Buradaki müslüman kardeşlerimin ağzından düşmeyen söz, o kadar, farklı milletlerden insanlar, aynı telafuzla söylüyor ki bazen her dilde dava olarak geçtiğini düşündüğüm oldu.
Şarkı: Phantom of the Opera (Music of the night)
Beste: Andrew Lloyd Webber
Vokaller: Sarah Brightman (Christine) ve Micheal Crawford (Phantom)
Sözler: Charles Hart ve Richard Stillgoe
Christine:
In sleep he sang to me,in dreams he came....
that voice which calls to me and speaks my name...
And do I dream again? For now I find
the Phantom of the Opera is there - inside my mind...
Phantom:
Sing once again with me our strange duet...
My power over you grows stronger yet...
And though you turn from me,to glance behind,
the Phantom of the Opera is there - inside your mind...
Christine:
Those who have seen your face
draw back in fear...
I am the mask you wear...
Phantom:
It's me they hear...
Christine ve Phantom:
You're/my spirit and you're/my voice, in one combined:
the Phantom of the Opera is there - inside your/my mind...
He's there,the Phantom of the Opera...
Beware the Phantom of the Opera...
Phantom:
In all your fantasies,
you always knew
that man and mystery...
Christine:
...were both in you...
Christine ve Phantom:
And in this labyrinth,
where night is blind,
the Phantom of the Opera is there/here -
inside your/my mind...
Phantom:
Sing my Angel of Music! He's there,
The Phantom of the Opera....
En muhteşem yorumunu bence, Andrew Lloyd Webber besteleyip Sarah Brightman birlikte Micheal Crawford seslendirdiği ''Music of the Night'' parçasıdır, orjinal adı''Phanton Of the opera'' ya da Theme'sı olarak da bilinir.. Zamanın en iyi düeti olan bu parçanın çok farklı versiyonları vardır, her sene opera olarak turlara çıktığından versiyonları saymakla bitmzz, lakin Tecno remix'i dikkatimi çekti, kesin bir yerleri yırtılıyor kadının çünkü :)
Şarkı sözlerinde ''angel of music'' sözü geçtiğinden, ''Angel of Music' adlı parçaylada karıştırılır.
''Bir çağın vicdanı olmak isterdim, bir çağın. Daha doğrusu bir ülkenin, idrakimize vurulan zincirleri kırmak, yalanları yok etmek, Türk insanını Türk insanından ayıran bütün duvarları yıkmak isterdim. Muhteşem bir maziyi, daha muhteşem bir istikbale bağlayacak köprü olmak isterdim, kelimeden, sevgiden bir köprü. Sanat düşüncenin, düşünce mukaddeslerin emrinde olmalı.
Hakikat mukaddeslerin mukaddesi.. Hakikat ve sevgi.''
''Hürriyetin olmadığı yerde hakikat şiirin ve hikayenin tüllerine bürünür...''
''Hakikat medeniyetlere göre değişir. Her medeniyetin ayrı çağları var. Çağdaşlaşma ne demek? Bizim XVI. asrımız en parlak çağımız.''
1. Hayali olmayan, görülen, mevcut olan, gerçek, doğru.
Hakikati konuşmaktan korkmayınız. (Atatürk)
Tek hakikat var, evet, bellediğim dünyadan
Elli, altmış sene gezdimse de şaşkın şaşkın.
Hepimiz kendimizin bağrı yanık aşıklarıyız.
Sade, ilanı çekilmez bu acayip aşkın
(M. A. Ersoy, Safahat)
Rüya ile
Hayal arasında
Hayal ile
Hakikat arasında
Yalnız sen varsın
Gece ile
Gündüz arasında
Güneşle gün arasında
Yalnız sen varsın
(A. H. Tanpınar, Bütün Şiirleri)
Bir bahar yağmuru yağmış da açılmış havayı
Hisseden kimse hakikat sanıyor hülyayı.
(Y. K. Beyatlı, Kendi Gök Kubbemiz)
Artık, taşan öfkesiyle, hoyrat geliyor!
Altında ateş parçası bir at geliyor!
Bir kuytu bulup saklanın, ey yaldızlar;
Ey yaygaralar, kaçın hakikat geliyor!
(A. N. Asya, Rübaiyyat-ı Arif)
Güneş balçık ile asla sıvanmaz
Hakikat acıdır bir dem tatlanmaz.
