Sana bir sır vereceğim, dostum
Dinle ey yiğit Gılgameş! dedi Utnapiştim
Tanrıların  bilinmeyen bir yanını anlatacağım'ı söylemiştim
Benim adım Utnapiştim,hamdım; yandım,aşk ateşiyle piştim
Biliyormusun Fırat'ın kıyıcığına kurulmuş o Şurrupak  kentini
Diye sorar, yiğit Kral Gılgameş'e inandırır kendini
Zamanla eskidi gitti o kent,Tanrılarıda kocadı günden güne
Kentte gök kubbenin sahibi ve ataları anu idi yine
Akıl hocaları savaşcı kahraman Enlil
Yardımcıları kurnaz ve bilgin Ninurta yı bil
Su kanallarının gözcüsü Ennugi de vardı
Ea' da onlarla bir ve her an beraberdi
O günlerde insanlar arttıkça arttılar
Çoğaldılar yurtlarına sığmaz oldular
Yeryüzü insanlarla dolup taştı 
Neredeyse ayak basacak yer kalmamıştı
Zenginleştikçe azdılar,azdıkça şımardılar
Gökyüzüne başını kaldırıp Tanrılarla düello bile istediler
Kimi cahillerse kemik bir boru alıp böğürerek seslendiler
Enlil derhal duydu bunu ve çok öfkelendi 
Derhal tüm Tanrılar acilen toplantıya çağrıldı
-İnsanoğlunun yeryüzünde yarattığı kargaşa çekilmez boyuta geldi
Gürültülerinden ne uyuyabiliyoruz ne rahatça dinlenebiliyoruz dedi
Evrenin tüm tanrıları insanoğlunu cezalandırmak konusunda hemfikirdi
Sadece Ea muhalif kalmış,insanoğluna kıymayalım süre verelim demişti
Bir kerecik uyaralım dediyse de hiçbir Tanrı onu dinlemedi
Kararı uygulamak Tanrı Enlile bırakılmıştı
Yeryüzünün,rüzgarın ve havanın Tanrısı Enlil artık yetki almıştı
Yeryüzünde taş taş üstünde bırakmayacak,insanlık yok edilecekti
Oysa tatlı suların ve bilgeliğin,sanatın koruyucusu
Müşfik ve merhametli altın kalpli Tanrısı Ea idi en uslusu
Verdiği sözde durarak beni bundan haberdar etti
Yeryüzünde taş taş üstünde kalmayacak tufan kopacak dedi
- 'Kulak ver ey Şurrupaklı, ey Ubaratutu'nun oğlu! 
Evini yık, malını bırak, kendine bir gemi yap, ey ulu
Yeryüzünün nimetlerini bir yana atıp canını kurtarmaya bak hemen! Dediklerimi  uygula; evini yık, kendine bir gemi yap.! durup dinlenmeden 
Bittikten sonra gemiye bütün canlı yaratıkların tohumu yanında bulunsun
- 'Peki, kent halkına, yaşlılara ne diyeceğim? ' dedi Utnapiştim
Ea, bana şöyle dedi o zaman:can kulağıyla dinlemiştim
- 'Onlara şunu bildir; Enlil'in bana kızdığını öğrendim.
Bu yüzden artık ne onun ülkesinde, 
Ne de onun kentinde,sokaklarında
Dolaşacak yüzüm kalmadı benim
Efendim Ea benim biricik rehberim
Hayatımı devam ettirmek üzere körfeze gideceğim. 
Ama size sınırsız bir  bolluk, ender bulunur balıklar, 
Ürkek av kuşları ve bereketli topraklar
Akşamüstü fırtınanın ilki sizlere
Seller gibi buğday,yağmur gibi sebze getirecek, demiştim..' 
Gılgameş'in yolu önüne duran yüce Utnapiştim, 
Buyruğu alınca tan yeri ağarırken ev halkını acilen toplar
Zifti,çivileri çocuklar genç yaştaki yağız delikanlılar getirir
geriye kalan gerekli ne varsa hepsini erkekler  temin eder
Beşinci günde geminin omurgasını oturtur güverteleri ayırır,
İçlerini tahılla doldurur yeterince erzak aldım götürdüm
Halka öküz ve her gün koyun kestirdim
Gemi ustalarına kana kana içmeleri için içecek sundum
Sanki güneş yeni burcuna girmiş gibi çılgınca eğlendik
Yedinci günde gemi bitirilmiş,ustalar ve işçilerde bitmişti,
Ben de bütün altınları ve canlılar dan birer çift sağlıklı olanları
Arabalarımı,eş dost ve yakınlarımı bana inananları
Yabani ve evcil hayvanlardan birer çift aldım
Ve tekneyi yürütecek ustaları zenatçıları buldum
Şamaş'ın bana 'Akşama fırtınanın birincisi varıp 
Yıkıcı yağmuru yağdırdığında gemiye binip
Her yanı da sımsıkı kapat' diye 
Tembihlediği an gelip çatmıştı işte
Aniden karanlık bastırdı gökyüzü karardıkça karardı
Öfkelendikçe öfkelendi ateşten kırbaçlarını şaklatıyordu gök Tanrı
Gökyüzündeki tüm denizleri boşaltın diye emirler veriyordu meleklere
Hava zifiri karanlıktı,korkunçtu,insanlar çığlık çığlığa kaçıyordu her yere
Gemiye binip her yeri kapattım tufan öncesi hazırlıklar tamamdı 
'Tan yeri ağarmaya başlarken ufuktan bir kara bulut ağdı.
