Ben bir yeşil ağaçtım, her baharda dallarım renklere boyanırdı, her yaz bedenimi güneşin keskin ışıklarından korumak için yapraklarımı kendime siper ederdim, her hazan benim biricik çocuklarım olan yapraklarımı ait oldukları yere uğurlardım, her kış üzerime yorganımı itinayla çeker ve titremelerimi ruzgarın tiz uğultular korosuna dahil ederdim.. Ben bir zamanlar genç ve guçlu bir ağaçtım; ama şimdi güçten düştüm, çocuklarım beni ebediyyen terketti, dallarım daha kırılgan oldu, kışları daha üşür oldum; sanırım ben ihtiyarladım.Fakat yine de eski zamanları düşünmeden edemiyorum.Kışları anılarım beni soğuktan koruyor sıcaklığı ile, yazları beni serinletiyor tatlı sesi ile; baharları gıptayla bakmıyorum artık yemyeşil ağaçlara, çünkü biliyorum ki beni Yaratan bu şekilde toprak olmamı istiyor ve ben de bir zamanalar aşağıya indiğini düşündüğüm merdivenlerle yukarıya çıkıyorum, adım adım.Ben yaşlı bir ağacım, dallarım verimsiz, gövdem aciz; ama ben yine de mutluyum, çünkü anılarım var.
Ağacı baharda guzelleştiren nedir sorusuna verilen cevap yakın zaman kadar duydugunuz şu hışırdayan cevaptır: Dallardaki ahenk ve baharın getirdiği çiçeklenme arzusu.. Ansızın bir ruzgar beliriverir baharın ortasında, ağaçlar sallanır, dallar birbirlerine çarpar; yani tam bir keşmekeş hali.bu beklenmedik ziyaretçi karşısında afallamışlardır.Atalarından duymuşlardır böyle ruzgar saldırılarının olabileceğini; ama tarih tekerrur den ibaretir sözü gereğince yine tekrar etmiştir bu söz, aynı tarih gibi. Dalların korkmuş çığlıkları ağacın tumune hakim olur, hepsi birbiri içindedir; ama hepsi birbirinden kaçmak istiyordur.Birlik yerini ayrılığa bırakmıştır.İşte tam bu sırada tarih yine tozlu defterlerinin birinden bir sayfa açar, sayfanın adı da: Kahramanlar sayfasıdır. Bu guç durum yine bir yigide, bir civanperver e gebedir.Ve bir dal parçası ruzgarın şiddetli tohumlarına kendini atar, taki o tuhumlar onda tamir edilemez yaralara oluşturuncaya dek. İşte kahramanlar yine surlara bayrağı dikmişler ve onun ruzgarda salınmasını izliyorlardır.Kahramanların düşüşü sessizdir; ama bu sessizlik buyuk ses getirir.Yerde bir dal parçası yatıyordur; ama o koca ağaçta bir karışıklık yoktur, çünkü kahramanlar yeni kahramanların doğması için feda etmişlerdir kendilerini.Ruzgar bu yiğitlerle başa çıkamaz ve elini eteğini çeker bu cengaverlerin doluştuğu ağaçtan. Yerde nice dal yatmaktadır; ama onlar asla uzgun değildirler; ne bu durma ne de ruzgara.Çünkü ruzgar onları ayıran değil, birlerştiren bir kuvvet olmuştur.. dallar kırılır, ruzgarsa bu kırılmadaki birleşmeye eşlik eder.
Çok guzel... Ağacın o kadar çok dalı vardır ki, her zaman bazıları feda etmek için kendini, öne çıkar.Amaç nedir, gaye nedir; bu dal parçasını kendini feda etme noktasına getiren duygu nedir? Belki arkadaşlarını koruma iç gudusu, belki de guzel bir meyvenin ruzgardan etkilenip düşmesini önlemek, belki, belki de bir kuş yuvasının ruzgarın uğuldayan, yumuşak; ama sert kollarında dağılmasının önüne geçmek.. Ruzgar ve onun altında kırılan dallar... Ruzgarların dalları kırmaması dileğiyle...
