dünde kalan dünü düşünmeden hep bugüne hep bugüne dair yaşamak.
geçmişi fotoğraf karelerine sıkıştırmadan,
duvarlar çıplakken daha güzel derken, ve
canın sıkıldığında albumlerin sayfalarını karştırmadan,
hatıralara inat.
hiçbir şeyin tadı baki değilya yaşıyor ve geçiyorum
çayın içinden ayırabilir misin şekeri
karıştı dost düşman birbirine
kraldan daha kralcı cellat
gözünü kan bürümüş
hain ve arsız
biri okudu, herşeyi bildim sandı
biri gördü, hepsi benim sandı
biri güçlü, herşey benim sandı
biri güçsüz, hiçbirşeyim yok sandı
biri topladı, bunu ticaret sandı
Ne kadardır buradayım bilmiyorum... Burası çok karanlık anne, güneş görmeyeli ne kadar oldu? ! Zaman mefhumu kalktı benim için. Göz ucuyla kılıyorum namazlarımı,vaktin ne olduğunu bilmeden. Göz ucuyla kılıyorum çünkü namazın farzlarını yerine getirecek durumda değilim. Sonra birden içeri giriyorlar; sanki elim, kolum, bağlı değilmişçesine, kalabalık bir şekilde. Hepsi birden vuruyor. Nerem kanıyor ayırt edemiyorum artık... Yapılanların bir kısmının farkına bile varmadan bayılıyorum. Baygınlığım kahkahalarla son buluyor çoğu kez. Bazen de, yan mahsenden arkadaşım Ahmet'in çığlıklarıyla kendime geliyorum. Çok üzülüyorum anne Ahmet'e. Benim de canım yanıyor fakat bağırmıyorum, çığlıklarım karışmıyor bu mahsenin duvarlarına. Onları daha da sevindirmemek için, var gücümle susuyorum...
Bu topraklarda mı doğmak bizim suçumuz anne! Başka coğrafyalarda müslümanlar, umreye ve hacca gidiyorlarmış. Orada bize de dua ediyorlardır değil mi? Biz hiç gidemeyecek miyiz anne? Baygınlığımın arasında bazen tavaf ediyorum. Rabbim rüya da olsa, gösteriyor bana evini. Hacerü'l-Esved'i öpüyorum, Resulellah öptü diye. Lebbeyk Allahumme lebbeyk diye haykırıyorum. O sıra melekleri görüyorum, mahsenin duvarlarında. Yüzümü, gözümü siliyorlar ve bana yapılanlara şahit oluyorlar.Acziyetimi ve halimi Rabbime şikayet ediyorum.
Anne eşim hamileydi,sanırım ben doğacak çocuğumu göremeyeceğim. Eğer kız olursa ismini Fatıma koysun Fatımatu'z-Zehra ahlakı Fatıma annemize benzesin diye. Erkek olursa babamın bana verdiği taşı ver ve Ona de ki: 'Bu taş, babandan sana mirastır; ona da babasından kalmıştır. Bu taş elimizde olduğu sürece Filistin bizimdir.'
Hz.Hubeyb geliyor aklıma, hani sen anlatmıştın ya; şehid olacağını anladığında 'Allahım selamımı Resulune ulaştıracak birini bulamadım. Ne olur selamımı Resulüne SEN ulaştır.”diye dua etmiş. O sırada Peygamberimiz de ashabıyla sohbet etmekteymiş. Cibril gelmiş ve selamı getirmiş Peygamberimiz sohbeti kesip 'Ve aleyhisselam' demiş.Sahabeler: “Kimin selamını aldın, Ya Rasulellah” diye sorunca, “Kardeşiniz Hubeyb’in selamını aldım, müşrikler onu şehit ettiler”demiş. Şimdi bende dua ediyorum. Benim bu düşüncelerimi sana ulaştıracak kimse yok burda 'Ya Rabbi anneme dileklerimi ulaştır.' Amin.
Bunları ulaştırırsa sana O melek
üzülme, olur mu anne, üzülme.