(İ. H. Soykut, Türk Atalar Sözü Hazinesi)
İnsanlar kafası bunları bulan,
İlimdir dünyada hakikat olan
Bütün bu işlerin temelim kuran
İnan buna Veysel dedi ki okul” diyor
(Ü. Y. Oğuzcan, Aşık Veysel)
2. Bir şeyin aslı ve esası, gerçek niteliği, iç yüzü, mahiyet.
Meselenin hakikatini kavrayamamış.
3. (Allah (c.c.) ve yaradılanlar hakkında) Bütün benzetmelerden ve mecazlardan sıyrılmış olan açık doğruluk.
Dünya güzellendi tadı kalmadı.
İnsanın edebi udu kalmadı.
Günahın sevabın adı kalmadı.
Hakikata giden iz belli değil.
(Aşık Veysel - Ü.Y. Oğuzcan)
Hakikatin kilidini
Açana gazi dediler
(Abdal, Halk Edebiyatı Antolojisi - S. Nüzhet)
Hakikat ehlinin olmaz nişanı.
(Niyaz-i Halveti. Türk Atalar Sözü - İ.H.Soykut)
4. Sadakat, bağlılık, hak bilirlik.
O adamın hakikati çoktur.
5. (zarf) Doğrusu, gerçekten, sahiden.
Eski Dünya, yeni Dünya, bütün akvam-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi... mahşer mi hakikat mahşer.
(M.A.Ersoy, Çanakkale Şehitleri)
Hakikat her vucudun canı 'ışkudur
Ne can kim can içinde canı 'ışkudur
(Yunus Emre Divanı - M.Tatçı)
Var Eşrefoğlu Rumi bil hakikat
Vucudu fani itmekdur adı aşk.
(1001 Temel, Eşrefoğlu Divanı)
Dış yüzüm böyle ağardıkça ağarmakta fakat,
Sormayın iç yüzümün rengini! Yüzler karası!
Beni kendimde utandırdı, hakikat şimdi,
Bana hiç benzemeyen suretimin manzarası!
(M.A.Ersoy, Safahat)
Hakikat: Bir şeyin aslı ve esası. Mahiyeti. Gerçek. Doğru. Sahih. Künh. Sabit ve vâki. Kadırbilirlik. Sadakat. Doğruluk. Kainat ve tabiat ve ülühiyet hakkında bütün teşbih ve mecazlardan ârî ve zahir olan gerçek.
Mecazi: Karşılığı, esas olarak kullanılan kelime.
Edebiyatta: Bir kelime neyi anlatmak için konulmuş ise, bu kelimenin o manada kullanılması; göz kelimesinin, aynı o bilinen uzuv manasında kullanılması gibi (mahiyet ve mecaz)
Hakikat-ı Harciye: Hayat gibi alem-i şahadete gelmiş varlık.
Hakikat-bin: Hakikatı gören, hakikatı anlayan. Hakikatşinas. Hakikata inana.
Hakikat-perest: Hakkı ve hakikatı seven, hakikata inanan. Dürüst, hakikat aşığı.
Hakikat-ı sabite: Sabit değişmez hakikat.
Hakikat-şinas: Hakikatı doğru tanıyan, bilen. Haikata iman eden.
1. Bir lafzın (sözün) asıl mânâsı.
Aslan denilince, bilinen yırtıcı hayvan kastedilir, bu mânâda kullanılırsa, hakikat olur, cesur insan mânâsında kullanılırsa, mecâz yâni hakîkî mânâsının dışında kullanılmış olur. (Molla Hüsrev)
2. Gerçek.
Fizik ve kimyâ reaksiyonlarında maddenin yok olmadığı bugün kesin olarak bilinmektedir. Lavoisier adındaki Fransız kimyâgeri; ''Kimyâ tepkimelerinde, madde gayb olmaz ve yoktan meydana gelmez.'' hakîkatini tecrübe ile isbat etmiş ise de, her şeyin kimyâ tepkimesi, kimyâ kânunu ile yapıldığını zan ederek; ''Tabiatta bir şey yaratılmaz ve hiçbir şey yok edilemez'' demiştir. Bugün, yeni keşf edilen çekirdek olayları, nükleer reaksiyonlar, maddenin enerjiye döndüğünü, yok olduğunu, Lavoisier'in aldanmış olduğunu göstermektedir.
