I would say I’m sorry
If I thought that it would change your mind
But I know that this time
I’ve said too much
Been too unkind
I try to laugh about it
Cover it all up with lies
I try and
Laugh about it
Hiding the tears in my eyes
’cause boys don’t cry
Boys don’t cry
I would break down at your feet
And beg forgiveness
Plead with you
But I know that
It’s too late
And now there’s nothing I can do
So I try to laugh about it
Cover it all up with lies
I try to
Laugh about it
Hiding the tears in my eyes
’cause boys don’t cry
I would tell you
That I loved you
If I thought that you would stay
But I know that it’s no use
That you’ve already
Gone away
Misjudged your limits
Pushed you too far
Took you for granted
I thought that you needed me more
Now I would do most anything
To get you back by my side
But I just
Keep on laughing
Hiding the tears in my eyes
’cause boys don’t cry
Boys don’t cry
Boys don’t cry
59:16 ''tıpkı Şeytanın insana: ''Hakikati inkar et! '' deyip (insan da) inkar edince, ''Bak, ben senden, (senin yaptıklarından) sorumlu değilim: ben bütün âlemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım! '' dediği zaman(ki) gibi.''
14:22 ''Ve her şey olup bittikten, hüküm yerine geldikten sonra Şeytan: ''Gerçek şu ki, Allah size gerçekleşmesi kaçınılmaz bir söz vermişti! Bense (her fırsatta) size birtakım sözler verdim ama sizi hep yüzüstü bıraktım. Yine de benim sizin üzerinizde gerçekte bir nüfûzum yoktu: Sizi sadece çağırıyordum; siz de (bu çağrıya) icabet ediyordunuz. Bunun içindir ki, beni suçlamayın, yalnızca kendinizi suçlayın. Ne ben sizin imdadınıza yetişecek durumdayım; ne de siz benim imdadıma yetişebilecek kimselersiniz; çünkü, bakın ben, sizin vaktiyle beni (Allah'a) ortak koşmanızda bir doğruluk payı olduğunu her zaman reddetmişimdir''. Doğrusu, tüm zalimleri çok can yakıcı bir azap beklemektedir. ''
8:48 ''Güya Şeytan, tüm yapıp-ettiklerini onlara güzel ve yerinde gösterip: ''Bugün kimse sizinle baş edemez; çünkü ben de sizin arkanızdayım! '' demişti. Fakat daha iki topluluk birbirlerinin görüş alanına girer girmez, tabanları üzerinde dönüp: ''Yoo'' dedi, ''ben sizden sorumlu değilim; çünkü, bakın, sizin görmediğiniz bir şeyi görüyorum ben ve doğrusu Allah tan korkuyorum; çünkü Allah, gerçekten, azabında çok çetin, çok şiddetlidir.''
''Akşit, 27 Mart Dünya Tiyatrolar Günü dolayısıyla yayınladığı mesajda, en önemli sanat dallarından biri olan tiyatronun, insanlığın en eski çağlardan beri uyguladığı, tekerleğin icadı, ateşin bulunuşu kadar önemli ve eski bir buluş olduğunu kaydetti''
Doğar doğmaz bir İsrail askeri gördüm. Miğferliydi. Bana bakarken suratını buruşturuyor, ayrıca da ağzından burnundan dumanlar çıkarıyordu. Çok korkmuştum. Meğer sigara içiyormuş.
İkinci gördüğüm insan annemdi, ama o donuk gözlerle gökyüzüne bakıyordu. Halbuki bana bakmasını, bana bakıp gülümsemesini, sonra sarılmasını ve beni sevdiğini fısıldamasını isterdim.
O an anneme öyle ihtiyacım vardı ki...
Ne çare istediklerimi yapamazdı: Çünkü ölmüştü.
Annem İsrail barikatına takılan ambulansta çığlık çığlığa öldü.
Ben karnındaydım henüz, doğum çok yakındı. Barikata takıldık.
