Cem Nizamoglu Adlı Üyenin Nedir Yazıları - An ...

  • emr

    13.04.2003 - 20:09

    Emr-i maruf yapan, sevimli ve cömert olur, hiçbir menfaat beklemez. (Mevlana)

  • emir

    13.04.2003 - 19:56

    Emredici olan. Seyid, Şerif. Bir memleketin veya bir aşiret, kabilenin reisi. Büyük ve meşhur bir soydan gelen. Peygambermizin soyundan gelen. *Zengin

  • emr

    13.04.2003 - 19:49

    Emr kelimesi Kur’anda “emr kelimesi sistemi” dediğimiz önemli bir kelime gurubunun odak noktasını meydana getirir. Bu manzume içinde sayıbilecek kelimeler şunlardır: emr, kadr, izn, sultan, sahhara, akl, ruh, ve nefs. Kura’andaki diğer kelimeleri olduğu gibi, bunları da bir arada tutan kelime “şa” kelimesidir. Kur’anda bu kelime sisteminin önemi şunlardan kaynaklanmaktadır:

    1) Emr, sahhara, izn, sultan ve akıl kelimeleri arasındaki kavramsal bağlar ve bunların, göklerin ve yerin yaratılışı, şekillenmesi ve oluşumu ile ilgili teorik açıklamaları konu edinen astronomi, jeoloji, fizik, kimya ve biyoloji bilimlerinin temel kavramları arasındaki ilişkiler, ve bunların bilim felsefesi açısından getireceği yeni perspektifler.
    2) Emr, akl, ruh ve nefs kelimeleri arasındaki kavramsal bağlar ve bunların İslam düşüncesinde zihin felsefesi ile ilgilileri.
    3) Emr, izn, akl ve nefs kelimeleri ile İslam’da siyasi düşüncenin en önemli terimleri olan ümmer, din ve kavm kelimeleri arasındaki kavramsal bağlar.

    Kur’anda emr kelimesi çok dikkat çekici bir grammere sahip bulunuyor. Bu kelime ve türevleri ayetlerde hem isim, hem sıfat, hem de fiil halinde geçmektedir. Kelimenin bütün türevleriyle birlikte geçtiği haller şunlardır: el-emr, emr, el-umar, emren, emrikum, emrina, emrihi, emriha, emrihim, emri, el amiruun, emmare, emere, emertuke, emerteni, emertehum, emerkum, emerena, emerna, emerehu, emerehum, emeru, le-ammurennehum, emeruuhu, te’muruke, te’muruuni, te’murine, ye’muru, ye’murukum, ye’muruhum, ye’muruune, ve’mur, umirtu, emirte, umirna, umiru, tu’meru, tu’meruun, yu’merunun, ye’temirune, ve’temirune. Emr kelimesi Mevcut Kur’an tefsir ve meallerinde çoğulu olan el umur ile birlikte, isim halinde geçtiği ayetlerden aktarımlarda genellikle ve hatalı bir şekilde “iş” veya “emir” diye çevriliyor. Halbuki “iş” kelimesinin Kur’anda karşılığı olabilecek fiil ve amel kelimeleri geçmektedir. (Hatta bunlardan fiil kelimesi emr kelimesiyle aynı ayette (021.073) ve açıkça farklı manada geçmektedir.)

    Kur’anda emr kelimesinin geçtiği gramer çerçeveleri şu şekilde sıralanabilir:

    1) Her bir gmğer (veya onun içinde) vahyedilen (= evha) veya yüklenen emr. (Bir buna “birincil emr” diyoruz.)
    2) İzn ile ilgili olan ve çevrilen emr. (Buna “ikincil emr” diyoruz)

    2.1) Allah tarafından gönderilen ve göklerde veyerdeki olayları etkileyen emr. Allah bu emr ile belli uzay-zaman alanlarında mevcut nizamı değiştirebilmekte ve yepyeni olaylar meydana getirebilmektedir.
    2.2) Bazı ayetlerde “saat’in emri” ifadesinde geçen emr, ki bunun Kıyameti belirleyen ve gerçekleşmesini sağlayan emr olduğu anlaşıyor.
    3) Allah tarafından çıkarılan, ve elçisi tarafından tebliğ edilen ve insanların uyması veya uygulması istenen davranışlarla ilgili emr.
    4) İnsanların düzenledikleri emr.

    4.1) “Emr sahipleri” (= ulil emr) ifadesinde geçen manada emr.
    4.2) İnsan nefsi tarafından geliştirilen veya uydurulan (=sevveklet) emr.
    4.3) Kayıpta olanların emri (emril musrifin) .

    Bu sınıflandırmanın kesin ve nihai olmadığı belirtmemiz gerekiyor.

    Kaynak: Şakir KOCABAŞ “İslam’da Bilginin Temelleri”.1997, İz Yayıncılık. S.29-31

  • emr

    13.04.2003 - 19:48

    İş buyurma. Buyrulan şey. Madde, husus, hadise. İş. Şey.

    Emrü bi-l-maruf, nehyu an-il-münker: Dinin emrilerini, Kur’ani ve İslami hakikatleri neşretmek ve bildirmek, men’edilen şeyleri de yaptırmamak. İyiliği, İslami hususları emretmek ve teşvik etmek, kötülüğü men’edip yaptırmamaya sevetmek… (Fakat bu kudsi vazideyi adabına itaat ve riayet erderek ifa etmek lazımdır, zira bı itaat da dinimizin emirlerindendir – Dinde zorlama yoktur.)

  • sasaniler

    13.04.2003 - 19:01

    İran’da ikibin yıl önce devlet kuran bir sulaledirler. İlk meşhur hükümdarları Erdişlerdir. Devleti küvetlendirdi ve Doğu Anadoluyu Romalılardan aldı. Ünlü padişahlarından ve adil ismi ile tanınan Nüşirevan İslamiyetten önce yaşamıştır. Altıyüz seneden ziyade devletleri devam eden Sasaniler İslamiyetin karşısında sarsılmışlar 636’da Nihavend muharebesi ile ortadan kaldırılmışlardır.

  • hata

    13.04.2003 - 17:29

    Herkes hata işleyebilir, yalnız ahmaklar hatalarında ısrar eder.
    (Çiçero)

    Ahmaklık, hatada ısrar etmektedir. (Abdulhakim Arvası)

    Hayatta yapılacak o kadar çok hata vardır ki, aynı hatayı yapmakta ısrar etmenin anlamı yoktur

  • karsh kale

    13.04.2003 - 16:23

    Hint kökenli İngiltere doğumlu ama uzun süredir New York'ta yaşayarak, Hint müzikleriyle ambient, elektronik ve dans müziğinin birleştirerek orta doğu trans (trance) müziğinin önde gelen disk jokey(DJ) lerinden biri.

    Sting, Sultan Khan, Craig David gibi tanınmış kişilerin remiksleriyle Buddha Bar, Asıan Travels gibi koleksiyon(collection) larda ve film müzik(soundtrack) lerinde adı iyice duyulan müzisyenlerdendir.

    Bu tarzlarla ilgilenmeyenleri bayma riski olabilir ama mistik müziklerle ilgilenenler için tavsiye edebileceğim sanatçılardandır.

    www.karshkale.com

  • hz. adem

    11.04.2003 - 21:35

    İlk insan, ilk peygamber. İnsanlığın babası...

