Mukadderat! Her şeyim ama her şeyim mukadderat…
Tipiye tutulmuş kuşlar düşer önüne ayaklarımın,
Acırım onlara kendime acır gibi.
Fırtına silip gitmiştir tutulacak dalların izlerini
Ve ağaç kovuğuna dönmüştür kirli oyunlar.
Sığınamam kurum tutmuş ocakların dudaklarına.
Başka bir adresin yolunda olsam da
Parmak uçlarımla çalarım yüreğinin kapısını.
Sen ise şubat soğukluğunda,
O tarihsiz ve şekilsiz duvarların altında,
Küskünlüğün resmini çizersin acınacak dalgınlıklarına.
Ruhlarını teslim edersin hoş-kadem günlerin,
Nirvanalar tükenir yüreğinde… Ve demlerin
Sürükler seni, mukadderatın olan duanın ellerine;
Duymazsın çalışlarımın feryatlı nağmelerini,
Sırra kadem basar seslerim, söze karışır kara tipi…
Korkak! Herkes değil yalnız sensin korkak…
Eteklerine saklanmakla kurtulamazsın ki
İçindeki newroz ateşinden.
Ben Kawa’yım sevdamla benliğini çekiçleyen.
O seslerim ki kıracak zincirlerini tutsaklığın
Ve boğazında düğümlenmiş tutkun ve yangın,
Dikecek o kızıl bayrağı, yüreğinin Araf’ına.
Ey ürkek ve gökçek insan!
Eğer donuksan
Ve baharlı yaşamları tadamadan,
Yüreğin buzul çağların dağlarında tutsak kalmışsa
Ve hasretin adıysa menzilindeki liman,
Kaybedecek bir şeyin kalmamış demektir.
Artık kopma zamanı gelmiştir saklı tutulan fırtınanın,
Duanın ellerinden dökülebilirsin tespih tanesince
Ve dikebilirsin cehennem narından demetleri;
Uşaklık eden mukadderatın, hasretler doğuran adresine.
Yolunu şaşırmış kuşların sonları karşılar mukadderatı,
Yüreğinde bereler açar hasretin acısı;
Seni ve beni ateşlerde bırakan hasretin sancısı…
Kayıt Tarihi : 22.1.2009 11:03:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!