(M. Sıddîk bin Saîd)
Alan sensin veren sensin kılan sen, Ne verdinse odur dahi nemiz var. Hakîkat üzre anlayıp bilen sen, Ne verdinse odur dahi nemiz var.
(Azîz Mahmûd Hüdâyî)
3. Kötülüklerin kalbden tekellüfsüzce, zorlanmadan gitmesinin gerçekleşmesi, fenâ(Allahü teâlâdan başka her şeyi unutma) mertebesi.
Tarîkat ve hakîkatten maksat, ihlâsı (her şeyi Allahü teâlânın rızâsı için yapma hâlini) elde etmektir.
(İmâm-ı Rabbânî)
Şerîatin (dînin) emirlerini yapmak, tarîkatin ve hakîkatin hâllerine kavuşmak, hep nefsin tezkiyesi, yâni temizlenmesi ve kalbin tasfiyesi yâni parlaması içindir. Nefs temizlenmedikçe ve kalb Allahü teâlâdan başkasının sevgisinden selâmet bulmadıkça, kurtulmadıkça hakîkî îmân hâsıl olmaz, ele geçmez. Felâketlerden, azâblardan kurtulmak için, hakîkî îmâna kavuşmak lâzımdır.
(İmâm-ı Rabbânî)
4. Mâhiyet.
Kur'ân-ı kerîmde bulunan bilgiler üç kısımdır: Bir kısmını, hiçbir kuluna bildirmemiştir. Zâtının ve sıfatlarının hakîkati ve gaybden haber vermek böyledir. İkinci kısım, yalnız peygamberlerine bildirdiği esrâr (sırlar) dır. Üçüncü kısım bilgileri, pe ygamberine bildirmiş ve bütün ümmetine bildirmesini emretmiştir.
(Hâdimî)
'“Tarihten önce vardık / Tarihten sonra da varız”'
Tarihte vardık! Etiler, Sümerler, Hititler, Mısırlılar...Tarihte vardık! Orta Asyalılar, Çinliler, Hunlular....Tarihte vardık! Milattan önce 20.000lerde, 9.000lerde...Ancak resmi tarihimizde 100 yıl öncesi, 300 yıl öncesi, 500 yıl öncesi yoktu. Yani asıl tarihte yoktuk. Osmanlı ve İslam Tarihi bir karanlık çağ olarak görülüp, es geçilip-üstü örtülüp; İslam ve Osmanlı öncesi tarihe dönüş sağlayıp bir “Altın çağ” yaratılmak istenmiştir. Bunun temelinde, Avrupalıların kendi dinlerini bırakarak ilerlemeleri yatmaktadır. Bizde de ilerleme ancak İslam bırakılarak, gerçekleştirilir sanıldı. Osmanlı ve İslam Tarihi yok sayılmıştı ancak yok olmamıştı....Bu gün hala elimizde derli-toplu, bilimsel bir Türkiye Tarihi yoktur. D. Mehmet Doğan Türkiye Cumhuriyeti Tarihinin adını “Bir Çağdışı Oluşun Tarihi” olarak öneriyor. “Bir Kişinin Şahsında Kutsanan Tarih” ismi de Türk Tarih yazımı için makul bir öneri gibi görünmektedir.
Biraz çevresine bakan -gören- insanlar Türkiye’de resmi ideolojiyi, bu ideolojinin bilimsel-entellektüel gelişmeyi ve yaratıcılığı sürekli engelleyerek, düşünsel alanı çoraklaştırdığını, düşünce özgürlüğünü kısıtladığını göreceklerdir. Cemil Meriç’in ifade ettiği üzere: “Bu hadım edilmiş idrakle, bu ‘izinli’ hürriyetle kalkınmak mümkün mü? ” 2000’li yıllara girerken Türkiye Cumhuriyeti Tarihi hakkında bazı kitaplar yazıldı elbet. Kimileri Geri Kalmışlığın Tarihi dedi, kimileri Düzenin Yabancılaşması dedi, kimileri Batılılaşma İhaneti dedi, kimileri Paradigmanın İflası, ve kimileri de Çöküntü...dedi...
....
Hala 'güneş'ten rahatsız olup doğan güneşe 'perde'lerimizi kapıtıyoruz. 'Dışarsı' günlük güneşlikken bir mum ışığına bile muhtaç kalıyoruz. Karanlığa o kadar alışmışız ki gözlerimiz 'feneri' bile güneş sanıyoruz.