    Kur'an'da, Hz. Adem'i Allah'ın toprak ve çamurdan yarattıldığı belirtilir. Tüm melekler Adem'e secde etmişler, sadece şeytan bu emre uymamamıştır. Bir ağaç dışında, cenneteki tüm meyvaları yiyebilecekleri onlara bildirildi. Burada parantez açıp şunu söylemek gerekir, bu anlatılanlar seneryolardır. Allah'ın yasak kıldığı yani emrine karşı gelinmesi önemlidir ki bahsedilenler çoğunlukla sembolliktir. Meyva'nın ilim açısından ne olduğunu incelemek yararlı olsa da tekamül bakımdan önemli değildir.
    Bu konuda çok fazla görüş vardır. Ama önemli olan bir noktayı belirtmek isterim; Havva anamız diğer inanışlardaki gibi Hz. Adem'i baştan çıkarma olayı yoktur. Her ikisi'de, şeytana uyarak yasak meyveyi yediler ve cennetten çıkarıldılar. Kuran'da Araf Suresinde detaylı olarak bahsedilenden çok uzaklaşılmış ve Kuran'a ait olmayan hikayeler, hadisler, yorumlar gibi uydurmalara inanılmıştır... O yüzden Havva anamızın Hz. Ademin kaburgasından yaratıldığı ne de şeytanın önce Havva anamızı aldattığından bahsedilir... Dikkat edin çoğu yapılan yorumlar bozulmuş dinlerden gelir ki bu konunun incelenmesinde dikkatli olunmalıdır. Tabi en doğrusu bilen Allah'tır.

    Peygamberlik Hazret-i Adem'le başlar, Hazreti Muhammed'le biter. Adem, ilk aldatılan insan olduğu için Safiyullah (Allah'ın temiz kulu) , tüm insanlığın babası olduğu için de Ebülbeşer diye anılır.

  • hz. adem

    11.04.2003 - 21:34

    Yunus Emre, Hz. Âdem'in yaradılışında geçen bu olayları şöyle şiirleştirmiş:

    'Çalap, Âdem cismini topraktan var eyledi
    Şeytan geldi Âdem'e tapmağa âr eyledi.

    Eydür, ben oddan-nûrdan, ol bir avuç topraktan
    Bilmedi kim, Âdem'in için gevher eyledi.

    Zâhir gördü, Âdem'in batınına bakmadı
    Bilmedi kim, Âdem'i halka server eyledi.

    Kırk yıl kalıbı yattı, adı âlemi tuttu
    Gör şeytanı, buğzundan ne fitneler eyledi.

    Âdem, İblis kim ola, işi işleten Çalap
    Ay ü güni yaratıp leyl ü nehâr eyledi.

    Çalap eydür şol kula, inâyet benden ola
    Ne şeytan azdurısar, ne kimse kâr eyledi.'

  • abd barışı

    11.04.2003 - 18:23

    Irak yağmalanıyor

    'Şok ve dehşet' harekatıyla Saddam rejiminden kurtulan Irak halkının tadına vardığı ilk özgürlük 'yağma' oldu. Karmaşanın egemen olduğu Kerkük, Musul ve Bağdat'ta, işyerleri, devlet daireleri, evler yağmalanıyor. Petrolle ilgili devlet kurumlarını korumaya alan ABD askerleri, yağmacılara karışmıyor.
    Musul da yağmalanıyor -VIDEO

    MUSUL'DA YAĞMA SÜRÜYOR

    Musul'daki Reuters muhabirinin bildirdiğine göre, kentin düşmesinden saatler sonra çoluk çocuk Iraklılar, binaları ve merkezdeki pazaryerini yağmalıyor.

    Yağmalanan binalar arasında bir okul ve bir elektrik şirketinin binası da bulunuyor.

    Halk, yağma olayları arasında Saddam Hüseyin'in resimlerini sokaklarda parçalıyor ya da yakıyor. Bu arada, Reuters muhabiri, kentin merkezinde peşmerge ya da Amerikan askeri görmediğini de bildirdi.

    KERKÜK VALİSİ: DURUM KONTROL DIŞINDA

    Kerkük Valisi Rizgar Ali ise, kentte durumun kontrol dışı olduğunu söyledi. Vali, 'Yağma ve çatışmalar gece boyu devam etti. Çatışmalar, bazı kişiler ya da gruplar arasındaki hesaplaşma kavgalarından başka bir şey değil. Yaralananlar, hatta ölenler var' dedi, ancak ayrıntı vermedi. Kentteki Saddam Hüseyin hastanesi yetkilileri ise hesaplaşmalarda yaralanan hiç kimsenin hastaneye getirilmediğini söyledi.

    ESNAF YAĞMACILARA ATEŞ AÇIYOR

    Tam bir keşmekeşin hüküm sürdüğü Bağdat'ta, esnaf sonunda yağmacılara ateş etmeye başladı. Kentteki AFP muhabiri, bazı dükkan sahiplerinin, mallarını yağmalamaya kalkan gruplara bugün ilk kez ateş açtıklarının görüldüğünü bildirdi. Esnaf ateşiyle ölen ya da yaralanan olmadı.

    ÇATIŞMALARDA 25 YARALI

    Bağdat'ta yağmacılarla çıkan çatışmalarda 25 kişi yaralandı. AFP muhabiri, Bağdat'ın doğu kesimindeki El Kindi hastanesine bugün yağmacılarla çatışmalarda yaralanan 25 kişinin getirildiğini bildirdi.

    Muhabir, yaralıların ameliyat edilemediğini, zira yağmalandığı için hastanede de cihaz ve malzeme kalmadığı, dahası personelin büyük bölümünün de kaçtığını belirtti. Kalan doktorlar, sadece ilk yardım müdahalesinde bulunabiliyor, ameliyat yapamıyorlar.

    Bağdat'ın en büyük hastanelerinden biri olan El Kindi, güneyden gelen Şii gönüllülerin karargahı olarak kullanılıyor.

    BAĞDAT'TA YAĞMA HAREKETLERİ

    Bağdat'ta dün gece seyrek de olsa silah sesleri duyuldu. Bağdat'ta dün yağma edilen Ticaret Bakanlığı binasında başlayan yangın bugün de devam ediyor. Başkentteki yağma hareketleri otorite boşluğu nedeniyle giderek artıyor. Yağmacılar bugün de ev, işyeri ve devlet binalarının yanı sıra eczacılık fakültesini yağmaladı. Yağmacılar talan ettikleri yerleri daha sonra da ateşe veriyorlar.

    ABD VE İNGİLİZ ASKERLERİ MÜDAHALE ETMİYOR

    Amerikan birliklerinin kente önceki gün girmesi ve Saddam rejiminin devrilmesiyle Bağdat'ta yağma hareketleri başlamıştı. Bazı insanlar, resmi binalar başta olmak üzere önlerine çıkan her yeri yağmalıyorlar. Kentin kontrolünü ele alan Amerikan kuvvetleri ise yağmacılara müdahale etmiyor.

    Bir başka Reuters muhabiri Halid Yakub Oveys de Iraklı olmayan Arap gönüllülerinin henüz terk ettiği bir bölgede yeni yağmalamaların başladığını ifade etti. Oveys, Ticaret Bakanlığı binasının alevler içinde olduğunu da söyledi.

    Bu arada İngiliz askeri sözcü Al Lockwood, Reuters'e yaptığı açıklamada, Bağdat ve diğer kentlerdeki kargaşanın yavaş yavaş azalmaya başladığını söyleyerek, 'Bağdat'ta istikrar sağlanıyor. Bazı kargaşalar olmuştu, ancak kentin büyük bölümü şu anda kontrol altında' dedi.

    Lockwood, Bağdat'taki yağmalamalarla ilgili bir soruyu, 'Bunu, Basra'da olduğu gibi, kendi kendine yok olacak bir durum olarak görüyoruz' diye yanıtladı.

    Öte yandan Reuters kameramanı Musana Kahtan, Zeyuna bölgesindeki bir okulda intihar bombacılarına ait olduğu sanılan malzemeler, bir başka okulda da çok sayıda roketatar gördüğünü belirtti.

    TAHRAN'DAKİ BÜYÜKELÇİLİK BİLE YAĞMALANDI

    İran'ın başkenti Tahran'da yaşayan Iraklılar, bu sabah Irak'ın Tahran Büyükelçiliği binasına girdi.

    Görgü tanıklarının ifadelerine göre, büyükelçilik binasına giren yaklaşık 200 kişi, Saddam Hüseyin'in fotoğraflarını yırttı, camları kırdı ve mobilyaları parçaladı. Bu kişilerin 'Saddam'a hayır', 'ABD'nin kukla rejimine hayır, özgürlük istiyoruz' diye bağırdıkları belirtildi.