Annemi taşıyan ambulansın üzerine çevriliydi namlular. Annemin karnındayken tanıdım kara namluları. Annemin haykırışları, çığlıkları doldu içime, ben de çığlıklar atmaya, tekmeler sallamaya başladım İsrail merhametsizliğine, anlayışsızlığına; fakat ne bana aldırdılar, ne anneme, ne de çaresizlik içinde yalvaran babamla amcama.
Son derece soğukkanlı, hatta keyifli bir yavaşlıkla ambulansın her yanını aradılar, aradılar. Neden sonra:
“Bir şey yok” dedi askerlerden biri komutanına, “ambulans temiz...”
“Filistinlilerin bulunduğu hiçbir şey temiz değildir” derken sırıttı komutan, “lastikleri de söküp bakın! ”
“Ama durum âcil, anne hayatını kaybedebilir. Bu durumda tabii bebek de ölür.”
Komutan kısık bir kahkaha attı: “Fena mı olur, iki yalelli eksilir dünyadan. Emellerimiz biraz daha gerçek hale gelir.”
Ambulansın lastiklerini söktüler.
Babam yalvardı yalvardı, babama içim parçalandı...
Amcam yalvardı yalvardı, amcama içim parçalandı...
Annem inledi, bağırdı, ağladı, yavardı, anneme içim parçalandı.
Meğer annem, babam, amcam birer Filistin’miş aslında; daha doğmadan, Filistin’e içim parçalanırmış; bunu çok sonra öğrendim ve öğrenir öğrenmez de bin parçaya bölündüm.
Bin parçaya bölündüğüm gün babamın kucağındaydım. Her taraftan silah sesleri geliyordu. Biz babamla caddenin karşı tarafına geçmeye çalışıyorduk. Birden kendimi yerde buldum.
“Babacığım! ”
Attığım çığlık benim bile kulaklarıma yabansı geldi. Babam az ötemde kanlar içinde yerde yatıyordu. Gözleri bana dikiliydi. Ağzından kan fışkırıyordu.
İsrail’e ikinci lânetimi o gün okudum. İntikam yeminini de o gün ettim.
On iki yaşına geldiğimde elimde sapan vardı. İsrail tanklarına taş atıyordum. Arafat’ın “küçük general”lerinden biri olmak beni onurlandırıyordu, ama taş atarak üstünlük sağlamanın mümkün olmadığını da yavaş yavaş anlıyordum. Daha etkin bir mücadele vermeliydik. Peki nasıl? Ne elde vardı, ne avuçta; ekmeğe bulamadığımız parayı silaha nasıl bulacaktık?
Bu arada amcamı götürmüşler, işkence etmişlerdi. Döndüğünde sakat biriydi. Aklını oynatmıştı. Kudüs sokaklarında “Filistin öldüüü! ” diye bağırarak koşuyordu. Bu yüzden iki kez Filistin polisi yakaladı amcamı. Son yakalanışında Filistin devletine hakaretten işkence gördü. Onu çıkmaz bir sokakta bulduklarında iki bacağı da kırıktı.
Sonuçta o da öldü, ama çığlıkları sekiz yıldan beri kulaklarımda durur: “Filistin öldüüü! ”
Şimdi yirmi yaşındayım. Kulaklarımda annemin ve amcamın çığlıkları, gözlerimde babamın donuk gözleri...
“Ölmedileeer! ” diye bağırmak istiyorum, “Filistinler ölmez! ”
Çünkü Filistin’in yanında olan yüreğimle ben de bir Filistin’im!
Grup hakkinda daha once hicbir bilgim yoktu, boyle bir grup oldugunu bile duymamistim taa ki 95'te gittigim rock klubunde duyuna kadar. Bilmememin sebebini o zamanlar Turkiye de pek duyulmamasina veriyorum (hala da pek bilinmiyor bence) ama yeterli bir bahane degil cunku albumunu dinleyince hic de yabanci gelmedi melodileri. Megersem Lost Boys filiminin o mukemmel sarkisini yapanlarmis; ''Cry Little Sister''...
Grubun adi hakkinda zamaninda baya tartismalar olmus, bilen biri anlatir artik. Yine de albumleri kalite otesi, oyle rock mi pop mu diye fazla kafaya kirmaya gerek yok dinlemesi rahat, melodik, kulaga hos geliyor, ritmik, canli...