acaba burada karşıdan karşıya geçmek isteyen çocuklar var mıdır? ben bir tane tanıyordum; ama o da son anda vzgeçti, daha yola yeni koyulmuştuk; ama o geri dönmeyi tercih etti..arkasından hala geri dön diye bağırıyorum, acaba döner mi? çünkü burda, bu kocaman yolun ortasında böyle kalmak hiç de guzel değil..
el ele vermiş çocuklar görürsünüz bazı zamanlrda..belki o el ele vermiş çocuklar karşıdan karşıya geçeceklerdir; ama buna tek başlarına güçeri yetmez.çünkü o vızıl vızıl geçen arabalar korkutur onları, buyuzden birilerini sıcak nefesine ve temasına ihtiyaçları vardır..işte bu nedenle el ele tutuşurlar ve karşıdan karşıya geçerler..bu ne guzel bir birlikteliktir, saf, temiz, ve bir amaç doğrultusunda birleşmiş... acaba biz de el ele tutuşabilecek miyiz? biz de karşıdan karşıya geçebilecek miyiz?
destek olmak ve destek görmek..bir insanın başka ne gibi böyle güçlü dayanakları olabilir ki? işte destek budur: Güç, bir kişinin değil, kocaman bir dalganın
sesler...küçük dalga parçacıkları..bir butunun muhim; ama bir o kadar da dikkatle izlenen küçük elemanlarıı... akıl ve ses; kalp ve ses. akıllar bir olunca, kalpler onlara eşlik edince; sesler yalnızbir şey için çıkar: Biz ve bizim olan herşey
kelimelere hayat vermek için çırpınan insanların gözleri önünde katledilen kelimeler dizisi onların canını oldukça yakar.. nasıl devrimlere gönül verenler, devrim için öldüklerinde, o uğruna can verilen ağlarsa, kelimelere hayat verenler de silinen kelimeler için...
buyuk gemiler kuçuk limanlara da uğrar, bu hem geminin iihtiyaçları hem de limandakilerin ihtiyaçları çerçevesinde cereyan eder. liman gemiiçin kuçuktur şekil olarak; ama bu onun anlamının da kuçuk olduğu manasına gelmez. buyuk gemiler her zaman buyuk limanlara uğramaz; kuçuk limanlar da her daim kuçuk gemileri ağırlamaz.
insanlar önemsenmek ister, insanlar ben burdayım demek ister, insanlar sevmek ve sevilmek ister, insanlar onları dinleyecek birilerinin olmasını ister, insanlar bazı zamanlar üzülmek ister, bu üzüntüden birilerini yardımıyla kurtulmak ister, insanlar hissetmek ister ve bunun için çaba göstermek ister, insanlar ister çünkü bu onların doğasında vardır.. o zaman istemeye devam edelim; ama guzel olan şeyleri..
'belki' ler kıvırtmanın en etkili askerleri.. gerektiği yerlere onları dikerseniz sizin de bilmediğiniz; ama orda var olduğunu kabul ettğiniz kapıları başkalarına da hissettirebilirsiniz..hem de bu hissedenler sanki o kapıları sizin gerçekten de gördüğünüzü sanırlar.. yani belki demek hem kendi cephenizden hem de düşman cephenizden haberiniz olduğu anlama gelir ki, bu da ihtimal çemberindedir..belki de bu çember görüldüğü kadar çetrefilli veya buyuk değildir; ama belki :))
açıklanamaz şeyler, açıklanamz şeylere açıklama getirmeye çalışan açıklamacılar.. kendilerine göre açıklandı derler ve buna doğru da derler.. birileri onlara bu doğru mu diye bir soru sorduğunda, evet demeleri olağandır ve bu ihtimal oldukça yuksektir.. işte bu kendi doğrularını genel doğrular haline getirme tavrıdır.. kendi düşüncelerini tum bireylerin düşünceleri kabul etme sanatı.. hatalılar mı? belki.. yaptıkları doğru mu? belki..
insanlar neden kaçar durur... kaçmak bir çözüm değildir.. çözüm kaçmadan yerinde durabilmektir..
insanlar kaçar, çünkü böylece ondan kurtulabileceğini zannedeler, halbuki o gölge gibi peşinizdedir... yuzleşmek..kaçan insan yuzleşebilir mi? belki bazı 'an' larda..