Bu bulut, fırtınanın efendisi Adad'ın bulunduğu yerde  gürledi. 
Habercileri olan Şullat ile Haniş, dere tepe aşarak başı çektiler. 
Daha sonra uçurumun tanrıları bir bir ortaya çıktılar.
Nergal, suları göğüsleyen engelleri yıktı. 
Savaş tanrısı  Ninurta, her şeyi yerle bir etti. 
Cehennemin yedi yargıcı, yedi at üstünde segirtti
Anunnaki, meşalelerini kaldırıp ülkeyi yaktılar
Kurşun karası bir alev cehennemine çevirdiler
Fırtına tanrısı, günışığının yerine karanlığı koydu;
Ülkeyi bir çanak çömlek gibi kırıp döktü, 
Umarsızlığın getirdiği  bitkinlik gökkubbeye yükseldi.
Bütün gün bora azıttı fırtınada insanlar havada uçuyordu
Yol aldıkça kudurdu, 
Halka düşmanmış gibi saldırdı, 
Kardeş kardeşi,anne çocuğunu gözü göremedi. İ
İnsanlar saman çöpü gibi suların üstünde yüzüyordu 
Tanrılar bile tufandan dehşete  kapılıp 
Göğün yedi kat arşına,uçtular
Anu'nun gökkubbesine  kaçtılar. 
'Altı gün altı gece boyunca yeller esti; sağnak bir yağmur yağıyordu 
Sel, bora ve su  taşkınları yeryüzünü kasıp kavurdu. 
Sel ve su taşkınları bir ordu olup saf kurdular
Kin ve öfkelerinden azgın boğalar gibi kudurdular. 
Yedinci  günde güneyden esen fırtına dinmeye yüz tuttu, 
Deniz  yatıştı, tufanın hızı kesildi. 
Yeryüzüne göz attığımda  her yanı sessizliğin kaplamış,
Bütün insanlar tanınmaz olmuş, yeryüzü çamura dönüşmüş 
Denizin yüzü, bir damın üstü gibi dümdüz uzayıp gidiyordu. 
Anbar kapağını açınca yüzüme bir ışık düştü. 
Sonra oturup saatlerce ağladım,içim üşüdü 
Çünkü sular dört bir yanı yıkmış harebeye çevirmişti. 
'Sonra ondört fersah ötede bir dağ görünmüştü
Gemi cudi dağına çatırdayarak oturdu. 
Dağda karaya oturan gemi yerinden kıpırdamadı. 
Bir gün geçti hep o dağın  tepesinde kaldı. 
Beşinci ve altıncı günlerde de  kıpırdamadı
Yedinci gün şafakla bir güvercin  salıverdim, 
Uçtu gitti neşeyle kanat çırparak dönünce yemini verdim
Ama konacak bir yer  bulamayıp geri döndü. 
Bir kırlangıç saldım ardından,sevinçle uçuverdi
O da eli boş geri döndü geldi. 
Bir kuzgun saldım gidiverdi 
Gitti, suların  çekildiğini gördü; 
Yiyecek içecek buldu kendine, geri gelmedi. 
'Bunun üzerine, tuttum, her şeyi dört yana savurdum,
Cudi dağının tepesinde  Tanrılara adak adadım. 
Yedi  kazan  kurdum. 
Üzerine odun, kamış, sedir ve mersin ağacı  yığdım.,
Tanrılar kokuyu alınca toplaştılar. 
Ama aralarına  Enlil gelsin istemediler. 
Çünkü hiç düşünmeden tufana yol açmıştı. 
İnsanların ortadan kalkmasına neden  olmuştu.' 
Enlil geldi  gemiyi gördü ve küplere bindi. 
