Kinji Fukasaku, Battle Royale'in yonetmeni olarak, filmi daha da onemli bir yapit yapiyor
Seven Samurai, Sword of Doom, Zatoichi, Lone Wolf and Cup gibi Japon kult filmleriyle isim yapmış Akira Kurosawa, Kihachi Okamoto, Kenji Misumi gibi kendini asmis ekollerden gelmistir...
Ayrica Toshiro Mifune (Seven Samurai...) , Tatsuya Nakadai (Sword of Doom...) , Shintarô Katsu (Zatoichi...) , Tomisaburo Wakayama (Lone Wolf And Cup...) gibi baba aktorlerle de calismistir.
Sinema dunyasini etkileyen yonetmenler arasindadir. (Clock Tower 3 ile de PS2 oyunlarina da imza attigini araya sıkıştıram, ne de olsa iyi oyundu :)
''Battle Royale'' eseri icin mirasi diyebiliriz. Filmin 2.sini son nefesini vermeden (hemen) once tamamlayabilen yonetmen 73 yasinda hayata gozlerini yummustur...
Ileri yasina ya da kanser hastaligina ragmen hastene de yatmayip filmlerine devam etmesi onu sinemanin sehitlerinden yapmistir; ne de olsa adam madalya bile almis.
Tabii kitabin yazari olan ''Elmore Leonard'' ismini anmadan da olmaz. Ozellikle ''Crime'' turu filmlere (gorunmez) imza atan yazar olarak esasinda cogumuzun bilmeden cocuklugumuzdan beri kitaplarindan uyarlanan filmlerini izledigimiz sahsiyettir...
Filmde, Jacqueline (Jackie) Brown ismiyle bas rolu oynayan, bomba aktris, Pam Grier'in eski filmlerini izlemis olanlar, filmin baya eskiye dayandigini cok kolay tahmin edebilirler.
Ozellikle1970lerde yankilanan ''Foxy Brown'' ismi kulaklarda bir seyler cinlatir mi pek sanmiyorum ama ozellikle Pam Grier'in oynadigi filmlerinin hepsini sayamayacagimdan, filmin cekimleri olsun muzikleri gibi yapimlariyla, o donemlerde ki Shaft gibi afro-amerikalilarin kult filmlerine gonderme oldugunu soyleyebilirim.
Quentin Tarantino'nun her filmi eskiden yapilmis kult filmlere gondermelerle doludur. Tarantino'nun yeni bir sey yaptigi yok esasinda. Bunu demekle kucumsedigimi sanmayin ama esas takdir edilmesi gereken tarafi zamaninda yasaklanmis, sansurlenmis, unutulmus, piyasa olmadigindan onemsenmemis, dusuk butceli oldugundan fazla efektlerle suslenemememis cogu kult filmlerin sahnelerini filmlerinde kullanarak, gecmisle simdiler arasinda kopru kurmasidir.
Iste Tarantionun gercek marifeti, deha olmasi degil, esasinda film manyagi olarak, unutulmus cogu filmi tozlanmis raflardan kurtarmasidir....
Diger mesajlardan birisi de halk icin sanat anlayisi ile yapilan ''Biri bizi gozetliyor'' turu ''reality show''lardir. Bu tur programlar hep ahlak sinirlarini zorlamistir, ama ''bu isin sonu nereye kadar gidecek'' gibi bir sinir tam olarak cizelemediginden buyuk bir endise vardir ve bu filmde nefsini kontrol edemeyen insanlara ''bicak kemige dayandi, ahali uyan artik'' diye bagirir.
Ahlaki yonden cikartilacak ve alinacak cok ders var ama esas etik yonden ''o durumda siz olsaydiniz, ne yapardiniz? '' sorusunu tartisan bu film, olasiliklari cok iyi degerlendirmistir. Ben olsaydim oldururdum, ben olsaydim serefimle intihar ederdim, ben olsaydim korkardim, oldurmek zorunda kalirdim, kacmaya calisirdim, olumu kabulenirdim, kendimi feda ederdim, donuma ederdim vs vs vs vs vs vs ve 42 can...
O 42 can esasinda siradan hayatları olan bizleriz... Hayat ve ölüm arasinda rahat sekilde evine, isine, okuluna, eglencesine giderken birden kendini ''kim daha iyi davranacak? '' testi icinde bulan bizleriz...