Tabi burada gordugum koyu hayranlari baska, sanki Crow filminden cikmis gibi pudrali yuz, koyu siyaha boyali gozler, simsiyah giysiler vs vs. gormeye deger :)
''dunya firavunlara mi kaldi'' der gibi insani dusunmeye iten sozleri ile
What Goes Up... calismasi:
What goes up, must come down
What must rise, must fall
And what goes on in your life
Is writing on the wall
If all things must fall
Why build a miracle at all
If all things must pass
Even a miracle won't last
What goes up, must come down
What must stand alone?
And what goes on, in your mind
Is turning into stone
If all things must fall
Why build a miracle at all
If all things must pass
Even a pyramid won't last
How can you be so sure?
How do you know what the earth will endure?
How can you be so sure?
That the wonders you've made in you life
Will be seen
By the millions who'll follow to visit the site
Of your dream?
What goes up, must come down
What goes round, must come round
What's been lost, must be found
gel gel vatandas ne ararsan var jazz, blues, rock, klasik muzik, enstrumental, sairane, duet, pop, 60lardan 90lilara kadar her sey var gel gel. Bilmemek degil ogrenenmemek ayip gel gel :)
1976 - Tales of Mystery And Imagination
1977 - I Robot
1978 - Pyramid
1979 - Eve
1980 - Turn of a Friendly Card
1982 - Eye in the Sky
1984 - Ammonia Avenue
1984 - Vulture Culture
1985 - Stereotomy
1987 - Gaudi
- o -
1993 - Try Anything Once
1996 - On Air
1999 - The Time Machine
Gelmis gecmis en iyi rock gruplarindan biridir. Esasinda ne Rock demek ne de grub demek dogru olur ama daha kolay anlatmak icin boyle kaliplar kullanmak zorundayim.
Alan Parsons Project, Pink Floyd'un ''The Dark Side of the Moon'' albumunun de yapimcisi olan (producer) Alan Parson ile soz yazari Eric Woolfson tarafindan ortaya cikar.
Ilk olarak Eric Woolfson Alan Parson ile, Edgar Allan Poe'nun siirlerini iceren bir kayit calismasi yapmak ister ama sonradan bu fikir projeye donusur cunku cesitli muzisyenleri bir araya getirek bir organizasyon soz konusudur. Calgicisindan sarkicisina, bestekarlardan, kompozitorler, akillica dusunulup yazilmis sozler, yaklasimlar, acilar vs vs. Calismalarin sonunda '''Tales of Mystery and Imagination'' albumu cikar. Ama normal bir grubu olusturan sabit elemanlar yani on vokalist gibi bas solistler yoktur. Albumu tanimlamak icin yaptiklari isin ismini verirler o da Proje yani ''The Project''.
Hehangi bir on ya da asil elemanlar olmadigi icin cikan her albumde yaptiklari muzik turune ''orchestral rock'' olarak tanimlanmaya baslanir. Rock'n roll muzigin parcasi olan bas, drum, akustik-elektro gitarlar, klavye ile orkestra yani kemanlar, piyanolar, flutler, saksofonlar gibi calgilarla cesitli ve farkli denemeler karisinca bence ''orchestral rock'' kalibi olayi cok iyi tanimliyor.
Sonra projeler devam eder yani ''The Project'' albumleri... Her calisma bir konudan olusur ve muzikle o konuya konsantire olunur. Ik albumde Edgar Alan Poe ile baslanir. Sonra ''I Robot'' ile Isaac Asimov'la. Ve ''Pyramid'' albumu ki eskilerin harikalarini incelerler. ''Eve'' tabi ki kadini... ''Turn of a Friendly Card'' kumar gibi riskli oyunlari... VEEE ''Gaudi'' unlu ispanyol sanatci Antonio Gaudi. Diger ''Eye In The Sky'', ''Ammonia Avenue'', ''Vulture Culture'' ve ''Stereotomy'' isimli albumleri ise adlari ustunde genel konulari kapsar...