Gecen senenin bu günüydü.Geçen sene cumartesiydi bu sene pazar tek fark bu sanırım.Geçen senede, gecede dolunay varmıydı acaba? hatırlamıyorum.Tam bir sene olmuş bu gün, bu şehre geleli.Ne çabuk geçti mi demeliyim, geçmek bilmedi mi? isminde de olduğu gibi geçen seneydi, geçti....Şehre ilk girdiğimde gözüme çarpan şey kaleydi.Mardin kalesi.Bütün heybetiyle durmaktaydı karşımda.Şimdi içindeyim kalenin.Ne hatıraları var acaba neler gördü neler ve kimlere mesken oldu bu kale.Yunus peygamberin bile bir süre kaldığı söyleniyor.Ne krallar ne prensesler yattı bu taştan duvarlar arasında ve kim bilir mardinin en yüksek tepesinden bakınca mezoptamyaya ne kadar kibirlendi acaba insanoğlu.Çünkü bir sığınak gibi kale burdan bakınca insan, herşeyden korunur sanıyor.Ölümdende korur mu kale? .Hemen aklıma ayeti kerime geliyor: ' Nerede olursanız olun, ölüm size ulaşır. Hatta sağlam kalelerde bulunsanız bile '
Demekki kale koruyamıyor Ölümden.
Sadece insanlar için değil,evler içinde sığınak gibi kale.Kalenin yamacına sıralanmış bir şekilde duruyor hepsi tıkış pıkış ve kenetlenmişler birbirlerine.Sanki bir şeyden korkup siper almışlar.Sebebi ney acaba bu korkunun?
Ucuna bi masa kurup oturdum.Yanımda bi paket sigara bir demlik çay.Birde, bir ihtiyar olsun isterdim, yüz küsür senedir dünyada olan benden daha çok yağmur ve kar değmiş vucuduyla, saçı sakalı ağarmış elinde bir baston ve herşeyi benden çok yaşamış bir bilge.Ama ben, ne soru sorayım nede konuşayım istiyorum O anlatsın uzun uzun hemde hep aklımdakileri anlatsın beni bana anlatsın istiyorum.Karşılık vermeden, araya girmeden dinleyecek kadar vaktim var bu gece.
Anneler günü bu gün.Birileri ilan etmiş bizde uyuyoruz bu ilana.Zaten hayatımızın bir kısmı başkalarının ilanlarına uymakla geçmiyor mu? Anneler...., dünyaya gelme sebeblerimiz.Bir parça düşünüyorum beni dünyaya getiren aneneyi ve sonra belki bir gün çocuğuma anne olacak anneyi ve sonra diğer anneleri.Kutlu olsun anneler gününüz.Aradım annemi, gününü kutlamak için.Benden önce davranmış biri (ortağım,dostum,kardeşim) bir hediye yollamış.Saol kardeşim inceliğin için.
Burda geçirmem gereken az bir zaman kaldı belkide buraya ait olmadığım için alışamadım buraya.Belkide birilerine verdiğim ödünç bir zamandı bu sene.Kimin mennuniyeti içindi? bilmiyorum.Bir başkasının omzuna koyduğu yıldızlar beni niye ilgilendirmeliydiki bu kadar? Değişmesi gereken ne çok şey var diye geçiriyorum aklımdan.Değiştirecekmiyim,değiştirebilecekmiyim yoksa değişecekmiyim.Yada değiştirmek için çaba gösterecekmiyim.
Geldin mi
Benim için mi geldin
Tamam
Benimde gitmem lazım
Gelmeseydin ben ölürdüm
Gitmesem sen!
kaçıncı kez oturuyorum masaya
bu soruyu çözmek için
üç bilinmeyenli bir denklem bu
'ben'
'sen'
'biz'
bir meleğe can alma görevi verildi ve
adına Azrail dendi
ismindeki ürkütücülük yaptığın işten mi kaynaklanıyor
yoksa seni bir gören tarif eden mi var
hep bir mazeretin oldu
Her şeyini alabilirim senin
Sen bilmiyorsun bu oyunu
Hiç saklamaya çalışma elini
Gözlerin söylüyor elindekini
Boşuna blöf yapma
Rest çekmenin hiç sırası değil
titrek bir mum alevinde gece
ışıkları kim söndürdü anne
gece giz, giz gece
bir çok şey tek hece
örtüldü ihanetlerin üstü
puslu hava kurtlara göre
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!