ÜÇ AYLARIN FAZİLETİ VEYA EY NEFSİM
Recep; İnsanların çağlar boyu tazim ve saygıda kusur etmediği ay… Kameri ayların yedincisi... “Eşhur-i hurum”... Şehrullah’tır, yani Allah’ın ayı...
Şaban; Âlemlerin Efendisi’nin methi sena ettiği ve insanların gafletin çok olduğunu belirttiği ay... Ümmetinin de gafletinden çok korktuğu ay…
Ramazan; O başlı başına bir sultan ve başlı başına bir zaman… O Kur’an ayı, sonsuz rahmeti koynunda barındıran emsalsiz ay…
Recep; tohumun toprağa atıldığı, kılıçların kınına sokulduğu, Şaban; iman tohumunun sulama ve gübrelenmesinin yapıldığı, Peygamber’in Ramazan’ı bekleme ümidinin zirveleştiği an, Ramazan; tüm bu ürünlerin harmanlanıp hasadının vuku bulduğu zaman...
Ey nefsim! İslamiyet gibi güneşten mahrum olan Mekke Müşrikleri dahi bu aylar gelince, özellikle Recep ayı; en azılı düşmanına dahi kılıç çekmez, onunla ilgili hiçbir olumsuz davranış sergilemez, kin ve adavetini unuturdu. Sen batmayan ve sönmeyen bir güneş olan İslamiyet güneşiyle müşerref olduğun halde düşmanını bırak, kendi din kardeşine karşı kin ve adavetini kusacak, kanlar akıtacak, yürekler mi dağlayacaksın? Kıldığın üç-beş namaz vb. gibi birkaç ibadetinle övünüp kendini cennet yamaçlarının tek varisleri mi göreceksin?
Ey nefsim! Bir cahil müşrik kadar dahi Allah’ın getirdiğine inancın ve saygın yok mu? Üstelik sen ondan farklı olarak, hak olan bir dine inandığını iddea etmektesin. Müşrikler bu ay geldiğinde babalarının katillerine dahi kılıç çekmez, selam deyip geçerlermiş. Sen ise, kendi kardeşine her zaman kılıç çekiyor ve nice canlar yakıp kalpler kırıyorsun. Her gün kendi kardeşlerin dünyanın farklı yerlerinde öldürülürken sen, koyun sürüleri gibi kendi süründen alınana lakayt kalıyorsun. Allah’a şirk koşan Müşrikler dahi sadece belli aylarda düşmanlarına saldırmazken sen düşmanına hiçbir ay dahi cihat etme yolunu seçmeyecek misin? Sen Cihat’ın en küçüğü olan kalbinle buğz etmeyi dahi gereksiz görerek düşmanının ekmeğine yağlar sürecek, kardeşlerine kuyular kazmada en ön safta mı olacaksın?
Ey nefsim! Sen ki; Kur’an ve sünneti bildiğin halde ve yine tek kurtuluşunun da bunlar olduğunu idrak etmene rağmen kalbini bunlara kapayıp, İsrailoğulları’nın sergiledikleri davranışları sergilemeye devam mı edeceksin? Hem İsrailoğuları’nın kıssalarını okurken veya dinlerken onlara lanet okuyacak ama onların gittikleri yolları kendine şiar mı edineceksin? Sen ki; insanlarla, kendi kardeşlerinle birlikte olduğunda onları lanetleyecek ama kendi şeytanlarınla baş başa kalınca İsrailoğullarının yolu olan Yahudileşmeyi mi tercih edeceksin?
Ey nefsim! Her gün namazlarında (tabii kılıyorsan) Âlemlerin Rabbi’ne “yalnız sana kulluk eder, yalnız senden yardım dileriz.”(Fatiha, 4) deyip, Tağut’a kullukta devam mı edeceksin? Sen yine Rabbi’ne “bizi dosdoğru yoluna ilet. Kendilerine nimet verdiklerinin yoluna, gazaba uğrayanların ve sapıklarınkine değil.”(Fatiha, 4–6) deyip kelebeklerin ateşe koştuğu gibi yine mi koşacaksın bu yollara?
Ey nefsim! Yine sen ki; Rabbi’nin gönderdiğini papağan gibi okuyacak, Peygamber’inin tebliğlerini koyunlar gibi dinleyecek ama tüm bunları balık hafızana yerleştirdiğin için balıklardan daha çabuk mu unutacaksın? Sen, İsrailoğuları gibi “bana sayılı günler haricinde ateş dokunmayacak” diyip belirli bir miktar yandıktan sonra Cennet’e yerleştirileceğini idea edip, ölmek ve rabbin huzuruna çıkmak bahsi söz konusu olduğunda kendisine her gün lanetler yağdırdığın Firavun ve Nemrutlar gibi mi korkacaksın?
Ey nefsim! Âlemlerin efendisi, O Muktedayı Ekmel (sav) Recep ayı için, “bu ayı hakkımızda hayırlı kıl.”derken, sen hayır deryasından ateşten kaçar gibi mi kaçacaksın? “Keşke bu hayatım için bir şeyler yapıp gönderseydim.”(Fecr, 24) denilen bir gün gelmezden evvel hala bir şeyler yapmayacak mısın? “Ey iman edenler, Allah'tan korkun. Herkes yarın için neyi takdim ettiğine bir baksın. Allah'tan korkunuz. Hiç şüphesiz ki Allah, yaptıklarınızdan haberdardır. Kendileri Allah'ı unutmuş, böylece O da onlara kendi nefislerini unutturmuş olanlar gibi olmayın. İşte onlar, fasık olanların ta kendileridir.”(Haşr, 18–19) …
Ey nefsim! Şimdi sen, bunları hatta daha fazlasını bildiğin halde ve müşrikleri dahi Rabbi’ne yaklaştıran bu ay (Recep ayı) gelmesine rağmen Allah’tan ümidini kesip Alemlerin Rabbi’nin yasakladığı yollara mı koyulacaksın? Ki, bazı âlimler Recep ayının başındaki “Rı” harfinin Allah’ın rahmetini ifade ettiğini beyan etmektedirler. Sen hala bu ayın içerisine girdiğin halde rahmete arkanı mı dönecek ve uzaklaşma yolunu mu tercih edeceksin?
Ey nefsim! O Rabbin ki, “De ki: Ey haddi aşarak nefislerine karşı israf etmiş olan kullarım! Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü Allah, bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.”(Zümer, 53) buyurmaktadır. Rabbin bu kadar fırsat verip tövbe yolunu sonuna kadar açmışken sen bu rahmete sırtını dönüp o gün geldiğinde, “keşke toprak olsaydım” deme yolunu mu tercih edeceksin? Rabbin seni Cennet’ine koymak, nimetlerini sonuna kadar tattırmak için uğraşmasına rağmen sen kâfirden daha sert kalpli kesilecek ve girmeni hiç istemediği Cehennem’e mi koşacaksın? Bari gel bu ayda (Recep ayında) dinle, Rabbi’ni, Rabbi’nin gönderdiği elçiyi…
Tüm İslam âlemini sağlık, huzur ve iman şuuruna erdirmesini Âlemlerin Rabbi Allah’tan niyaz ederim. Sevgi, saygı, selam ve dualarımla…
Önder GülKayıt Tarihi : 28.4.2008 22:30:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

TÜM YORUMLAR (1)