sana sularla varıldığını biliyorum
suyun suyla arındığını
insanın sudan ve sudan yaratıldığını
senin sularla geldiğini biliyorum
yürüyorum gözlerim ayaklarımda
dilim damağımda
kalbim her yanımda
bir sözcük harften sesten uzak
karışıyor kanıma
sesler geliyor gövdemden nasıl
elim dilim ve kalbim
yüklü gerilim
şimdi bu eti
bu kemiği yaşayacak kim
ağır ağır aydınlanıyor yüzüm karanlık yolum
gül açan bir şafakta
at sürüyorum aşk atı
ayakları şiirler okuyan güzeller biniti
oto yok otocu uykusunda
bu güneş her sabah her sabah
atlılara gülümser
bu güneş her sabah her sabah
atlılarla gülümser
biliyorum bir zaman vardı
güneş ay ve yıldızlar yoktu
yalnız su vardı
yalnız su sevilirdi
su bir aynaydı
sevgilinin yüzünü bize getiren
her dem taze getiren
bizin alıp sevgiliye götüren
su bir aynaydı
sırı toprak olan
ve buyruk verildi
“ey arz sularını yut
sen de ey sema yağmurunu tut”
sular kesildi
sular kesildi ve benim yokluğum başladı
gecelerim gündüzlerim başladı
yani karanlık ve ışık
gözlerimde mer’i oldular
hurma incir ve zeytin
buğday ve pirinç tane tane
sürülerle geldiler kelebekler ve kuşlar
o zamanlar çağırırdı sabahı horozlar
sonra şu ben olan benim serüvenim başladı
ayaklarım hareket etti
ağzımda büyük sesler birikti
ruhumsa susmayı tercih etti
bulutlar gördü beni
deniz yaladı tenimi
bahar o baş döndüren bahar
nice sevda mendilleri sundu
şehre vardım sesimi boyamak zorunda kaldım
bulvarda kül rengi rüzgarlar
alıp saçlarımı götürecek sandım
anladım ben bir ömrün tayfasıyım
geçiyorum soluk soluğa
eski yeni su yollarından
gurbet yollarından
gurbet yollarından hasret yollarından
ki ben bu yolları düşmeseydim
Şems’in döşeğine yüreğimi sermeseydim
Shakespare’de donup kalırdı hayretim
hayretim benim doru atım
dağları ırmaklar kadar bilen
ovaları bir ağustos susuzluğuyla içen
koşmanın onun kadar hiçbir şeye yakışmadığı
daha yazılmadan bestesini bilen şiirler gibi
ağzında bir tutam köpükle yaralı denizler gibi
çıkıp geliyor hasret yollarından
alıp beni götürüyor vuslat yurduna
suların aynasında büyüyen akasyalar
gibi özgür ve berrak vuslat yurdu
dökülüyor düşüncelerimin kuşu kurdu
simdi ben yollarla konuşuyorum
yollara danışıyorum yollara düşmeden
suya veriyorum kızarmış isyan çeliğimi
onun buharıyla taneleniyor bahçemdeki nar
emir öyleyse ateş ne yapsın ateş yakar ve su koşar
bıkmadan yorulmadan
bir tay gibi ardına dönüp bakmadan
su koşar
çünkü o her adıma bin kıymet verilen yerde
bir bekleyeni var
ben de karışıp damarlarımda suyun sesine
koşuyorum kendi özüme
farkındayım aşkın silahları var mavi
beni hayata taşıyan su
seven yürek mavi
su hava olur görünmez
hava su olur görünür mavi
bu görünür ve görünmez arasında
gizlenir ruhum
o sonsuz o masmavi sükûnet dünyasında
ey benim sırrım
şimdi zahir oldum
yağmurlar yağdı beni
yere düştüm
anladım bu eti
bu kemiği yaşayacak benim
Kayıt Tarihi : 29.6.2015 10:48:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
TÜM YORUMLAR (2)