    Bazı kaynaklar ise Tahran'ın kuzeyinde bulunan binaya girenlerin 50 kişi olduğunu kaydederken, merkezi Tahran'da bulunan Şii Irak İslam Devrimi Yüksek Konseyi (IİDYK) yanlıları olduğu sanılan bu kişilerin, IİDYK Başkanı Ayetullah Muhammed Bekir El-Hekim'in fotoğraflarını taşıdığı, 'Amerika'ya ölüm' sloganları attığı ve binadaki her şeyi parçalayarak binayı yağmalamaya çalıştığı kaydedildi. Polisin binaya duvardan atlayarak giren bu kişilerin binadan çıkmasına izin vermediğive gazetecileri binadan çıkarttığı belirtildi. İran polisi, binada dünden bu yana hiçbir Iraklı diplomatın bulunmadığını da söyledi.

    1991 yılındaki Körfez savaşı sırasında, çoğu Saddam rejimine karşı yapılan başarısız Şii ayaklanmasından sonra Irak'tan kaçanlar olmak üzere, İran'da 200 bin civarında Iraklı yaşıyor. Başkent Tahran'da yaşayanların sayısı ise on binlerle ifade ediliyor.

    (aa)

  • abd barışı

    11.04.2003 - 18:22

    ABD Irak'a özgürlük ve barış getiriyor. Getirdiği ilk yenilik İngiliz ve ABD destekli yeni TV kanalı oldu ama

    ******

    Hastanelerde ne ilaç var, ne de umut
    Irak hastanelerinde durum gün geçtikçe kötüye gidiyor. Fransız Haber Ajansı muhabirlerinin Basra Hastanesi'nden aktardıkları, yalnız bombardımanlarda yaralanan Iraklıların değil kronik rahatsızlıklar nedeniyle hastanede yatan Iraklıların durumunun da umutsuz olduğunu çarpıcı bir biçimde ortaya koyuyor.

    Bir kemik hastalığı nedeniyle 4 aydır hastanede olan 25 yaşındaki Iraklı mimar Nagim Abdul Nabiy'in durumu, savaşın başladığı günden beri kötüye gidiyor. Hastane personeli 'iki-üç içinde ölebilir, hiç umut yok' dedikleri genç için hiçbir şey yapamıyor. İlaç, serum, kan stokları tükenen hastanede ölümü bekleyen Nabiy'in annesi oğlunun yüzüne konan sinekleri kovalarken gözyaşı döküyor.

    37 dereceye yaklaşan sıcakta, duvarları dökülen, yerleri toz içinde bir hastane odasında oğlunun elini tutan baba Abdul Nabiy, 'O benim tek oğlum. Yeni evlenmişti, henüz çocuğu bile yok. Bu şekilde ölmek için çok genç' diyerek acısını ifade ediyor.

    1921'de İngilizler tarafından yapılan 400 yataklı hastanede bugünlerde yalnızca 90 hasta bulunuyor. İlaç, kan, serum vs. gibi hayati pek çok şeyin tükendiği hastaneye doktorlar birkaç saatliğine uğrayıp, elektrik olup olmadığını kontrol ediyor. Doktorlar bugünlerde kronik hastalarla değil savaşta yaralanan insanlarla ilgilenmek zorunda...

    Hastanenin röntgen bölümü önünde 25 kişi sırada bekliyor. Yetkili, 'Hergün gelip akşama kadar burada bekliyorlar. Onlara elektrik olmadığı için röntgen cihazının çalışmadığını söylüyorum ama 'bugün belki İngilizler elektriği verirler' diye düşünüyorlar' diyor.

    Hastanedeki tek sorun elektrik değil... Bazı doktorların, tıbbi yardım paketlerini çalarak fahiş fiyatlarla özel kliniklere sattıkları söyleniyor.

    İngiliz ordusundan Albay John Nash, birkaç gün içinde yeni yardım paketlerinin geleceğini ve durumun iyileşeceğini söylüyor ama Nagim Nabiy'in bekleyecek vakti yok. Nabiy'e refakat eden Ali Haffat, 'Herşeye ihtiyacımız var: su, ilaç, yiyecek, elektrik. Bunlar olmazsa burası hastane değil morg olacak' diyor.

    (Hürriyetim)

  • karar alma

    11.04.2003 - 17:57

    Belirlenmiş olan bir ya da daha fazla amaca ulaşmak için varolan çeşitli alternatifler arasından bir seçim yapmak üzere gerçekleştirilen faaliyetler.

  • nazım hikmet

    10.04.2003 - 15:04

    Feryad-ı vatan

    Sisli bir sabahtı henüz
    Etrafı bürümüştü bir duman
    Uzaktan geldi bir ses ah aman aman!
    Sen bu feryad-ı vatanı dinle işit
    Dinle de vicdanına öyle hükmet
    Vatanın parçalanmış bağrı
    Bekliyor senden ümit.

    20 Haziran 1329 (3 Temmuz 1913)

    Nâzım Hikmet, bir yıl kadar, Fransızca eğitim veren bir okula, ardından Göztepe’deki Numune Mektebine gider. İlkokul bitince Galatasaray Sultanisi’ne yazılır, bu okul masraflı olduğundan bir yıl sonra Nişantaşı Sultanisi’ne geçer. Nâzım Hikmet, Sultani’de örnek bir öğrencidir. İlk şiirini bu yıllarda yazar. “Feryâd-ı Vatan “ başlıklı ve 1913 tarihli bu şiir, Balkan savaşında Osmanlının yenik düşmesi ve düşmanların Çatalca’ya kadar gelmesi üzerine kaleme alınmış ve şairin bundan duyduğu derin üzüntü ile yurdunu kurtarma istek ve umudu yansımaktadır.

    Nâzım Hikmet'in 1913-1920 yılları arasında yazdığı şiirlerde çoğunlukla bireysel konuların işlendiğini belirten Asım Bezirci, özellikle aşk teminin ağır bastığını ve 'melankolik hava' taşıdıklarını yazmaktadır.

  • adolf hitler

    10.04.2003 - 14:50

    Hitler bana bir kişiyi değil bir kavramı yani günah keçisini çağrıştıryor çünkü:

    Bu ismi hep duyduk, Adolf Hitler, ama o bir kişi olmaktan çıktı, artık o Yahudilerin, ABD'nin ve Avrupanın üstlerindeki çamuru ve kanı temizlemek için uydurduğu medyatik günah keçisidir. Nasıl bügün Saddam yaratıldıysa ya da ondan önce Fidel Castro, Hitler türünün ilk örneklerindendir. Siz bir ülkeye amborga uygulayarak tüm dış ticaretini kesin, iç politikasını ve ekonomisini ele geçrip onları dünyadan kesin işte birinci dünya savaşını kaybeden Almanya kolları bacakları kopuk bir halde yaşarken ortaya üstün ırk söylevleriyle Hitler çıkıyor. Propaganda altında ezilen ve aşağılanan Alman tabi ki suya düşen yılana sarılır gibi kabul ettiler onu…

    Çocukların korkutulduğu canavar oldu, yahudilerin cellatı, hatta cinayetler işleyen homo seksuel bile yaptılar ve sanki dünyaya barış getirmişler gibi her sene de Rusya'da, Fransa'da, İngiltere'de ve ABD'de zafer kutlamaları yapıyorlar. Ne de olsa tarihi iktidarda olanlar yazıyor..

    Eğer bu konu üzerinde ciddi bir araştırma yaparsanız kimlerin gerçek Hitler olduğunu görürsünüz. Amacım Hitler'i savunmak değil sadece emperyaryalist güçlerin göz boyamalarından sakınmanız için yazıyorum bu yazıyı.

    Amerıkan uşağı ya da Amerika gibi olmaya çalışan ülkelere bakın hepsinde birer Hitler yani günah keçisi bulabilirsiniz. Bu üzerindeki çamuru başkasına atma politakası daha kaç tane günah keçisi üretir bilinmez ama siz gerçekleri öğrenmek istiyorsanız her şeyin göründüğü gibi olmadığına inanın.