Kapılar, pencereler kilitli değil. Zindanda neden otururuz hala?
Gözleriniz acıyacak ama açın perdelerinizi, yüzünüzde güneşin sıcaklığını tadın.
Acıyacak göğsünüz ama açın pencerelerinizi, içinizde temiz havanın ferahlığını hissedin.
Çok önemli bir konu, sadece bu konudan yola çıkarsanız yıllardır tarihle nasıl aldatıldığımızı anlayabilirsiniz. Bu tarihsel sahtekarlığı göstermek için uzun uzun yazarak açıklamak isterim ama sonunda tek taraflı düşünce diye kenara atılır. En iyisi batılının uydurduğu ''Karanlık çağlar''ın aldatmaca olduğunu yine batılı bir kaynaktan ispat vereyim; ne de olsa, zehirli yılan soksa bile panzehiri yine yılanın zehrindedir:
''Our use of the phrase ''The Dark Ages'' to cover the period from 699 to 1000 marks our undue concentration on Western Europe … From India to Spain, the brilliant civilisation of Islam flourished. What was lost to Christendom at this time was not lost to civilisation, but quite the contrary … To us it seems that West-European civilisation is civilisation, but this is a narrow view.''
''699 yılından 1000 yılına kadar olan dönemi tanımlamak için kullandığımız ''Karanlık Çağlar'' kalıbı, gereksiz (şekilde) 'Batı Avrupa'ya yoğunlaştığımızın göstergesidir. (O dönemelerde ise) İslamiyet, Hindistan'dan İspanya'ya kadar en parlak dönemini yaşamaktaydı. Hristiyanlık aleminin kayıpları tüm uygarlık'ın kayıpları demek değildir, aslında durum oldukça aksinedir.... Bize, 'Batı Avrupa' medeniyeti gerçek medeniyet gibi gözüküyor ama bu sadece dar bir bakış açısıdır...''
Bertrand Russell
(History of Western Philosophy, London, 1948) .
''Biz cahil dediğimiz zaman, mektepte okumamış olanları kastetmiyoruz. Kastettiğimiz ilim, hakikati bilmektir. Yoksa okumuş olanlardan en büyük cahiller çıktığı gibi, hiç okumak bilmeyenlerden de hakikati gören gerçek alimler çıkabilir.''
bir ses duyulsa...koşsam sesin geldiği yere...katılsam o seslere...o sesleri çıkarsam...duyulsa seslerimiz...katılsa bütün sesler...ah keşke bir olsa sesler sessizliğin içinde de...bir ses duyulsa...sessizliği bozsak
Dava
05.02.2005 - 15:39''...Yalnızca büyük bir dava uğruna kendi dar çerçevesinin dışında yaşayan bir kişi, derin bir mutluluğa kavuşur.''
Frederick Mayer
Dava
05.02.2005 - 15:36Buradaki müslüman kardeşlerimin ağzından düşmeyen söz, o kadar, farklı milletlerden insanlar, aynı telafuzla söylüyor ki bazen her dilde dava olarak geçtiğini düşündüğüm oldu.
Dava
05.02.2005 - 15:34Ben gelmedim Dava için, benim işim Sevi için (Yunus Emre)
Phantom Of The Opera
05.02.2005 - 15:21Şarkı: Phantom of the Opera (Music of the night)
Beste: Andrew Lloyd Webber
Vokaller: Sarah Brightman (Christine) ve Micheal Crawford (Phantom)
Sözler: Charles Hart ve Richard Stillgoe
Christine:
In sleep he sang to me,in dreams he came....
that voice which calls to me and speaks my name...
And do I dream again? For now I find
the Phantom of the Opera is there - inside my mind...
Phantom:
Sing once again with me our strange duet...
My power over you grows stronger yet...
And though you turn from me,to glance behind,
the Phantom of the Opera is there - inside your mind...
Christine:
Those who have seen your face
draw back in fear...
I am the mask you wear...
Phantom:
It's me they hear...
Christine ve Phantom:
You're/my spirit and you're/my voice, in one combined:
the Phantom of the Opera is there - inside your/my mind...
He's there,the Phantom of the Opera...
Beware the Phantom of the Opera...
Phantom:
In all your fantasies,
you always knew
that man and mystery...
Christine:
...were both in you...
