Sessiz, büyülenmişçesine bakıyordu ateşe.
Kahverenği tuğlalarla çevrelenmemiş,
güzel biblolarla süslenmemişti belki
ama bir teneke içinde de olsa onundu,
yalnız onun.
Şimdi onu ilgilendiren, ne büyük binalar,
ne de bu binaların küçük insanlarıydı.
Çömeldiği yerden uzanmış eli,
pembeleşmiş kulağı,
paçasından görünen ayak bileği,
kirli suratı ve üşümüş burnuyla,
tüm vücudu ve ruhuyla bakıyordu ateşe.
Belli ki burada değil. Düşlerindeydi.
Kimbilir, belki eline beslenme çantası tutuşturan,
okul sonrası doğru eve gelmesini tembihliyen bir anneyi,
yahut sakalları acıtsada onu öpecek bir babayı.
Ne kolaydı anne, baba düşlemek.
Bir köpek havladı, ardından birkaçı daha.
Sahip olduğu tek şeyi, ateşi
birden parladı ve çöktü.
Şimdi, siyah gözlerinde bir çaresizlik vardı,
iliklerinde donma.
İki parça kasa kenarı ve bir ayakkabı tabanı,
yeşertti anlık umudunu.
Ve mutlu olduğunu hissetti.
Ne güzel şeydi mutluluk, ne kadar yakın.
Sarıldı tüm benliği ile o ana.
Abisi konuşuyordu şimdi;
kedileri tekiri de sevmeliydi.
Nasıl oluyor da abisi her şeyi biliyor du?
Büyüyünce o’da abisi gibi olacak mıydı?
Televizyon gördü sonra,
bir kedi, nedensiz yere bir fareyi kovalıyor,
herşey kırılıp, dökülüyordu.
Hep sevmişti bu çizgifilmi.
Büyük bir tangırtıya çevirdi siyah başını,
karanlıklar içinde bir başına bir sarhoş
tekmeliyordu önündeki tenekeyi.
Sanki her tepiğinde yaşamı sorguluyor
ve cezalandırıyordu.
Geleceği gördü sanki.
Kısa bir an sonra, karanlık sarhoşuda yuttu.
Gözlerini önüne çevirdiğinde,
ateşini can çekişirken buldu.
Şimdi hüznü ve acıyı yaşıyordu.
Yabancısı değildi ama
ne dayanılmaz şeydi bu anın hüznü
ve ne kadar gerçekti.
Can çekişen sokak köpeğinin çırpınışları gibi
faydasız, son bir umutla,
son bir kez alev,
teneke dışına taştı
ve söndü.
Sahip olduğu tek şeyi, ateşi
yitirmişti.
Şimdi bir gülümseme vardı kirli dudaklarında.
Bir türlü hissedemediği ellerini,
köşesi delik ceplerine soktu,
dizleri karnındaydı,
başı kaldırım taşında,
sırtı duvarın dibine yapışmış,
kıvrıldı.
Gözleri güzel düşlere kapandı.
“_ Ne o hastalanmış mı benim yavrum? ” diyen annesinin sesi
“_ Bak amcası büyüyünce doktor olacak benim oğlum”
diyen babasının sesine karıştı.
Sobanın başında, kediyi iten abisinin eli, o’nu çağırıyordu.
Sıcaktı,
her yer sıcaktı.
Babası, annesi, abisi, herkes ama herkes
o’nu çağırıyordu.
Mutluydu hiç olmadığı kadar.
Büyük bir gürültü ile şimşek çaktı.
Az sonra yağmur yağıyordu.
Ama yerdeki, ıslanan küçük beden,
istifini bile bozmadı.
Sabahın ilk ışkları,
çocugun cansız yüzünde,
alaycı bir gülümsemeyi asılı bırakmıştı.
30 Aralık, Cumartesi, 95
05:26, Üsküdar
Kayıt Tarihi : 13.3.2009 15:24:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Bülent Soydan](https://www.antoloji.com/i/siir/2009/03/13/usuyor-7.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!