ruzgar etrafa kum tanelerini savurur..belki bir kum tanesi bir gun burdadır, belki de bir gun başka biryerde... ruzgar bunu yapar, kum zerrelerini ordan oraya taşır..böylece o ölü gibi gözüken çölde bile sürekliliği sağlar; orda yaşamın, canlılığın olduğunu bize gösterir..tabi bu 'biz' onu görmek isteyenlerden oluşur..
gideceğimiz yer bellidir, gitmek istediğimiz yer bellidir..buna inanıyosak hiç kimse bizi yolumuzdan alıkoyamaz... biz unutulsun istemiyoruz, o zaman unutturmayacağız..
acaba bir su damlası kadar olabilir miyiz? kendi kuçukluğumuzu fark edebilir miyiz? kuçuk olduğumuzu idrak edip buyuk yukler altına girebilir miyiz? birlikteliğin bu yuku hafiflettiğini anlayabilir miyiz? bir dalga olmak için kuçuk su damlalarına ihtiyaç olduğunu kavrayabilir miyiz? bunu kavrayabilip acaba bunu yapmak için cesaretli olabilir miyiz? eger tum bu '-ebilmek' li soruları gerçekten kendimize sorabiliyorsak ve bunlar için adım atabiliyorsak ne mutlu bize...
dalgaları kocaman yapan su damlalarıdır; çölü buyuk ve geçilmez yapan toz zerreleridir, binaları sağlamlaştıran taşlardır, insnı meydana getiren hucrelerdir, evreni oluşturan da en kuçuk olandır.. kuçuk olan aslında sırtına buyuk bir yuk almıştır ve bu yuk kucuk olanlar arasında bölüşüldükçe dalgalar her dem yukselecektir ve yukslen dalgaların nereye gideceği apaçık ortadadır: Batıl olanın uzerine
bu kelimeyi açıklamak, onu yazmak ve anlmak kadar zordur... insanlr için isimler önemlidir; ama isimlleri önemli yapan göstermiş oldukları faliyetler olduğu için, asıl öenmli olanın eylemler olduğu ortaya çıkar..
birşeylere gönül vermek ve o doğrultuda çaba göstermek oldukça zor olsa gerek.çünkü bir muddet sonra karşınıza çıkan seçenekler sizi başka yönlere sevk etmek isteyeceklerdir.iişte o zaman gönül verdğinize ne kadar bağlı olduğunuz gün yüzüne çıkar. hayat daima seçenekler sunduğu için bu etkilinmeden kaçmak nerdeyse imkansızdır, yani daima, her an başka bir yola girme olasılığınız vardır ve zaten olmak da zorundadır. düşünceleri canlı tutan, insanları dirileştiren, yoldaki küçük çakıl taşlarıdır.
bir şöför düşünün, direksiyon başında uyuklayan, bir müddet daha bu şekilde devam etse kaza yapması kaçınılmazdır; ama yoldaki bir taş parçası onu uykusundan uyandıracak kadar etkili olur..belki şöför tekrar uyuklamaya başlar, , belki de o zaman yine bir çakıl taşı ortaya çıkar ve onu uyandırır..
hayat da böyledir, her daim kafanıza küçük taşlar atar..çünkü amacı uyuyan güzeli uyandırmaktır.. işte eclemif de yoldaki hayat taşlarından biriydi...uyuklayan şöför uyanmamak için onu es geçti.Acaba bundan kim zararlı çıktı? ben biliyorum, ama ya buna sebep olanlar?
bir ses duyulsa...koşsam sesin geldiği yere...katılsam o seslere...o sesleri çıkarsam...duyulsa seslerimiz...katılsa bütün sesler...ah keşke bir olsa sesler sessizliğin içinde de...bir ses duyulsa...sessizliği bozsak
28.04.2003 - 13:08
Ben bir yeşil ağaçtım, her baharda dallarım renklere boyanırdı, her yaz bedenimi güneşin keskin ışıklarından korumak için yapraklarımı kendime siper ederdim, her hazan benim biricik çocuklarım olan yapraklarımı ait oldukları yere uğurlardım, her kış üzerime yorganımı itinayla çeker ve titremelerimi ruzgarın tiz uğultular korosuna dahil ederdim..
