En karanlık şiiri yazdım ben.
Siyah portakallar düşün.
Portrelerde karanlık yüzler,
Karanlık krallıklar.
Yosun dolu bir suyun yüzeyinde,
Can çekişen karıncalar gibi boğulmalar.
Gölgelenen dağlar gibiyim.
Gem vurulan atlar gibiyim.
Bir bıraksa hüznüm,
Bir görebilsem arşınların ötesinde;
Huzurun hırçın yüzünü,
Asrın getirdiği isyanı baston yaparak.
Ne menem şey bu acı
Kök salınca bedene çıkmıyor
Bir tutam koparıyorlar acımdan
Daha çok acıtıyor canımı
Ne menem şey bu acı
Yoruldu şiirlerim,
Bu kaçıncı kırık dökük güfte,
Beynimdeki uğultunun bestecisi;
Ya usta bir bestekarsın
Ya da öylesine bezgin sarhoş.
Geç kaldın
Çok erken daldım son uykuma
Gözlerimi kapadığımda
Soluk, yitik bir ruh gibi
Gözlerimin kıyısına vurdun
Saçlarında kömür tortusu
Bahar yaprağım
Koca dağların ufkunda göveren
Güneşim, baharım
Teninde mayhoş meyveler
Ruhunda pınarı şarabın
Bahar yaprağım...
Ne Lavinia kaldı geriye
Ne satırlarla işlenen şiirler
Birileri gidip gitmemek arasında uçurumda
Birileri gelene gidene intihar düşü kuruyordu
Ne Lavinia şiirden anlardı
Ne Özdemir intihar düşlerinden
Kasveti sevdim.
Gökyüzü bir sigaranın dumanı
Alabildiğine gri,
(Hey! Sen ardına düşürdün sevdanı)
Merak ediyorum; mezarlar yeterince karanlık mı?
Rengimiz soluyor
Rengimiz diyorum, çığlıklar atarak
Soluyor...
Bir sigara yakmıştım
Eski bir tutuşla ağzımda.
Uykusu ağır bir sevinç
İçimde ölü gibi yatıyor.
Şimdiki zamanın tam ortasında
Buğudan başka şey yok görmeye
Gözlerimde ufuklar kayboluyo
Kulaklarımda da sesleriniz.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!