Ve güz geldi Ömür Hanım. Dünya aydınlık sabahlarını yitiriyor usul usul. İnsanın içini karartan bulutların seferi var göğün maviliğinde.
Yağmur ha yağdı ha yağacak. İncecik bir çisenti yokluyor boşluğunu insan yüreğinin. Hüznün bütün koşulları hazır. Nedenini bilmediğim bir keder akıyor damarlarımdan. Kalbimin üstünde binlerce bıçak ağzı, yüzüm ömrümün atlası, düzlükleri bunaltı, yükseklikleri korku, uçurumları yıkıntılarımla dolu bir engebeler atlası. Yaşamak bir can sıkıntısı mıdır Ömür Hanım?
Her şeyi iyi yanından görmeyi kim öğretti bize? Acıyı görmeyen insan, umutsuzluğu yaşamayan, iliklerine dek kederin işleyip yaralamadığı bir insan, mutluluktan, umuttan, sevinçten ne anlar?
Göğü görmeden, denizi görmeden maviyi anlamaya benzemez mi bu? Bir güz düşünün ki Ömür Hanım, ilkyazı olmamış, yazı yaşanmamış. Böyle bir güzün hüznü hüzün müdür? Başlamanın bir anlamı varsa bitişi göze almak, bitişin bir anlamı varsa başlangıcı olmak değil midir?
..
Bir dilber isterim Bari Huda'dan
Hiç misli cihâna gelmedik olsa
Olmasa âlemde bây ü gedâda
Hiç bir kimse mâlik olmadık olsa
Neylerim dünyâda narı turuncu
Gönül eğlencesi dilberin genci
..
Şehir yerinde değil,
sıcak gökyüzünde boğulan bir kadın gibi
yükselip kayan karaşın bir ağaç dışında
Şehir sessiz, kaynıyor gece onbir yıldızla
Ah! yıldızlı yıldızlı gece!
Ben böyle ölmek istiyorum
..
-I-
morali bozuk ünlemde gizlidir
ilk atlası (kiralık ölüm)
serüvenin; alkol majesteyken.
bir korkunun elle tutulur yanı
..
sessiz rüyalar görmek istiyorum
ve onların zarif parlaklığıyla
odamı kabule süslemek istiyorum
ellerinin ellerim
ve saçlarımın üstünde olan duasını
geceme götürmek istiyorum
..
Sokak fenerine asmış kendini
Ay ışığının
Biri
Şehrin
Ortasında
Ölmemiş
..
Sabahtan bizim pınara
İki gelin üç kız geldi
Birbirlerini kovarak
Sandım ki göle kaz geldi
Birisinin adı Dudu
Odur güzellerin tadı
..
O göçebe kuşları da merak ederdin sen,
yılın hangi ayında geldiklerini,
gelirken hangi enlemlerden geçtiklerini,
yuvalarını nerelerde yaptıklarını...
Turuncu, altın sarısı, siyah tüylü o kuşlar.
Onları anlatırdım sana kış geceleri,
aştıkları lacivert denizleri,
..
Gönül verdim bir güzele ne çare
Aslı Andırınlı nazlı bir gelin
Mevlanın aşkına öldürme beni
Azıcık karşımda dur nazlı gelin
Yaşa nazlı gelin sen binler yaşa
Sevdalar getirdin sen cahil başa
..
Sabahtan bizim pınara
İki gelin üç kız geldi
Birbirlerini kovarak
Sandım ki göle kaz geldi
Birinin adı Dudu
Odur güzellerin tadı
..
Yüzyıllardır kimse bakmamış bu bahçeye. Ama işte
Bu yıl – Mayısta mı, Haziranda mı? – kendiliğinden
açmaya başlamış çiçekler
parmaklıklara kadar coşmuş – binlerce gül
karanfil, binlerce sardunya, kokulu burçak-
mor, turuncu, yeşil, kırmızı, sarı
renk renk, dal dal, öyle çok, öyle güzel ki
..
