ULU ÇINAR
Ey ulu çınar
Ey usluluk hapsinde rüzgar
Ey kavmim
Ey ben ve sen
Dört bir yana nöbet var
Ellerde kalmış çatı katlar
Parmaklarda yıkanmış pınar
Her geceye gündüz esamisi
Bir leylek uçuverdi
Şu gördüğün atlılar ziyaretçisi
Pencereye ait dışarı düşünceleri
Bazen anlatır gece gördüklerini
Anlatmak ayrı anlamak başka
Güneş gözlüklü dolunay
Geçmişe örtü güne bulut
Gel gitler tüm zaman müridlerini
Salıverse allı yeşilli
Doluverir duman her boşluğa
Zurna mihmandarlığa yol keser
Kimseler kimesneler
Kim kimi kiminle tanır
Kime benzeyen kimi nesneler
Ey kavmim
Ateş suyu neden sevsin
Şavkına ihanet
Varlığına yokluk eklesin
Ey ulu çınar
Fecaat bir düş vurgunu yansıtır
Elinde tuttuğun
Acemi çocuklar
Gülücük yarası taşır
Kayıp hazineler
Adını unuttuğun
Nice çakır dikenler
Zaif kara kuru esmer
Bir dağ masalından türküler
Kuşlar uçuruldu
Güzel gözlü ceren vuruldu
Ey ulu çınar
Dallarına sızmış
Yapraklarında ıssızlanmış
Damıtılmış saf sular
Encam rüyasında sessiz kaynar
Derviş sabrında
Ey sen ve ben
Yürüyen minder gören gözlerimiz
Sonuna kadar açılış beklemez
Alıp gider seni derinden daha derin
Altı kapalı üstü açık dörtlüler
Külah makamında gezinir
Sonra diriler önce ölüler
Ey kavmim
Ben beni bilmem sen kendini nasıl bilirsin
Onulmaz yaralı dağ çiçekleriyle
Kandırılıp bana gelirsin
Ben yürek taşırım
Ben ve yarenlerim
Mangal adı bize öykünme sanatıdır
Ey ben ve sen
Atlarımız gökyüzüne salınsın
Yağmur bulutları annesiz babasız kalmasın
Yol kenarlarında yurt tutan
Bilinmemiş çiçekler açılsın
Ey kavmim
Sırmakeş emsalleri
Kürek mahkumluğuna
Madalyalar takılır sahtiyana
Bir o yana bir bu yana
Ey ben
Dağ zirvelerine ölüm fermanı
Gıcırtılı yeni amentüler
Bana naziredir
Her köşe başı seyyarında
Ey kavmim…
Hiçbirşey yapma ve yapmama hürriyeti tanınmıştır
Önü açık ardı kapalı zaman çıvgarlarında
Dün günah yazılı açık musluklar
Bugün kan kırmızı sevap akar
Ey usluluk hapsinde rüzgar
Soru gerekmez herkes kitaplı
Neler keşfettik bir bilseniz
Yazdık bozduk değil hem bozduk hem yazdık işte
Kitaplar sıraladık
Bize bağlı anne adında
Nemrut eli değmiş
Helva tadında…
Ey usluluk hapsinde rüzgar,,,
Her yere yetecek gece var
Cendermeyim cenderme
Beni yolumdan dönderme
Tik tak, tik tak
Yat kalk
Secdesi isyana ortak
Ey ulu çınar…Ey kavmim….Ey ben…
Nice tunçtan başlar bilirim
Ne idüğü bilinmezden gelmiştir
Ötesi berisi beridir ötedir
Yıllar boylu boyunca uzansada
Yağmur kuşları bile temizliyememiştir
Zulmün utandığı suçlar
Meydanlarda taş kesilmiştir
Akıl tutulması karanlığında
İnsanla insanlık arasına girilmiştir
Lanetin sadaka say ikliminde
İç batı ormanlarında yüceltilmiştir
Onca istiklalsiz ringler bilirim
Cinnet ve cennet
Yan yana getirilmiştir
Sarı ve mavi utanç içinde
Yüzyıllar ötesinden
Kızıl renkli tenekelere
Yeni şekil verilmiştir.
Güler yüzlü ırmaklar
Rahmet bulutları
Firavun potasında
Nice Yusuflar eritilmiştir.
Ey ulu çınar
Yanağında açan bahar
Ne olurdu gelip ellerimi okşasa
Gece uykuya dalarken
Topla dökülen yıldızları
Aç avuçlarını
Bad-ı saba güneşi ararken
Fecre karşı savur saçlarını
Rüzgarın dolaşsın
Gül rengine boya
Bulunca yar olanlarını
Kırmızı olmasın, illa beyaz illa beyaz
Bitmiyorsa bulutların düğünü
Tut sıkıca canını yak biraz
Açıver maviliğe gökyüzünü
Çimdikle yedi uyuyanlarını
Serçelik öğretilmiş çocuklarını
Gözlerini açık tutarak
Salıver destanlara
Şahin bakışlı, kartalları anlatarak
Ey Ulu Çınar
Susuzluktan acıkmış ağaçları
İçinde saklı ırmaklar yıkasın
Kaldırıp başın bakıver fecre
Yırtık gecenin şafağındasın
Yeter artık ayağa kalkasın…
İbrahim Durmaz
Kayıt Tarihi : 22.2.2024 15:02:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!