Şimdi rüya gibi geliyor bana ayrılığın. Karabasanların da içinde olduğu kötü bir rüya. Geçtikçe zaman, berraklaşıyor karabasanlar.
Kırklı yaşlara merdiven dayamışken geçmişi süzüyorum.
İçinde senli resimler ve resimlerdeki yokluğuma kızıyorum. Siyah beyaz ortak tek bir resmimiz vardı, kağnının üstünde, saçlarımız uzuncaydı. Yedi–sekiz yaşlarıydı belki. Çocukluğa dair duygular var yüzümüzde. Gelecekten habersiz. Sanırım o tek ortak fotoğrafımız.
Dönersen bir gün o uzun saçlardan ve o çocukça masumiyetleri görmeyeceksin
Dostlarım, kardeşlerim, küçüklerim, büyüklerim, komşularım velhasıl bilcümle insanlar, beni benden dinlemenizi istedim.
Okumam yazmam yoktur. Ama benim dilimden CİNO’nun kaleminden okuyacaksınız.
Bu öykümde sadece kendimi anlatmak istedim
Adım: İsmet
İçimden, usulca yağmur çiselir gibi hüzünlere gömüldüm
Belki de yapamadığım onca şeyin verdiği ızdırapla
hiç kimseye hiçbir söz söylemeden
için için acıyı içimden hissediyorum
Bizlere duyduğun özlem, hissettiğin sevgi yüreğimde saklı bir gül bahçesi gibi kalacaktır.
Bırakıyorum bedenimi
Terk ediyorum duygularımı kucaklayan düşüncelerimle
Ölümlülüğü, maddeyi, yarını, şimdiyi
Bulutlarda gezinmek istiyorum şimdi
Yalnızlığım;
Karanlığın insanı delirten bir ihtişamı vardır
Yıldızlar aydınlık fikirler gibi havada salkım salkım
Bu gece dağ başları kadar yalnızım (1)
” Benim gibi bağrı yanık, gözü yaşlı biri var mı acaba ” diye sorarsın bize. Seni bildiğimden beri kendi bağrımı ve gözyaşlarımı hor görürüm. Seninki gibi bağrı yanık ve saf gözyaşı mı var. Çok şükür ki gariplikte sana yoldaşım. Lakin dertliden dert sorulur mu?
“Bir garip ölmüş diyeler, aradan üç gün geçtikten sonra öldüğümü duyarlar. Böyle benim gibi bir garip soğuk suyla yıkayalar. ” Demini aldığın badeden bize de nasip oldu çok şükür. Garipliğinde yitip gittik
“Karlı dağların başındaki salkım salkım duran bulut, Saçını çözüp de benim için gizli gizli ağlar mısın? ” Dar-ı divandayım, yüzüm hicapta. Hâşâ, utanılacak amelim yok. Lakin onun yüceliği nazarında başımı kaldıracak kadar yüzsüz müyüm?
Ey Yunus, ey sevgili, “Ey dost, seni severim. Canımda yerin vardır. Gece gündüz uyunmaz şaşılacak hallerim vardır. ” Aşkından bana bir bade ver. Sarhoş dolanayım tüm cemlerde. Sevgilinin aşkıyla sarhoşken girdiğim her meyhane ibadethane olur. Zira onun nuruyla hangi yer, hangi kişi karanlıkta kalabilir.
Sevgiliye duyduğun özlemde hasretleri yaşadık. Kor olup yandık. Birde bin; binde bir olduk. Mademki aşk, imandır; mademki gönül cemaattir, sen benim imanım ol ben de senin cemaatin. “Bizim için aşk imam, gönül de cemaattir. Kıblemiz dostun yüzüdür ve namazımız da devamlıdır. ”
Sevgilinin aşkıyla dolup, ırmak gibi coşmuşsak ve her daim “canımızdaysa” o sevgili, beş vakit nasıl yetsin ki bu aşkı-ı Kübra’ya. Onsuz geçen tüm vakitlere yazık değil mi?
Onun aşkına kavuştuğunda, terki terk ettiğinde ne manası kalır cennetin ne de korkusu kalır cehennemin. “Varlığı ve yokluğu terk edenin aklına korku ve umut gelmez. Onda ilim ve amelin sığacağı ne terazi ve ne de sırat vardır ”
Geldiğimde,
Küçük ellerim, küçük düşlerim ve küçük bir dünyam vardı
Yürümeye başladığımda önce ellerim, ayaklarım ve sonra düşlerim büyüdü
Emeklemekle başladım yaşama, yürüyerek devam ettim ve sonra koşmaya başladım
Küçük, küçücük, minnacık parmaklarıyla dokundu avuçlarımın içine.
Avuçlarım alev,
Avuçlarım hasret,
Avuçlarım hüsran,
Avuçlarım paramparça yüreğim gibi.
Bir sabah vakti daha tan yeri ağarmadan bir bir ayrıldık ana kucağından
Şafağın serinliğinde yüreğimiz buz keserek ve arkamıza bakmadan nasıl da ayrıldık
Baka bilir miydik ardımıza? Nasıl da dolmuştu gözlerimiz
Düğümlenmişti boğazımızdaki kelimeler
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!