1987 yilinda son proje olarak nitlendirilien ''Gaudi'' sunulduktan sonra Eric Woolfson ile Alan Parson ayrilir. Yine de Alan ''Try Anything Once'', ''On Air'' ve ''The Time Machine'' adlarinda uc tane daha album (proje demeyorum album) cikartmayi basarir.
Adlandirmakta gucluk cektigimden sadece efsane deyip noktayi koyayayim...
bir ses duyulsa...koşsam sesin geldiği yere...katılsam o seslere...o sesleri çıkarsam...duyulsa seslerimiz...katılsa bütün sesler...ah keşke bir olsa sesler sessizliğin içinde de...bir ses duyulsa...sessizliği bozsak
ERKEKLER AĞLAMAZ
31.03.2005 - 19:13''Boys Don't Cry'' 1999 yapimi bir film de var...
ERKEKLER AĞLAMAZ
31.03.2005 - 19:12Boys don't cry
I would say I’m sorry
If I thought that it would change your mind
But I know that this time
I’ve said too much
Been too unkind
I try to laugh about it
Cover it all up with lies
I try and
Laugh about it
Hiding the tears in my eyes
’cause boys don’t cry
Boys don’t cry
I would break down at your feet
And beg forgiveness
Plead with you
But I know that
It’s too late
And now there’s nothing I can do
So I try to laugh about it
Cover it all up with lies
I try to
Laugh about it
Hiding the tears in my eyes
’cause boys don’t cry
I would tell you
That I loved you
If I thought that you would stay
But I know that it’s no use
That you’ve already
Gone away
Misjudged your limits
Pushed you too far
Took you for granted
I thought that you needed me more
Now I would do most anything
To get you back by my side
But I just
Keep on laughing
Hiding the tears in my eyes
’cause boys don’t cry
Boys don’t cry
Boys don’t cry
The Cure
Album: Boys Don't Cry
1980
yanlış anlaşılmak
31.03.2005 - 19:05''Ne kadar bilirsen bil, Söylediklerin karşındakinin anladığı kadardır.'' Hz.Mevlana
yanlış anlaşılmak
31.03.2005 - 19:03- ''Beni sadece bir öğrencim anladı, o da yanlış anladı''
yanlış anlaşılmak
31.03.2005 - 19:01kacinilmaz
Ex
31.03.2005 - 04:36bir de ' ex- ' var...
Ex
31.03.2005 - 04:20ex cathedra, ex dividend, ex factory, ex gratia, ex interest, ex libris, ex officio, ex parte, ex post facto, ex quay, ex work, ex works...
Ex
31.03.2005 - 04:16isim:
önceki. eski. sabık.
kısaltma
example. examination. except.
Latin:
iktisat edat kullanma hakkı olmadan. iktisat edat sınıfta kalmış.
şeytan diyor ki
31.03.2005 - 03:5659:16 ''tıpkı Şeytanın insana: ''Hakikati inkar et! '' deyip (insan da) inkar edince, ''Bak, ben senden, (senin yaptıklarından) sorumlu değilim: ben bütün âlemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım! '' dediği zaman(ki) gibi.''
şeytan diyor ki
31.03.2005 - 03:5414:22 ''Ve her şey olup bittikten, hüküm yerine geldikten sonra Şeytan: ''Gerçek şu ki, Allah size gerçekleşmesi kaçınılmaz bir söz vermişti! Bense (her fırsatta) size birtakım sözler verdim ama sizi hep yüzüstü bıraktım. Yine de benim sizin üzerinizde gerçekte bir nüfûzum yoktu: Sizi sadece çağırıyordum; siz de (bu çağrıya) icabet ediyordunuz. Bunun içindir ki, beni suçlamayın, yalnızca kendinizi suçlayın. Ne ben sizin imdadınıza yetişecek durumdayım; ne de siz benim imdadıma yetişebilecek kimselersiniz; çünkü, bakın ben, sizin vaktiyle beni (Allah'a) ortak koşmanızda bir doğruluk payı olduğunu her zaman reddetmişimdir''. Doğrusu, tüm zalimleri çok can yakıcı bir azap beklemektedir. ''
şeytan diyor ki
31.03.2005 - 03:518:48 ''Güya Şeytan, tüm yapıp-ettiklerini onlara güzel ve yerinde gösterip: ''Bugün kimse sizinle baş edemez; çünkü ben de sizin arkanızdayım! '' demişti. Fakat daha iki topluluk birbirlerinin görüş alanına girer girmez, tabanları üzerinde dönüp: ''Yoo'' dedi, ''ben sizden sorumlu değilim; çünkü, bakın, sizin görmediğiniz bir şeyi görüyorum ben ve doğrusu Allah tan korkuyorum; çünkü Allah, gerçekten, azabında çok çetin, çok şiddetlidir.''
