Benliğimizi giyiniyorduk, ağlıyorduk yaşanmışlıklarımıza sonra tuaf bir şekilde gülüyorduk. Bir anının peşine takılıp uçuruyorduk hayallerin maviliklerine özenerek. Gidilesi yollardan men edilmiş yüreğin hüznüne yeni umutları bağlıyorduk, dileğimiz dileklerimiz hep birdi ümitsizliğimizde. Ya kurusaydı içimizde yeşeren dilek ümitleri. Sorguluyorduk korkuları sonra yeniden cesaretlendiriyorduk. Dizlerine baş koyamadığımız sevginin ağıtlarını yakıyorduk yüreğimize, o sisler bulvarında kaybolmuştu bense jilet yiyen kızın dudaklarında paramparça. Atilla ilhan rüzgarında esiyorduk elde hüzün vardı yürekte sevda bellekte düşlerimiz içine düştüğümüz hasret. Gün soğuktu, gökten sitem yağıyordu, rayların üzerine beyazlığını sermişti kar, trenler isyan dumanlarında yalnız, benden önceki izler çoktan yenilmişti beyaza, yeni keşiflere meraklı yüreğimin kendine hesabı yoktu. Gözlerimi yumduğumda çehresine sarılıyordu yüreğim, açtığımda beyazın temsili saflıklarla sevişiyordu hayali, trenler isyan ediyordu, ağaçlar üzerine örtülen beyazlığın yorgunluğunda, kuşlar uçmaktan aciz nefes nefese, hürriyetlerinden geçmiş yorgun kanatlarını dinlendirecek dal arıyordu, yüreğim gibi... O bilmediğim kişilerle bilmediğim ayak izlerinde, o bilmediğim belirğinliğinle güne yansıyorsun, bilmediğim gözlere bakıyordur gözlerin kimbilir, belki de sende beyazlara sarılı yollarda yüreğine beni sardın temennisinde avuçlarımı ısıtıyorum, burnunu kapa üşümesin diyişin geliyor aklıma gülümsüyorum içim ısınıyor, buna rağmen, herşeye rağmen elde var hüzün,Bu kez ben sisler bulvarından geçiyorum O jilet yiyen kızın dudaklarında parçalanıyor, kıskanıyorum, tutki elde var hüzün, tutki yüreğin uçup gitmesin yüreğimin ayazından...
 
Aşkta yarın yoktur sevgili. Zaman ileri doğru değil, içeri, yüreklere, derinlere doğru işlemeye başlar, bilgeleşir. Hiç bilmediği sezgileriyle buluşur. Yükü çok ağırdır, kendiyle buluşmuştur. Hem dışındadır dünyanın, hem de ortasında.
Hindistan'da Ganj Nehri'nin kıyısında yakılan yoksul adamın hissettikleri de onunladır, yitirdikleri de... Newyork'ta, bir sokakta, o kartondan kulübesinde yaşayan kadının çıplak yalnızlığı da. Her şey onunladır, ona emanettir sanki, ama o, çıldırtıcı bir yalnızlık içindedir yine de...
Aşkın kültürlü olmakla, bilgili olmakla da ilgisi yoktur sevgili, kanımıza karışan ilkel acı, o yaban ağrıyla hiçbir kitabın yazmadığı hakikatlere daha yakınızdır, inan...
Kim demişti hatırlamıyorum, aşk varlığın değil, yokluğun acısıdır diye. Belki de bu yüzden ilk gençliğimde, o yoğun aşık olduğum yıllarda, gözüme uyku girmez, dudağımda bir ıslıkla bütün gece şehri, o karanlık, o hüzünlü sokakları dolaşır, insanları uykularından uyandırmak isterdim. Uyanıp, içimde derin bir sızıyla uyanan o derin sancının acısına ortak olsunlar diye...
Aşk çok eski bir şeydir sevgili. Onun içinden o çileli çocukluğumuz geçer. Sevdiğimiz insanların çocuklukları da... Oradan üvey anneler, eksik babalar, parasız yatılılar geçer. Ve sonra aşk bütün bunları alır, daha da eskilere gider, hep o ilkel acıya, o yaban ağrıya...




Kaleminize,yüreğinize,emeğinize sağlık .
Teşekkür edeiyorum bu içten sözleriniz için...
yüreğiniz dert görmesin
Bu şiir ile ilgili 3 tane yorum bulunmakta