hangi tarihin muamması beddua etti taşlara
kifayetsiz suskuların kahrına karıştım
ölümün kardeşleriyle tanıştım
kederim bir çığlık gibi yapıştı duvarlara
seni iyi niyetli bir sonbahar vaktinde
en acı tarafından
boşluğuyla boğuşan yaprakların tangosunda soludum
seni Nil'in eridiği bir günde
ağır aksak ilerleyen akrebin
evreni zehirlediği bir günde soludum
say ki bir belânın göğsüne sokuldum
hiçliğin en asil soyundan geldik
dara çektik orada biz hayatı Zeyla
seni ıslak bir mendilin kokusunda
yorgun bir uykunun sunağında soludum
sesimin taraçasından def çaldı sular
cehennemin sunduklarını provasız yaşadım
zebanilerle ağlaştım
yağmur kuşlarıyla vedalaştım
satır arası vitrin camlarından
en süslü yakarışlardan çiçekler serdim yoluna
kahverengi bir özlemle sarıldım satıhlarına göğün
ebabil gagasından ilahi bir nakarat çeker gibi
yeni bir lahzâyı taçlandır diye
beyazın en ölüm zamanında
iki metrelik mekanında
kendisine ulaşacak bir duâdan
medet uman ölüler gibi
kutsal bir ayette af bekler gibi bekledim
kurak bir özgürlük içinde aralıksız yağmanı
sırtında sıratı taşıyan çöller gibi
belki bir dağ çiçeğinin sırrından geçer gibi
toprağıma sarılıp kokunu bırakmanı
sessizliğime kurşun sıkıp yazmanı
korkumu küle çevirip savurmanı bekledim
Ramazan Boran
Kayıt Tarihi : 23.9.2010 10:32:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
TÜM YORUMLAR (2)