Ben bir zamanlar genç ve guçlu bir ağaçtım; ama şimdi güçten düştüm, çocuklarım beni ebediyyen terketti, dallarım daha kırılgan oldu, kışları daha üşür oldum; sanırım ben ihtiyarladım.Fakat yine de eski zamanları düşünmeden edemiyorum.Kışları anılarım beni soğuktan koruyor sıcaklığı ile, yazları beni serinletiyor tatlı sesi ile; baharları gıptayla bakmıyorum artık yemyeşil ağaçlara, çünkü biliyorum ki beni Yaratan bu şekilde toprak olmamı istiyor ve ben de bir zamanalar aşağıya indiğini düşündüğüm merdivenlerle yukarıya çıkıyorum, adım adım.Ben yaşlı bir ağacım, dallarım verimsiz, gövdem aciz; ama ben yine de mutluyum, çünkü anılarım var.
28.04.2003 - 12:44
Ağacı baharda guzelleştiren nedir sorusuna verilen cevap yakın zaman kadar duydugunuz şu hışırdayan cevaptır: Dallardaki ahenk ve baharın getirdiği çiçeklenme arzusu..
Ansızın bir ruzgar beliriverir baharın ortasında, ağaçlar sallanır, dallar birbirlerine çarpar; yani tam bir keşmekeş hali.bu beklenmedik ziyaretçi karşısında afallamışlardır.Atalarından duymuşlardır böyle ruzgar saldırılarının olabileceğini; ama tarih tekerrur den ibaretir sözü gereğince yine tekrar etmiştir bu söz, aynı tarih gibi.
Dalların korkmuş çığlıkları ağacın tumune hakim olur, hepsi birbiri içindedir; ama hepsi birbirinden kaçmak istiyordur.Birlik yerini ayrılığa bırakmıştır.İşte tam bu sırada tarih yine tozlu defterlerinin birinden bir sayfa açar, sayfanın adı da: Kahramanlar sayfasıdır. Bu guç durum yine bir yigide, bir civanperver e gebedir.Ve bir dal parçası ruzgarın şiddetli tohumlarına kendini atar, taki o tuhumlar onda tamir edilemez yaralara oluşturuncaya dek.
İşte kahramanlar yine surlara bayrağı dikmişler ve onun ruzgarda salınmasını izliyorlardır.Kahramanların düşüşü sessizdir; ama bu sessizlik buyuk ses getirir.Yerde bir dal parçası yatıyordur; ama o koca ağaçta bir karışıklık yoktur, çünkü kahramanlar yeni kahramanların doğması için feda etmişlerdir kendilerini.Ruzgar bu yiğitlerle başa çıkamaz ve elini eteğini çeker bu cengaverlerin doluştuğu ağaçtan.
Yerde nice dal yatmaktadır; ama onlar asla uzgun değildirler; ne bu durma ne de ruzgara.Çünkü ruzgar onları ayıran değil, birlerştiren bir kuvvet olmuştur..
dallar kırılır, ruzgarsa bu kırılmadaki birleşmeye eşlik eder.
28.04.2003 - 12:30
Çok guzel...
Ağacın o kadar çok dalı vardır ki, her zaman bazıları feda etmek için kendini, öne çıkar.Amaç nedir, gaye nedir; bu dal parçasını kendini feda etme noktasına getiren duygu nedir?
Belki arkadaşlarını koruma iç gudusu, belki de guzel bir meyvenin ruzgardan etkilenip düşmesini önlemek, belki, belki de bir kuş yuvasının ruzgarın uğuldayan, yumuşak; ama sert kollarında dağılmasının önüne geçmek..
Ruzgar ve onun altında kırılan dallar...
Ruzgarların dalları kırmaması dileğiyle...
28.04.2003 - 07:50
Dallar rüzgarı affetse de
Kırılmıştır bir kere.........
27.04.2003 - 20:47
acaba burada karşıdan karşıya geçmek isteyen çocuklar var mıdır?
ben bir tane tanıyordum; ama o da son anda vzgeçti, daha yola yeni koyulmuştuk; ama o geri dönmeyi tercih etti..arkasından hala geri dön diye bağırıyorum, acaba döner mi?
çünkü burda, bu kocaman yolun ortasında böyle kalmak hiç de guzel değil..
