Doğu ekspresinin acı düdüğüyle
Haydarpaşa garı karşıladı seni
Gözlerinde biraz şaşkınlık
Biraz merakla indin trenden biraz tedirgin
Bir elinde anacığının hazırladığı
Ama bir türlü yiyemediğin azığın
Yağmurlu bir günde ölmek isterim
Tabii yaradan kabul ederse
Ağlayanların gözyaşlarını görmemek için
Birde kendim için hüzün olsun diye
Beni çok uzaklara gömün çok uzaklara
Başımda selvi istemem kavakta
Bu gün on ekim ikibinyedi
Tatlı ama serin bir rüzgar var istanbulda
Beni yalnız bırakmayan karanlık bir gece yine
Bayrama iki gün var baba
Seni caminin kapısında beklemiyorum artık
Sen yoksun bende gitmiyorum
Sen bana sakın üzülme sevgilim
Aldırma hüzünlü bakışlarıma
Ben ittire ittire götürüyorum hayatı
Bilinmezliği bile
Sen üzülme suskunum diye
Gecenin yarım karanlığında yazıyorum
Seni ne kadar özlemişim baba
Bugün çakmağın ve yakın gözlüğün geçti elime
Sen kokuyorsun kalbimde
Deniz diye bağırmanı hatırladım
Sonra sarılmanı oniki yaşındaki kafama
Tek başına kalırsın
Kara bulutlu bir gökyüzünde
Daralır yüreciğin umursamazsın
Keskin bir rüzgar vurur yüzüne
Isınmayan ellerin üşür yanarsın
Sevdaların gelir gözünün önüne
Ben sevgimi mevlana gibi dağıttım
Yüreğimi ellerinize serdim
Gözyaşlarınız ben oldum aktım
Acınız benim dedim sarıldım
Ama siz sevmediniz beni
Önce kanımdan olanlar sevmedi beni
Yalnızım bu gün kendimle hesap günü
Bir parkın dar yollarında yürüyorum
Yüzüm donuk başım aşağıda düşünüyorum
Nerden başlar bu hesap diye
Bir el dokunuyor elime
Kara kuru şalvarlı bir çingene
Sisli bir istanbul sabahı
Gökyüzüne kaldırdı kafasını esmer adam
Bulut güneşin üstünü örttü
Adam kafasını yere indirdi
Gözleri donuk ve yorgun
Karıncalar yuvalarına kaçıyordu
Kırmızı sökerken şafak
Ben suskun kalbim slogan
Gelincik tarlasında beyaz gün
Ve kırmızı ölüm
Ayaklarımda memleketimin çamurları
Kafamda ağır bir miğfer
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!