Sevgili'nin Sorusu Şiiri - Önder Gül

Önder Gül
15

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

Sevgili'nin Sorusu

SEVGİLİNİN SORUSU ÜZERİNE MÜLAHAZALAR
Nasıl anlatayım bilemem. Hiç bir söz anlatmak isteyeceklerime yetmeyecek çünkü… Sevgiden harman yapmak kolaydır. Sevginin içinde ayrılıkta varsa yine kolay mıdır harman oluşturmak? Ayrılığın olduğu yerden sevgi harmanına ulaşmak kolay mı? 'Haram' dan 'Hürmet' i keşfedebiliyorsan kolaydır diyebileceğim ama.. 'Haramlar' hep sana 'yasak' olarak öğretilmişse, 'hürmet'i keşfedebilecek misin peki? Sevginin ve Sevgili’nin olduğu yerde hiç yasaklar olabilir mi? Sevgili sevdiğine acaba hiç yasaklar koyar mı? Hem bu Sevgili sevilen için çok değerliyse... Belki sevgisinin gücünden dolayı sadece onu terbiye etmek ister, Terbiye eden (Rabb) sıfatıyla… Yasaklar sevgiden uzak iklimlerin korkuluklarıdır, engelleyici çitleridir… Seven, sevgilisi’nin uzak durmasını istediğinden zaten uzak durmaya çalışmaz mı? Sevgili, her şeyden önce sevdiğinin/sevdiklerinin en iyi olması gerektiğinden onu terbiye etmek istemez mi? Ona sorularını sorup, sevgisinin gücünü birde ondan öğrenmek istemez mi?
Her şeyin en evvelinde, Sevgililerin en Sevgili’si O, sevdiğinden dolayı O sorusunu sormuştu. Sevginin en iyi yetiştiği iklimde halife olarak var ettiğine. Hem öyle bir soru sormuştu ki; cevabına sevenin asla olumsuz yanıt vermeyeceğini bildiği halde. Sorusunu kendinin isminin ilk harfiyle başlamıştı hem de. (Elestü bi Rabbi kum…) Bilirseniz sorulan sorunun ilk harfi, hem birlikteliği, hem de ayrılığı koynunda barındırmaktadır. Sevgilinin ilk harfini, tanıyanlar bilir ki, birliktelik ayrılıkla gizemli haldedirler. Sevgilisinin sevgi iklimini tanıyanlar bilir ki ayrılığı veren ayrılık ateşinde sevgilisini kül eder mi? Soruyu soran cevabını öğretmez mi? Peki, ayrılık ve acı olmadığında sevginin kıymet ve değeri ne kadar takdir edilir ki? Buna gerek duyulmasaydı, kendini sürekli tesbih edenlere rağmen niçin yaratacaktı? Kendinin ve kendini sürekli tesbih edenlerin buyurdukları üzere; 'kanlar akıtan, bozgunculuk çıkaran' birini yaratmasındaki takdir acaba ne olabilirdi? Üstelik kanlar akıtan, bozgunculuk çıkaran ve uzak durulması gerektiğini belirttiği halde ona uzananı halife var etmek… Tüm bunlara rağmen halife ilan edilmek bazı farklılığı gerektirmeliydi? Demek ki sevgili sevdiğine bir irade verilmişti idare etmeye güç yetirebileceği... İrade vermişse bunun kullanımını da öğretecek olmalıydı. Öğretilenleri unutarak veya bilerek yapmadığımız olmayacak mıydı? İrade verilmişse bunların daha fazlası bile olabilecekti… Diğer bir konu halife hatasız olabilir miydi veya olmaması mı gerekirdi? İrademiz varsa hatamız olmalıydı ki doğruya yanlıştan ayırt etme bilincine erişmeliydik ve doğrunun kıymetini bilenlerden olmalıydık... Hatamız olmalıydı ki doğrunun kıymetini takdir pınarlarımız coşmalıydı. Pınarlarımız coşmalıydı ki 'altından ırmaklar akan..'a' ulaşılması gereken sevgiliye mehabe kat edilmeliydi...
Pınarların coşmasıyla, Âdem'in dünyaya gönderildiğinde gözlerinden coşan ırmakları anlatmak istiyorum diyemem... Anneden dünyaya yeni gelen çocuğun ağlamasını da Âdem'in ağlamasına benzetmekte istemem. Tıbben anne rahminde çocuğun cennette olduğu gibi yedirilip-içirildiği ispat edilse de… Ağlayan çocuğun niçin ağladığı, çünkü varsayımdan ibarettir. Doğan çocuğun ağlamasındakine varsayım yaptığımda, ölenin gözyaşını neye yorumlayacağım peki? Türk filmlerinde olduğu üzere, ağladıklarında bunu başkalarının fark ettiğini görenlerin; “-gözüme toz kaçtı” dedikleri gibi söyleyebilirim herhalde... Ölenlerin ağlamasını Erzurumlu İbrahim Hakkı ve başkalarının benzetmeleri gibi yorumlar getirmek istemem.
