İnsanoğlu nefes aldığı her an birşey ögrenirmiş,
Hayat çok güzel öğretmenmiş,
Bende öğrendim, kimseye güvenmemem gerektiğini, hayat kafama vura vura öğretti.
Hiç bir eğitim süreci yokmuşki sancılı geçmesin.
Sancılı anların birinde tanıştım o kadınla.
Güçlü kendinden emin dik bir duruşu var di.
Hani eskiler derlerdi ya,
Osmanlı kadını,aynı öyle ama buguluydu gözleri.
Göz kapaklarına çöreklenen hüzün, yüzüne, hatta mimiklerine yayılmıştı. Neydi yaşadıkları,
Hayat onu ne ile sınamıştı?
Çok merak etmiş ama soramamıştım.
Sanki içinde kanayan bir yara vardı, gülümsemesinin altında hissediyordum.
Kafamı dinlemek için geldiğim bir hastanede o kadınla tanışmam, tesadüf olamazdı.
Biraz kaderci bir yapım vardı.
Ve çok iyi biliyordum bu kadından almam gereken bir ders vardı.
Sonra kadına yavaş yavaş yaklaşmaya başladım.
Kafama koymuştum, arkadaş olacaktım.
Nihayet günün birinde, sürekli onunla tesadüf olmuş gibi yaptığım karşılaşmaları farketti.
Ve sordu bana
-Neden beni izliyorsunuz?
Bende kendisiyle arkadaş olmak istediğimi söyledim.
Gözleri dolu dolu olmuştu, neden dolmuştu gözleri ve neden bana tek bir cevap vermemişti?
Kafamda sorular ile çayımı alıp yerime oturduğumda, yine o kadını karşımda gördüm.
Elindeki şekeri uzatarak, bana bakıyordu sonra teşekkür edip aldım ve bu olay güzel bir dostluğun başlangıcı oluyordu.
o bana anlatıyordu hayatını, ben ona ama sanki yarım ve eksikti birşeyler yada ben başka şeyler duymak istiyordum.
Bir gün hastaneye yaşlı bir amca geldi. Beli bükülmüş,dişleri dökülmüş
Ve artık adını bildiğim dostum Ayşeyi görmeye gelmişti.
Ayşe hiç bir türlü görüşmeyi kabul etmeyip, birde amcayı kovmuştu.
Bu amca kimdi, Ayşe neden ona kötü davranıp kovmustu?
Amcayla konuşma kararı verdim, yine Ayseyi ziyarete geldiği bir gün, amcanın arkasından gittim.
Zorlukla yürüyor, iki adım atıp nefes alıyordu. Belli ki astım hatasıydı.
Tam amca diye seslenecektim, yere düştü ve çırpınmaya başladı.
O kadar korkmuştum ki, etrafta da kimse yoktu onu görmezden gelemezdim. Hemen nabzına baktım,
Atıyordu ve ağzında köpük vardı, aklıma geldi komşumuz Hayri amca'da böyle yere düşer, ağzına köpük yığılırdı ve karısı Letafet teyze, hemen soğan koklatırdı.
Bir hışımla ceplerine baktım evet soğan vardı. Hemen taşla vurup kırdım, koklattım, kendine geldi bana çok tsk etti.
Tam gidecekti ki!
Sordum Ayşe der demez ağlamaya başladı.
Lafımı bile tamamlayamadım ve neden ağladığını sorduğumda!
Ayşenin babası olduğunu ve Ayşeyi sevdiği adama vermediğini, Ayşenin de düğün günü adamdan kaçarken, merdivenden yuvarlanıp travma sonucunda hafıza kaybına uğradığını, amcanın'da onu Akıl Hastanesine yatırdığını, aradan yıllar geçince Ayşenin hafızasının geri geldiğini ama asla amcayı affetmedigini öğrendim.
Ah Ayşe ah..!
Yüzündeki her çizginin, ahını bu hayat sana nasıl ödeyecek bilmiyorum ama okadar haklısın ki, bende olsam affetmezdim.
Hayatta bazı insanlar asla iyi niyeti haketmiyor, bu amca da onlardan biri ve hayat onu vicdanıyla cezalandırmış.
Daha ne kadar gelir Hastaneye Ayşeyi görmek, konuşmak ister bilinmez ama Ayşenin onu asla affetmeyeceğini anladım ben.
Keşke sevgiye, sevenlere saygın olsaydı da bir aşkın daha beyin ölümü gerçekleşmeseydi be amca.
Son pişmanlık fayda etmiyormuş değil mi demek geçsede içimden üç kere yutkundum.
Bazen susmak en ağır cevaptır sagar kulaklara.16.04.2024 01:37
Kayıt Tarihi : 16.4.2024 01:40:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!