Hekim Lokman sonbaharda kırlarda gezerken, bakıyor çobanlar süt sağmışlar içiyorlar. Süt o kadar kalın ki yağ bağlamış zor dökülüyor. Hekim Lokman diyor ki, eyvah bunların hiçbiri sağ kalmaz. Arada zaman geçer kış bitmiş ilkbahar başlamış, hekim Lokman gene kırlara çıkıyor merak ediyor, acaba çobanlar yaşıyor mu? Bakıyor ki, koyunlar kırlarda, çiçekleri taze otları koparıp yiyorlar, çobanlar da taze süt sağmış içiyorlar. Hekim Lokman bir kırlardaki çiçeklere bakıyor, bir de sütte bakıyor, kendi kendine diyor ki, vay be bunlar benden de hekim. Aslında çobanların hekimliğinden falan değil de, onlar karınlarını doyurmaya çalışıyorlar. Ben de hekimliğimden falan değil de şiirimin gelişine göre yazıyorum doktorlar bana kızmasınlar.
Üç meyveden ilaç çıkardı da
Şu üç meyve birçok derde devadır
Taze incir, kuru üzüm, çilektir
Şu üç şey de bir vücuda revadır
Salim kafa, sağlam mide, bilektir
Görünmek istersen daha genç çağlı
O zaman olmasın yemeğin yağlı
Duanın kabulü üç şeye bağlı
İman ile takva, bir de dilektir
Mülkün sahibi var, gerek yok gama
Küllü şeyi yetiştirir akşama
Anaların hepsi güzeldir amma
Fakat benim anam sanki melektir
Kişinin özünde olursa ihlâs
Babasına dahi etmez iltimas
Kimi altın işler kimisi elmas
Kimin işi ise kalbur elektir
Eğer kulun varsa biraz merağı
Azmederse yakın eder ırağı
Ölümdür insanın en son durağı
Sebep ne hastalık ne de felektir
Sözü fazla uzatmadan ne ise
Umarım ki herkes alır bir hisse
Bir vücudu şık gösteren elbise
Ceket, pantol, gömlek, bir de yelektir
Bugünün eşitse eğer ki düne
İşin seyri döner başka bir yöne
Çok çalıştı kavuşmadı bir üne
Çünkü Gürkani’nin şansı kelektir
Kayıt Tarihi : 11.8.2007 13:57:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Küllü şeyi yetiştirir akşama
Anaların hepsi güzeldir amma
Fakat benim anam sanki melektir
Şiirden anlayan şair, benim de annem bir melekti
Tam ozan tarzı.
Sohbet meclislerinde mendil elde, tatlılık ve sıcaklık dilde...
Gönüllere ve akla hitap edecek muhabbetten sonra biraz da düşündüren ve nasihat veren dörtlükler saz eşliğinde çalınıp çığrılır.
Sayın Gürkani bu geleneği sürdürmüşler.
Gayet de güzel olmuş.
.
Hemen hemen yazım hatası yok.
Sadece 3. dörtlüğün 2. dizesindeki "küllü" kelimesi yanlış yazılmış. Halk söyleyişi demeyelim. Yazıya geçirirken doğrusunu yazalım. Yani "küllî" olsun derim.
.
4. dörtlüğün 4. dizesi:
"Kimin işi ise kalbur elektir"
Ufak bir değişiklikle yerli yerinde olabilir.
"Kiminin işiyse kalbur elektir" Böylece 11 hecede sıkıntı olmaz.
.
Günün şiir ve ozanı Gürkanî Beyi gönülden kutluyorum.
Saygı ve selamlarımla...
"Mülkün sahibi var gerek yok gama"
"Küllü şeyi yetiştirir akşama" ifadelerinin birinci mısrası doğru iken ikinci mısrası Allah'ın; "O BİR ŞEYİN OLMASINI İRADE ETTİĞİ ZAMAN ONA OL DER ARKASINDAN O ŞEY HEMEN OLUR!" ayetine muhaliftir. Yani Allah zaman ve mekanla kayıtlı bir varlık değildir. Dolayısıyla da bir şeyi gerçekleştirmek için akşamı sabahı beklemez hikmetine muvafık düşen bir şeyi eğer isterse anında tahakkuk ettirir. Ayrıca her iş daha kainat yaratılmadan önce planlanıp kaderlerin ana kitabı olan LEVH-İ MAHFUZ'A kayıtlanmıştır. Olayların zamanı geldikçe de icra sahfasına konulurlar.Yani Allah-cc- bizim gibi bir şeyi düşüne, düşüne yapmaz ve ezelden verdiği kararların bir kısmının-haşa-yanlış olduğunun sonradan farkına varıp da onlarda tebdilat ve de tadilata gitmez.Onun içindir ki bir ayet-i kerimesinde; "BİZİM ADETULLAHIMIZDA BİR DEĞİŞME GÖREMEZSİN ÇÜNKÜ BİZİM İNDİMİZDE VERİLEN KARARLAR ASLA DEĞİŞMEZ!" buyurur.
4. kıt'anın 4. mısrasındaki" kimin işi ise kalbur elektir" ifadesinde bir eksiklik söz konusudur. Doğrusu şöyle olmalıdır. "Kiminin işi ise kalbur elektir".
5. kıt'anın 3. mısrasındaki "Ölümdür insanın en son durağı" ifadesi ile aynı kıt'anın 4. mısrasındaki" Sebep ne hastalık ne de felektir" beyanı da ne yazık ki doğru değildir. Zira insanların ahiret yolculuklarında ölüm en son durak değil ilerideki kabir, berzah, mahşer, mizan ve son durak olan kalacağı ebedi yurduna yol alırken uğradığı duraklardan bir durak ve merhaledir.
Allah imtihan sırrının bir sırrı olarak kainatta her bir hadiseyi mutlaka zahiri bir sebebe bağlamıştır ki sınav esnasında insanların iradelerini ellerinden alarak onları zorla iman etmeye zorlamış olmasın.Sebepler onun icraatına birer perdedirler. Perde araksında ise müsebbib-i hakiki olan kendisi vardır.Ölüm ve onun gerçeklemesine vesile olan melek-i mevt de sadece birer vesiledirler. Bunu ENFAL suresinin 17. ve 18. ayetlerinin meallerinde çok net olarak görebiliriz. Zira o ayetlerin mealleri şöyledir; "ONLARI ÖLDÜRDÜĞÜNÜZDE SİZ ÖLDÜRMEDİNİZ LAKİN ONLARI ALLAH ÖLDÜRDÜ!" " VE SEN-EY MUHAMMED! O TAŞLARI- ATTIĞIN ZAMAN ASLINDA ATAN SEN DEĞİLDİN VE LAKİN ONLARI ASIL ATAN ALLAH İDİ!".
Son kıt'ada ne yazık ki şair "Çünkü Gürkani'nin şansı kelektir" ifadesini kullanıp yine yanlış bir anlayışa imza atmıştır.Bir kere Allah'ın kader ve kazadan bahseden ayetlerine göre kainatta ne tesadüf ne de şans denen bir şey yoktur. Bunların varlığına inanmak onun vahdaniyet ve uluhiyet kaidelerine zıt düştüğü için şirktir.Allah mülkünün tek Halık'ı olduğu gibi aynı zamanda tek Malikidir de. Yani onun ne icadatında ne de icraatından şans gibi tesadüf gibi bir ortağı yoktur vesselam. Keleklik yapan şeytan ve nefistir. Çünkü onlar müzmin muhalif olmakla görevli birer sınav vesilesidirler.
Herkese hayırlı çalışmalar dilerim.
TÜM YORUMLAR (7)