Göğsümde 15 yara var! .
Saplandı göğsüme 15 kara saplı bıçak! ..
Kalbim yine çarpıyor,
kalbim yine çarpacak! ! !
•
Göğsümde 15 yara var!
Sarıldı 15 yarama
kara kaygan yılanlar gibi karanlık sular!
Karadeniz boğmak istiyor beni,
boğmak istiyor beni,
kanlı karanlık sular! ! !
Saplandı göğsüme 15 kara saplı bıçak.
Kalbim yine çarpıyor,
kalbim yine çarpacak! ...
•
Göğsümde 15 yara var! .
Deldiler göğsümü 15 yerinden,
sandılar ki vurmaz artık kalbim kederinden!
Kalbim yine çarpıyor,
kalbim yine çarpacak! ! !
Yandı 15 yaramdam 15 alev,
kırıldı göğsümde 15 kara saplı bıçak..
Kalbim
kanlı bir bayrak gibi çarpıyor,
ÇAR-PA-CAK! !
Beni bu güzel havalar mahvetti,
Böyle havada istifa ettim
Evkaftaki memuriyetimden.
Tütüne böyle havada alıştım,
Böyle havada aşık oldum;
Eve ekmekle tuz götürmeyi
Böyle havalarda unuttum;
Şiir yazma hastalığım
Hep böyle havalarda nüksetti;
Beni bu güzel havalar mahvetti.
Irak İstilası, bozgunu ya da aklınıza ne geliyorsa eninde sonunda büyük güç farklılığına rağmen Iraklıların çoğu karşı koydular bu yüzden Irak Savaşı demek yanlış olmaz.
Bu şavaşı haklı görenler bazı noktaları iyi bilmeleri lazım. Saddamı en başta destekleyen ve iktidara getiren ABD'dir. Silahların temininden tutun, orduların eğitimine kadar Saddam'a her türlü yardımı da bulunan ABD'deydi. Saddamı kim yarattı ki sonra ondan kurtuldu?
Saddam'ın ayıpları ortaya dökülüyor, yok şu kadar insan öldürdü yok bunu yaptı, yok şunu yaptı...26 yıldır ABD susup şimdi mi uyandı da Irak'ı Saddam'dan kurtardı?
Kimyasal Silahlar var diye açılan savaşta bir tane bile Kimyasal Silah bulunamazken, CIA tarafından yerleri belirlenen bölgeler ele geçirilmesine rağmen bir tane bile bulunamadı.. Ülke işgal altında olup, ABD Bağdat'a ilerlerken bile kullanılmayan bu silahlar peki neden vardı? Artık bulunsa bile ne işe yarar ki ya da bulunsa bile 'acaba kim koydu? ' sorusu kalmaz mı artık geriye?
Kimyasal bombaları kullandılar bir daha kullanabilirler diyen ABD yüzyılın en vahşi kimyasal silahlarını (mesela Portakal Gazı) kullanmış ve atom bombasını kullanmaktan çekinmemiş ve hala elinde ülkeleri yeryüzünden silecek silahlara sahip olabilen bu gücü nasıl olurda Saddam'ı daha tehlikeli yapabilir?
11 yıl amborga görmüş,91 de hastenleri, ilaç fabrikaları, ve nice halkın ihtiyaç duyduğu fabrikaları bombalanmış Irak'ta Saddam nasıl olurda daha fazla insan öldürmüş olabilir. Her katliamın altından CIA çıkarken ve hala elektriksizlikten, susuzluktan, hayati malezemelerin eksikliğinden onca insan ölmekteyken hala Saddam'ı daha katil?
Bir diktatörden ne bekleyebilirsiniz ki Saddam melek olsun ama başka bir ülke demokrasi, reform, barış adı altında bir ülkeyi sadece bir insan için alt üst ediyorsa kim daha beter?
ABD'in buraya yazmakla bitmeyecek kadar çıkarı olduğu bu savaşta barış kelimesi listesine bile girmezken nasıl olurda çoğunluk hala ABD'nin yaptığını doğru bulur?
ABD askerleri gözü önünde kaç gün yağmalanan Irak'a özgürlük adına getirilen ilk reform yeni TV kanalıyken daha ne kadar hak vereceğiz bu işe?
Yok Amerika aya çıkmış yok Amerika Interneti bulmuş sorarım size bunları neden bulmuş en başta... insanlık için değil yine savaş için yine bozgunculuk için... ilk atom bombasını yapan (Robert J. Oppenheimer) ABD ne kadar ileri düzeyde... bir eşeğe altın semer taksam ABD olur ancak...
Afganistanı alt üst etmiş, sonra Irak'a girmiş, şimdi aynı şekilde Suriye'yi tehdit ediyor... Kızılderillerin katlimı, kölecilik, ırkçılık, bozgunculuk daha ne kadar saymak gerekir... uyuyoruz... uyku tatlı ve uyanmak istemiyoruz
İnsanlar arasındaki ilişkilerin en önemli kuralı sevgi ve saygıdır. Bu yüzden, her insan çevresinden sevgi ve saygı bekler. Sevgili Peygamberimizin bu konuda çok güzel bir sözü vardır: 'İnsan, kendisine nasıl davranılmasını istiyorsa, başkalarına karşı da öyle davranmalıdır.' Yani kendimize sevgi ve saygı gösterilmesini bekliyorsak, biz de herkese karşı sevgi ve saygı göstermeliyiz. Bunun ilk adımı ailede başlar.
Aile, toplumun en küçük birimidir. Toplumun güçlü olması için her aile yapısının sağlam olması gerekir. Aileye kuvvet veren en önemli unsur ise sevgi ve saygıdır. Örnek bir ailede, bütün fertler ailesine bağlıdır. Herkes Ailenin huzur ve mutluluğunu bozacak davranışlardan uzak durur. Birbirlerini üzmekten kaçınır, kırıcı sözler söylemez. Sevinçli ve üzüntülü günlerinde birlikte olurlar. Ailenin problemlerini çözmek için hepsi elbirliği yapar. Kişisel sorunlarda ise, birbirlerine destekçi ve yardımcıdırlar. Ailenin birlik ve beraberliğine önem verirler. Aile bütünlüğünü bozacak hareketleri yapmazlar.