tiyatro
30.03.2005 - 19:03''Akşit, 27 Mart Dünya Tiyatrolar Günü dolayısıyla yayınladığı mesajda, en önemli sanat dallarından biri olan tiyatronun, insanlığın en eski çağlardan beri uyguladığı, tekerleğin icadı, ateşin bulunuşu kadar önemli ve eski bir buluş olduğunu kaydetti''
uçan balon
30.03.2005 - 01:17- Pepenn! Pepenn! Vakit tamam, ucur bizi pepen!
uçan balon
30.03.2005 - 01:15''pepen! pepen! baluuun baluuuunn! ''
sen ağlama
29.03.2005 - 18:30dayanamam...
filistin
26.03.2005 - 06:09Filistinler yasiyor esas oturdugumuz yerde olenler biziz...
filistin
26.03.2005 - 06:08Ben de bir Filistin’im
Doğar doğmaz bir İsrail askeri gördüm. Miğferliydi. Bana bakarken suratını buruşturuyor, ayrıca da ağzından burnundan dumanlar çıkarıyordu. Çok korkmuştum. Meğer sigara içiyormuş.
İkinci gördüğüm insan annemdi, ama o donuk gözlerle gökyüzüne bakıyordu. Halbuki bana bakmasını, bana bakıp gülümsemesini, sonra sarılmasını ve beni sevdiğini fısıldamasını isterdim.
O an anneme öyle ihtiyacım vardı ki...
Ne çare istediklerimi yapamazdı: Çünkü ölmüştü.
Annem İsrail barikatına takılan ambulansta çığlık çığlığa öldü.
Ben karnındaydım henüz, doğum çok yakındı. Barikata takıldık.
Annemi taşıyan ambulansın üzerine çevriliydi namlular. Annemin karnındayken tanıdım kara namluları. Annemin haykırışları, çığlıkları doldu içime, ben de çığlıklar atmaya, tekmeler sallamaya başladım İsrail merhametsizliğine, anlayışsızlığına; fakat ne bana aldırdılar, ne anneme, ne de çaresizlik içinde yalvaran babamla amcama.
Son derece soğukkanlı, hatta keyifli bir yavaşlıkla ambulansın her yanını aradılar, aradılar. Neden sonra:
“Bir şey yok” dedi askerlerden biri komutanına, “ambulans temiz...”
“Filistinlilerin bulunduğu hiçbir şey temiz değildir” derken sırıttı komutan, “lastikleri de söküp bakın! ”
“Ama durum âcil, anne hayatını kaybedebilir. Bu durumda tabii bebek de ölür.”
Komutan kısık bir kahkaha attı: “Fena mı olur, iki yalelli eksilir dünyadan. Emellerimiz biraz daha gerçek hale gelir.”
Ambulansın lastiklerini söktüler.
Babam yalvardı yalvardı, babama içim parçalandı...
Amcam yalvardı yalvardı, amcama içim parçalandı...
Annem inledi, bağırdı, ağladı, yavardı, anneme içim parçalandı.
Meğer annem, babam, amcam birer Filistin’miş aslında; daha doğmadan, Filistin’e içim parçalanırmış; bunu çok sonra öğrendim ve öğrenir öğrenmez de bin parçaya bölündüm.