Olanca kızgınlığıyla tanrılar; korkuyla sindi
'- Şu ölümlülerin arasında canını kurtaran çıktı mı
Hiçbiri ölümden kurtulamayacaktı diye bağırır ulu orta 
Bunun üzerine kuyuların ve kanalların tanrısı Nimurta:
'- Ea'yı araya katmadan hangi tanrı kendi iradesiyle bir iş yapabilir
Her şeyi bilen Ea da Enlil'e seslenir
Böyle düşüncesizce insanları uyarmadan bir tufanın
Oluşmasına nasıl yol açtığını sormuş,yanında olmuş insanın
Onu bütün tanrıların önünde  suçlayıp utandırmış bir güzel. 
'O zaman işte....' diye sürdüren sözlerini Utnapiştim. 
'Enlil,  gemiye yöneldi,arkasından yetiştim
Karımı da, beni de elimizden tutarak  gemiye soktu. 
İkimizi de iki yanına diz çöktürdü. 
Alnımıza  dokunup şu sözleri söyleyerek kutsadı bizi:' 
- Geçmiş  günlerde, Utnapiştim bir ölümlü kişiydi. 
Bundan böyle kendisi  ve karısı,çocukları ebedi
Uzaklarda ırmakların ağzında yaşayacaklar...' dedi
Gılgameşi halk çok severdi onun hakkında herkes şöyle demiş
Yeryüzünün yaşayan tüm ülkelerini tanıyan Kral Gılgameş, 
Büyük bir bilgeydi,  sırları görür,görünmeyeni ufuk ötesini görürdü
Gizli şeylerle tanışıktı,bir olay olmadan önce öngörürdü
Bize tufandan  önceki günleri hikaye eden oydu. 
Uzun bir yolculuğa  çıktı.,yaşadığı hayata doydu
Çalışmaktan, didinmekten bezdi ve yorgun düştü
Ve geri dönünce  tufan hikayesini bir taşın üzerine kazıdı.'
Ben Tanrı değilim ama tufanı taşlar üzerine güzelce yazdı
Ölümsüz ruhlara karışacağım diye halkına seslendi
Gılgameş ve Utnapiştimin hikayesi de burada sona erdi
İnsanlık kimbilir nice tufanlar,küçük kıyametler gördü...
Nihat Gülle
Şair ve yazar
Kayıt Tarihi : 27.10.2008 21:47:00
 
 
 
 
 Şiiri Değerlendir
Şiiri Değerlendir
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiir Sümerler zamanında yaşanarak taşlar üzerine kazınmış bir anıt üzerindeki sümer yazıtlarındaki sırların çözülmesiyle ortaya çıkmış olan gılgameş destanından alınmıştır.Nuh tufanıyla bire bir neredeyse örtüşen bu mitolojik efsaneyi şiire dönüştürmek uzun zamandır hayalimdi.İçimden bir ses Utnapiştim,Utnapiştim diye sesleniyor bu sese bir anlam veremiyordum.Bu şiiri kaleme alırken o sesi hatırlayıp gülümsedim.Destanın özüne dokunmamak için Tanrı ve tanrılar kelimelerini istemeden de olsa kullanmak zorunda kaldım.Gerçekte Allahtan gayri tanri ilah yoktur.Batıl ilahların tümünü reddeder islam dini tek tanrılı ve tevhid dinidir. Gılgameş destanında anlatılan benzer bir olay Kur'anda nuh tufanı olarak anlatılır.İnsanlık böylesi nice tufanlar görmüş ve bu tufanlardan sonra yeryüzünde tekrar insan nesli çoğalıp yayılmıştır.İnsanların olduğu gibi kavimlerinde bir eceli vardır ve zamanı geldiğinde yok olup giderler. Bu kader ölçüsüyle ilahi taktirle belirlenmiş ve Allah katında iş olup bitmiştir: M.Ö. içinci bin yılın başlarındaki eski Sümer ve İlk Hanedan Uygarlıkları'ndan önce bir çok önemli sitede su baskınları olduğu kazılar sonunda ortaya çıkmış. Bu siteler arasında, Şurrupak, Kiş ve Uruk da bulunmaktadır. Su baskınları, tarih öncesi son çağın, yani, arkeologların Jemdet Nasr Çağı'nın sonunu gösterir. Fakat bunların hepsinin de aynı çağda olduklarını doğrulayacak herhangi bir kanıt ele geçmemiştir. Sir Leonard Wooley'in daha eski dönemlerde Ur kentinde meydana geldiğini saptadığı bir su baskını, yalnız yakın çevreyi etkilemişti. Arkeolojik bulgular da büyük bir felaketi işaret etmemektedir. Ayrıca ilk sümer söylenceleri arasında da yıkımlara, yokolmalara