27.04.2003 - 20:44
el ele vermiş çocuklar görürsünüz bazı zamanlrda..belki o el ele vermiş çocuklar karşıdan karşıya geçeceklerdir; ama buna tek başlarına güçeri yetmez.çünkü o vızıl vızıl geçen arabalar korkutur onları, buyuzden birilerini sıcak nefesine ve temasına ihtiyaçları vardır..işte bu nedenle el ele tutuşurlar ve karşıdan karşıya geçerler..bu ne guzel bir birlikteliktir, saf, temiz, ve bir amaç doğrultusunda birleşmiş...
acaba biz de el ele tutuşabilecek miyiz?
biz de karşıdan karşıya geçebilecek miyiz?
27.04.2003 - 19:31
destek olmak ve destek görmek..bir insanın başka ne gibi böyle güçlü dayanakları olabilir ki?
işte destek budur: Güç, bir kişinin değil, kocaman bir dalganın
27.04.2003 - 17:25
sesler...küçük dalga parçacıkları..bir butunun muhim; ama bir o kadar da dikkatle izlenen küçük elemanlarıı...
akıl ve ses; kalp ve ses.
akıllar bir olunca, kalpler onlara eşlik edince; sesler yalnızbir şey için çıkar: Biz ve bizim olan herşey
27.04.2003 - 17:22
vazgeçmedi bence hal..hala seçim şansı var..
hala nu bekleyen kelimelr var..
bence ait olduğu yere geri dönecektir..
27.04.2003 - 17:18
kelimelere hayat vermek için çırpınan insanların gözleri önünde katledilen kelimeler dizisi onların canını oldukça yakar..
nasıl devrimlere gönül verenler, devrim için öldüklerinde, o uğruna can verilen ağlarsa, kelimelere hayat verenler de silinen kelimeler için...
27.04.2003 - 15:29
buyuk gemiler kuçuk limanlara da uğrar, bu hem geminin iihtiyaçları hem de limandakilerin ihtiyaçları çerçevesinde cereyan eder.
liman gemiiçin kuçuktur şekil olarak; ama bu onun anlamının da kuçuk olduğu manasına gelmez.
buyuk gemiler her zaman buyuk limanlara uğramaz; kuçuk limanlar da her daim kuçuk gemileri ağırlamaz.
27.04.2003 - 15:21
insanlar önemsenmek ister, insanlar ben burdayım demek ister, insanlar sevmek ve sevilmek ister, insanlar onları dinleyecek birilerinin olmasını ister, insanlar bazı zamanlar üzülmek ister, bu üzüntüden birilerini yardımıyla kurtulmak ister, insanlar hissetmek ister ve bunun için çaba göstermek ister, insanlar ister çünkü bu onların doğasında vardır..
o zaman istemeye devam edelim; ama guzel olan şeyleri..
27.04.2003 - 15:04
'belki' ler kıvırtmanın en etkili askerleri..
gerektiği yerlere onları dikerseniz sizin de bilmediğiniz; ama orda var olduğunu kabul ettğiniz kapıları başkalarına da hissettirebilirsiniz..hem de bu hissedenler sanki o kapıları sizin gerçekten de gördüğünüzü sanırlar..
yani belki demek hem kendi cephenizden hem de düşman cephenizden haberiniz olduğu anlama gelir ki, bu da ihtimal çemberindedir..belki de bu çember görüldüğü kadar çetrefilli veya buyuk değildir; ama belki :))
27.04.2003 - 14:55
açıklanamaz şeyler, açıklanamz şeylere açıklama getirmeye çalışan açıklamacılar..
kendilerine göre açıklandı derler ve buna doğru da derler..
birileri onlara bu doğru mu diye bir soru sorduğunda, evet demeleri olağandır ve bu ihtimal oldukça yuksektir..
işte bu kendi doğrularını genel doğrular haline getirme tavrıdır..
kendi düşüncelerini tum bireylerin düşünceleri kabul etme sanatı..
hatalılar mı?
belki..
yaptıkları doğru mu?
belki..
27.04.2003 - 14:48
insanlar neden kaçar durur...
kaçmak bir çözüm değildir..
çözüm kaçmadan yerinde durabilmektir..
insanlar kaçar, çünkü böylece ondan kurtulabileceğini zannedeler, halbuki o gölge gibi peşinizdedir...
yuzleşmek..kaçan insan yuzleşebilir mi?
belki bazı 'an' larda..