Bin parçaya bölündüğüm gün babamın kucağındaydım. Her taraftan silah sesleri geliyordu. Biz babamla caddenin karşı tarafına geçmeye çalışıyorduk. Birden kendimi yerde buldum.
“Babacığım! ”
Attığım çığlık benim bile kulaklarıma yabansı geldi. Babam az ötemde kanlar içinde yerde yatıyordu. Gözleri bana dikiliydi. Ağzından kan fışkırıyordu.
İsrail’e ikinci lânetimi o gün okudum. İntikam yeminini de o gün ettim.
On iki yaşına geldiğimde elimde sapan vardı. İsrail tanklarına taş atıyordum. Arafat’ın “küçük general”lerinden biri olmak beni onurlandırıyordu, ama taş atarak üstünlük sağlamanın mümkün olmadığını da yavaş yavaş anlıyordum. Daha etkin bir mücadele vermeliydik. Peki nasıl? Ne elde vardı, ne avuçta; ekmeğe bulamadığımız parayı silaha nasıl bulacaktık?
Bu arada amcamı götürmüşler, işkence etmişlerdi. Döndüğünde sakat biriydi. Aklını oynatmıştı. Kudüs sokaklarında “Filistin öldüüü! ” diye bağırarak koşuyordu. Bu yüzden iki kez Filistin polisi yakaladı amcamı. Son yakalanışında Filistin devletine hakaretten işkence gördü. Onu çıkmaz bir sokakta bulduklarında iki bacağı da kırıktı.
Sonuçta o da öldü, ama çığlıkları sekiz yıldan beri kulaklarımda durur: “Filistin öldüüü! ”
Şimdi yirmi yaşındayım. Kulaklarımda annemin ve amcamın çığlıkları, gözlerimde babamın donuk gözleri...
“Ölmedileeer! ” diye bağırmak istiyorum, “Filistinler ölmez! ”
Çünkü Filistin’in yanında olan yüreğimle ben de bir Filistin’im!
Yavuz Bahadiroglu/Vakit Gazetesi/09.05.2002
Type O Negative
26.03.2005 - 04:531990 yilinda Carnivore thrash metal grubunun kalintilardan kurulmus grubun albumleri:
Life Is Killing Me (2003)
World Coming Down (1999)
October Rust (1996)
Bloody Kisses (1993)
The Origin Of The Feces (1992)
Slow, Deep And Hard (1991)
sisters of mercy
26.03.2005 - 03:23Grup hakkinda daha once hicbir bilgim yoktu, boyle bir grup oldugunu bile duymamistim taa ki 95'te gittigim rock klubunde duyuna kadar. Bilmememin sebebini o zamanlar Turkiye de pek duyulmamasina veriyorum (hala da pek bilinmiyor bence) ama yeterli bir bahane degil cunku albumunu dinleyince hic de yabanci gelmedi melodileri. Megersem Lost Boys filiminin o mukemmel sarkisini yapanlarmis; ''Cry Little Sister''...
Grubun adi hakkinda zamaninda baya tartismalar olmus, bilen biri anlatir artik. Yine de albumleri kalite otesi, oyle rock mi pop mu diye fazla kafaya kirmaya gerek yok dinlemesi rahat, melodik, kulaga hos geliyor, ritmik, canli...
Tabi burada gordugum koyu hayranlari baska, sanki Crow filminden cikmis gibi pudrali yuz, koyu siyaha boyali gozler, simsiyah giysiler vs vs. gormeye deger :)
sisters of mercy
26.03.2005 - 03:03Goth turunun onde gelen grubun cikardigi albumler:
Some Girls Wander By Mistake(1992)
Vision Thing (1990)
Floodland (1987)
First And Last And Always (1985)
Alan Parsons Project
25.03.2005 - 18:36''dunya firavunlara mi kaldi'' der gibi insani dusunmeye iten sozleri ile
What Goes Up... calismasi:
What goes up, must come down
What must rise, must fall
And what goes on in your life
Is writing on the wall
If all things must fall
Why build a miracle at all
If all things must pass
Even a miracle won't last
What goes up, must come down
What must stand alone?