yol açan bir su baskınına rastlanmamaktadır. Daha sonraki Sümer ve eski Babil yazılarında su baskını ve tufanın tanrılarca gönderildiği bildirilir. Tevrat'ta anlatılan 'tufan'ın, Gılgameş Destanı'nda anlatılanın bir kopyası olduğu düşünülebilir mi? Bunu kabulenmek, Utnapiştim'in olayı kendi ağzından anlatması, destanda tufana tanıklık etmiş ve onu yaşayıp gözleriyle görmüş bir kişinin gerçekte varolduğunu kabullenmek değil midir? Tufan hikayesi, Sümer edebiyatındaki Gılgameş çevirisinin bir parçasını oluşturmuyordu. Kutsal kitaplarda anlatılan tufan olayının baş kişisi Nuh'la ortak özellikler gösteren 'Ziusudra' adlı bir kahraman üzerine kurulmuş, bağımsız bir şiirdir. İkinci bin yılın ilk yarısından; yani, Eski Babil Krallığı Çağı'ından kalan aynı konudaki 'tufan' şiirinin kahramanı ise, Atrahasis'ti. Bu şiirde tufan, insanları yoketmek için tanrılarca gönderilen felaketler dizisinin sonuncusu olarak gösterilir. İki hikaye arasında varolan görüş açısı ve amaç farklılıklarını en iyi belirleyen bölüm, Tufanın bitişi'dir. Yalnız, Utnapiştim Gılgameş destanında bir tür yarı ölümsüzlüğe kavuşurken Nuh, ölümlü kalır. Gerçekte, binlerce yıl önce Doğu'da olağanüstü bir tufan olduğu kesinlikle anlaşılmıştır. Eski Babil'in tabletleri geminin nerede bulunması gerektiğini kesinkes anlatırlar. Kur'an da Nuh tufanı şöyle anlatılır; Andolsun, Biz Nuh'u kendi kavmine gönderdik, o da içlerinde elli yılı eksik olmak üzere bin sene yaşadı. Sonunda onlar zulmetmekte devam ederlerken tufan kendilerini yakalayıverdi.' (Ankebut Suresi, 14) Hz. Nuh, Allah'ın ayetlerinden uzaklaşarak O'na ortaklar koşan kavmini, sadece Allah'a kulluk etmeleri ve sapkınlıklarından vazgeçmeleri konusunda uyarmak amacıyla gönderilmişti. Hz. Nuh, kavmine Allah'ın dinine uymaları konusunda defalarca öğüt verdiği ve onları Allah'ın azabına karşı birçok kez uyardığı halde, onlar Hz. Nuh'u yalanlamış ve şirk koşmaya devam etmişlerdir. Bunun üzerine Allah Hz. Nuh'a, inkar edip zulmedenlerin suda boğularak azaplandırılacağını ve iman edenlerin kurtarılacağını haber vermiştir. Kuran'da Nuh kavminin helak edilişi ve iman edenlerin kurtuluşu bir ayette şöyle bildirilmektedir: 'Onu yalanladılar. Biz de onu ve gemide onunla birlikte olanları kurtardık, ayetlerimizi yalan sayanları da suda-boğduk. Çünkü onlar kör bir kavimdi.' (A'raf Suresi, 64) Sözü edilen azap vakti geldiğinde, yerdeki su kaynakları, şiddetli yağmurlarla birleşerek dev boyutlu bir taşkına neden olmuştur. (En doğrusunu Allah bilir) Kuran'da Allah'ın, Hz. Nuh'a helak öncesi şöyle vahyettiği bildirilmektedir: 'Böylelikle Biz ona: 'Gözetimimiz altında ve vahyimizle gemi yap. Nitekim Bizim emrimiz gelip de tandır kızışınca, onun içine her ikişer çift ile, içlerinden aleyhlerine söz geçmiş onlar dışında olan aileni de alıp koy; zulmedenler konusunda Bana muhatap olma, çünkü onlar boğulacaklardır' diye vahyettik.' (Müminun Suresi, 27) Hz. Nuh'un gemisine binmiş olanlar dışında -Hz. Nuh'un, yakındaki bir dağa sığınarak kurtulacağını sanan 'oğlu' da dahil olmak üzere- tüm kavim suda boğulmuştur. Tufan sonucunda sular çekilince gemi, Kuran'da bildirildiğine göre, Cudi'ye -yani yüksekçe bir yere- oturmuştur: 'Denildi ki: 'Ey yer, suyunu yut ve ey gök, sen de tut.' Su çekildi, iş bitiriliverdi, (gemi de) Cudi üstünde durdu ve zalimler topluluğuna da: 'Uzak olsunlar' denildi.' (Hud Suresi, 44)
 
 



TÜM YORUMLAR (1)