Özledim sesini ne olur konuş
Bir gül açtır zamanların ötesinden
Karanlıklar içindeyim, kapkarayım bugün gel
Gök mavisinden, deniz mavisinden
Bana bir şarkı söyle
İçimde bir şey kımıldıyor
Gözlerim kan çanağı, yorgunum, uykusuzum
..
hepimize yeter bu aşk aralık tut kalbini
üşürsen temmuz tut, kar tanesinin
yumuşacık süzülüşü gibidir sevişmek bu kalabalıkta
her aşk biraz yaklaşmaktır kansız bir cinayete
her aşk taslaktır, tasadır belki de
yalnızca 5'i olan bir saate bakıp bakıp
ağlamamaktır, tutmaktır kendini boşalırken bile
..
sokak fenerine asmış kendini
ay ışığının
biri
şehrin
ortasında
..
Umarsın umarsın da hani
Biri çıkıp demez ki
Oğlan çocuğudur bu iyi olmaz.
Hemi de öyle anacığım
Fünikiler kist geldi
..
c.koççoban'a
1.yüzün yıldızdağı'na
kirpiklerin mermer
tozlu akşamlara
mavi çocukların
koştuğu yalnızlıklara
..
Turuncu bir sonbahardı yaprakların yerde uçuşarak dans ettiği.Ağaçlar kılıçlarını çekmiş var gücüyle rüzgarlarla çarpışıyordu ve tam bu fırtınanın ortasından çıkıp sen geliyordun.Bir elinle rüzgarın çekiştirip almak istediği şalını tutarken diğeriyle ''ben burdayım,geldim'' der gibi işaret yapıyordun.Haindi rüzgar seni beklerken; yüzümdeki kanları belli bölgelere toplamıştı ama hissedememiştim bunu içimdeki yangından.Çünkü sen geliyordun içimdeki yangını başlatıp giden ve söndürmek için geri dönen sen...Yüreğinin hep gizli kalan kısmındaki o tatlı duyguyla şalını boynuma dolamıştın bir anne şefkatiyle.Turuncu bir sonbahardı yaprakların yerde uçuşarak dans ettiği turuncu bir sonbahar akşamıydı.Dalgalar büyük bir hırsla döverken sahilleri bu akşam bizim son akşamımızdı.Gidiyordun hem de beni bana emanet ederek,yine aynı yerde aynı saatte akrebin yelkovanı kovalamaktan yorulup durduğu yerde buluşacaktık oysa o gün biz kelimesinin dudaklara veda ettiği son günümüzdü.Ve o günden sonra ağaçlar hep yapraklarını döküyor savaşmadan,rüzgar alabildiğine hırçın eserken o turuncu sonbahar bana inat terk etmiyor bu kenti ve eğer ki bir gün gelirsen beni unuttuğun yere git,bıraktığın o şalı altında oturduğumuz çınar ağacının dallarına bağladım.Çünkü o çınar senden daha fazla rüzgara karşı koyarak unuttuğun sevdamızın bekçiliğini yapıp izlerini taşıyordu gövdesinde...
..
Şair Tıraşlar söze, saygıyla başlar,
Hepsini okursanız, oturur taşlar,
Dilerim hepinize, hayırlı işler,
Ne güzel ailedir, radyo turuncu.
Şiir kraliçesi, Menekşe Gülay,
Çalsın davul zurnalar, çekilsin halay,
..
Canımı yakan insanları incitmek benim suçum değil…
..
2007 Mart ayında Yayınlanacak olan ' Turuncu Antoloji 2007' için ön kayıtlar başlamıştır. Şiirleriniz en geç 28 Şubat 2007 tarihine kadar bize ulaştırılmalıdır.
Radyo Turuncu üyelerinden katılım ücreti alınmayacaktır. Bu nedenle yapmanız gereken tek şey www.radyoturuncu.com sitesine üyelik yapmanız ve seçmiş olduğunuz rumuz(nickname) ile birlikte şiirlerinizi göndermeniz.
Her üyemiz için 2 sayfa ayrılmıştır. İsteyen üyemiz 2 sayfa hakkını, 2 şiir göndererek ya da 1 şiir, 1 özgeçmiş göndererek kullanabilir. Tercih Üyelere aittir.Gönderilen şiirler Turuncu Editörlerince değerlendirilecek uygun olanlar Antolojide yayınlanacaktır.(Şiirler; Ahlaki, siyasi, etnik vs. içerik taşımayacaktır ve yayınlama hakkı Malcan Ajans ve Radyo Turuncu'ya aittir.)
Ön Müracaatların; [email protected] adresine mail yoluyla yapılması ve sitede kullanılan rumuzun mutlaka belirtilmesi rica olunur.
..