Tarih denen sahneye çıktın, görüldü nurlar
Adına ‘Türk’ dediler dayanmıyordu surlar
Hun, Göktürk, Uygur Sakalar daha niceleri
Kağanlar bilmezdi ne gündüz ne geceleri
Durmadan çalışırlardı zafer, huzur için
Fakat yurdunu terk etti pis kaypaklar için
Sen, Alp Er Tunga Turan ülkesinin yiğidi
Atın deli rüzgârların arkadaşı idi
Gelir ezelden beri bizim ‘Şu’ destanımız
Gök Tanrı içindir yeryüzünde hesabımız
Şarktan garba göç başladı akın akın kol kol
Türkistan, Kırım, Avrupa’ya hep açtılar yol
Karanlığın merkezine de hücum ettiler
Atilla’nın önünde eğildi etekliler
Oğuz, Uygur, Türkmen, Tatar,Kırgız, Kazak,Başkurt
At bindiler, elde yalın kılıç, önde Bozkurt
Göktürkler yazdı tarihe ilk defa adımı
Bilge, Tonyukuk, Kültigin yükseltti şanımı
Başlıya baş eğdirip, dizliyi çöktürdüler
Tarihe sığmaz cihangirler yetiştirdiler
Nerede suyundan içtiğim Ceyhun ve Seyhun
Kıyısında Kürşat’ın gezdiği ey Orhun
Bin bir yeşilin var, köpüklü suların senin
Ötüken, Ergenekon en mükemmel desenin
Asırlar akıp gider bir ırmak kadar hızlı
Cihanın her taşında sanki adım yazılı
Orta Asya bozkırından Macar Ovasına
Hazar’ın kuzeyinden Atlantik Ummanı’na
Dört yanda at kişnemesi kılıç şakırtısı
Hangi yöne çevirsen başını ‘Türk’ yapısı
Başbuğların hangisini sana ben sayayım
Oğuz, Bilge, Cengiz… yüreğine yazayım
Karahanlılar ile başladı cihadımız
Ebediyete dek ‘Türk’ kalacaktır adımız
Mete Han’ın başlattığı birlik, beraberlik,
Satuk Buğra Han ile biz, bunu pekiştirdik
Yeryüzünün kanat takan beyaz atlıları
Görürler ufkun ötesindeki ufukları
Bilirler, kendilerini Yaradan kutluyor
İslâm, güzelliğine güzellikler ekliyor.
Esaret zincirlerini bir bir kıracaksın.
Bundan böyle kendine öz vatan tutacaksın.
Cihan hükümdarlığıyla müjdelenen Tuğrul
Çağrı’yla beraber tahtına ebedi kurul
-Sizi- taçlandırmaya yetmez dünyanın mücevheri
Vermek yeter size yalnızca gönülleri
Buhara, Horasan’ın mayasıyla yoğrulduk
Feyzimizi buradan alıp yola koyulduk
İşte yüzyılların sürükleyip getirdiği;
Hatırlarım hep Malazgirt’i bin yetmiş biri
Kır at üstünde beyaz kaftanlı yüce asker
En önde. İki yüz bin Haçlı’ya elli bin er
Yaradan lütfetti, zafer için Alparslan’a
Kapı açıldı Türk’ün ebedi vatanına
İşte! Aradığı vatanı da şimdi buldu;
İşte! Burasıdır benim yurdum Anadolu.
Sen güzelliğin timsalisin ey Anadolu’m
Ben beslediğin sevgilin, Allah’ın kuluyum
Ardına bakmadan yürüdü Sultan Selâhaddin
Kılıçarslan kesti ejderhasını Salib’in
Yunus’tur bu topraklarda inci saçan
Toparlandık geldik biz Mevlâna’nın yanından
Seni süsleyip koruyan, benim ellerimdir.
Bu, bana Allah’ın ebedi hediyesidir
Hilali gören kefereler düşman kesilir,
Mefkûreler ölmezken, onlar hep yükseltilir.
Kulak verdi Ede Bali’den gelen öğüte
Osman Bey uydu rüyâdaki İlâhî davete
Ufacık bir beylik büyüyordu yavaş yavaş
İlerliyor bir huşu içinde karış karış
İman dolu Osman, Orhan, Murat, Yıldırım Han
Önce bir beylik, sonra devlet, temeli Kur’ an
Yıldırım gibi inen Türk Ordusu geliyor,
Hiç inmeyecekmiş gibi sancak çekiliyor.
İşte! Yüce Peygamber’in övdüğü komutan
Geliyor şanla, şerefle en önde Mehmet Han
Cihan ordusu ardında giriyor şehire
Bayrak çekiyor Ulubatlı Hasan kaleye
Ortaçağ’a inattır deniz, fikir ve teknik
Surlar tezden adalete gebe delik deşik
Gökyüzünü titreten tekbirler yükseliyor,
Fetihler Türk’ ün ulvî tarihini süslüyor.
Şehzadelerimle dertleşti de Yeşilırmak
Ana gibi kucağını açtı Kızılırmak
Afrika, Avrupa, Asya her biri bir kıt’a
İhtişamla ilerliyor her biri bir sırtta
Yavuz ordusu Mısır, Çaldıran’dan geliyor.
Hırka-i Saadetleri yüklenmiş geliyor.
Barbaros donanmayla aşıyor denizleri
Cihanın görmediği muhteşem zaferleri
Gösterdi bize, Fatih, Yavuz, Sultan Süleyman,
İstanbul’da, Çaldıran’ da, Belgrat’ta, o zaman
Yetişti Deha Sinan Muhteşem Kanuni’ye
Yıldızların yağdığı yerdir Süleymaniye
Nakış işlendi toprağıma Türkiye diye
Türk’ün sonsuz serhat abidesi Selimiye
Sarıkamış’ta doksan bin Mehmet birden dondu
Ah, anaların yüreğine acılar kondu
“Dahilî, haricî bedbahtlar” halâ uslanmaz
Yazmadı mı Mehmetçik? ‘’Çanakkale Geçilmez! ’’
Karanlıklar çökmüş güllerim boynunu bükmüş
Yurdumun kuzuları bayırda bir bir düşmüş
Dediler, düşmana ‘’kendinize kefen biçin’’
Şehâdet şerbetini içtiler vatan için,
On beş on altıda döküldüler yaprak yaprak
Kan ve can karşılığında vatan olur toprak
O yedi düvel gelse de alçakça üstüne
Her dem kahpe kahpedir tükürsen de yüzüne
Ancak kendisini makineyle galip sanan
Dayanamaz iman önünde mağlûptur her an
Bir gün çıkageldi sarışın ve deniz gözlü
Adam! Türklüğe sevdalı yüreği de közlü
Bir vurdu Erzurum Sivas Sakarya’dan beri
Ankara Afyon İzmir… hepsi, kalır mı geri
Önce ‘İstiklâl’ dedi milletiyle destanlaştı
Yücelik payesi bu, çalıştı ve savaştı
Bir kıyamet koptu varlık yokluk davasına
Zaman durdu Mustafa Kemâl’in sedâsına…
Kökten kopmadı gövde yürüdü de yürüdü
Peşinden milyonları sürüdü de sürüdü
Ne ezan diner, ne bayrak iner, kudretinden
Korkmadık, korkmayız hiç kimsenin zilletinden!
Ben öyle bir milletim ki destan bir milletim
Bana gelen sonsuzluğun şerbetini içtim
Kayıt Tarihi : 18.3.2008 23:59:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Şakir Yemenli](https://www.antoloji.com/i/siir/2008/03/18/turk-un-destani.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!