Küçükler, büyüklerine karşı daima saygılıdır. Onların tecrübe ve tavsiyelerinden yararlanır. İsteklerini ve ricalarını yerine getirmeye çalışırlar. Karşılıklı konuşmalarında büyüklerin sözünü kesmezler. Yanlarında otururken saygılı otururlar. İzin alınması gereken konularda, onlardan habersiz hareket etmezler. Yapılması imkansız isteklerde bulunmazlar. Ailenin bütçesini dikkate alır ve kendilerine verilen harçlıkları buna göre harcarlar. Paralarını israf etmezler.
Anne ve babaya sevgi ve saygı duymanın dinimizde çok önemli yeri vardır. İslam'a göre Anne ve babaya karşı gelmek büyük bir hatadır. Onların gönüllerini almadığımız sürece hiçbir işimiz güzel gitmez. Yüce Allah Kuran-ı Kerim'de; Onlara 'Öf! ' diyecek kadar bile saygısız davranılmasını yasaklar. Sevgili Peygamberimiz 'Cennet annelerin ayakları altındadır.' diyerek, anne sevgisinin ne kadar mühim olduğunu ifade etmiştir. Çocuklar, anne ve babanın haklarını ödeyemezler. Ailede büyükler de küçüklere karşı daima sevgi ve hoşgörü besler. Önemsiz hatalarını görmezlikten gelir ve kusurlarını tatlı dille izah ederler. Küçüklerin arzu ve isteklerini dinleyip bunlara önem verirler. Söz verdikleri zaman yerine getirirler. Sorunlarını çözme konusunda yardım ederler. Bütün bu güzel davranışların temeli sevgi, saygı ve hoşgörüdür. Ailesinde sevgi ve saygıyı hakim kılamayan insanlar, toplumda sevgi ve saygıdan söz edemezler.
BÜYÜKLERİMİZE SEVGİ VE SAYGI
Büyükler birçok konuda bizden daha bilgili ve tecrübelidir. Onlar daima küçüklere yardımcı olmayı ve yol göstermeyi düşünür. Bu yüzden, onların görüş ve düşünceleri hoşumuza gitmese de, öğütlerine kulak vermeliyiz. Bizlerin iyiliğini istemekte samimi olduklarına inanmalı ve söylediklerini anlamaya çalışmalıyız. Onlarla beraberken söz ve davranışlarımızda dikkatli olmalı, saygıda kusur etmemeliyiz. Yanlarında ayak ayak üstüne atarak oturmamalı ve izin almadan uzanarak yatmamalıyız. Yolda karşılaştığımızda selam vermeli ve hatırlarını sormalıyız.
Büyüklerimiz arasında öğretmenlerimize ayrı bir değer vermeliyiz. Onlar bizim iyi yetişmemiz, güzel huylar kazanmamız ve hayatta başarılı olmamız için gayret ederler. Bu sebeple, onların tavsiyelerini büyük bir dikkatle dinlemeliyiz. Okul içinde veya dışında her zaman saygılı olmalıyız. Onları gördüğümüzde kıyafetimize çeki düzen vermeli saygı içinde selamlamalıyız. Okulumuzdan mezun olduktan sonra bile ziyaretlerine gitmeli, bize verdikleri emeği saygı ile anmalıyız.
BAYRAK SEVGİSİ
Bayrak, bir milleti temsil eder. Üzerindeki işaretler ve renkler bir değer ve anlam taşır. Bayrağımızdaki kırmızı, hürriyetimiz için binlerce şehidin verdiği canları, akıttığı kanları hatırlatır. Bayrağımızdaki Hilal aynı zamanda İslamın sembolüdür. Yıldız ise, bağımsızlığımızı ve gökteki yıldızlar kadar özgür olduğumuzu gösterir. Ay yıldızlı Türk Bayrağı, bir savaş sonrasında şehitlerin akan kanları üzerine gökteki ay ve yıldız görüntüsünün düşmesiyle doğmuştur.1793 yılından itibaren de Türk devletinin ve milletinin sembolü olmuştur.
Türk Bayrağı, her Türk'ün göğsünü kabartır. Milli duygularını canlandırır. Dalgalandığı her yerde Türk'ün varlığını, cesaretini ve hakimiyetini gösterir. Bayrağa ve sancağa duyulan saygı, onların ifade ettiği güzel değerlere duyulan sevginin belirtisidir. Bu değerler kolay elde edilmemiş, büyük fedakarlıklar yapılmıştır. Ülkemizin gelişmesi, milletimizin ilerlemesi için bunları çok sevmeli ve çalışmalıyız. Türk Bayrağı'nın, dünyanın en güçlü ülkelerinden birini temsil etmesini sağlamalıyız. Bayrağımız dalgalandıkça bunun gururunu ve şerefini duymalıyız.
İNSAN SEVGİSİ
İslam'a gönül vermiş olan Türk Milleti, ırk, renk ve inanç ayrımı gözetmeden bütün insanlara sevgi ve hoşgörü ile bakar. Kin ve düşmanlıktan uzak, barış ve huzur dolu bir dünya kurulmasını savunur. Türklerin hakim olduğu topraklar yüzyıllar boyunca baskı ve zulümle değil, sevgi ve adaletle yönetilmiştir. Kimsenin diline ve dinine karışılmamıştır. Milliyeti ve inancı farklı olan birçok toplum, Türk hakimiyetinde yaşamayı tercih etmiştir. Bu konuda en güzel ilkeyi 'Yurtta Sulh Cihanda Sulh' diye söyleyen Atatürk koymuştur. Bizler böyle bir milletin torunlarıyız. Hiçbir ayrım yapmadan bütün insanlara sevgi ve saygı duyarız. Tatlı dil ve güler yüzümüz bütün dünyaca bilinir. Misafirperverliğimiz herkes tarafından övülür. Merhametimize, yardımlaşma ve dayanışma geleneğimize bütün yabancılar hayran kalır.
İnsan sevgisine önem verdiğimiz kadar, bu sevgiyi hiçe sayan ve insanlar arasında huzursuzluk çıkaranları da kesinlikle kabul etmeyiz. Bölücülük ve yıkıcılık yapanları içimizde barındırmayız. Bizler 'Yaratılanı severiz, Yaratan'dan ötürü.' diyen Yunus Emre'lerin soyundan geliyoruz. Dünyada savaşların, düşmanlıkların bitmesini, sevgi ve dostluğun hakim olmasını arzu ediyoruz. Barış ve huzur içinde her devletin, kendi milletinin mutluluğu için çalışmasını temenni ediyoruz.