Christine ve Phantom:
And in this labyrinth,
where night is blind,
the Phantom of the Opera is there/here -
inside your/my mind...
Phantom:
Sing my Angel of Music! He's there,
The Phantom of the Opera....
Phantom Of The Opera
05.02.2005 - 15:21En muhteşem yorumunu bence, Andrew Lloyd Webber besteleyip Sarah Brightman birlikte Micheal Crawford seslendirdiği ''Music of the Night'' parçasıdır, orjinal adı''Phanton Of the opera'' ya da Theme'sı olarak da bilinir.. Zamanın en iyi düeti olan bu parçanın çok farklı versiyonları vardır, her sene opera olarak turlara çıktığından versiyonları saymakla bitmzz, lakin Tecno remix'i dikkatimi çekti, kesin bir yerleri yırtılıyor kadının çünkü :)
Şarkı sözlerinde ''angel of music'' sözü geçtiğinden, ''Angel of Music' adlı parçaylada karıştırılır.
cemil meriç
05.02.2005 - 15:04Hakikat-bin
hakikat
05.02.2005 - 15:03''Hakikat, kaderin imzasız mektubu.''
''Bir çağın vicdanı olmak isterdim, bir çağın. Daha doğrusu bir ülkenin, idrakimize vurulan zincirleri kırmak, yalanları yok etmek, Türk insanını Türk insanından ayıran bütün duvarları yıkmak isterdim. Muhteşem bir maziyi, daha muhteşem bir istikbale bağlayacak köprü olmak isterdim, kelimeden, sevgiden bir köprü. Sanat düşüncenin, düşünce mukaddeslerin emrinde olmalı.
Hakikat mukaddeslerin mukaddesi.. Hakikat ve sevgi.''
''Hürriyetin olmadığı yerde hakikat şiirin ve hikayenin tüllerine bürünür...''
''Hakikat medeniyetlere göre değişir. Her medeniyetin ayrı çağları var. Çağdaşlaşma ne demek? Bizim XVI. asrımız en parlak çağımız.''
Cemil Meriç
cemil meriç
05.02.2005 - 14:53Hakikat-perest
hakikat
05.02.2005 - 14:52Büyük Sözlükte:
hakikat (isim, Arapça)
1. Hayali olmayan, görülen, mevcut olan, gerçek, doğru.
Hakikati konuşmaktan korkmayınız. (Atatürk)
Tek hakikat var, evet, bellediğim dünyadan
Elli, altmış sene gezdimse de şaşkın şaşkın.
Hepimiz kendimizin bağrı yanık aşıklarıyız.
Sade, ilanı çekilmez bu acayip aşkın
(M. A. Ersoy, Safahat)
Rüya ile
Hayal arasında
Hayal ile
Hakikat arasında
Yalnız sen varsın
Gece ile
Gündüz arasında
Güneşle gün arasında
Yalnız sen varsın
(A. H. Tanpınar, Bütün Şiirleri)
Bir bahar yağmuru yağmış da açılmış havayı
Hisseden kimse hakikat sanıyor hülyayı.
(Y. K. Beyatlı, Kendi Gök Kubbemiz)
Artık, taşan öfkesiyle, hoyrat geliyor!
Altında ateş parçası bir at geliyor!
Bir kuytu bulup saklanın, ey yaldızlar;
Ey yaygaralar, kaçın hakikat geliyor!
(A. N. Asya, Rübaiyyat-ı Arif)
Güneş balçık ile asla sıvanmaz
Hakikat acıdır bir dem tatlanmaz.
(İ. H. Soykut, Türk Atalar Sözü Hazinesi)
İnsanlar kafası bunları bulan,
İlimdir dünyada hakikat olan
Bütün bu işlerin temelim kuran
İnan buna Veysel dedi ki okul” diyor
(Ü. Y. Oğuzcan, Aşık Veysel)
2. Bir şeyin aslı ve esası, gerçek niteliği, iç yüzü, mahiyet.
Meselenin hakikatini kavrayamamış.
3. (Allah (c.c.) ve yaradılanlar hakkında) Bütün benzetmelerden ve mecazlardan sıyrılmış olan açık doğruluk.
Şeriat, tarikat yoktur varana
Haikat marifet andan içeri.
(Yunus Emre Divanı - F.K.Timurtaş)
Dünya güzellendi tadı kalmadı.
İnsanın edebi udu kalmadı.
Günahın sevabın adı kalmadı.