    Bugün bile yeni yeni Hitlerler üretiyorlar mesala en tazesi Usame Bin Ladin. Amaçları basit: Yeni silahlarını deneme, sömürü politikalarını devam ettirmek, yatırımlarını korumak ve zenginleştirmek, lojistik yerleri ele geçirmek ve daha akla gelebilecek ne kadar bozgunculuk varsa, barışın arkasına saklanıp, yaparak kendi güçlerini korumak vs vs.

    Bakara Suresi,11. Ayet 'Onlara: Yeryüzünde fesat çıkarmayın, denildiği zaman, 'Biz ancak ıslah edicileriz' derler.'

  • kopenhag zirvesi

    10.04.2003 - 13:11

    Fischer, önce uyutalım sonra unutalım dedi
    Ünsal TURAN/KOPENHAG

    Türkiye'nin, müzakere tarihi için büyük umutlar bağladığı Kopenhag
    zirvesinin perde arkasında söylenenler, Danimarkalı bir gazetecinin belgesel
    haline dönüştürdüğü görüntülerle ortaya çıktı.

    Hürriyet, eski AB dönem başkanı Danimarka Başbakanı Rasmussen ile Dışişleri
    Bakanı Möller arasındaki ilginç diyaloğun kaydını ele geçirdi. Kayıtlarda,
    Almanya Dışişleri Bakanı Fischer'in Danimarka Dışişleri Bakanı Möller'e
    tarih konusunda önce, 'Türkiye'yi uyutacak bir formül bulalım' dediği,
    sonra da fikir değiştirip Türkiye'nin üyeliğini kastederek 'unutun' diye
    konuştuğu apaçık görülüyor.

    Türkiye'nin AB'den müzakere tarihi almak için umutlarını bağladığı Kopenhag
    Zirvesi öncesinde ve zirve sırasında yapılan kulis konuşmalarının ses ve
    görüntü kayıtları, Almanya'nın Türkiye konusunda nasıl fikir değiştirdiğini
    ortaya çıkardı. Almanya'nın önce 'Türkiye'yi oyalayacak bir müzakere tarihi
    verelim' dediği, sonra da 'Unutalım' diyerek fikir değiştirdiği,
    Danimarkalı bir televizyoncunun çektiği görüntülerle belgelendi. Hürriyet
    zirve öncesi ve sonrasında AB dönem Başkanı ve Başbakan Anders Fogh
    Rasmussen ile Dışişleri Bakanı Per Stig Möller ve bürokratları arasında
    perde arkasında yaptığı konuşmaların görüntü ve ses kayıtlarını ele geçirdi.
    Bir bölümü geçtiğimiz Pazar günü Türkiye Gazetesi'ne konu olan görüntüler,
    Danimarka Televizyonu'ndan Christofer Guldbrandsen tarafından kaydedildi.
    Guldbrandsen, başbakanlığın özel izniyle çektiği görüntüleri belgesele
    dönüştürdü. Bu kayıtlarda Danimarka Dışişleri Bakanı Möller, Başbakan
    Rasmussen ile yaptığı konuşmada Almanlar'ın ikiyüzlülüğünden yakınarak,
    'Almanlar'ın içerde ve dışarda söyledikleri birbirini tutmuyor. Fischer'le
    görüştüm.12 saat içinde üç kez fikir değiştirdi' diyor. Kayıtlarda
    Başbakan Rasmussen, Türkiye'nin tarihte ısrarlı olmakla 2003 yılında
    durumunun görüşülmesi şansını yitirdiğini, Türkiye'ye dost görünen ülkelerin
    zirvedeki görüşmelerde Türkiye'yi desteklemediklerini söylüyor. Möller de,
    Rasmussen'e Fischer'in kendisine Türkiye'nin birliğe girmesini istemediğini
    söylediğini aktarıyor.

    'Masada hiçbir Türk dostu yoktu'

    (Erdoğan'ın Kopenhag ziyareti öncesi...)

    Rasmussen: Türkiye zirvenin ana maddelerinden birini oluşturuyor

    Möller: Türkiye uzun süre bekletilirse, bu bekleyiş Türkiye'yi İslam
    dünyasına itebilir. Almanlar'ın içeride ve dışarıda söyledikleri birbirini
    tutmuyor. Joschka Fischer ile görüştüm.12 saat içinde üç kez fikir
    değiştirdi. Önce Türkiye'nin birliğe tam üyeliğini istemediklerini,
    Türkiye'nin dışarıda tutulması gerektiğini söyledi. Sonra benden kendisi
    için Türkiye'ye karşı bir oyalama formülü bulmamı istedi, daha sonra da
    'unutalım' dedi.

    Rasmussen: Tarih konusunda çok dikkatli olmamız gerekiyor. Bir çok konuyu
    dikkate almalıyız. Tarih için tarih istiyorlar. Birlik içinde değişik
    görüşler var. Şartlı tarih verilmesini isteyenler var. Bazıları Türkiye'nin
    AB'ye yaklaştırılmasını istemiyor. Bazıları bugünkü durumun devam etmesini
    istiyor.

    ***

    (Ziyaretten sonra Başbakanlık binasında zirve hazırlıkları)

    Rasmussen: Türkler zirveyi Türk zirvesi yapmak istiyorlar.

    Bürokratlar: Biz bugünkü durum üzerinden politika yürütelim. Mevcut rayda
    yürütelim. Sonra bunun kavgası olabilir. Tarih için tarih verilebilir.

    Rasmussen: Normal prosüdür uygularsak,2004'ten önce bir değerlendirme
    yapmamız gerekiyor.

    ***

    (Zirve'nin birinci günü. Başbakanlıkta bürokratlar Abdullah Gül'ün randevu
    talebinde bulunduğunu söylüyorlar. Başbakan Rasmussen ise vaktinin
    olmadığını belirterek, randevu talebini kabul etmiyor. Ancak bürokratlar
    Bush'un defalarca telefon ederek, Türkler'in Birliğe bir an önce alınması
    konusunda ısrarlı davrandığını söylüyorlar.)

    Bürokratlar: Abdullah Gül'e kısa da olsa bir zaman ayırmanız gerekiyor.
    Sonrasını düşünün. Bu bir yatırımdır.

    Rasmussen: Peki kısa bir görüşme olur. Bush ile görüştüm. Ama taleplerini
    kabul etmedim. Öyle herkesin söylediğini yapmamız mümkün değil.

    ***

    (Rasmussen, Abdullah Gül ile görüşüyor. Daha sonra 15 ülke Türkiye'ye 2004
    aralık ayı tarihinin verilmesi konusunda anlaşıyor. Toplantıdan sonra
    Başbakan Rasmussen, Möller ve bürokratlar ile görüşüyor.)

    Rasmussen: Bu kararı Türkler basından öğrenmesin. Basından önce Dışişleri
    Bakanı Möller kararı Türk meslektaşına söylesin.

    ***

    (Karar Türk Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış'a anlatıldıktan sonra başbakan
    Möller ve bürokratları ile tekrar biraraya geliyor.)

    Rasmussen: Türkler ne dediler, kararı nasıl karşıladılar?

    Möller: Çok şaşırdılar. Hayal kırıklığına uğradılar. Onlara durumu anlatmaya
    çalıştım. Sen (Rasmussen'e diyor) onlara tarih konusunda ısrarlı olmamaları
    için çok söyledin. Çok sarsıldılar.

    Rasmussen: İsterlerse 2004'ü bir tarih olarak kabul etsinler.

    Möller: Bunu bir zafer olarak kabul ettiremeyiz. Türk meslektaşım
    Türkiye'nin dostları ile görüştüklerini ve dostlarının ümit verdiğini,
    verilen kararı anlayamadığını söyledi. Kararı Gül'e bildirecek.