Sonracigima genclerin enerjisinin yanlis yonlere kullanmasini, yozlasmis yasli neslin hatasini genc nesillerin odemesi, askeri yonetimde hukukun ve vicdanin sustugunu, yasarken ölümü unuttugumuzu vb. yonleriyle toplumun bozuldugunu ''Civiyi civi soker'' gibilerinden sorumluluklarimizi yuzumuze carpan bir film..
Liseler arasi cekilisi kazanan 42 kisilik bir sinif, issiz bir adada ''Battle Royale'' adindaki milli yarismaya katilir. Oyunun kurallari basittir: Verilen sure ve bolgeler icinde canli kalabilen tek kisi yarismayi kazanacaktir...
2000 yilinda dunyayi sarsmis ve hayatimda izledigim en acimasiz filmlerinden birisi.
Vahsi, acimasiz, kanli, siddetli, yani rahatsiz edici olmasi belki filmden alinmasi gereken mesajlarin ustunu kapatiyor olabilir ama ektremsi boyutlara gidilmesi bence mesajlari daha da guclendiriyor.
Filmde liseli genclerin olmasi tesaduf degildir. Bu gencler, cocuklarimizi, gelecegimizi, umutlarimizi temsil eder. Oyle semboller kullanilmistir ki filmi izleyip sadece ''oha'' ya da ''wow'' denilmesi basite kacar...
Filmde, ince cizgiler vardir. Battle Royale yarismasi esasinda uzun suredir dunyamizda farkli sekillerde oynanmis ve oynanmaktadir. Insanlarin bir oyunla nasil birbirlerine dusman kesildiklerini ve sonuclarini gostermeye calisir.
Oyunun oynandigi ada yasadigimiz dunyadir ki fiteniyi uyandirmis gecmis nesillerin gelecek nesilleri nasil bir fesata sureklemis oldugunu gozler onune serer... Milli yarisma olmasi, ailelerin desteklemesi, askeri yonetim, ogretmenin davranislari, ogrenciler, olumler, silahlar, vs vs her oge bir olguyu sembol eder.
- Bayan, her kimsen, senin neyin var bilmiyor musun?
Sen korkaksın, cesaretin yok!
''Tamam, yaşam bir gerçektir'' demeye korkuyorsun.
İnsanlar aşık olur. İnsanlar bibirine aittir. Başkasına sahip olabilmek mutluluk için tek şanstır.
Kendine özgür ruh veya vahşi yaratık diyorsun. Başkasını seni kafese tıkacak diye ürküyorsun.
Peki bebek ama sen zaten kafestesin. O kafesi kendi ellerinle yarattın. Ve o kafes batıda Tulip, Teksas ya da doğuda Somali ile de sınırlı değil. Sen nereye gidersen seninle. Ne yöne koşarsan koş farketmez, sonunda bitiş çizgin yine kendinsin.
''You know what's wrong with you, Miss Whoever-you-are? You're chicken, you've got no guts. You're afraid to stick out your chin and say, 'Okay, life's a fact, people do fall in love, people do belong to each other, because that's the only chance anybody's got for real happiness.' You call yourself a free spirit, a 'wild thing,' and you're terrified somebody's gonna stick you in a cage. Well baby, you're already in that cage. You built it yourself. And it's not bounded in the west by Tulip, Texas, or in the east by Somali-land. It's wherever you go. Because no matter where you run, you just end up running into yourself. ''
Şimdi gelelim hikayenin ''ne ekersen onu biçersin'' tarafına:
Yaşanan kötü ve karnalık günler anlatarak bitmez ama bu korkunç hikayelerden biri çok önemlidir ki: Bir kesim bu vebanın şeytanın işi olduğu yalanını ortaya atar. Tabi batıl inanç yaygın olduğundan kediler şeytana benzetildiği için görüldükleri yerde öldürülürler.
İşte işin can alıcı noktası burdadır ki:
''Aslında Avrupalılar kedileri öldürerek salgına karşı en birinci savunma hatlarını kaybetmiş oluyorlardı. Çünkü veba salgını, öteki adıyla Yersinia Pesüs yaygın bir fare biti tarafından taşınıyordu. Ortaçağda her yer fare doluydu. Kanalizasyon ilkeldi. Caddeler insan dışkısı, çöp ve ölü hayvan artıklarıyla doluydu. Kara veba, hastalığı taşıyan bitlerin fareler yoluyla yayılması sonucu artmıştı.