27.04.2003 - 14:44
yuksel, yuksel ki senin yuksebildiğini görsünler..
ve seni görenler senden korksunlar..
çünkü sen kuçuk ama yuksek olansın
27.04.2003 - 14:40
ruzgar etrafa kum tanelerini savurur..belki bir kum tanesi bir gun burdadır, belki de bir gun başka biryerde...
ruzgar bunu yapar, kum zerrelerini ordan oraya taşır..böylece o ölü gibi gözüken çölde bile sürekliliği sağlar; orda yaşamın, canlılığın olduğunu bize gösterir..tabi bu 'biz' onu görmek isteyenlerden oluşur..
27.04.2003 - 14:37
gideceğimiz yer bellidir, gitmek istediğimiz yer bellidir..buna inanıyosak hiç kimse bizi yolumuzdan alıkoyamaz...
biz unutulsun istemiyoruz, o zaman unutturmayacağız..
27.04.2003 - 14:36
acaba bir su damlası kadar olabilir miyiz?
kendi kuçukluğumuzu fark edebilir miyiz?
kuçuk olduğumuzu idrak edip buyuk yukler altına girebilir miyiz?
birlikteliğin bu yuku hafiflettiğini anlayabilir miyiz?
bir dalga olmak için kuçuk su damlalarına ihtiyaç olduğunu kavrayabilir miyiz?
bunu kavrayabilip acaba bunu yapmak için cesaretli olabilir miyiz?
eger tum bu '-ebilmek' li soruları gerçekten kendimize sorabiliyorsak ve bunlar için adım atabiliyorsak ne mutlu bize...
27.04.2003 - 14:32
dalgaları kocaman yapan su damlalarıdır; çölü buyuk ve geçilmez yapan toz zerreleridir, binaları sağlamlaştıran taşlardır, insnı meydana getiren hucrelerdir, evreni oluşturan da en kuçuk olandır..
kuçuk olan aslında sırtına buyuk bir yuk almıştır ve bu yuk kucuk olanlar arasında bölüşüldükçe dalgalar her dem yukselecektir ve yukslen dalgaların nereye gideceği apaçık ortadadır: Batıl olanın uzerine
27.04.2003 - 14:27
batıl a destek verenler de onunla bilikte; onlar için siyah renge burunen mavilikler arasında yok olacaktır
27.04.2003 - 14:26
yukselmeye devam eden dalgalar elbet batıl olanı boğacaktır...
26.04.2003 - 19:57
Allah herkese bu sitede böyle sevilmeyi nasip etsin
26.04.2003 - 16:07
bu kelimeyi açıklamak, onu yazmak ve anlmak kadar zordur...
insanlr için isimler önemlidir; ama isimlleri önemli yapan göstermiş oldukları faliyetler olduğu için, asıl öenmli olanın eylemler olduğu ortaya çıkar..
birşeylere gönül vermek ve o doğrultuda çaba göstermek oldukça zor olsa gerek.çünkü bir muddet sonra karşınıza çıkan seçenekler sizi başka yönlere sevk etmek isteyeceklerdir.iişte o zaman gönül verdğinize ne kadar bağlı olduğunuz gün yüzüne çıkar.
hayat daima seçenekler sunduğu için bu etkilinmeden kaçmak nerdeyse imkansızdır, yani daima, her an başka bir yola girme olasılığınız vardır ve zaten olmak da zorundadır.
düşünceleri canlı tutan, insanları dirileştiren, yoldaki küçük çakıl taşlarıdır.
bir şöför düşünün, direksiyon başında uyuklayan, bir müddet daha bu şekilde devam etse kaza yapması kaçınılmazdır; ama yoldaki bir taş parçası onu uykusundan uyandıracak kadar etkili olur..belki şöför tekrar uyuklamaya başlar, , belki de o zaman yine bir çakıl taşı ortaya çıkar ve onu uyandırır..
hayat da böyledir, her daim kafanıza küçük taşlar atar..çünkü amacı uyuyan güzeli uyandırmaktır..
işte eclemif de yoldaki hayat taşlarından biriydi...uyuklayan şöför uyanmamak için onu es geçti.Acaba bundan kim zararlı çıktı?
ben biliyorum, ama ya buna sebep olanlar?
Toplam 113 mesaj bulundu