Allah” ismi bilindiği üzere Arapça harfler ile yazıldığında, başta kendisinden sonra gelen tüm harflerden bağımsız, tek duran “Elif” ile; ” yanında birbirine bağlı iki “Lâm” harfi ve ikinci “Lâm”a bağlı daire (veya kûfi yazılımda dört köşe) “H” harfinden ibarettir. Bir de ikinci “Lâm” ile “H” arasında görünmez ama okunur “Elif” vardır ki bu da “A” sesini verir.
“Elif” ehline göre “Allah” ismiyle işaret edilenin Ahadiyetine yani Zâtına işaret eder. Zat mutlak bağımsızlığı ve sıfatlardan kayıtsızlığı itibariyle hiç bir fikre ve düşünceye bağlanmaz. Öyle bir HİÇ’liktir ki, üzerinde ne tefekkür olur ne tahayyül veya ne de târif! . İşte bu duruma yazılımda, ancak mutlak bağımsız, noktanın uzamış hâli olan “Elif” işaret eder.
“Allah” ismi bilindiği üzere Arapça harfler ile yazıldığında, başta kendisinden sonra gelen tüm harflerden bağımsız, tek duran “Elif” ile; ” yanında birbirine bağlı iki “Lâm” harfi ve ikinci “Lâm”a bağlı daire (veya kûfi yazılımda dört köşe) “H” harfinden ibarettir. Bir de ikinci “Lâm” ile “H” arasında görünmez ama okunur “Elif” vardır ki bu da “A” sesini verir.
Sır, saklamaktır. Sır, saklamayı bilmektir. Ve sır, özene bezene yapılmış, rengarenk bir yağlı boya tablosunda bulunmayan renktir.
İnsan Eşref-i Mahlukat (yaratılmışların en şereflisi) olarak yaratılmıştır. Buna pek de itiraz eden olmaz [darvincilerin dışında tabi]... Allah (c.c.) insana nice sırlar nasip etmiştir.Bu sırların değerini bilmek de insana düşer.Yani akleden insanlara...
Kimi insanlar bu cevherin farkında değildir; ama cevherin farkında olanlar, bu sırrı hakkıyla özümser ve onu korurlar. İnsanın yaratılışındaki güzellik; 'meleklerden dahi üstün olma özelliği' insana verilen sırdan ibarettir. Bu sırrı anlayamayanlar (avare yaşayanlar) Eşref-i Mahlukat olmayı başaramazlar. Yaratılışlarındaki güzelliğe yüz çevirmiş olurlar.
Yüz çevirirler,
En sevgiliden.
En sevgilinin Sevdiklerinden..
En sevgilinin, sevdiklerinin sevdiklerinden...
İşte arkadaşlar arasında söylenen sırları saklamayan kişinin durumu da, sırrı saklamasını bilmeyen kişinin dışlanmasıyla son bulur.
Allah (c.c.) biz insanlara bilmemiz için sırlar nasip etmiş. Bu sırrı diğer insanlarla paylaşırsak bu sır, sır olmaktan çıkar. Burada önemli olan sırrın kimlere nasıl ulaştığıdır. Art niyetli kimse, sırrı söyleyen kişinin aleyhinde bazı kötü şeyler yapabilir. Çünkü sır insanın kişiliğinden bir parçadır, koparıldı mı; siz de peşinden onunla beraber gidersiniz, yani yitersiniz... Kişiliğini yerlerde süründüren de yaratılışındaki güzelliği koruyamamış olur zaten. Eşittir: Bir zavallı...
Mevlana Celaleddin Rumi Hazretleri de, rubaisinde şöyle der:
'Aklın ustasıyla söyleşiyordum biraz,
Dedim: Evren sırrını vermekte etme naz.
Öyleyse şimdi bana kulak ver, dedi o;
Bilirsen sır, sır olur, söylersen sır olmaz.'
İşte kainatın sırrı da böyledir. Ki insan kainatın aslı ve bir özetidir. Bu özetten seçilen en güzel duaları ve sözleri Allah bize nasip etsin.
İşte geldim tıkandım sonunda her yazının sonunda olduğu gibi.
Her zamanki eksik ve bir yanı parçalı bulutlu sonuç cümlesini yazıyorum.
HAYATTA SONUÇ DİYE BİR ŞEY YOKKEN BİLE..
Düşünmesini ve saklamasını bilenlere...
Şairin ilk gençlik şiirlerinden bazılarını Bahriye Mektebi'nde öğretmeni olan ve annesi Celile Hanım'a yakınlık duyan Yahya Kemal'in düzelttiğini Vâ-Nû belirtmektedir. Şairin yayımlanan ilk şiiri 3 Teşrinievvel 1918 tarihli Yeni Mecmua'da Mehmet Nâzım imzasıyla çıkan 'Hâlâ Servilerde Ağlıyorlar mı? 'dır. Bu şiir, aynı ad ve imza ile sonradan Ümid dergisinde de yayımlanmıştır. Yahya Kemal tarafından düzeltilen bu şiir şöyledir: 'Bir inilti duydum serviliklerde/Dedim ki: Burada da ağlayan var mı? /Yoksa tek başına bu kuytu yerde/Eski bir sevgiyi anan rüzgâr mı? '/ 'Hayat inerken siyah örtüler/Umardım ki artık ölenler güler/Yoksa hayatında sevmiş ölüler/Hâlâ servilerde ağlıyorlar mı? '
öfke taşan su
güneş gibi rahmetin
buharlaştır kaynayan yüreğimi
ah ama bak buza dönmüs yürekler
sarıl sarıl ısıt içimizi
nefret, dört nala giden at
tutamıyorum dizginlerini
gülümse yüzüme
çossun kalbim sevginle
esas sana koşsun yüreğim
kin yanan bir orman
ah yok oluyor güzellikler
Sen bir tohum, Sen yağmur, Sen bereket
unutma unutma bizi bizim Seni unuttuğumuz gibi
bak akıyor nehir, uçuyor kuş
göz başka ne delil ister
bir mucize bir dokunuş
2+2 eşittir dört
yüzbinleri çarparak ne gerek var karıştırmaya beyinleri
iman lazım iki noktayı birleştiren düz çizgi gibi
Bir Allah bir sen, yok başka araya giren
Arastırmak lazım ama bir noktadan geçen sonuz cizgi gibi
O noktaki, tektir başka benzeri yoktur ve herşey ondan gelir ve geçer
Gel birlik kavline girelim kardeş
İtimat edersen benim sözüme
Gel birlik kavline girelim kardaş
Birlik çok tatlıdır, benzer üzüme
İçip şerbetini duralım kardaş.