    Rasmussen: Masada onların dostlarından hiç biri yoktu. Kimse Türkiye'yi
    desteklemedi. Ben onlara tarih konusunda ısrarlı olmamalarının Türkiye'nin
    yararına olacağını anlatmaya çalıştım, anlamadılar. Tarih konusunda ısrar
    ettiler. Şimdi Türkiye'nin durumu sadece 2004 Aralık zirvesinde görüşülecek.
    Türkiye'yi birliğe istemeyenler, o zaman da bir bahane bularak karşı
    çıkacaklar ve bu iş uzayacaktır. Tarih verilmeseydi,1999'dan beri devam
    eden durum devam edecek ve 2003 yılı içinde ve 2004 yılı ilk 6 ayında
    Türkiye'nin durumu sürekli ele alınacak ve müzakere şansı doğacaktı. Şimdi
    2004'e kadar Türkiye konusu kapanmıştır.

  • bilanço

    10.04.2003 - 12:16

    Irak Savaşı'nın 22 günlük bilançosu (Saddam'ı Yok Etmek İçin buz dağının görünen kısmı)

    ABD ve İngiltere'nin Irak'a yönelik başlattığı saldırıda 22. güne girildi. Pentagon, şimdiye kadar 101 Amerikan askerinin öldüğünü,7 askerin esir alındığını ve 11 askerinin de kayıp olduğunu bildirdi.

    ABD ve İngiltere'nin Irak'a yönelik başlattığı saldırıda 22. güne girilirken Amerikan Savunma Bakanlığı Pentagon, şimdiye kadar 101 Amerikan askerinin öldüğünü,7 askerin esir alındığını ve 11 askerinin de kayıp olduğunu bildirdi.

    Kayıplar: Pentagon'a göre savaşta şimdiye kadar 101 Amerikan askeri öldü,7 asker esir alındı,11 asker ise kayıp. İngiliz askerlerinden ölenlerin sayısıysa 30.

    Asker sayıları: Bölgede,255 bini Amerikan,45 bini İngiliz,2 bini Avustralyalı,400'ü Çek ve Slovak ve 200'ü Polonyalı olmak üzene 300 binin üzerinde müttefik askeri bulunuyor.100 bin askerse yolda.

    Irak'ın kayıpları: Ne Iraklılar ne de müttefikler Irak askeri kayıpları konusunda bilgi vermediler. Irak, en az 600 sivilin öldüğünü,4 binden fazla sivilin yaralandığını bildirdi.

    Irak'a atılan bombalar: Savaş uçakları 30 binden fazla sorti yaptı. Irak topraklarına yaklaşık 20 bin parça mühimmat atıldı.

    Iraklı savaş esirleri: Pentagon, dün itibarıyla elinde 7300 savaş esiri bulunduğunu açıkladı. İngiltere ise salı günü elinde 6500 esir bulunduğunu bildirdi. Tıbbi bakım altında 236 esir bulunuyor. Ümmü Kasr'da 24 bin kişilik esir kampı inşa ediliyor.

    Gazeteci kayıpları: 10 gazeteci çarpışmalarda, biri kazada, biri hastalıktan öldü.2 gazeteci ise kayıp. ABD ordusu,700 kadar gazetecinin müttefik birliklerinin yanında görev yaptığını bildiriyor.

    Müttefiklerin kontrolündeki ya da müttefiklerin kuşattığı bölgeler: Bağdat'ta Raşid askeri havaalanı, Bağdat dışındaki uluslararası havalimanı, Bağdat'ın güneydoğusu ve güneybatısı, Musul, Tikrit, Ümmü Kasr, Safvan, Numaniye, Rumeyle, Hindiye, Nasıriye, Samava, Necef, Divaniye, Zübeydiye ve Kut.
    (aa)

  • nazım hikmet

    10.04.2003 - 12:06

    Dörtnala gelip Uzak Asya'dan
    Akdenize bir kısrak başı gibi
    uzanan bu memleket bizim.
    Bilekler kan içinde,
    dişler kenetli, ayaklar çıplak
    ve ipek bir halıya benzeyen toprak, bu cehennem, bu cennet bizim. Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın, yok edin insanın insana kulluğunu,
    bu davet bizim...Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
    ve bir orman gibi KARDEŞÇESİNE,
    bu hasret bizim...

    'Anadolu'ya geçtim. Millet sıska, nuhtan kalma silâhı, açlığı ve bitiyle savaşıyordu Yunan ordularına karşı. Milleti ve savaşını keşfettim. Şaştım, korktum, sevdim ve bütün bunları yazmak gerektiğini sezdim. Şiirle yeni şeylerin, şimdiye kadar söylenmemiş şeylerin ifade edilmesi gerektiğini sezdim. Bu işte önce beni yeni öze göre yeni bir şekil bulmak meselesi ilgilendirdi. İşe kafiyeden başladım. Kafiyeleri mısraların sonunda değil de bir sonda bir başta denedim.'

    Nazım Hikmet Ran

  • zafer

    10.04.2003 - 02:18

    Öküz öldü ortaklık bozuldu ve insanlar şimdi zincirini kopartmış şekilde Bağdat sokaklarında yağmalamadan yağmalamaya koşuyorlar....

    Ama Basra şehitlerini unutmadık, unutmadım tanklara karşı koyan Don Kişotları....UNUTMADIM Kifl kahramanlarını. Ve seyrettik bu savaşı da maç seyreder gibi.

    Kazanan ve kaybeden her zaman olacak ama şunu bilin ki, skor kaç olursa olsun, zafer her zaman ezilenlerin yanındadır. Dünya filminde kötüler yenebilir ama işte benim tek tesellim İLAHİ ADALET bunların hepsinin hesabını soracak.

    Her şeye rağmen bu yılki gelişmeler bile GERÇEĞİ burnumuzun ucuna kadar getirse bile yine BOZGUNCULARIN fatihlermiş gibi Bağdata girdiğini gördük ama gerçek fatihleri yaşatan tarih onları sadece bügün yaşatacak. Yarınlar umarım görür bu adaletsizliği. Tek umudum GELECEK NESİLLER.

    Geriye umutlar ve teselliler kaldı. Allah büyük, onlara petrol gibi hammadeleri zengin bir ülke, logistik bakımında güçlü bir kale, politiklarını uygulayacaklar kolay bir alan, uyuşturucu, silah, dolar gibi ticari işlerini gördüğü bir tarla bırakmış ama onlar bir altın dolusu tarlalaları olsun ikincisini isterler... İkicisini elde edince üçüncüsü isterler. İNSANLIK işte...

    Neyse bugünkü inanç dünyasın programımızın da sonuna geldik... Bir sonraki bölümde görüşmek üzere... İyi geceler...

  • sırtlanlar

    08.04.2003 - 14:14

    Irak’ın petrol gelirini BM istiyor
    Savaştan sonra Irak petrol bakanlığını kimin üstleneceği konusunun sadece ABD'yi değil, Avrupa ve Rusya'yı da çok yakından ilgilendirdiği belirtildi.

    New York Times gazetesi, BM'nin, savaştan sonra Irak'ın petrol satışlarından sağlanacak gelirin, BM denetimindeki emanet hesapta toplanmasında ısrar ettiğini yazdı. BM'deki diplomatik kaynaklar, İngiltere'nin, yeni bir emanet hesabı oluşturularak paranın bundan sonra bu fonda toplanmasını önereceğini belirtiyorlar. Washington ise bu konudaki politikasını henüz tam olarak açıklamadı. Bununla birlikte Irak'a vali olacağı söylenen emekli ABD’li general Jay Garner, ‘‘işgal gücü olarak, Cenevre sözleşmesinden kaynaklanan sorumluluklarla ilgili yorumun, yine ABD tarafından yapılacağını’’ söyledi.

    HUKUK NE DİYOR

    Irak petrolünün nasıl satılacağı ve elde edilecek paranın nasıl kullanılacağına, sadece Güvenlik Konseyi karar verebiliyor. Uluslararası hukuk çerçevesinde ABD önderliğindeki yeni yönetimin, geliri çok yüksek olan petrol sözleşmelerini istediği firmalara vermesi ya da uzun vadeli inşaat işlerine girişmesi mümkün görünmüyor.