And what goes on, in your mind
Is turning into stone
If all things must fall
Why build a miracle at all
If all things must pass
Even a pyramid won't last
How can you be so sure?
How do you know what the earth will endure?
How can you be so sure?
That the wonders you've made in you life
Will be seen
By the millions who'll follow to visit the site
Of your dream?
What goes up, must come down
What goes round, must come round
What's been lost, must be found
Vokal: David Paton
Album: Pyramid - 1978
Alan Parsons Project
25.03.2005 - 18:31gel gel vatandas ne ararsan var jazz, blues, rock, klasik muzik, enstrumental, sairane, duet, pop, 60lardan 90lilara kadar her sey var gel gel. Bilmemek degil ogrenenmemek ayip gel gel :)
Alan Parsons Project
25.03.2005 - 18:18Projeler:
1976 - Tales of Mystery And Imagination
1977 - I Robot
1978 - Pyramid
1979 - Eve
1980 - Turn of a Friendly Card
1982 - Eye in the Sky
1984 - Ammonia Avenue
1984 - Vulture Culture
1985 - Stereotomy
1987 - Gaudi
- o -
1993 - Try Anything Once
1996 - On Air
1999 - The Time Machine
Alan Parsons Project
25.03.2005 - 18:13Gelmis gecmis en iyi rock gruplarindan biridir. Esasinda ne Rock demek ne de grub demek dogru olur ama daha kolay anlatmak icin boyle kaliplar kullanmak zorundayim.
Alan Parsons Project, Pink Floyd'un ''The Dark Side of the Moon'' albumunun de yapimcisi olan (producer) Alan Parson ile soz yazari Eric Woolfson tarafindan ortaya cikar.
Ilk olarak Eric Woolfson Alan Parson ile, Edgar Allan Poe'nun siirlerini iceren bir kayit calismasi yapmak ister ama sonradan bu fikir projeye donusur cunku cesitli muzisyenleri bir araya getirek bir organizasyon soz konusudur. Calgicisindan sarkicisina, bestekarlardan, kompozitorler, akillica dusunulup yazilmis sozler, yaklasimlar, acilar vs vs. Calismalarin sonunda '''Tales of Mystery and Imagination'' albumu cikar. Ama normal bir grubu olusturan sabit elemanlar yani on vokalist gibi bas solistler yoktur. Albumu tanimlamak icin yaptiklari isin ismini verirler o da Proje yani ''The Project''.
Hehangi bir on ya da asil elemanlar olmadigi icin cikan her albumde yaptiklari muzik turune ''orchestral rock'' olarak tanimlanmaya baslanir. Rock'n roll muzigin parcasi olan bas, drum, akustik-elektro gitarlar, klavye ile orkestra yani kemanlar, piyanolar, flutler, saksofonlar gibi calgilarla cesitli ve farkli denemeler karisinca bence ''orchestral rock'' kalibi olayi cok iyi tanimliyor.
Sonra projeler devam eder yani ''The Project'' albumleri... Her calisma bir konudan olusur ve muzikle o konuya konsantire olunur. Ik albumde Edgar Alan Poe ile baslanir. Sonra ''I Robot'' ile Isaac Asimov'la. Ve ''Pyramid'' albumu ki eskilerin harikalarini incelerler. ''Eve'' tabi ki kadini... ''Turn of a Friendly Card'' kumar gibi riskli oyunlari... VEEE ''Gaudi'' unlu ispanyol sanatci Antonio Gaudi. Diger ''Eye In The Sky'', ''Ammonia Avenue'', ''Vulture Culture'' ve ''Stereotomy'' isimli albumleri ise adlari ustunde genel konulari kapsar...
1987 yilinda son proje olarak nitlendirilien ''Gaudi'' sunulduktan sonra Eric Woolfson ile Alan Parson ayrilir. Yine de Alan ''Try Anything Once'', ''On Air'' ve ''The Time Machine'' adlarinda uc tane daha album (proje demeyorum album) cikartmayi basarir.
Adlandirmakta gucluk cektigimden sadece efsane deyip noktayi koyayayim...
Toplam 2591 mesaj bulundu