Cenevizlileri Avrupa'ya geri getiren gemide insanlarla birlikte karaya çıkan fareler hastalığı taşımışlardı. Limanda yaşayan bir sürü kedi öldürülmemiş olsaydı fareleri yiyeceklerdi ve hastalık yayılmayacaktı. Ancak bu kemirgenler kontrolsüz kaldı ve getirdikleri hastalığı korumasız binlerce eve yaydı.
14. yüzyılda salgın hastalık Avrupa'da beş kez daha baş gösterdi. Salgın sona erdiğinde nüfusun üçte birinden fazlası ölmüştü. Kediler öldürülmemiş olsaydı ölüm oranı çok daha az olurdu.''
Panik olan Avrupa halkı, sanki olayı çözecekmiş gibi, günah keçisi ararlar.
Veba, çıkar dengeleri için büyük bir fırsat olur. Bir kaç provakatör ile yüzbinler kışkırtılınır. Teninin renginden ya da dininden dolayı insanlar öldürülür... Yani düşünün hastalık bile ırk, din, renk ayırmadan öldürürken millet intikam, ihtiras ya da güç peşinde :
'Denize düşen, yılana sarılır' gibi bu vebanın günahkarların üzerine Tanrı'nın bir laneti diye de inanılır. Olay gurur ve onur meselesi yapanlardan intihar edenler, hastalıklarını saklayanlar gibi çeşit çeşit aptallıklar ortaya çıkar... Bu durumda hastalığın ne kadar ciddi bir şekilde yayıldığı belli süre gözlerden uzak olur.
Bazı fanatikler ise tersine kendilerini kamçılarlar. Toplu halde kendini kırbaçlamalar yaşanır Avrupa dört bir yanında...
Çadılık suçlanır. Kadın-erkek-çocuk demeden gözlerin yaşına bakılmadan insanlar teker teker ya da toplu halde yakılırlar.
Bazılarını ya kendilerini üstün gödüklerinden ya da öldürülmekten korkutuklarından toplu halde kendilerini bir yerlere kapatarak hastalığın daha çabuk etki göstermesine sebep olurlar.
Artık Kara Ölüm mü yoksa Kara Cahillik mi çok insan öldürdü tartışılır ama o yüzyılda, dile bile alınamayacak işkencelere ve cinayetlere bakılırsa Kara Ölüm bile bu zülmlerin yanında masum gözükür, bari o veba ya insanlar...
Ağrılar, ateş ve bulantıyla başlayan hastalık vucutta morumsu lekelere ve sonra kabarıklara dönüşür. Sonradan yumurta kadar büyüyen bu kabarıklar patlayarak etrafa siyah mürekebimsi bir sıvı şıçratır... İnsanların çok pis bir şekilde ölümüne yol açan bu hastalık 14. yy başlarında ilk olarak Çin'de ortaya çıkmış. Bir tedavisi ya da önlemi bulunamayan bu hastalık denilene göre 80 yılda Çin nüfusunun üçte birini öldürmüş ve Orta doğuya doğru yolculuğa çıkmıştır...
1347 yılında bozkır savaşçıları, Ceneviz şehrini ele geçirmek için, mancınıkla bu hastalıktan ölmüş insanların cesetlerini atarlar. Ve şehirdekiler kuşatmadan kurtulsa bile vebadan kurtulamaz. İşin kötü yanı Cenevizliler bu hastalığı Sicilya'ya dönerlerken yanlarında getirirler ve oradan tüm Avrupa'ya yayılır...
Tabi bu hikaye daha çok din duşmanlarının ağzını sulandıracak kadar çekici olsa da esasen Kara Ölümün değil Kara Cahilliğin milyonlarca masum insanın ölmesine sebep olduğu umarım anlaşılır.
Luc Besson'un, 1991 yılında, denizin derinlikleri ile ilgili, yaptığı büyüleyici
belgeselin ismi. Belgesel demek doğru olur mu bilmem ama ne bir sunucu, ne de bir alt yazı; sadece deniz ve müzik var.
Luc Besson izleyenleri yunuslarla birlikte harika bir gezintiye çıkartıyor. Eric Serrain'ın muzikleriyle farklı deniz canlılarıyla dans edebileceğiniz eşsiz bir gezi...
Denizin içlerine doğru götüren muhteşem bir macera...
Ceyar basitce J.R. yani filmin kotu kahraminin adi olan 'J'ohn 'R'oss Ewing isminin bas harflerinin Turkce'de okunusudur. Junior (Jr.) ise 'cünyır' olarak okunur... kapiş :)
Dogrusu, Junior John Ross Ewing'tir yani Jr. J. R. Ewing (Cünyır Ceyar Ewing) oldugundan Jr. ile J.R. cogu yerde birbirine karistirilmistir...