  • sırtlanlar

    08.04.2003 - 14:12

    ABD'den üç aşamalı Irak planı
    CNN TÜRK - Anadolu Ajansı

    ABD, Saddam sonrası Irak için üç aşamalı bir plan hazırladı. Planın ilk iki aşamasında sorumluluk ABD'li komutanlarda olacak. Son aşamada Irak Ulusal Kongresi Başkanı Ahmet Çelebi'ye bırakılacak yönetim planına Avrupa karşı çıkıyor. Irak savaşının mimarlarından Wolfowitz de Çelebi yönetimine sıcak bakmıyor.

    Amerikan finans çevrelerinin gazetesi Wall Street Journal'ın haberine göre, planın birinci aşamasına General Tommy Franks komuta edecek. Halen devam eden bu aşama, askeri harekatı kapsıyor ve Irak kuvvetlerinin direnişinin kırılması ve şayet varsa kitle imha silahlarının ortaya çıkarılmasını öngörüyor. Amerikan makamları bu sürenin birkaç hafta daha süreceğini tahmin ediyorlar.

    Emekli General Jay Garner'in yöneteceği ikinci aşamada ise yüzlerce emekli Amerikalı subay ve diplomat, Irak'ta yönetimi ele alacak olan bakanlıklara el koyacak. Bu kişilerin görevi, bakanlıklarda bulunan Saddam'a sadık kişilerin ayıklanmasını sağlamak ve ABD önderliğinde yeniden inşa kampanyasını başlatmak olacak.

    Irak Ulusal Kongresi (INC) Başkanı Ahmet Çelebi'nin yöneteceği üçüncü aşamada, Çelebi ve adamları başlıca bakanlıkların yönetimini devralacaklar. Bu aşamada Irak'ta seçimlerin yapılması da planlanıyor.

    AVRUPA UYARIYOR

    Bu arada Wall Street Journal, 'ABD Başkanı George Bush'un, Saddam Hüseyin'i devirdikten sonra 24 milyon nüfuslu Irak'a, dış dünyadan yardım almadan yeni bir şekil vermeye çalışacağını' yazdı.

    Haberde 'Avrupa ülkelerinin 3 aşamalı Bush planı konusunda ciddi kaygılar taşıdıkları ve Amerikan yönetimini, Irak'ı himaye altına alma girişiminin ülkeye demokrasi getirmeyeceği, tersine köktendinciliği tetikleyeceği konusunda uyardıkları' hususu da yer aldı.

    ABD YÖNETİMİNDE GÖRÜŞ AYRILIĞI

    Irak Savaşı tüm hızıyla sürerken Amerikan yönetimi Saddam sonrası oluşturulacak iktidarda yeralacak isimleri belirleme çalışmalarını sürdürüyor.

    Washington yönetiminden yapılan açıklamalarda, sık sık Irak'daki yeni yönetim için hem yurdışındaki hem de Irak'daki muhaliflerle temasın sürdüğü belirtildi.

    WOLFOWITZ ÇELEBİYE KARŞI

    Ancak Savunma Bakan Yardımcısı Paul Wolfowitz Irak'da Kürdistan Yurtsever Birliği denetimindeki bölgede başbakan sıfatıyla görev yapan Berham Salih'in “Özgür Irak”in başbakanı olabileceğini düşünüyor.

    Savunma Bakan Yardımcısı Irak Ulusal Kongresi Lideri Ahmet Çelebi'nin geçici Irak kabinesinin başına getirilip getirilmeyeceği ile ilgili bir soruya ise ' bu kararı ben değil Iraklılar verecek. ' diye yanıtladı.

    Savunma Bakan Yardımcısı Irak'da yeni hükümetin kurulmasının 6 aydan fazla süreceğini de söyledi

    ADNAN PAÇACI

    Yeni yönetimde söz sahibi olması beklenen Irakli muhaliflerden biri de Irak eski Dişişleri Bakanı Adnan Paçacı.

    Paçacı CNN International'a verdiği bir demeçte Saddam’sız bir Irak yönetiminin daha özgür olacağının altını çiziyor.

    Ancak Paçacı’nın dikkat çektiği en önenmli noktalardan biri, Amerikalı’ların yeni iktidarin oluşturulmasına yardımcı olduktan kısa süre sonra bu görevi Iraklılara bırakmaları gerektiği.

    ABDÜRRAHIM EL NASRALLAH

    Saddam sonrası Irak'da yeralması beklenen bir diğer isim de eski Irak istihbarat birimi şeflerinden Abdürrahim El Nasrallah.

    Ülkesine dönmeye hazırlanan Nasrallah en önemli konunun halkın güvenini yeniden kazanmak olduğunu söyledi.

    Nasrallah Saddam Hüseyin'in iktidari bırakmamak için sonuna kadar direneceğine de dikkat çekti.

    Irak muhalefetinin önemli unsurlarından biri de Irak Ulusal Kongresı. Merkezi yurtdışındaki muhalif toplantılarının birçoğunun yapıldığı Londra'da bulunan kongre üyelerinin çoğu Irak'a gitti.

    GİTMEYENLER DE YOLDA

    İngiliz BBC televizyonu da Irak Ulusal Kongresi lideri Ahmet Çelebi kontrolündeki muhalif birliklerin ABD'nin denetiminde Irak'in güneyine yerleştirildiklerini duyurdu.

    Yaklaşık bin kişiden oluşan birliklerden özellikle bölgedeki Şiilerle irtibat kurmaları ve Amerikan ve İngiliz birlikleriyle Şiiler arasında bir köprü kurmaları bekleniyor.

    Amerikan Savunma Bakanı Yardımcısı Paul Wolfowitz de, bir Amerikan televizyonuna yaptığı son açıklamada Irak'da iktidarin başına geçecek kişi ile ilgili olarak tercihlerinin bir Kürt liderden yana olduğunu ortaya koydu.

  • devam

    07.04.2003 - 12:38

    Bozgunculara karşı katkıya devam...

    Müslümanı, ateisti, sosyalisti, çevrecisi, yazarı, doktoru, ve niceleri. Bir değil iki değil bugüne kadar dünyanın her yerinden on milyonlarca insan sokakta protesto ediyorlar ve edecekler. Canlı kalkan olarak Bağdat'a giden insanlar bile var romanyadan, arjantinden...

    Yine de bazı kişiler küçük resme bakıp ve insanları protestodan yıldırma politakasına gidiyor. Ne yaparlarsa yapsınlar yaptıkları önlerinde koskoca fil dururken sivrisinek ayıklamaktan ileri gitmez.

    Daha önce dediğim gibi savaşa karşı herkes katkıda bulunsa su damlası taşıyan karıncalar gibi şu kahpe ateş söner.
    Savaşı durduracak gücümüz yoksa bile insanlık adına elimizden ne geliyorsa yampalıyız. Markalarımı protesto edeceğiz edelim, dolar mı almayacağız almayalım, sokaklara çıkıp protesto mu yapacağız yapalım... ne yapabiliyorsak... en küçük hardal tanesini bile görüyor Mevlam hiç bir şeye gücü yetmeyen oruç tutsa yeridir. Yeter ki kendimize kim olduğumuzu gösterelim.

    Belki sokaklarda dayak yiyeceğiz, belki işimizden olacağız ya da o güzel boş vakitlerimizden olacağız ama şunu bilin Irak'ta sadece yönünden sapan akıllı bombalar yok çocukların ellerinde patlayan bubi tuzakları, kadınlara tecavüz eden bozguncular ve en önemlisi barışa açılan savaş var.

    Bu savaş çok şey götürecek, en başında iki ucu pis sopa ama bıçak kemiğe dayandığı zaman mı vatan millet sakarya diyeceğiz. O yüzden yılmayın, yıldırmayalım...

  • piyasalar

    07.04.2003 - 11:46

    www.haysiyet.com
    Piyasaları dövmeyelim de sürünelim mi?