Son verelim iftiraya bühtana
Kardeşane sevişelim can cana
Elbirlikle çalışalım vatana
Çok okul, fabrika kuralım kardaş.
Yürüyelim Atatürk'ün izine
Boş verelim bozguncular sözüne
Göz atalım şu dünyanın hızına
Yürüyüp hedefe varalım kardaş.
Veysel'in sözleri kanun dışı mı?
Mantığa uymazsa kesin başımı
Bana düşman etmiş vatandaşımı
Sebebi ne ise soralım kardaş.
...Resûl-i Ekrem, “Sohbetiyle olsun, malıyla olsun, bana en ziyade ikramda bulunan Ebu Bekir’dir. Eğer ben Rabbimden başkasını halîl [dost] edinecek olsaydım, mutlaka Ebu Bekir’i halîl edinirdim. Oysa, sizin arkadaşınız ancak Allah’ın halîlidir. Bizim aramızda ise İslâm kardeşliği ve sevgisi vardır ve bu yeterlidir” demişti.1
Neydi bu ‘hillet, ’ bu derin dostluk ki, Resûl-i Ekrem “Sizin arkadaşınız ancak Allah’ın dostudur” diyordu. “Bir başkasını dost edinemem” anlamındaydı bu söz. “Arkadaşız, hem de seven arkadaşlarız, kardeşiz; ama dostluk ancak Allah’adır ve dost ancak Allah’tır” demeye getiriyordu.
Dost mânâsındaki ‘halîl’ Arapça’da ‘ayrışım’ anlamındaki bir kökten geliyordu. Bu da kelimeye “Sen bir yana, herşey bir yana” anlamını veriyordu. Ancak, “Sen bir yana, başka herşey bir yana” mânâsını hissettiğiniz, hakkında böyle düşündüğünüz biri sizin dostunuz olabilirdi. Ve sizin hakkınızda böyle düşünen biri ancak sizin dostunuzdur demekti. Beklentisiz, nedensiz, perdesiz hazır olan demekti dost. Hacda en fazla tekrar edilen ‘lebbeyk’ lâfzının anlamı buydu. Anladığım kadarıyla, işte bunu diyordu Resûl-i Ekrem: “Dostluğun hakkını verebilecek olan ve dost olmaya lâyık olan ancak Allah’tır. Samed’den başkası dost olamaz, Ehad’den başkasını dost edinmemen gerekir! Yani, beklentisiz ve nedensiz yakınlığa hazır olan, sebeplere takılmadan sebepsizce verebilecek olan yalnızca Allah’tır. Herşey bir yana, sen bir yana diyebileceğiniz yine ancak ve ancak Allah olmalıdır.”
...
“Derya olunca nefes,
Parelenince kafes,
Tâ kesilince bu ses,
Çağırırım dost, dost diye! ”
İşte böyle diyordu Niyazi-i Mısrî.
...
1. Sünen-i Tirmizî, Menâkıb (3661,3662) .
Yazının Tümü: www.zaferdergisi.com/makale.asp? makale=746
(Dost ile dost muyuz? - [email protected])
Mevlana insanın nefsini köpeğe benzetiyor bu yüzden bana şu sözünü çağrıştırıyor 'Bir köpeğin önüne bir çuval dolusu şeker koysaniz bile onun gönlü yine de leşi ister'
Nefs bir şeyin zatı olan, kendisi demektir yani öz varlık anlımına gelir ki negatif (şeytani, kötü) bir anlamı yoktur fakat daha kişisel olduğu için bedenin hissi istekleri anlamına gelir ki insan zayıf yaratıldığından nefsi daha çok kişiyi yanlışa yöneltir. Bu yüzden insanın nefsine zulm etmesi varlığına (özüne) zarar vereceğinden nefsini yok etmesi değil terbiye (kontrol) etmesi gerekir.
bir ses duyulsa...koşsam sesin geldiği yere...katılsam o seslere...o sesleri çıkarsam...duyulsa seslerimiz...katılsa bütün sesler...ah keşke bir olsa sesler sessizliğin içinde de...bir ses duyulsa...sessizliği bozsak
nazım hikmet
19.04.2003 - 07:01KALBİM
Göğsümde 15 yara var! .
Saplandı göğsüme 15 kara saplı bıçak! ..
Kalbim yine çarpıyor,
kalbim yine çarpacak! ! !
•
Göğsümde 15 yara var!
Sarıldı 15 yarama
kara kaygan yılanlar gibi karanlık sular!
Karadeniz boğmak istiyor beni,
boğmak istiyor beni,
kanlı karanlık sular! ! !
Saplandı göğsüme 15 kara saplı bıçak.
Kalbim yine çarpıyor,
kalbim yine çarpacak! ...
•
Göğsümde 15 yara var! .
Deldiler göğsümü 15 yerinden,
sandılar ki vurmaz artık kalbim kederinden!
Kalbim yine çarpıyor,
kalbim yine çarpacak! ! !
Yandı 15 yaramdam 15 alev,
kırıldı göğsümde 15 kara saplı bıçak..
Kalbim
kanlı bir bayrak gibi çarpıyor,
ÇAR-PA-CAK! !
1925
allah (c.c)
18.04.2003 - 23:51Anladım işi, sanat Allah'ı aramakmış;
Marifet bu, gerisi yalnız çelik-çomakmış...
Necip Fazıl Kısakürek
orhan veli
18.04.2003 - 23:31BENİ BU HAVALAR MAHVETTİ
Beni bu güzel havalar mahvetti,
Böyle havada istifa ettim
Evkaftaki memuriyetimden.
Tütüne böyle havada alıştım,
Böyle havada aşık oldum;
Eve ekmekle tuz götürmeyi
Böyle havalarda unuttum;
Şiir yazma hastalığım
Hep böyle havalarda nüksetti;
Beni bu güzel havalar mahvetti.
Orhan Veli KANIK
:) : (
ırak savaşı
18.04.2003 - 22:34www.savaskarsitlari.org
ırak savaşı
18.04.2003 - 22:30Irak İstilası, bozgunu ya da aklınıza ne geliyorsa eninde sonunda büyük güç farklılığına rağmen Iraklıların çoğu karşı koydular bu yüzden Irak Savaşı demek yanlış olmaz.
