ yurdunda gözle görülmez. Kalb, O'nun varlığını tastîk eder. Âhirette gözler O'nu görecektir. İnsanlar, Allahü teâlâyı âyet ve delîllerle bilmektedir. Kalbler O'nu tanır, fakat akıllar O'nu idrâk edemez. (Sehl bin Abdullah)

  • anlamak

    27.12.2004 - 19:10

    Doğruları ya da gerçekleri idrak edip doğrultusunda gitmedikçe anlamak bence fanidir...

  • anlamak

    27.12.2004 - 02:07

    ''Dinlemiyorsun! ''
    '''Anlamıyorsun! '''
    gibilerinden, çoğu zaman şikayet eder karşımdaki, hatta daha ileri götürüp Odun! Cahil! vs vs gibi hakaretlere kadar bile gider ama esas ben şunu bir türlü anlatamamışımdır:
    ''Dinliyorum ve anlıyorum ama senle aynı fikirde değilim! '

  • irfan

    26.12.2004 - 23:24

    Bir Kaşık İrfan

    Haberi yok çoğunun bu yaşanan dünyâdan,
    Hezeyanla geçiyor sabahlar ve akşamlar.
    Seyrediyor varlığı sisli-paslı bir camdan,
    Dolapta dönen yolda, yolunu kesmiş yollar...
    Birşey gördüm sanıyor, gördüğü sis ve duman,
    Zannınca yol alıyor, mesâfeler ayarsız;
    Bir ömür boyu alıp satıyor hiç durmadan;
    Ama, kantarlar vefâsız, kıstaslar vefâsız...
    Gerçeklere kapalı rüyâlarla avunur,
    Büyüklüğü sadece ikindi gölgesinde;
    Alternatif yokluk, yoklukta çalım ve gurur,
    Derenin dibindeyken, dağların zirvesinde...
    Âlemi hor görme, bencillik, kibir ve caka,
    Küçüklüğe emâre ne varsa hepsi onda.
    Ne halka yararlı bir işi var ne de Hakk’a;
    O pesbayağı ruh, görünme sevdâsında.
    Çehresine bakarsan kömür elenmiş gibi,
    Manâsız bakışlarında Mecnûn’ca gülüşler;
    Bir kaşik çalsan irfânina görünür dibi,
    Sirf bir aldatmaca o aydinca görünüşler.

    M. Fethullah Gülen

  • babil

    26.12.2004 - 23:22

    Ve Yehova ''Bunlar hepsi tek kavim'' dedi. ''Konuştukları dil aynı, giriştikleri işi yarıda bırakacağa benzemiyorlar. Gelin de toprağa inelim, dillerini ayıralım şunların; birbirlerini anlayamaz olsunlar''. Ve ademoğulları, kentlerini kuramadılar. Oraya Babil dendi. Babil, yani karışıklık. (Tevrat)

    Üstadın, 'Bu Ülke' adlı kitabı bu bölümle başlar. Ülkemizin, nasıl bir tehdit altında olduğuna işaret eden, bundan iyi bir başlangıç düşünemiyorum:

    '...dillerini ayıralım şunların; birbirlerini anlayamaz olsunlar'

  • çaresizlik

    25.12.2004 - 04:47

    uzun süreden beri boğazıma takılan yumru, belki çoğumuzun durumu böyle. Sanki ellerimiz kollarımız sandalyeye bağlanmış ve gözümüzün önünde, sevdiklerimize, işkence yapıyorlar. Tek ağzımız bağlı değil, 'Zalimler için yaşasın cehennem' gibilerinden feryat etmekten başka bir şey yapımıyoruz; lakin duyanlara faso fıso ve ses gittikçe kısılıyor.

    Sonra çaresizliğie alışıyor insan, yaşayan ölü gibi geçiriyor hayat, haberler, reklamlar, haberler, reklamlar... Tek yaşatan sadece 'o bağlı olduğum yerden bir gün kurtulucağım' umudu!

    Her zorlukta bir kolaylık VARDIR, Vardır. vardır...

  • irfan

    25.12.2004 - 04:41

    İrfan, düşüncenin bütün kutuplarını kucaklayan bir kelime. Tecessüsü madde dünyasına çivilemeyen, Zekayı zirvelere kanatlandıran, beşeriyi ilahi ile kutsileştiren, uzun ve çileli bir nefis terbiyesi. İslam, insanı parçalamaz. İrfan, kemale açılan kapı, amelle taçlanan ilim. Batının “kültür”ünde bu Zenginlik, bu ihtişam, bu hayata istikamet veriş yok. İrfan bir mevhibedir. Cehitle gelişen bir mevhibe. Kültür, katı, fakir ve tek buutlu bir lafız. İrfan, beşeri beşer yapan vasıfların bütünüdür. Kültür, homo ekonomikus’un kanlı fetihlerini gizlemeye yarayan bir şal. İrfan, dini ve dünyevi diye ikiye ayrılamaz. Yani her bütün gibi tecezzi kabul etmez. Kültür kaypaklığı, müphemiyeti ve seyyaliyetiyle Avrupa’dır. Tarif edilmemiş, edilemeyen bir kelime. Kah suda, kah karada yaşayan bir hilkat garibesi. Alman için başkadır, Fransız için başka. Bazen içtimai hayatın bütününü ifade eder, bazen bir alışkanlıklar, bir kazanılmış hünerler mecmuasıdır.

    ...

    Cemil Meriç
    (bkz. Aydınların Dini: İzm’ler)

  • irfan

    25.12.2004 - 04:39

    Lügatta:
    Bilmek, anlayış, tecrübe ve zekada ileri gelen zihni kemal; ikrar; mücezat.

    Sözlükte (TDK) : Bilme, anlama, sezme, kültür. Gerçeğe ulaştırıcı güçlü seziş, varış, varışlılık.

    Fıkıhta:
    Esrar-ı İlahiyeye iman ve Kur'an hakikatlarına vukufiyet.
    (İlim ile irfan ve marifet arasında fark vardır. İlim, vech-i külli, yani, her vechesiyle, bilmektir. Bu cihetle Cenab-ı Hakka irfan ve marifet isnad(iftiraolunmaz. Fıtri istidat (Yaradılıştan gelen veya sonradan edinilmiş yetenek) , eseri olarak inceleyerek tefekkür (düşünüş, düşünme) edip bilmektir. Buna ''İlm-i Ledün'' ve ''İlm-i Rabbani'' de denir.)

    Dini bir sözlükte:
    Bilme, anlama. Mârifet. Kalble bilip tanıma. Allahü teâlânın ihsânı olan mânevî, vehbî ilim. Buna ma'rifet de denir.
    Çalışarak elde edilen ilimler ile anlaşılan, bilinen şeylerden başka bilgiler de vardır, bunlar irfân ile anlaşılır. Âlimlerin sâhib oldukları ilme mukâbil (karşılık) ârif denen Allahü teâlânın sevdiği kullarında da irfân denen bir hâssa (özellik) vardır. İrfân, tasavvufta fenâ mertebesiyle şereflenenlerde bulunur. (İmâm-ı Rabbânî)
    Akıllı ve irfân sâhibi kimse, meyveli ağaç gibi mütevâzî olur. (Sa'dî Şîrâzî)

    ...

Toplam 2591 mesaj bulundu