ULU ÇINAR
Burada yaşamak yasak, orada ölmek yasak mı baba?
Bir garibim bu gün ne geçmişte ne bu gündeyim. Kökünden ayrılmış ağaç gibi asılı kalmışım toprağın üzerinde
Boğazımda bir düğüm büyüyor git gide
Ne desem nereden başlasam bilmiyorum
Ne yerde ne gökteyim
Ah babam ah bu gün senin derdindeyim..
Harırlıyorum da; Sana ait eşyaları dağıttılar bir gün, ne kolay dağıttılar. Hiç olmamış, üzerlerine titrememiş, tozlarını almamışsın gibi. Telefonuna dokundum; yeşil telefonuna, onunla kaç acı haber aldın bilmiyorum, Kaç gece sabahladın başında? parmaklarının izi, ellerinin kokusu duruyordu hala her karesinde.
Ciğara tabakanı, gözlüğünü, muhtar çakmağını ben aldım. Şiirlerini bulamadım, ‘’taş plaklarını kırmıştılar zaten, gözlerinin önünde modası geçmiş’’ diye.
Biliyor musun babam onlar antika şimdilerde, gramofonu kardeşim aldı, radyonu abim, Dengbej’lerin dağılmıştı senden sonar farklı farklı yurt köşelerine...
İçim acıyor her fatu ra gelişinde, ismin yaşıyor ama sen yoksun. Aldın sesini, gülüşünü, gözyaşını geçtin karşı tarafa. Hiç rahat etmedin babam bu dünyada, umarım ödülün çok olur ebedi mekânda.
Ağarmıştı o gür saçların evlat acısından, sararmıştı parmakların sigara dumanından.
Sebebini biliyorduk…o yüzden dur diyemedik.. yüreğin yaralıyı, üstüne gelemedik...
Uzun uzun bakardın gittikleri yola, vuslatı bekleyen aşıklar gibiydi bekleyişlerin, gün sayar gibiydin parmaklarınla...
Gittin diyorum ya
Aslında içimdesin, tam şuramda sol yanımda,
Sesin kulaklarımda,
Kirpiklerin gözlerimde,
Öğütlerin aklımada,
Yaran yüreğimde…
Ah ulu çınar; elbiselerini dağıttılar kırkın çıktıktan sonar...
Bilmiyorlardı ki, o elbiseler uymazdı hiç bir cüsseye.
Giyinmeleri için sahip olmalıydılar seninki gibi bir yüreğe...
Anlattılar tabut dahi yokmuş sana göre, uyduruk bir şeyler yapmışlar o dağ gibi gövdene.
Sahi babam sen dağ gibimiydin! yoksa öylemi gelirdin gözlerime? Bilmiyorum babam bilmiyorum bildiğim tek şey çok özlüyorum. Akasya ağacının altında durdu bir süre ahşap masan, sandalyen. O dünyaya değişmediğin küçük meyve bahçeni korudu annem, sen varmışsın gibi direndi annem..
Ama senin yokluğun büktü belini ‘’ulu çınar gitti benim nazım bitti,’’ dedi durdu.
Bir akşam üstü dayanamadı daha fazla kan beynine vurdu, mahkum oldu yatağa.
Gözleri kapıda ve sana kavuşacağı günü bekliyor şimdi büyük bir sabırsızlıkla...
Hatırlıyor musun Babam bir gün hastalanmıştı annem? Sen bir defter dolusu şiir yazmıştın kaybetme korkusuyla.
İyi ki görmüyorsun bu hallerini babam, çıldırırdın yoksa…
Annemin hastalığına yanlış teşhis koymuştu doktor ve yanlış ameliyat yapılmıştı, hatayı düzeltmek için tekrar yeni bir ameliyat gerekli denmişti.
Sen dalmıştın doktorun odasına: ‘’Şunu bil ki doktor bey, hayat arkadaşıma bir şey olursa, dünyayı dar ederim sana’’ deyip vurmuştun yumruğunu masasına. Bir şey olmadı babam çünkü sen vardın arkasında…
Şimdi sen yoksun ya; hali perişan, hali darmaduman. Gülen gözleri, edalı tavırları artık yok.
Yüzünde kocaman bir masumiyet asili; utanıyor, çekiniyor
Sen bir defa da gittin, o günde bir kaç defa ölüyor...
Tutmuyor elleri, götürmüyor ayakları, donuk donuk bakıyor o ceylan gözleri.
Söyledim ya babam iyi ki görmüyorsun bu hallerini oysa ne çok isterdi, kollarında ölmeyi…
Nimet Öner
Nimet Öner
Kayıt Tarihi : 31.12.2013 17:49:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Baba'm,ulu çınarım; yokluğunun 24.yılı. Yokluğunun dayanılmaz sancısı yine sardı bedenimi. Devirdiğim yılların yokluğuyla kalakaldım. Yokluğunla devirdiğim 24 yılın her anı,her dakikası bir yumruk gibi oturdu boğazıma. Özlüyorum ve seni rahmetle anıyorum. Rahmet'in rahmeti hep üzerinde olsun. Seni seviyorum...
Ana gibi yar olmaz derler tamam da ya baba için niye özlü bir deyiş yoktur.. ?....Kelimeler yetmez. Biliyorum.
Saygılarımla
SAYGILARIMLA:
RR.AKDORA
TÜM YORUMLAR (17)