Bu şavaşı haklı görenler bazı noktaları iyi bilmeleri lazım. Saddamı en başta destekleyen ve iktidara getiren ABD'dir. Silahların temininden tutun, orduların eğitimine kadar Saddam'a her türlü yardımı da bulunan ABD'deydi. Saddamı kim yarattı ki sonra ondan kurtuldu?
Saddam'ın ayıpları ortaya dökülüyor, yok şu kadar insan öldürdü yok bunu yaptı, yok şunu yaptı...26 yıldır ABD susup şimdi mi uyandı da Irak'ı Saddam'dan kurtardı?
Kimyasal Silahlar var diye açılan savaşta bir tane bile Kimyasal Silah bulunamazken, CIA tarafından yerleri belirlenen bölgeler ele geçirilmesine rağmen bir tane bile bulunamadı.. Ülke işgal altında olup, ABD Bağdat'a ilerlerken bile kullanılmayan bu silahlar peki neden vardı? Artık bulunsa bile ne işe yarar ki ya da bulunsa bile 'acaba kim koydu? ' sorusu kalmaz mı artık geriye?
Kimyasal bombaları kullandılar bir daha kullanabilirler diyen ABD yüzyılın en vahşi kimyasal silahlarını (mesela Portakal Gazı) kullanmış ve atom bombasını kullanmaktan çekinmemiş ve hala elinde ülkeleri yeryüzünden silecek silahlara sahip olabilen bu gücü nasıl olurda Saddam'ı daha tehlikeli yapabilir?
11 yıl amborga görmüş,91 de hastenleri, ilaç fabrikaları, ve nice halkın ihtiyaç duyduğu fabrikaları bombalanmış Irak'ta Saddam nasıl olurda daha fazla insan öldürmüş olabilir. Her katliamın altından CIA çıkarken ve hala elektriksizlikten, susuzluktan, hayati malezemelerin eksikliğinden onca insan ölmekteyken hala Saddam'ı daha katil?
Bir diktatörden ne bekleyebilirsiniz ki Saddam melek olsun ama başka bir ülke demokrasi, reform, barış adı altında bir ülkeyi sadece bir insan için alt üst ediyorsa kim daha beter?
ABD'in buraya yazmakla bitmeyecek kadar çıkarı olduğu bu savaşta barış kelimesi listesine bile girmezken nasıl olurda çoğunluk hala ABD'nin yaptığını doğru bulur?
ABD askerleri gözü önünde kaç gün yağmalanan Irak'a özgürlük adına getirilen ilk reform yeni TV kanalıyken daha ne kadar hak vereceğiz bu işe?
Yok Amerika aya çıkmış yok Amerika Interneti bulmuş sorarım size bunları neden bulmuş en başta... insanlık için değil yine savaş için yine bozgunculuk için... ilk atom bombasını yapan (Robert J. Oppenheimer) ABD ne kadar ileri düzeyde... bir eşeğe altın semer taksam ABD olur ancak...
Afganistanı alt üst etmiş, sonra Irak'a girmiş, şimdi aynı şekilde Suriye'yi tehdit ediyor... Kızılderillerin katlimı, kölecilik, ırkçılık, bozgunculuk daha ne kadar saymak gerekir... uyuyoruz... uyku tatlı ve uyanmak istemiyoruz
fırsat vermemek
18.04.2003 - 22:08her saniye karşımıza bir fırsat çıksa da insan hayatında belki bir kaçını değerlendirebilmiştir...
denedim
18.04.2003 - 22:07esas başarı denemeye devam edebilmektir...
sevgi ve saygı
18.04.2003 - 20:18SEVGİ VE SAYGI
AİLEDE SEVGİ VE SAYGI
İnsanlar arasındaki ilişkilerin en önemli kuralı sevgi ve saygıdır. Bu yüzden, her insan çevresinden sevgi ve saygı bekler. Sevgili Peygamberimizin bu konuda çok güzel bir sözü vardır: 'İnsan, kendisine nasıl davranılmasını istiyorsa, başkalarına karşı da öyle davranmalıdır.' Yani kendimize sevgi ve saygı gösterilmesini bekliyorsak, biz de herkese karşı sevgi ve saygı göstermeliyiz. Bunun ilk adımı ailede başlar.
Aile, toplumun en küçük birimidir. Toplumun güçlü olması için her aile yapısının sağlam olması gerekir. Aileye kuvvet veren en önemli unsur ise sevgi ve saygıdır. Örnek bir ailede, bütün fertler ailesine bağlıdır. Herkes Ailenin huzur ve mutluluğunu bozacak davranışlardan uzak durur. Birbirlerini üzmekten kaçınır, kırıcı sözler söylemez. Sevinçli ve üzüntülü günlerinde birlikte olurlar. Ailenin problemlerini çözmek için hepsi elbirliği yapar. Kişisel sorunlarda ise, birbirlerine destekçi ve yardımcıdırlar. Ailenin birlik ve beraberliğine önem verirler. Aile bütünlüğünü bozacak hareketleri yapmazlar.
Küçükler, büyüklerine karşı daima saygılıdır. Onların tecrübe ve tavsiyelerinden yararlanır. İsteklerini ve ricalarını yerine getirmeye çalışırlar. Karşılıklı konuşmalarında büyüklerin sözünü kesmezler. Yanlarında otururken saygılı otururlar. İzin alınması gereken konularda, onlardan habersiz hareket etmezler. Yapılması imkansız isteklerde bulunmazlar. Ailenin bütçesini dikkate alır ve kendilerine verilen harçlıkları buna göre harcarlar. Paralarını israf etmezler.