Sorduğu soruyla ayrılığı ve ayrılığın bedeli olarak halifeliği veren, sorduğunun cevabını da kendi öğretecekti herhalde.. Sorulan Soran'dan daha bilgili değildi çünkü… Halife tayin edilmişsen bunun icrası için sana bir bilgi ve beceri verilmeliydi. Verilen bilgiyi, ne zaman, nerede, ne şekilde, kimlere nasıl kullanacağın da öğretilmeliydi. Sorulan soruda ayrılık ve ayrılığın kısa bir süre sonunda mutlu bir beraberlik olacaksa, cevapta sorunun içinde gizli olmalıydı… Halife olarak yaratılana öğretilen öğretiler, evet sorunun başındaki ilk harfle ve soranın ilk harfiyle başlamıştı. Siz bu ilk harfin artık, Alak Suresi'ndeki mi, Fatiha Suresi'ndeki mi, Bakara Suresi'ndeki mi veya başka bir suredeki mi ilk harf olduğunu düşünürsünüz bilemem. Sevgilinin size öğrettiğini iyi bilirseniz cevabı bulmanız zor olmayacaktır. Beni iflah etmeyen duygularımı soracak olursanız, Muktedayı Ekmel-i Emin (sav) buyurduğu; “Elif bir harf, Lam bir harf ve Mim bir harftir…” derim. Şimdi “Elif” ile halife olan ve Gaybe imanlarında olanları, “Lam” ile daha başkalarını temsil ettiğini söylesem haddi aşanlar olarak telakki edileceğimi biliyorum. Bundan dolayı fazla bir şey söyleyemeyeceğim...
Öğretileni iyi bilmek için, okunan “Elif” ile okutan (okunmayan) ' ı tanımaktan geçtiğini düşünenlerdenim. Okunanla başlayan sorunun cevabı olan yaşamın düsturları, yine okunanla başlamalıdır diye düşünenlerdenim. Geçen gün sinema da bir film izlemiştim. Filmin temasında vurgulanan konulardan biri, pusulayı kullanmasını bilmeden, pusulanın hiçbir işe yaramadığıydı. Pusulayı kullanmasını bildiğinde ise her sorunun cevabına ulaşmanın hiç de zor olmadığıydı. Pusulayı iyi kullanmasını bilen için hedefe ulaşmak çok kolaydı. Yani ayrılana/ayrılan yere ulaşmak hiç problem değildi. Demek ki bilgiyi bilmek sevgiliye ulaşmak için sadece yeterli değildi. Bilginin yanında bilgi doğrultusunda hareket etmekle ayrılığı yok edip tekrar mutlu birlik yakalanabilirdi /yakalanabilecekti.
Sevgiliye ulaşmak için çıkılan bu yolda verilen pusulanın gösterdiği yöne doğru hareket edenlerden olmak dileğiyle… Sevgilinin sorusuna takılıp soru işaretleri gibi yamulanlardan değil de cevap olan “Elif” gibi dosdoğru hareket edenlerden olmak temennisiyle… Sevgilinin yolunda yol işaretlerine takılıp trafik polisleri gibi işaret yapan değil de, yolcu olup yoldaki bu işaretlerle ayrılığı sonlandırmak için gayret gösterenlerden olmak… Yola düşenlere küfür edip yola yatanlardan değil… Yolun uzunluğunu düşünüp karamsarlık yaratanlar olmamak… Sevgiliye ulaşmak ne hızlı koşmakla ne de yola bakmakla olur. Sevgiliye tekrar kavuşmak, sevgilinin ilk harfi gibi dosdoğru olup yola koyulmakla olur.
Bütün bunları istemek cesaretini doğrusu kendimde bulamıyorum ama yazmadan da edemedim işte… Yazımın başında da ifade etiğim gibi anlatacaklarıma yetecek ve anlatacaklarımı dillendirecek cümleler değil bunlar… Sevgilinin yolunda bir nesir şeklinde de olsa bir serenat veya deneme müsveddesi olması dileğiyle… Kapısının tokmağında ayrılık acısıyla beklemesini bilen bir sevgili olarak…

Önder Gül
Kayıt Tarihi : 28.4.2008 22:25:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Yusuf Aygun
    Yusuf Aygun

    gerçek sevgi üzerine güzel bir anlatım

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (1)

Önder Gül