düş, gerçek ve felsefe: üç önemli kapısıydı saydam haritanın. Hava berraklığında, sana doğru bakıyordum. Çok geçmedi, yaklaştın, yumuşacık bir bulut gibi yayıldın üzerime. Ses perdelerinden girdim, ışık perdelerinde durdum. Gölgen bile saf şiirdi, panzehirdi kokuların. Demet demet heyecan, değerlerin suskun dalgalanışında. Ve tanımsız tadı yangın ertesinin. Birbirimizi çözmeye çalışıyorduk derken, güneş sarıda gün kırmızıda kaldı, yolunda yoruldu her şey. Ne anlamı var bugün hangi topraklarda nasıl yürüdüğümüzün? Unutmak mümkün mü ölümsüz melodilerinde aynaların ayaklanma girişimini? Sen; içimden çıkıp gidebilecek kadar özgür ve çatışmalara girebilecek kadar da korkulu. Diliyorum ki; beyaz yük gemilerini izlerken oyalanma onur ödülü limanlarda. Taş dağlarında kapatma gözlerini. Düşünme, uç dökül girdiğin her siyah gecede. Çürüt vahşi tüccarları. Umut; umut olarak saklanmasın samanyolu sömürgelerinde. Ben; senim zaten, başında taşıdığın ince kitap, boyutsuz ve çok sıcak. Göreceksin; ne senin, ne kutsadığın orduların, ne de fırçanın ucundaki dünyaların güçleri yetmeyecek bıraktığım sözcükleri silmeye. Bulundukları yerde incinmesinler. Kıyametin başlangıcı olur çiçeğin yanlışlıkla çarmıha çivilenmesi... bir tarihte... Yanımızda apaçık belgeleri yalnızlığımızın. Parmaklar çıplak, kollar ateş dilimi. Yükseliyorduk, daha derin anlamlar siniyordu ruhlarımıza. Her bakış ayrı bir yaşamdı o kar damlacıklı gecelerde, her öpüş ayrı bir yolculuk ...
Hüseyin EvcilKayıt Tarihi : 11.2.2006 18:19:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!