Anne ve babaya sevgi ve saygı duymanın dinimizde çok önemli yeri vardır. İslam'a göre Anne ve babaya karşı gelmek büyük bir hatadır. Onların gönüllerini almadığımız sürece hiçbir işimiz güzel gitmez. Yüce Allah Kuran-ı Kerim'de; Onlara 'Öf! ' diyecek kadar bile saygısız davranılmasını yasaklar. Sevgili Peygamberimiz 'Cennet annelerin ayakları altındadır.' diyerek, anne sevgisinin ne kadar mühim olduğunu ifade etmiştir. Çocuklar, anne ve babanın haklarını ödeyemezler. Ailede büyükler de küçüklere karşı daima sevgi ve hoşgörü besler. Önemsiz hatalarını görmezlikten gelir ve kusurlarını tatlı dille izah ederler. Küçüklerin arzu ve isteklerini dinleyip bunlara önem verirler. Söz verdikleri zaman yerine getirirler. Sorunlarını çözme konusunda yardım ederler. Bütün bu güzel davranışların temeli sevgi, saygı ve hoşgörüdür. Ailesinde sevgi ve saygıyı hakim kılamayan insanlar, toplumda sevgi ve saygıdan söz edemezler.
BÜYÜKLERİMİZE SEVGİ VE SAYGI
Büyükler birçok konuda bizden daha bilgili ve tecrübelidir. Onlar daima küçüklere yardımcı olmayı ve yol göstermeyi düşünür. Bu yüzden, onların görüş ve düşünceleri hoşumuza gitmese de, öğütlerine kulak vermeliyiz. Bizlerin iyiliğini istemekte samimi olduklarına inanmalı ve söylediklerini anlamaya çalışmalıyız. Onlarla beraberken söz ve davranışlarımızda dikkatli olmalı, saygıda kusur etmemeliyiz. Yanlarında ayak ayak üstüne atarak oturmamalı ve izin almadan uzanarak yatmamalıyız. Yolda karşılaştığımızda selam vermeli ve hatırlarını sormalıyız.
Büyüklerimiz arasında öğretmenlerimize ayrı bir değer vermeliyiz. Onlar bizim iyi yetişmemiz, güzel huylar kazanmamız ve hayatta başarılı olmamız için gayret ederler. Bu sebeple, onların tavsiyelerini büyük bir dikkatle dinlemeliyiz. Okul içinde veya dışında her zaman saygılı olmalıyız. Onları gördüğümüzde kıyafetimize çeki düzen vermeli saygı içinde selamlamalıyız. Okulumuzdan mezun olduktan sonra bile ziyaretlerine gitmeli, bize verdikleri emeği saygı ile anmalıyız.
BAYRAK SEVGİSİ
Bayrak, bir milleti temsil eder. Üzerindeki işaretler ve renkler bir değer ve anlam taşır. Bayrağımızdaki kırmızı, hürriyetimiz için binlerce şehidin verdiği canları, akıttığı kanları hatırlatır. Bayrağımızdaki Hilal aynı zamanda İslamın sembolüdür. Yıldız ise, bağımsızlığımızı ve gökteki yıldızlar kadar özgür olduğumuzu gösterir. Ay yıldızlı Türk Bayrağı, bir savaş sonrasında şehitlerin akan kanları üzerine gökteki ay ve yıldız görüntüsünün düşmesiyle doğmuştur.1793 yılından itibaren de Türk devletinin ve milletinin sembolü olmuştur.
Türk Bayrağı, her Türk'ün göğsünü kabartır. Milli duygularını canlandırır. Dalgalandığı her yerde Türk'ün varlığını, cesaretini ve hakimiyetini gösterir. Bayrağa ve sancağa duyulan saygı, onların ifade ettiği güzel değerlere duyulan sevginin belirtisidir. Bu değerler kolay elde edilmemiş, büyük fedakarlıklar yapılmıştır. Ülkemizin gelişmesi, milletimizin ilerlemesi için bunları çok sevmeli ve çalışmalıyız. Türk Bayrağı'nın, dünyanın en güçlü ülkelerinden birini temsil etmesini sağlamalıyız. Bayrağımız dalgalandıkça bunun gururunu ve şerefini duymalıyız.
İNSAN SEVGİSİ
İslam'a gönül vermiş olan Türk Milleti, ırk, renk ve inanç ayrımı gözetmeden bütün insanlara sevgi ve hoşgörü ile bakar. Kin ve düşmanlıktan uzak, barış ve huzur dolu bir dünya kurulmasını savunur. Türklerin hakim olduğu topraklar yüzyıllar boyunca baskı ve zulümle değil, sevgi ve adaletle yönetilmiştir. Kimsenin diline ve dinine karışılmamıştır. Milliyeti ve inancı farklı olan birçok toplum, Türk hakimiyetinde yaşamayı tercih etmiştir. Bu konuda en güzel ilkeyi 'Yurtta Sulh Cihanda Sulh' diye söyleyen Atatürk koymuştur. Bizler böyle bir milletin torunlarıyız. Hiçbir ayrım yapmadan bütün insanlara sevgi ve saygı duyarız. Tatlı dil ve güler yüzümüz bütün dünyaca bilinir. Misafirperverliğimiz herkes tarafından övülür. Merhametimize, yardımlaşma ve dayanışma geleneğimize bütün yabancılar hayran kalır.
İnsan sevgisine önem verdiğimiz kadar, bu sevgiyi hiçe sayan ve insanlar arasında huzursuzluk çıkaranları da kesinlikle kabul etmeyiz. Bölücülük ve yıkıcılık yapanları içimizde barındırmayız. Bizler 'Yaratılanı severiz, Yaratan'dan ötürü.' diyen Yunus Emre'lerin soyundan geliyoruz. Dünyada savaşların, düşmanlıkların bitmesini, sevgi ve dostluğun hakim olmasını arzu ediyoruz. Barış ve huzur içinde her devletin, kendi milletinin mutluluğu için çalışmasını temenni ediyoruz.
Dr Abdullah Manaz
Elif
18.04.2003 - 19:42Allah” ismi bilindiği üzere Arapça harfler ile yazıldığında, başta kendisinden sonra gelen tüm harflerden bağımsız, tek duran “Elif” ile; ” yanında birbirine bağlı iki “Lâm” harfi ve ikinci “Lâm”a bağlı daire (veya kûfi yazılımda dört köşe) “H” harfinden ibarettir. Bir de ikinci “Lâm” ile “H” arasında görünmez ama okunur “Elif” vardır ki bu da “A” sesini verir.
“Elif” ehline göre “Allah” ismiyle işaret edilenin Ahadiyetine yani Zâtına işaret eder. Zat mutlak bağımsızlığı ve sıfatlardan kayıtsızlığı itibariyle hiç bir fikre ve düşünceye bağlanmaz. Öyle bir HİÇ’liktir ki, üzerinde ne tefekkür olur ne tahayyül veya ne de târif! . İşte bu duruma yazılımda, ancak mutlak bağımsız, noktanın uzamış hâli olan “Elif” işaret eder.