    MUSTAFA SÖNMEZ

    'Mali piyasalar spekülatiftir... Türkiye'de herkes spekülatördür. Sayıları üç-beş değil, milyonlarcadır... herkes spekülatör. Herkes algıladığı duruma göre mali yatırımlarının reel değerini artırmaya ya da korumaya çalışıyor. Böyle düşünmek için zengin olmanız da gerekmiyor. Kişisel deneyimlerimden biliyorum. Bu soruları en fazla soranlar beni tanıyan simit satanlar, ayakkabı boyacıları ve garsonlar oluyorlar. İşte, piyasa denilen şey de bu. Bizleriz piyasa. Niyetimiz kötü değil. Yalnızca şu sıralarda beklentilerimiz kötü. Piyasayı birkaç para babasının yönlendirdiğini sanmayın. Bankaların davranışlarına bakıp arzu edilmeyen dengelerin oluşumunda bankaları da sorumlu tutmayın...'

    Bu cümleler, bir iktisatçıya, Ercan Kumcu'ya ait.29 Mart tarihli Hürriyet'te yayımlandı. Kumcu, 'piyasalar'ı sorgulayanlara fena bozulmuş. Piyasanın üstündeki şalın çekilip alınmasından ve gerçeğin bütün çıplaklığıyla ortaya çıkmasından tedirgin kesimleri rahatlatıyor. Bırakın o cahilleri, onların niyeti piyasayı (siz bunu 'sermayeyi' okuyun) dövmek. Sonra da yukarıdaki cümleleri yazıyor. Hepimiz piyasayız. Hepimiz yüksek faiz peşinde, döviz, borsa volisi peşinde koşarız. O zaman hepimiz spekülatörüz, diyor.

    Bunlar doğru da, beni hayrete düşüren, bir iktisatçının bunu söylerken, 'hepimiz' dediği ve aralarına, 'garsonları, ayakkabı boyacılarını, simitçileri' kattığı toplumda, tasarruflar denilen para-sermayenin nasıl bölüşüldüğünü hiç hatırlayamaması. Toplamı 188 milyar doları bulan bu para sermayeye kaç simitçi, garson sahip, kaç Kumcu patronu sahip, bunu sorgulamaması.

    Bunun hiç mi önemi yok? Bu ülkede en varlıklı yüzde 6'lık nüfusun milli gelirin yüzde 33'üne el koymasının, piyasaların oluşumuna hiç mi etkisi yok? 70 milyonun 14 milyonunun milli gelirin yüzde 55'ini alıyor olması, dolayısıyla 10 kişilik Türkiye yönetim kurulunda iki kişinin bütün kararlara, bütün süreçlere damgasını vurma gücünü elinde tutuyor olması çok mu anlamsız? Bunları bir iktisatçı bilmez mi?

    Milli gelirin yüzde 33'ünün yüzde 6 tarafından kullanıldığı DİE araştırmasıdır. Bir iktisatçı bunu bilmeden analiz yapabilir mi?

    Banka cüzdanlarının yüzde 5'ine sahip olanlar, toplam mevduatın yüzde 70'inin sahibidirler ve bu bir Bankalar Birliği verisidir. Bir iktisatçı bunu bilmezlikten gelebilir mi?

    Borsa portföyünün yüzde 72'sine 10 -evet yanlış okumadınız 10 - spekülatör hükmeder. Bu da İMKB bulgusudur.

    Her gün gazete köşesinden ahkam kesen bir iktisatçı bu bulgudan bihaber piyasa analizi yapabilir mi?

    Piyasalar denilen karar verme sürecine, gelir bölüşümüne hükmeden yüzde 10'luk varlıklı sınıf mı hükmeder, enflasyona karşı gücünü korumaya çalışan, oranları yüzde 80'e varan, varlıkları ise gelir pastasının yüzde 20-30'unda kalan yoksullar mı?

    Bu nasıl bir iktisatçıdır ki, bu servet ve gelir uçurumunu görmeden analiz yapar?

    'Piyasalar iyi de birazcık sığ ve oynak' dediği zaman o kullandığı sıfatların kendi analizinin sığlığı olmadığını düşünmez mi?

    Bütün bunlara cehalet, aymazlık mı diyelim, beceriksiz bir piyasa fedailiği mi?

    Piyasalar neden gündeme geliyor, neden tartışıyoruz? Tartışıyoruz, çünkü adına 'piyasa' denilen ama özü 'sermaye' olan bir azınlık, kaderimize daha çok hükmediyor. Hükümetler, bu kesime 'serbestlik' adına tanınmış keyfilikle başedemiyorlar artık.

    'Piyasa' isimli azınlık gemi azıya almış. Vergi vermiyor, Canı isteyince dışarı kaçıyor. Köhnemiş bir rantkeşlikte ısrar ediyor, üretimi aşındırıyor. İşsizlik, yoksulluk aldırmayıp köhne bir bencillik içinde hareket ediyor. Şimdi de savaş çığlıkları atıyor.

    Kumcu, 'spekülasyon bu işin özünde var' demeye getiriyor. Ama bizim bir azınlığın spekülasyonuna katlanmaya ne mecburiyetimiz var?

    Evet, Ercan Kumcu doğru bir şey görmüş. Piyasalar dayak istiyor... Dayağı hakediyor...

    Bir ülkede sermaye, bu kadar diktatörleşmişse, adına piyasa dediğiniz, o borsa-faiz-döviz üçgeninin baronları medyayı bu kadar araçsallaştırmış, iktisatçıları bu kadar teslim almışlarsa, bu kadar kaprisli, tehditkâr, fütursuz olmuşlarsa, kendi çıkarları için bu ülkeyi ateşe, savaşa bile sürüklüyorlarsa, o ülkede o adına piyasa denilen 'diktatörleşmiş sermayeyi' dövmenin tam zamanıdır.

    Evet, hattâ zamanı geçmektedir. O 'piyasalar' denilen illüzyona, o nazlı ve huysuz görünen zalime haddini bildirmenin tam zamanıdır.

    Ve isteyen göz görür, bıçak kemiğe dayanmakta ve o kuşatma kendiliğinden oluşmaktadır...

    Biz onu dövmeyelim de o bizi süründürsün, öldürsün mü? ...

  • dördüncü dünya savaşı

    07.04.2003 - 11:44

    'Dördüncü Dünya Savaşı'nda biz hangi 'koalisyon'un içindeyiz?

    CIA eski Başkanı James Woosley; Amerika'nın 'Dördüncü Dünya Savaşı' yürüttüğünü söyledi. Soğuk Savaş'ı 'Üçüncü Dünya Savaşı' olarak tanımlayan Bill Clinton döneminin CIA Başkanı, 'Döndüncü Dünya Savaşı'nın birinci ve ikinci dünya savaşlarından çok daha uzun süreceğini' belirtti ve Soğuk Savaş gibi kırk beş yıl sürmemesini umduğunu söyledi. Savaş sonrası 'Irak'ın yeniden inşaası'nda rol üslenecek kişiler arasında adı geçen Woosley, California Üniversitesi öğrencilerine konuşurken, ABD'nin küresel savaşının aslında neleri amaçladığını özetledi ve Türkiye dahil bölge ülkelerinin hiçbir zaman görmek istemediği ancak Amerikan yönetimindeki savaş çetesi ve Yahudi lobisinin temsilcilerinin aylardır tekrarladıkları gerçekleri ortaya koydu. Woosley, Amerika'nın bu savaştaki düşmanlarını dini yönetimler, faşist yönetimler ve İslamcı örgütler olarak niteledi. Yani, Amerika'nın küresel işgaline direnenler, özgrülüklerini ve kaynaklarını savunanlar, İsrail için caydırıcı güç olanlar, ABD işgaline direnecek oranda silahlananlarla ABD karşıtı söyleme sahip İslami hareketler.