Asetilkolin sinir hucreleri yuksek voltajli durtuleri on beyne iletir. Bu durtuler, goruntu haline gelmesine ruya denir ama niye bu goruntuleri sectigimizi kimse daha tam olarak bilmiyor...
dunyada mutlu son yok, sadece yeni savaslar ve yeni mucadeleler var bence... belki mutlulugu yakaldigimiz anda son nefesimizi vermek mutlu son. Tabii insan faktorunu de unutmamak lazim ne de olsa dunya bu belli olmaz...
Psycho ile baslayan ve Texas Chain Saw Massacre, 13th Friday, Halloween ile akim haline gelen ''slasher'' turu filmleri yasatma cabasi, yoksa donus cabasi mi deseydim, tam tanimlayamiyacagim ama tabii cabalamislar, denemisler hos guzel, lakin bu gibi klişelesmis denemeler, artik bana, bosa kurek cekmek gibi geliyor. Yine de ''Scream'' ile ''Teen Slasher'' gibi farkli ve yeni akimlara da kapimiz acik :)
bir ses duyulsa...koşsam sesin geldiği yere...katılsam o seslere...o sesleri çıkarsam...duyulsa seslerimiz...katılsa bütün sesler...ah keşke bir olsa sesler sessizliğin içinde de...bir ses duyulsa...sessizliği bozsak
Battle Royale
17.05.2005 - 03:23Kinji Fukasaku, Battle Royale'in yonetmeni olarak, filmi daha da onemli bir yapit yapiyor
Seven Samurai, Sword of Doom, Zatoichi, Lone Wolf and Cup gibi Japon kult filmleriyle isim yapmış Akira Kurosawa, Kihachi Okamoto, Kenji Misumi gibi kendini asmis ekollerden gelmistir...
Ayrica Toshiro Mifune (Seven Samurai...) , Tatsuya Nakadai (Sword of Doom...) , Shintarô Katsu (Zatoichi...) , Tomisaburo Wakayama (Lone Wolf And Cup...) gibi baba aktorlerle de calismistir.
Sinema dunyasini etkileyen yonetmenler arasindadir. (Clock Tower 3 ile de PS2 oyunlarina da imza attigini araya sıkıştıram, ne de olsa iyi oyundu :)
''Battle Royale'' eseri icin mirasi diyebiliriz. Filmin 2.sini son nefesini vermeden (hemen) once tamamlayabilen yonetmen 73 yasinda hayata gozlerini yummustur...
Ileri yasina ya da kanser hastaligina ragmen hastene de yatmayip filmlerine devam etmesi onu sinemanin sehitlerinden yapmistir; ne de olsa adam madalya bile almis.
Jackie Brown
17.05.2005 - 03:04Tabii kitabin yazari olan ''Elmore Leonard'' ismini anmadan da olmaz. Ozellikle ''Crime'' turu filmlere (gorunmez) imza atan yazar olarak esasinda cogumuzun bilmeden cocuklugumuzdan beri kitaplarindan uyarlanan filmlerini izledigimiz sahsiyettir...
Jackie Brown
17.05.2005 - 02:52Filmde, Jacqueline (Jackie) Brown ismiyle bas rolu oynayan, bomba aktris, Pam Grier'in eski filmlerini izlemis olanlar, filmin baya eskiye dayandigini cok kolay tahmin edebilirler.
Ozellikle1970lerde yankilanan ''Foxy Brown'' ismi kulaklarda bir seyler cinlatir mi pek sanmiyorum ama ozellikle Pam Grier'in oynadigi filmlerinin hepsini sayamayacagimdan, filmin cekimleri olsun muzikleri gibi yapimlariyla, o donemlerde ki Shaft gibi afro-amerikalilarin kult filmlerine gonderme oldugunu soyleyebilirim.
Quentin Tarantino'nun her filmi eskiden yapilmis kult filmlere gondermelerle doludur. Tarantino'nun yeni bir sey yaptigi yok esasinda. Bunu demekle kucumsedigimi sanmayin ama esas takdir edilmesi gereken tarafi zamaninda yasaklanmis, sansurlenmis, unutulmus, piyasa olmadigindan onemsenmemis, dusuk butceli oldugundan fazla efektlerle suslenemememis cogu kult filmlerin sahnelerini filmlerinde kullanarak, gecmisle simdiler arasinda kopru kurmasidir.