Hakikata giden iz belli değil.
(Aşık Veysel - Ü.Y. Oğuzcan)
Hakikatin kilidini
Açana gazi dediler
(Abdal, Halk Edebiyatı Antolojisi - S. Nüzhet)
Hakikat ehlinin olmaz nişanı.
(Niyaz-i Halveti. Türk Atalar Sözü - İ.H.Soykut)
4. Sadakat, bağlılık, hak bilirlik.
O adamın hakikati çoktur.
5. (zarf) Doğrusu, gerçekten, sahiden.
Eski Dünya, yeni Dünya, bütün akvam-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi... mahşer mi hakikat mahşer.
(M.A.Ersoy, Çanakkale Şehitleri)
Hakikat her vucudun canı 'ışkudur
Ne can kim can içinde canı 'ışkudur
(Yunus Emre Divanı - M.Tatçı)
Var Eşrefoğlu Rumi bil hakikat
Vucudu fani itmekdur adı aşk.
(1001 Temel, Eşrefoğlu Divanı)
Dış yüzüm böyle ağardıkça ağarmakta fakat,
Sormayın iç yüzümün rengini! Yüzler karası!
Beni kendimde utandırdı, hakikat şimdi,
Bana hiç benzemeyen suretimin manzarası!
(M.A.Ersoy, Safahat)
hakikat
05.02.2005 - 14:52Lügatta:
Hakikat: Bir şeyin aslı ve esası. Mahiyeti. Gerçek. Doğru. Sahih. Künh. Sabit ve vâki. Kadırbilirlik. Sadakat. Doğruluk. Kainat ve tabiat ve ülühiyet hakkında bütün teşbih ve mecazlardan ârî ve zahir olan gerçek.
Mecazi: Karşılığı, esas olarak kullanılan kelime.
Edebiyatta: Bir kelime neyi anlatmak için konulmuş ise, bu kelimenin o manada kullanılması; göz kelimesinin, aynı o bilinen uzuv manasında kullanılması gibi (mahiyet ve mecaz)
Hakikat-ı Harciye: Hayat gibi alem-i şahadete gelmiş varlık.
Hakikat-bin: Hakikatı gören, hakikatı anlayan. Hakikatşinas. Hakikata inana.
Hakikat-perest: Hakkı ve hakikatı seven, hakikata inanan. Dürüst, hakikat aşığı.
Hakikat-ı sabite: Sabit değişmez hakikat.
Hakikat-şinas: Hakikatı doğru tanıyan, bilen. Haikata iman eden.
hakikat
05.02.2005 - 14:51Sözlükte (TDK) :
hakikat -ti
isim (haki:kat) (Arapça)
1. Bir işin doğrusu, gerçek, asıl, esas:
'Fakat ben başka bir şey yapacağım, bir şey ki bütün hakikatleri önüme serecek.'- R. H. Karay.
2. Gerçeklik:
'Dünyanın döndüğü bir hakikattir.'- S. F. Abasıyanık.
3. (zarf) Gerçekten:
'Beni oyaladı, lâkin hakikat adamakıllı içerlemiş.'- M. Ş. Esendal.
hakikat
05.02.2005 - 14:50Dini Sözlükte: HAKÎKAT:
1. Bir lafzın (sözün) asıl mânâsı.
Aslan denilince, bilinen yırtıcı hayvan kastedilir, bu mânâda kullanılırsa, hakikat olur, cesur insan mânâsında kullanılırsa, mecâz yâni hakîkî mânâsının dışında kullanılmış olur. (Molla Hüsrev)
2. Gerçek.
Fizik ve kimyâ reaksiyonlarında maddenin yok olmadığı bugün kesin olarak bilinmektedir. Lavoisier adındaki Fransız kimyâgeri; ''Kimyâ tepkimelerinde, madde gayb olmaz ve yoktan meydana gelmez.'' hakîkatini tecrübe ile isbat etmiş ise de, her şeyin kimyâ tepkimesi, kimyâ kânunu ile yapıldığını zan ederek; ''Tabiatta bir şey yaratılmaz ve hiçbir şey yok edilemez'' demiştir. Bugün, yeni keşf edilen çekirdek olayları, nükleer reaksiyonlar, maddenin enerjiye döndüğünü, yok olduğunu, Lavoisier'in aldanmış olduğunu göstermektedir.