    Bu köşeyi izleyenler, ABD-İngiliz-İsrail üçlüsü'nün yeni küresel sistem inşasına ve yağma savaşına ilişkin aktarılan detayları hatırlayacaklardır. Geçen yıl 13 Ocak'ta, yine bu köşede yazılan 'Unocal, Afganistan ve Halilzad' başlıklı yazı da ABD tehdidi altında bulunan ülkeleri şöyle sıralamıştım: 'Afganistan'da tezgahlanan oyunun bundan sonra nerelere uzanacağını dünyanın zengin enerji kaynaklarının haritasına bakarak görebiliriz. Irak öncelikli hedef: Petrol denizi. Türkiye, bu savaşta en fazla istismar edilen ülke olacak. İran, hedef: Zengin petrol ve doğal gaz yatakları ortada. Suriye, Lübnan, Hizbullah, Filistin'de Hamas ve İslami Cihad hedef. Zira hem İsrail'in güvenliğini tehdit ediyor hem de Batı sömürge savaşına karşı dik kafalılık yapıyor. Sudan hedef: Zengin enerji kaynakları toprak altında bekliyor. Somali hedef: Orta Afrika'yı ve Nijerya gibi ülkelerdeki enerji kaynaklarını kontrol edecek askeri üs olarak. Malezya hedef: Zengin enerji kaynakları iştah kabartıyor. Endonezya hedef: Açe ve Borneo adası petrol ve doğal gaz denizi.' Bir yıl sonra gelinen nokta ortada. O zaman Afganistan'a saldırının üzerinden bir kaç ay geçmişti. Şimdi Irak'a saldırıyı izliyoruz. Yarın yukarıda sayılan bir çok ülke aynı kaderi paylaşacak.

    İran, Suriye ve bölgesel savaş

    ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld ve Dışişleri Bakanı Colin Powell, ikinci kez İran ve Suriye'yi hedef gösterdi. Daha Irak'ın işgali bitmeden, bu ülkenin petrolünü pazarlamaya başlamadan Türkiye'nin iki komşusu daha hedef ilan edildi. Kamuoyu hazırlanıyor. Powell ABD'deki Yahudi kuruluşu IPAC'te yaptığı konuşmada İran ve Suriye'yi tehdit ederken çılgınca alkışlandı. Yine Woolsey, 'Irak'ta başarılı bir rejim değişikliğinden sonra Suriye ile ilgilenmeliyiz' demişti. Küresel 'işgal çetesi'nin Richard Perle de, Irak'tan sonra 'İran, Suriye, Lübnan, Filistin hattı'na ve Suudi Arabistan'a yöneleceklerini, ardından da Sudan, Libya, Yemen ve Somali'nin ABD'nin askeri gücüyle yüzleştirileceklerini söyledi. Irak, Suriye, Suudi Arabistan'ın yerine mini devletler kurulacağını, İran ve Türkiye'nin savaşın içine çekileceğini, bölgesel düzeyde istikrarsızlık oluşturularak Amerikan askeri varlığı meşrulaştırılacağını bizzat savaş lobisinin üyeleri söyledi.

    Afganistan'a, Pakistan'a, Gürcistan'a, Basra Körfezi'ne yerleşen, Türkiye'de bulunan Amerikan askeri gücü, Irak'a da yerleşince İran'ı tamamen kuşatmış olacak. İsrail, Ürdün, Suudi Arabistan, Doğu Akdeniz ve Türkiye'de bulunan ABD askeri varlığı Suriye'yi Irak'a da yerleşince Suriye'yi kuşatma altına almış olacak. Irak 'a yerleşecek Amerikan askeri gücünün, Ortadoğu, Kafkaslar, Orta Asya ve Güney Asya'ya yönelik saldırıları bu topraklardan yürüteceği, ABD'nin Dicle ve Fırat havzasını ikinci İsrail olarak gördüğü, bölgede İsrail için tehdit oluşturabilecek hiçbir caydırıcı gücün yaşatılmayacağı, Amerika-İngiliz safında yer alarak İslam dünyasına yönelik köleleştirme harekatına destek veren ülke görünümündeki Türkiye'nin yarın aynı güçler için tehdit olarak görüleceği ortada.

    'Yağma çetesi' planlarını şimdi Irak'ta uyguluyor. Ancak daha planlarının ilk aşamasında müthiş bir yalnızlığa düştüler. Artık küresel güvenlik ve adalet için en büyük tehdit olarak görülüyorlar. Irak halkının direnişi ise işgalden sonra da sürecek. Direniş sadece Irak'ta değil bütün Ortadoğu'da ve İslam coğrafyasında harekete geçecek. Bundan sonra düzenli orduların değil, halkın ve direniş güçlerinin özgürlük savaşlarını göreceğiz.

    Seçimimizi yapalım: Hangi cephedeyiz

    Türkiye bu aşamada bir karar vermeli: Afganistan'la başlayan, Irak'ta süren, bütün Ortadoğu'ya ve İslam coğrafyasına yayılacak olan Amerikan-İngiliz imparatorluk savaşında, sömürgecilerle birlikte mi hareket edecek yoksa bu ülkenin tarihine ve geleceğine mi sahip çıkacak. Bu karar şimdi verilmezse sonra verilemeyecek. Zira süreç Türkiye'yi de tehdit eder hale geldi. İran ve Suriye'ye yönelik tazyik başladığında Türkiye'nin bağımsız hareket yeteneğini kaybettiğini göreceğiz. Türkiye, kendisini adım adım uçuruma sürükleyen 'ABD-İsrail-Türkiye-Ürdün ekseni'nin güdümünden kurtulmak zorunda. Bugün bu eksenin biçtiği rolü oynuyoruz. Ama bu eksen Türkiye'nin geleceğini yok edecek.

    Hangi 'koalisyon' içindeyiz? Fas'tan Endonezya'ya uzanan, yeryüzünün orta kuşağını oluşturan, küresel imparatorluk hevesindeki Amerika'nın mutlaka denetim altına alıp yağmalamak zorunda olduğunu hissettiği İslam coğrafyasına yönelik emperyal saldırganların tetikçiliğini mi yapacağız yoksa tarihimizle, kültürümüzle, insanlarımızla barışık mı yaşayacağız. Birinci yolu seçenlerin gelecek kuşaklar için hain ilan edilecekleri bir gerçek. Yine birinci yolu seçenler, geçmişten hiç ders almayanlar, daha dün bizi bu topraklardan sürenlerle aynı cepheyi paylaşanlar aslında kendi halklarına cephe almış olacaklar.

    Seçimimizi yapalım: Dördüncü Dünya Savaşı'nda işgalcilerin safında mıyız?

    kaynak: [email protected]

  • basra

    07.04.2003 - 11:39

    Basrali Ömer`in Tommy Franks`a Mektubu

    ` Bu zulüm yerde kalmaz
    Yemin olsun ki asra.
    Önce mevtül insanlik
    Sonra harabül Basra `

    Ben Basra ` dan Ömer.
    Belki haberin yoktur diye yaziyorum Franks;
    Önce demokrasi yagdi göklerden
    Sonra özgürlük geçti üstümüzden
    Palet palet...
    Ve insan haklari namlularindan
    Yüzü maskeli adamlarin
    Saniyede bilmem kaç bin adet.
    Demokrasi bizim eve de isabet etti
    Bir gün sonra anladim ayaklarimin koptugunu
    Babamin vücudunda
    Tam on sekiz adet
    Insan haklari saymislar.
    Annem zaten yoktu
    Ben dogarken
    Ilaç yoklugundan ölmüs.
    Ambargo falan dediler ya
    Anlamadim, çocuk akli iste
    Sen
    Daha iyi bilirsin...
    Sizde de baris böyle midir Franks?
    Insan haklari çocuklari yetim,
    Ve ayaksiz birakir mi orada da?
    Ya demokrasi?
    Güpegündüz pazara düser mi?
    Ve zenginlik...
    Insanlari korkudan uykusuz birakir mi?
    Ve kuslar gökyüzünü terkeder mi orada da?
    Babamla söyledigim son dua dilimde,
    Ayaklarim hastanede,
    Ve giymeye kiyamadigim ayakkabilar
    Elimde kaldi...
    Çocugun var mi Franks?
    Al... çocuguna götür onlari
    Bir ise yarasin.
    Kimbilir baktikça,
    Belki beni hatirlarsin

    `Bu nasil demokrasi
    Düstügü yeri yakti
    Merhamet hür dünyaya
    Bu kadar mi Irakti? `

    Fâruk Hazar

Toplam 2591 mesaj bulundu