Iste Tarantionun gercek marifeti, deha olmasi degil, esasinda film manyagi olarak, unutulmus cogu filmi tozlanmis raflardan kurtarmasidir....
Battle Royale
17.05.2005 - 00:09Diger mesajlardan birisi de halk icin sanat anlayisi ile yapilan ''Biri bizi gozetliyor'' turu ''reality show''lardir. Bu tur programlar hep ahlak sinirlarini zorlamistir, ama ''bu isin sonu nereye kadar gidecek'' gibi bir sinir tam olarak cizelemediginden buyuk bir endise vardir ve bu filmde nefsini kontrol edemeyen insanlara ''bicak kemige dayandi, ahali uyan artik'' diye bagirir.
Ahlaki yonden cikartilacak ve alinacak cok ders var ama esas etik yonden ''o durumda siz olsaydiniz, ne yapardiniz? '' sorusunu tartisan bu film, olasiliklari cok iyi degerlendirmistir. Ben olsaydim oldururdum, ben olsaydim serefimle intihar ederdim, ben olsaydim korkardim, oldurmek zorunda kalirdim, kacmaya calisirdim, olumu kabulenirdim, kendimi feda ederdim, donuma ederdim vs vs vs vs vs vs ve 42 can...
O 42 can esasinda siradan hayatları olan bizleriz... Hayat ve ölüm arasinda rahat sekilde evine, isine, okuluna, eglencesine giderken birden kendini ''kim daha iyi davranacak? '' testi icinde bulan bizleriz...
Sonracigima genclerin enerjisinin yanlis yonlere kullanmasini, yozlasmis yasli neslin hatasini genc nesillerin odemesi, askeri yonetimde hukukun ve vicdanin sustugunu, yasarken ölümü unuttugumuzu vb. yonleriyle toplumun bozuldugunu ''Civiyi civi soker'' gibilerinden sorumluluklarimizi yuzumuze carpan bir film..
Battle Royale
16.05.2005 - 23:56BATORU ROWAIARU
Liseler arasi cekilisi kazanan 42 kisilik bir sinif, issiz bir adada ''Battle Royale'' adindaki milli yarismaya katilir. Oyunun kurallari basittir: Verilen sure ve bolgeler icinde canli kalabilen tek kisi yarismayi kazanacaktir...
2000 yilinda dunyayi sarsmis ve hayatimda izledigim en acimasiz filmlerinden birisi.
Vahsi, acimasiz, kanli, siddetli, yani rahatsiz edici olmasi belki filmden alinmasi gereken mesajlarin ustunu kapatiyor olabilir ama ektremsi boyutlara gidilmesi bence mesajlari daha da guclendiriyor.
Filmde liseli genclerin olmasi tesaduf degildir. Bu gencler, cocuklarimizi, gelecegimizi, umutlarimizi temsil eder. Oyle semboller kullanilmistir ki filmi izleyip sadece ''oha'' ya da ''wow'' denilmesi basite kacar...
Filmde, ince cizgiler vardir. Battle Royale yarismasi esasinda uzun suredir dunyamizda farkli sekillerde oynanmis ve oynanmaktadir. Insanlarin bir oyunla nasil birbirlerine dusman kesildiklerini ve sonuclarini gostermeye calisir.
Battle Royale oyunu aslinda bakarsaniz zamaninda -izm, -lik, -lık takilariyla uydurulmus ideolojiler, sistemler, kuramlar denilen ''senlik-benlik'' catismalarin insanlari nereye getirdigini gosterir.
Oyunun oynandigi ada yasadigimiz dunyadir ki fiteniyi uyandirmis gecmis nesillerin gelecek nesilleri nasil bir fesata sureklemis oldugunu gozler onune serer... Milli yarisma olmasi, ailelerin desteklemesi, askeri yonetim, ogretmenin davranislari, ogrenciler, olumler, silahlar, vs vs her oge bir olguyu sembol eder.
Breakfast at Tiffany's
13.05.2005 - 17:17- Bayan, her kimsen, senin neyin var bilmiyor musun?
Sen korkaksın, cesaretin yok!
''Tamam, yaşam bir gerçektir'' demeye korkuyorsun.
İnsanlar aşık olur. İnsanlar bibirine aittir. Başkasına sahip olabilmek mutluluk için tek şanstır.
Kendine özgür ruh veya vahşi yaratık diyorsun. Başkasını seni kafese tıkacak diye ürküyorsun.
