Hadi tut ellerimden anne;
Götür beni çocukluğumun dar sokaklarına, köhne evlerine. Bırak beni bir bahçeye; elleri, yüzü kirli, yürekleri zemzem suyuyla yıkanmış çocuklarla oynayayım kir pas içinde…
Korkuyorum anne, bugünde bırakma beni, taşı taşıyabildiğin kadar o en küçüklüğüme. Kapısı doğuya açılan evlere götür. Uyut anne sabun kokan yataklar içinde. Gamsız, tasasız, huzur içinde tavandaki ağaçları sayarak uyuyayım. Sadece kovalanmaktan korktuğum rüyalarım olsun ve bitsin uyanınca. Sabahları yağda kavurduğun unun kokusu kalsın genzimde. Sesin karışsın dört duvara, gülüşün aksın ruhuma. Anne, sıcak ekmek boğusunun içine sakla beni. Sakla ki kimse karışmasın kıymetline…
Şöyle çocuk cıvıltıları olsun her yerde, komşu kadınların kahkahaları karışsın saksıdaki sardunya çiçeklerine. Ne güzeldi o zamanlar: Sadece tökezleyip düştüğümde dizlerim soyulur, taş batardı avuçlarıma. Ve mutlaka sıcak bir el uzanırdı ellerime.
Ah anne insan şimdilerde düşmeyegörsün; ne kaldıracak kimsesi olur, ne de üzülecek annesi. Ve yüreğim acıyor bu günlerdeki düşüşlerimde. Çocukluğumun asfaltsız toprak caddelerinde bir kez daha koşuşturmak isterdim.
Yine itfaiyeler akşamüstü yerleri sulasın tozları yatıştırmak için. Yine çocukluğumun toprak kokusunu çekeyim ciğerlerime. Yine unutayım zaman kavramını, akşamın alacasında arkadaşlarla dokuz taş oynayayım. Bütün anneler balkonlarından çocuklarına seslensin ‘’hadi evlere, geç oldu’’, diye.
O günler çabuk mu geçti? Yoksa her birimiz hoyrat bir ele mi kaptırdık? Acı nedir, özlemek nedir bilmezdik? Hüsranları, hicranları şarkılardan duyardık. En büyük hasretimiz annemizin akraba ziyaretlerinden gelmesiyle, babamızın işten dönmesiyle biterdi. Ve en büyük acımız hastalanıp oyunlara katılamamaktı. O da iğleşince geçerdi.
Ne çok mutluyduk.
Anlamıyorum…
O zamanlar endişe, tasa, korku neredeydi?
Meğer, insan büyüdükçe öğreniyormuş.
Tut ellerimden anne, o görmekten korktuğum rüyaların birinde sakla beni. O küçücük demir parçalarına yazılmış ev numaralarının çivisine iliştir ellerimi. Sulanmamış yol tozlarına karıştır bedenimi. Anne çocukluğuma götür beni o da olmadı n’olur içinde sakla beni.
VAN/2012
üç nefeslik dinlenmelerinin şahitleriydik hepimiz.
hengameler arası derinden bir_iki soluklanmak için
hep aynı yerde hırpalanmış bedenine eğreti molalar verirdi...
ilk nefesi o an yapması gerekip de unuttuğu bir şey varmı yoklamalarıyla meşgul ederdi yorgun zihnini.
ikinci nefesini mola bitiminde yapacaklarını ehem_mühim sırasına dizme telaşıyla ciğerlerine çekerdi.
üçüncü nefes ise işine koyulma aceleciliğiyle çektiği besmeleye aitti.
ondan başka herkes dibine kadar bencil,
inadına keyfinden taviz vermez,
biteviye rahatına düşkündü.
herkes ona emirvari ve emrivaki yaparken o kimseden ricacı bile olamayacak kadar naif,narin ve mahcuptu.kendinden başka hiç birimize kıyamazdı.anneydi.
onu hiç hasta görmedik.hasta olup da iki gün yatamam,yatarsam ölürüm derdi.
bir gün rahatsızlandı ve ikinci günün yarısı olmadan yüreği bütün yüklerinden azad oldu.
yokluğu kapkaranlık ölümü hatırlatıyor...
nimet hanım yüreğimizin küllerini üflediniz.şimdi daha şedid kopuyor fırtınalar.saygımla... Fikret İNCEOĞLU
Kayıt Tarihi : 4.1.2014 01:52:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Anne'm; bu hayatta en çok korktuğum bir gecede, varlığını hissedemediğim bir anda hasretle ve büyük bir özlemle... İşte böyle boğazın düğümlenmesi ve insanın susması.Sustum...