(M. Sıddîk bin Saîd)
Alan sensin veren sensin kılan sen, Ne verdinse odur dahi nemiz var. Hakîkat üzre anlayıp bilen sen, Ne verdinse odur dahi nemiz var.
(Azîz Mahmûd Hüdâyî)
3. Kötülüklerin kalbden tekellüfsüzce, zorlanmadan gitmesinin gerçekleşmesi, fenâ(Allahü teâlâdan başka her şeyi unutma) mertebesi.
Tarîkat ve hakîkatten maksat, ihlâsı (her şeyi Allahü teâlânın rızâsı için yapma hâlini) elde etmektir.
(İmâm-ı Rabbânî)
Şerîatin (dînin) emirlerini yapmak, tarîkatin ve hakîkatin hâllerine kavuşmak, hep nefsin tezkiyesi, yâni temizlenmesi ve kalbin tasfiyesi yâni parlaması içindir. Nefs temizlenmedikçe ve kalb Allahü teâlâdan başkasının sevgisinden selâmet bulmadıkça, kurtulmadıkça hakîkî îmân hâsıl olmaz, ele geçmez. Felâketlerden, azâblardan kurtulmak için, hakîkî îmâna kavuşmak lâzımdır.
(İmâm-ı Rabbânî)
4. Mâhiyet.
Kur'ân-ı kerîmde bulunan bilgiler üç kısımdır: Bir kısmını, hiçbir kuluna bildirmemiştir. Zâtının ve sıfatlarının hakîkati ve gaybden haber vermek böyledir. İkinci kısım, yalnız peygamberlerine bildirdiği esrâr (sırlar) dır. Üçüncü kısım bilgileri, pe ygamberine bildirmiş ve bütün ümmetine bildirmesini emretmiştir.
(Hâdimî)
karanlık çağlar
26.01.2005 - 22:00'“Tarihten önce vardık / Tarihten sonra da varız”'
Tarihte vardık! Etiler, Sümerler, Hititler, Mısırlılar...Tarihte vardık! Orta Asyalılar, Çinliler, Hunlular....Tarihte vardık! Milattan önce 20.000lerde, 9.000lerde...Ancak resmi tarihimizde 100 yıl öncesi, 300 yıl öncesi, 500 yıl öncesi yoktu. Yani asıl tarihte yoktuk. Osmanlı ve İslam Tarihi bir karanlık çağ olarak görülüp, es geçilip-üstü örtülüp; İslam ve Osmanlı öncesi tarihe dönüş sağlayıp bir “Altın çağ” yaratılmak istenmiştir. Bunun temelinde, Avrupalıların kendi dinlerini bırakarak ilerlemeleri yatmaktadır. Bizde de ilerleme ancak İslam bırakılarak, gerçekleştirilir sanıldı. Osmanlı ve İslam Tarihi yok sayılmıştı ancak yok olmamıştı....Bu gün hala elimizde derli-toplu, bilimsel bir Türkiye Tarihi yoktur. D. Mehmet Doğan Türkiye Cumhuriyeti Tarihinin adını “Bir Çağdışı Oluşun Tarihi” olarak öneriyor. “Bir Kişinin Şahsında Kutsanan Tarih” ismi de Türk Tarih yazımı için makul bir öneri gibi görünmektedir.
Biraz çevresine bakan -gören- insanlar Türkiye’de resmi ideolojiyi, bu ideolojinin bilimsel-entellektüel gelişmeyi ve yaratıcılığı sürekli engelleyerek, düşünsel alanı çoraklaştırdığını, düşünce özgürlüğünü kısıtladığını göreceklerdir. Cemil Meriç’in ifade ettiği üzere: “Bu hadım edilmiş idrakle, bu ‘izinli’ hürriyetle kalkınmak mümkün mü? ” 2000’li yıllara girerken Türkiye Cumhuriyeti Tarihi hakkında bazı kitaplar yazıldı elbet. Kimileri Geri Kalmışlığın Tarihi dedi, kimileri Düzenin Yabancılaşması dedi, kimileri Batılılaşma İhaneti dedi, kimileri Paradigmanın İflası, ve kimileri de Çöküntü...dedi...
....