Peki bebek ama sen zaten kafestesin. O kafesi kendi ellerinle yarattın. Ve o kafes batıda Tulip, Teksas ya da doğuda Somali ile de sınırlı değil. Sen nereye gidersen seninle. Ne yöne koşarsan koş farketmez, sonunda bitiş çizgin yine kendinsin.
''You know what's wrong with you, Miss Whoever-you-are? You're chicken, you've got no guts. You're afraid to stick out your chin and say, 'Okay, life's a fact, people do fall in love, people do belong to each other, because that's the only chance anybody's got for real happiness.' You call yourself a free spirit, a 'wild thing,' and you're terrified somebody's gonna stick you in a cage. Well baby, you're already in that cage. You built it yourself. And it's not bounded in the west by Tulip, Texas, or in the east by Somali-land. It's wherever you go. Because no matter where you run, you just end up running into yourself. ''
kara ölüm
13.05.2005 - 02:25Şimdi gelelim hikayenin ''ne ekersen onu biçersin'' tarafına:
Yaşanan kötü ve karnalık günler anlatarak bitmez ama bu korkunç hikayelerden biri çok önemlidir ki: Bir kesim bu vebanın şeytanın işi olduğu yalanını ortaya atar. Tabi batıl inanç yaygın olduğundan kediler şeytana benzetildiği için görüldükleri yerde öldürülürler.
İşte işin can alıcı noktası burdadır ki:
''Aslında Avrupalılar kedileri öldürerek salgına karşı en birinci savunma hatlarını kaybetmiş oluyorlardı. Çünkü veba salgını, öteki adıyla Yersinia Pesüs yaygın bir fare biti tarafından taşınıyordu. Ortaçağda her yer fare doluydu. Kanalizasyon ilkeldi. Caddeler insan dışkısı, çöp ve ölü hayvan artıklarıyla doluydu. Kara veba, hastalığı taşıyan bitlerin fareler yoluyla yayılması sonucu artmıştı.
Cenevizlileri Avrupa'ya geri getiren gemide insanlarla birlikte karaya çıkan fareler hastalığı taşımışlardı. Limanda yaşayan bir sürü kedi öldürülmemiş olsaydı fareleri yiyeceklerdi ve hastalık yayılmayacaktı. Ancak bu kemirgenler kontrolsüz kaldı ve getirdikleri hastalığı korumasız binlerce eve yaydı.
14. yüzyılda salgın hastalık Avrupa'da beş kez daha baş gösterdi. Salgın sona erdiğinde nüfusun üçte birinden fazlası ölmüştü. Kediler öldürülmemiş olsaydı ölüm oranı çok daha az olurdu.''
kara ölüm
13.05.2005 - 02:17Panik olan Avrupa halkı, sanki olayı çözecekmiş gibi, günah keçisi ararlar.
Veba, çıkar dengeleri için büyük bir fırsat olur. Bir kaç provakatör ile yüzbinler kışkırtılınır. Teninin renginden ya da dininden dolayı insanlar öldürülür... Yani düşünün hastalık bile ırk, din, renk ayırmadan öldürürken millet intikam, ihtiras ya da güç peşinde :
'Denize düşen, yılana sarılır' gibi bu vebanın günahkarların üzerine Tanrı'nın bir laneti diye de inanılır. Olay gurur ve onur meselesi yapanlardan intihar edenler, hastalıklarını saklayanlar gibi çeşit çeşit aptallıklar ortaya çıkar... Bu durumda hastalığın ne kadar ciddi bir şekilde yayıldığı belli süre gözlerden uzak olur.
Bazı fanatikler ise tersine kendilerini kamçılarlar. Toplu halde kendini kırbaçlamalar yaşanır Avrupa dört bir yanında...
Çadılık suçlanır. Kadın-erkek-çocuk demeden gözlerin yaşına bakılmadan insanlar teker teker ya da toplu halde yakılırlar.
Bazılarını ya kendilerini üstün gödüklerinden ya da öldürülmekten korkutuklarından toplu halde kendilerini bir yerlere kapatarak hastalığın daha çabuk etki göstermesine sebep olurlar.