Ahmet Hulusi
allah (c.c)
18.04.2003 - 19:41“Allah” ismi bilindiği üzere Arapça harfler ile yazıldığında, başta kendisinden sonra gelen tüm harflerden bağımsız, tek duran “Elif” ile; ” yanında birbirine bağlı iki “Lâm” harfi ve ikinci “Lâm”a bağlı daire (veya kûfi yazılımda dört köşe) “H” harfinden ibarettir. Bir de ikinci “Lâm” ile “H” arasında görünmez ama okunur “Elif” vardır ki bu da “A” sesini verir.
allah (c.c)
17.04.2003 - 15:59'Allah'tan geldik, Allah'a gidiyoruz. Allah'tan başka kimsede kuvvet ve küdret yoktur.'
Sultanü'l-Ulema şeyh Bahaeddin Veled
kainatın sırrı
17.04.2003 - 15:53Sır ve İnsan
Sır, saklamaktır. Sır, saklamayı bilmektir. Ve sır, özene bezene yapılmış, rengarenk bir yağlı boya tablosunda bulunmayan renktir.
İnsan Eşref-i Mahlukat (yaratılmışların en şereflisi) olarak yaratılmıştır. Buna pek de itiraz eden olmaz [darvincilerin dışında tabi]... Allah (c.c.) insana nice sırlar nasip etmiştir.Bu sırların değerini bilmek de insana düşer.Yani akleden insanlara...
Kimi insanlar bu cevherin farkında değildir; ama cevherin farkında olanlar, bu sırrı hakkıyla özümser ve onu korurlar. İnsanın yaratılışındaki güzellik; 'meleklerden dahi üstün olma özelliği' insana verilen sırdan ibarettir. Bu sırrı anlayamayanlar (avare yaşayanlar) Eşref-i Mahlukat olmayı başaramazlar. Yaratılışlarındaki güzelliğe yüz çevirmiş olurlar.
Yüz çevirirler,
En sevgiliden.
En sevgilinin Sevdiklerinden..
En sevgilinin, sevdiklerinin sevdiklerinden...
İşte arkadaşlar arasında söylenen sırları saklamayan kişinin durumu da, sırrı saklamasını bilmeyen kişinin dışlanmasıyla son bulur.
Allah (c.c.) biz insanlara bilmemiz için sırlar nasip etmiş. Bu sırrı diğer insanlarla paylaşırsak bu sır, sır olmaktan çıkar. Burada önemli olan sırrın kimlere nasıl ulaştığıdır. Art niyetli kimse, sırrı söyleyen kişinin aleyhinde bazı kötü şeyler yapabilir. Çünkü sır insanın kişiliğinden bir parçadır, koparıldı mı; siz de peşinden onunla beraber gidersiniz, yani yitersiniz... Kişiliğini yerlerde süründüren de yaratılışındaki güzelliği koruyamamış olur zaten. Eşittir: Bir zavallı...
Mevlana Celaleddin Rumi Hazretleri de, rubaisinde şöyle der:
'Aklın ustasıyla söyleşiyordum biraz,
Dedim: Evren sırrını vermekte etme naz.
Öyleyse şimdi bana kulak ver, dedi o;
Bilirsen sır, sır olur, söylersen sır olmaz.'
İşte kainatın sırrı da böyledir. Ki insan kainatın aslı ve bir özetidir. Bu özetten seçilen en güzel duaları ve sözleri Allah bize nasip etsin.
İşte geldim tıkandım sonunda her yazının sonunda olduğu gibi.
Her zamanki eksik ve bir yanı parçalı bulutlu sonuç cümlesini yazıyorum.
HAYATTA SONUÇ DİYE BİR ŞEY YOKKEN BİLE..
Düşünmesini ve saklamasını bilenlere...
Yasin ONAT
nazım hikmet
17.04.2003 - 01:28Şairin ilk gençlik şiirlerinden bazılarını Bahriye Mektebi'nde öğretmeni olan ve annesi Celile Hanım'a yakınlık duyan Yahya Kemal'in düzelttiğini Vâ-Nû belirtmektedir. Şairin yayımlanan ilk şiiri 3 Teşrinievvel 1918 tarihli Yeni Mecmua'da Mehmet Nâzım imzasıyla çıkan 'Hâlâ Servilerde Ağlıyorlar mı? 'dır. Bu şiir, aynı ad ve imza ile sonradan Ümid dergisinde de yayımlanmıştır. Yahya Kemal tarafından düzeltilen bu şiir şöyledir: 'Bir inilti duydum serviliklerde/Dedim ki: Burada da ağlayan var mı? /Yoksa tek başına bu kuytu yerde/Eski bir sevgiyi anan rüzgâr mı? '/ 'Hayat inerken siyah örtüler/Umardım ki artık ölenler güler/Yoksa hayatında sevmiş ölüler/Hâlâ servilerde ağlıyorlar mı? '
allah (c.c)
16.04.2003 - 18:31Bir
öfke taşan su
güneş gibi rahmetin
buharlaştır kaynayan yüreğimi
ah ama bak buza dönmüs yürekler
sarıl sarıl ısıt içimizi
nefret, dört nala giden at
tutamıyorum dizginlerini
gülümse yüzüme
çossun kalbim sevginle
esas sana koşsun yüreğim
kin yanan bir orman
ah yok oluyor güzellikler
Sen bir tohum, Sen yağmur, Sen bereket
unutma unutma bizi bizim Seni unuttuğumuz gibi
bak akıyor nehir, uçuyor kuş
göz başka ne delil ister
bir mucize bir dokunuş
2+2 eşittir dört
yüzbinleri çarparak ne gerek var karıştırmaya beyinleri
iman lazım iki noktayı birleştiren düz çizgi gibi
Bir Allah bir sen, yok başka araya giren
Arastırmak lazım ama bir noktadan geçen sonuz cizgi gibi
O noktaki, tektir başka benzeri yoktur ve herşey ondan gelir ve geçer
nizam
31/05/02
allah (c.c)
16.04.2003 - 18:14Allah’ı Ararken
Belli ne birdir ne iki
Günahım başımdan aşkın
Ya Rab sen de bilirsin ki
Bir sen varsın bana yakın.