S.B
batılı olmak
24.01.2005 - 23:50Kartal iken güvercin olmak... Önüne atılan 'ekmeğin' kırıntılarıyla yaşamak!
batılı olmak
24.01.2005 - 23:46Güneş Doğudan Doğar
Hala 'güneş'ten rahatsız olup doğan güneşe 'perde'lerimizi kapıtıyoruz. 'Dışarsı' günlük güneşlikken bir mum ışığına bile muhtaç kalıyoruz. Karanlığa o kadar alışmışız ki gözlerimiz 'feneri' bile güneş sanıyoruz.
Kapılar, pencereler kilitli değil. Zindanda neden otururuz hala?
Gözleriniz acıyacak ama açın perdelerinizi, yüzünüzde güneşin sıcaklığını tadın.
Acıyacak göğsünüz ama açın pencerelerinizi, içinizde temiz havanın ferahlığını hissedin.
Sonra dışarıya ilk adımı atın, gün sizin olsun.
karanlık çağlar
24.01.2005 - 23:16Çok önemli bir konu, sadece bu konudan yola çıkarsanız yıllardır tarihle nasıl aldatıldığımızı anlayabilirsiniz. Bu tarihsel sahtekarlığı göstermek için uzun uzun yazarak açıklamak isterim ama sonunda tek taraflı düşünce diye kenara atılır. En iyisi batılının uydurduğu ''Karanlık çağlar''ın aldatmaca olduğunu yine batılı bir kaynaktan ispat vereyim; ne de olsa, zehirli yılan soksa bile panzehiri yine yılanın zehrindedir:
''Our use of the phrase ''The Dark Ages'' to cover the period from 699 to 1000 marks our undue concentration on Western Europe … From India to Spain, the brilliant civilisation of Islam flourished. What was lost to Christendom at this time was not lost to civilisation, but quite the contrary … To us it seems that West-European civilisation is civilisation, but this is a narrow view.''
''699 yılından 1000 yılına kadar olan dönemi tanımlamak için kullandığımız ''Karanlık Çağlar'' kalıbı, gereksiz (şekilde) 'Batı Avrupa'ya yoğunlaştığımızın göstergesidir. (O dönemelerde ise) İslamiyet, Hindistan'dan İspanya'ya kadar en parlak dönemini yaşamaktaydı. Hristiyanlık aleminin kayıpları tüm uygarlık'ın kayıpları demek değildir, aslında durum oldukça aksinedir.... Bize, 'Batı Avrupa' medeniyeti gerçek medeniyet gibi gözüküyor ama bu sadece dar bir bakış açısıdır...''
Bertrand Russell
(History of Western Philosophy, London, 1948) .
insan olmak
23.01.2005 - 09:12''Ete kemiğe büründüm; Yunus diye göründüm''
Yunus Emre
insanlar
23.01.2005 - 09:03olasılıklar...
cemil meriç
23.01.2005 - 08:52Düşerken, Allah'ım sana binlerce şükür bir dal daha, bir dal daha!
duman grubu
23.01.2005 - 08:50Haberin yok ölüyorum
Bakma bana öyle derin
İşim olmaz senle benim
Hiç bu kadar sevilmedin
Gözlerinden okuyorum
Haberin yok ölüyorum
Sorma bana nerelisin
Ne içersin ne giyersin
Derdim sana derman osun
Ben gönülden okuyorum
Haberin yok ölüyorum
Azdı yine deli gönül
Üzerine geliyorum
Geçti yine boş bir ömür
Ellerinden öpüyorum
Haberin yok ölüyorum
Haberin yok ölüyorum
Sen gelirken ben gidiyorum
Dermanım yok ölüyorum
Ayrılırken ben içiyorum
tarihin en büyük yalanları
23.01.2005 - 06:53Karanlık çağlar
müslüman bilginler
23.01.2005 - 06:48yok dediler, karanlık çağlar diye örttüler üstlerini, lakin ışığı kim boğabilir, yıldız artık onlar gökyüzünde...
ağlamak
23.01.2005 - 06:44ciğerlere çekilen ilk nefesin acısı
doğmak
kendimizden başkasına ağlamıyoruz
cahil
21.01.2005 - 17:46''Biz cahil dediğimiz zaman, mektepte okumamış olanları kastetmiyoruz. Kastettiğimiz ilim, hakikati bilmektir. Yoksa okumuş olanlardan en büyük cahiller çıktığı gibi, hiç okumak bilmeyenlerden de hakikati gören gerçek alimler çıkabilir.''
Mustafa KEMAL ATATÜRK
Toplam 2591 mesaj bulundu