Artık Kara Ölüm mü yoksa Kara Cahillik mi çok insan öldürdü tartışılır ama o yüzyılda, dile bile alınamayacak işkencelere ve cinayetlere bakılırsa Kara Ölüm bile bu zülmlerin yanında masum gözükür, bari o veba ya insanlar...
kara ölüm
13.05.2005 - 01:38Ağrılar, ateş ve bulantıyla başlayan hastalık vucutta morumsu lekelere ve sonra kabarıklara dönüşür. Sonradan yumurta kadar büyüyen bu kabarıklar patlayarak etrafa siyah mürekebimsi bir sıvı şıçratır... İnsanların çok pis bir şekilde ölümüne yol açan bu hastalık 14. yy başlarında ilk olarak Çin'de ortaya çıkmış. Bir tedavisi ya da önlemi bulunamayan bu hastalık denilene göre 80 yılda Çin nüfusunun üçte birini öldürmüş ve Orta doğuya doğru yolculuğa çıkmıştır...
1347 yılında bozkır savaşçıları, Ceneviz şehrini ele geçirmek için, mancınıkla bu hastalıktan ölmüş insanların cesetlerini atarlar. Ve şehirdekiler kuşatmadan kurtulsa bile vebadan kurtulamaz. İşin kötü yanı Cenevizliler bu hastalığı Sicilya'ya dönerlerken yanlarında getirirler ve oradan tüm Avrupa'ya yayılır...
Tabi bu hikaye daha çok din duşmanlarının ağzını sulandıracak kadar çekici olsa da esasen Kara Ölümün değil Kara Cahilliğin milyonlarca masum insanın ölmesine sebep olduğu umarım anlaşılır.
kara ölüm
13.05.2005 - 01:3314. yy. ortalarında Avrupa nüfusunun 3/4'ünü yok etmesiyle tanınan vebanın adı. İbret verici hikayesi Çin'e kadar dayanır, hatta kedilere kadar gider.
atlantis
12.05.2005 - 23:34Luc Besson'un, 1991 yılında, denizin derinlikleri ile ilgili, yaptığı büyüleyici
belgeselin ismi. Belgesel demek doğru olur mu bilmem ama ne bir sunucu, ne de bir alt yazı; sadece deniz ve müzik var.
Luc Besson izleyenleri yunuslarla birlikte harika bir gezintiye çıkartıyor. Eric Serrain'ın muzikleriyle farklı deniz canlılarıyla dans edebileceğiniz eşsiz bir gezi...
Denizin içlerine doğru götüren muhteşem bir macera...
ceyar
12.05.2005 - 23:15J. R. degil, Jr. Junior'un kisaltmasidir.
Ceyar basitce J.R. yani filmin kotu kahraminin adi olan 'J'ohn 'R'oss Ewing isminin bas harflerinin Turkce'de okunusudur. Junior (Jr.) ise 'cünyır' olarak okunur... kapiş :)
Dogrusu, Junior John Ross Ewing'tir yani Jr. J. R. Ewing (Cünyır Ceyar Ewing) oldugundan Jr. ile J.R. cogu yerde birbirine karistirilmistir...
mayıs
07.05.2005 - 18:10Doğanlar:
Mahmut Yesari - 05.05.1895
Necip Fazıl Kısakürek - 26.05.1905
Ölenler:
Abdülhak Şinasi Hisar - 03.05.1963
Sait Faik Abasıyanık - 11.05.1954
Memduh Şevket Esendal - 16.05.1952
Ziya Paşa - 17.05.1880
Nurullah Ataç - 17.05.1957
Müftüoğlu Ahmet Hikmet - 19.05.1927
Ali Suavi - 20.05.1878
Kenan Hulusi Koray - 23.05.1943
İbnülemin Mahmut Kemal İnal - 24.05.1957
Selahattin Batu - 24.05.1973
Cevdet Paşa - 25.05.1895
Necip Fazıl - 25.05.1983
anne
05.05.2005 - 17:32arkadastan gelen bir e-mail cok hosuma gitti, yazi da gecenlerin cogunu, zamaninda ben de annemden duymustum :) nedir bolumuyle de paylasayim dedim:
ANNEMDEN NE ÖGRENDIM?
Diyalog Kurmayi Ögrendim:
- Sana birsey sordugumda cevap ver! ..
- Ne söyleyeyim annee?
- Sus! bana cevap verme! ! !
Tip Bilgilerini Ögrendim:
'Gözlerini sasi yaparken birgün öyle kalivereceksin, göreceksin gününü..'
Olgun Olmayi Ögrendim:
'Bu tabagin hepsini bitirmezsen büyüyemezsin...'
Genetik Bilgileri Ögrendim:
'Sen de o lanet olasi babana çektin...'
Bilgeligi Ögrendim:
'Benim yasima gel de anlarsin o zaman... '
Sabirli Olmayi Ögrendim:
'Baban eve gelsin, sen görürsün....'