Yazıyı bir kez daha okudum, bir kez daha 'içim burkuldu..'
Kaleme yakışan değerli şaireyi bir kez daha kutlarım..
'İnsan, büyüdükçe 'acıları da büyüyormuş......' Gerçek budur Nimet Hanım... Acıdır ama, maalesef.........
Kızlar saçlarını tarar, yüzlerine 'allıklar sürerdi...'
Erkek çocuklarsa babasının tıraş takımını bulur, keserdi dudak üstlerini, elini, yüzünü...
Dertleri 'çabuk büyümekti...'
Biri anne olacaktı 'çaputtan bebeğine', diğeri de 'adam olacaktı', sakalı, bıyığı ile.....
Oldular....
Ama bitti 'beş taş' oynamalar... Uçurtmaların ipi koptu, uzaklaştı bilinmeyen göklere doğru...
Artık bir kucakta bitmiyor korkularımız... Yaslandığımız 'çınarlar' yerinden söküldüler... Geceler uzadı... Acılar acıları doğurdu...
Kalabilseydik keşke o tozlu yollarda... Düşe kalka......
Çocukluğuma sıkça dönerim ben de... Bir yanım çocuk kaldı, şükür... Aslında her insanın sığınağıdır çocukluğu... Kimi hala döner, kimi onu da kaybetmiştir...
Kaybederek büyüyenlerden olmaktır, en kötüsü...
Çok etkili bir anlatım... Seviyorum bu tür yazıları... 'Yazana bağlı' elbette...
Tebrik ve teşekkürlerimle Nimet Hanım... '
En değerli varlıklarımızdan anneye duyulan özlem ve hasretlik dizeleriydi....
Sizi ve değerli çalışmanızı yürekten kutlarım....Emeğine, yüreğine sağlık....
Başarınızın devamını......kaleminizin tükenmez olmasını diliyorum....Nice başarılara....
Selam saygı sizedir......
meşin çorapların içinde çoktan soğudu ayaklarımız
belki sırf bu yüzden çarçabuk büyüdük
dağıldı elimizdeki çavdar desteleri
ellerimizde uçurtmaların kuyruğunu taradığı rüzgar kaldı sadece
düşünüyorum da
o ara sokaklar duyabilir mi hala çığlık izlerimizi
yeniden koşsak koşuşsak.., ah!
yeniden düşsek kalksak karosuz çamurlu yollarda
hala büyütmemek için köşede uyutur mu bizi saklambaç
ne çabuk büyüdük be mirim
vay ki vay balkonlardan sarkan endişeli sese göze
ana göğsüne
vay ki elindeki ekmeğin tazeliğinde göverdiğimiz evin direğine
bilseydin yer miydin içer miydin uyur muydun büyür müydün
kızıyorum kendime,size,çocukluğuma
keşke diyorum keşke
biraz daha yaramaz olsaydık
biraz daha inatlaşsaydık mesela
yemeseydik,içmeseydik,uyumasaydık
dinlemeseydik
büyümeseydik yani...
Be de bu güzel ve derin çalışmanıza küçük bir şiirimle katılmak istedim.....
Sonsuz kutluyorum efendim,saygı ve sevgimle....
Kızlar saçlarını tarar, yüzlerine 'allıklar sürerdi...'
Erkek çocuklarsa babasının tıraş takımını bulur, keserdi dudak üstlerini, elini, yüzünü...
Dertleri 'çabuk büyümekti...'
Biri anne olacaktı 'çaputtan bebeğine', diğeri de 'adam olacaktı', sakalı, bıyığı ile.....
Oldular....
Ama bitti 'beş taş' oynamalar... Uçurtmaların ipi koptu, uzaklaştı bilinmeyen göklere doğru...
Artık bir kucakta bitmiyor korkularımız... Yaslandığımız 'çınarlar' yerinden söküldüler... Geceler uzadı... Acılar acıları doğurdu...
Kalabilseydik keşke o tozlu yollarda... Düşe kalka......
Çocukluğuma sıkça dönerim ben de... Bir yanım çocuk kaldı, şükür... Aslında her insanın sığınağıdır çocukluğu... Kimi hala döner, kimi onu da kaybetmiştir...
Kaybederek büyüyenlerden olmaktır, en kötüsü...
Çok etkili bir anlatım... Seviyorum bu tür yazıları... 'Yazana bağlı' elbette...
Tebrik ve teşekkürlerimle Nimet Hanım...
TÜM YORUMLAR (9)