Gitmekle bitmiyor umman
Sular azgın tekne delik
Ah bu dağlar, ah bu duman
Yolunu şaşırdı geyik.
Merhem tutmuyor yarada
Kırıldı kolum kanadım
Gençliğim gitti orada
Ah neden sonra anladım.
Bende Sen’den gayrı hasret
Değmez gözyaşı dökmeye
Medet büyük Allah medet
Kulunu saran geceye.
Cahit Sıtkı Tarancı
birlik
16.04.2003 - 02:30Gel birlik kavline girelim kardeş
İtimat edersen benim sözüme
Gel birlik kavline girelim kardaş
Birlik çok tatlıdır, benzer üzüme
İçip şerbetini duralım kardaş.
Son verelim iftiraya bühtana
Kardeşane sevişelim can cana
Elbirlikle çalışalım vatana
Çok okul, fabrika kuralım kardaş.
Yürüyelim Atatürk'ün izine
Boş verelim bozguncular sözüne
Göz atalım şu dünyanın hızına
Yürüyüp hedefe varalım kardaş.
Veysel'in sözleri kanun dışı mı?
Mantığa uymazsa kesin başımı
Bana düşman etmiş vatandaşımı
Sebebi ne ise soralım kardaş.
Şair: Aşık Veysel
allah (c.c)
15.04.2003 - 16:13senden yakın kim var
dört duvar etrafımda
24 saat yanımda olan mı var
dost, dostum... sırdaşım...
senden başka sonsuz olan mı var
yedi gök tepemde
365 gün yanımda kim var
dost, dostum... sığınağım..
allah (c.c)
15.04.2003 - 15:58DOST
allah (c.c)
15.04.2003 - 15:58ŞOL CENNETİN IRMAKLARI
Şol cennetin ırmakları
Akar Allah deyu deyu
Çıkmış islam bülbülleri
Öter Allah deyu deyu
Aydan aydındır yüzleri
Şekerden tatlı sozleri
Cennette huri kızları
Gezer Allah deyu deyu
Yunus Emre var yarına
Koma bugünü yarına
Yarin Hakk'ın divanına
Çıkam Allah deyu deyu
Yunus Emre
allah (c.c)
15.04.2003 - 15:52...
...Resûl-i Ekrem, “Sohbetiyle olsun, malıyla olsun, bana en ziyade ikramda bulunan Ebu Bekir’dir. Eğer ben Rabbimden başkasını halîl [dost] edinecek olsaydım, mutlaka Ebu Bekir’i halîl edinirdim. Oysa, sizin arkadaşınız ancak Allah’ın halîlidir. Bizim aramızda ise İslâm kardeşliği ve sevgisi vardır ve bu yeterlidir” demişti.1
Neydi bu ‘hillet, ’ bu derin dostluk ki, Resûl-i Ekrem “Sizin arkadaşınız ancak Allah’ın dostudur” diyordu. “Bir başkasını dost edinemem” anlamındaydı bu söz. “Arkadaşız, hem de seven arkadaşlarız, kardeşiz; ama dostluk ancak Allah’adır ve dost ancak Allah’tır” demeye getiriyordu.
Dost mânâsındaki ‘halîl’ Arapça’da ‘ayrışım’ anlamındaki bir kökten geliyordu. Bu da kelimeye “Sen bir yana, herşey bir yana” anlamını veriyordu. Ancak, “Sen bir yana, başka herşey bir yana” mânâsını hissettiğiniz, hakkında böyle düşündüğünüz biri sizin dostunuz olabilirdi. Ve sizin hakkınızda böyle düşünen biri ancak sizin dostunuzdur demekti. Beklentisiz, nedensiz, perdesiz hazır olan demekti dost. Hacda en fazla tekrar edilen ‘lebbeyk’ lâfzının anlamı buydu. Anladığım kadarıyla, işte bunu diyordu Resûl-i Ekrem: “Dostluğun hakkını verebilecek olan ve dost olmaya lâyık olan ancak Allah’tır. Samed’den başkası dost olamaz, Ehad’den başkasını dost edinmemen gerekir! Yani, beklentisiz ve nedensiz yakınlığa hazır olan, sebeplere takılmadan sebepsizce verebilecek olan yalnızca Allah’tır. Herşey bir yana, sen bir yana diyebileceğiniz yine ancak ve ancak Allah olmalıdır.”
...
“Derya olunca nefes,
Parelenince kafes,
Tâ kesilince bu ses,
Çağırırım dost, dost diye! ”
İşte böyle diyordu Niyazi-i Mısrî.
...
1. Sünen-i Tirmizî, Menâkıb (3661,3662) .
Yazının Tümü: www.zaferdergisi.com/makale.asp? makale=746
(Dost ile dost muyuz? - [email protected])
sihirli kristal küre
15.04.2003 - 14:49bu arada linki vermeye unutmuşum: P
www.cyberglass.co.uk/assets/Flash/psychic.swf
nefis terbiyesi
15.04.2003 - 14:04Mevlana insanın nefsini köpeğe benzetiyor bu yüzden bana şu sözünü çağrıştırıyor 'Bir köpeğin önüne bir çuval dolusu şeker koysaniz bile onun gönlü yine de leşi ister'
Nefs bir şeyin zatı olan, kendisi demektir yani öz varlık anlımına gelir ki negatif (şeytani, kötü) bir anlamı yoktur fakat daha kişisel olduğu için bedenin hissi istekleri anlamına gelir ki insan zayıf yaratıldığından nefsi daha çok kişiyi yanlışa yöneltir. Bu yüzden insanın nefsine zulm etmesi varlığına (özüne) zarar vereceğinden nefsini yok etmesi değil terbiye (kontrol) etmesi gerekir.
için içi
15.04.2003 - 14:02İçin İçi
Sözlerin içinden fısıldıyorum
Gözlerini kapa ve rüzgara katıl
Uç- gökkuşağının içine gir
Duyacaksın beni rüzgarın sesiyle
Hayatım kumlara yazılı
Etrafa dağılmış altın gibi
Gözlerini kapa ve rüyalara katıl
Göreceksin kumun değeri altın
Uç uzaklara- rüzgarı yakala
Göreceksin beni gökkuşağının içinde
nizam
zalimler
15.04.2003 - 13:52'...ŞU KESİNDİR Kİ, ZALİMLER ARZULARINA EREMEYECEKLERDİR.'
006.135
Toplam 2591 mesaj bulundu