Hakkimizi Alacagimizi Ögrendim:
'Eve vardigimizda ben bilirim sana yapacagimi...
Adaleti Ögrendim:
'Birgün senin de çocuklarin olacak. Insallah onlar da sana, senin simdi bana yaptiklarini yaparlar....'
Iyi Yapilmis Bir Isi Takdir Etmeyi Ögrendim:
'Bana bakin, çikin birbirinizi disarda gebertin, evi daha yeni temizledim...! ! ! '
Dualarin Gücünü Ögrendim:
'Yat kalk dua et ki baban müzik setinin bozuldugunu farketmedi...'
Zamana Karsi Yarismayi Ögrendim:
'O oyuncaklarini topla yoksa bi tekme attigim gibi hepsini karsi sahilden toplarsin...'
Mantikli Düsünmeyi Ögrendim:
'Ben öyle diyorsam öyledir...! ! ! '
Ileri Görüslü Olmayi Ögrendim:
'Çikmadan önce temiz bi çamasir giy...yolda Allah korusun basina bisi gelir, kirli külotla etrafa rezil
olursun.'
Hayatin Trajikomik Yanlarini Ögrendim:
'Sen daha orda gülmeye devam et, birazdan ben seni tam güldürücem...'
Hayatin Çeliskilerle Dolu Oldugunu Ögrendim:
'Kapa çeneni ve çorbani iç...! ! ! '
Dayanikli Olmayi Ögrendim:
' O ispanak bitene kadar sofradan kalkmak yok...! ! ! '
Hava Raporu Tahmini Yapmayi Ögrendim:
'Su daginikliga bak...yabanci biri görse odanin ortasindan kasirga geçmis sanir...'
Abartmayi Ögrendim:
'Sana 500 bin defa söyledim kirli ayakkabilarinla içeri yürüme diye..! ! '
Davranis Psikolojisi Ögrendim:
'Babana çekecegine biraz bana çekseydin n'olurdu...'
Olaganüstü Durumlara Hazirlikli Olmayi Ögrendim:
'Dinleme bakalim anne sözünü dinlemee...! ! ! 'Kafana meteor düsecek kenara çekil' diye bagirsam onu bile dinlemezsin di mi......! ! ! ! '
hayat
05.05.2005 - 16:02hayata karsi yasamaya calisan, akintiya karsi yuzen baligin durumu gibi sonunda bir ayinin agzinda bulur kendini...
tazmanya
05.05.2005 - 12:30taz hayranlarina hediyem olsun :)
http://www.nconnect.net/~chuck/Taz%20Photos/th1.html
rüya
04.05.2005 - 22:56Asetilkolin sinir hucreleri yuksek voltajli durtuleri on beyne iletir. Bu durtuler, goruntu haline gelmesine ruya denir ama niye bu goruntuleri sectigimizi kimse daha tam olarak bilmiyor...
mutlu son
04.05.2005 - 22:52dunyada mutlu son yok, sadece yeni savaslar ve yeni mucadeleler var bence... belki mutlulugu yakaldigimiz anda son nefesimizi vermek mutlu son. Tabii insan faktorunu de unutmamak lazim ne de olsa dunya bu belli olmaz...
Wrong Turn / Korku Kapanı
04.05.2005 - 22:48Psycho ile baslayan ve Texas Chain Saw Massacre, 13th Friday, Halloween ile akim haline gelen ''slasher'' turu filmleri yasatma cabasi, yoksa donus cabasi mi deseydim, tam tanimlayamiyacagim ama tabii cabalamislar, denemisler hos guzel, lakin bu gibi klişelesmis denemeler, artik bana, bosa kurek cekmek gibi geliyor. Yine de ''Scream'' ile ''Teen Slasher'' gibi farkli ve yeni akimlara da kapimiz acik :)
insan olmak
04.05.2005 - 22:24insani insan yapanlardan birisi de aci veren cok seyin hayatta olmasidir...
doğru
04.05.2005 - 22:21bazen dogruyu yapmak bir seyi degistirmez...
başarı
04.05.2005 - 22:15denemeden ya da caba gostermeden elde edilen basari kendini kandirmaktir...
emin olmak
04.05.2005 - 22:06emin olmak cogunlukla kaybedecek bir seyleri olmayanlarin isidir, gerisi ise devam eder...
yalan
04.05.2005 - 22:02Herkes yalan soyler. Masumlar suclanmamak icin, suclular ise mecbur olduklari icin.
Toplam 2591 mesaj bulundu