daha ellerim yanmıyorken ellerinde
bakışların dokunmuyordu henüz tenime
sana sarıldım bir nebze, bir vesileyle
dünyam oluverdin
ben yılan değildim ya, sen bir DENİZ in ta kendisi
Bir dikişte içtin yaralarımı
Uçsuz bucaksız göklerin ve gizemli yerlerin buluştuğu ülkelerin birinde nehir kenarı bir kasabada bir cüce yaşarmış. Cüce kocaman duvarlara tırmanarak çok güzel resimler yaparmış. Bunun için işini kolaylaştıracak bazı araçlar geliştirmiş. Tahtadan çaktığı geniş seyyar merdiven dev fırçaları varmış cücenin. Kasabalı hayran kalırmış yaptığı resimlere. Üstelik turistik özelliği bulunan kasabanın turistleri de gezermiş onun sözkonusu duvar sergilerini. Güzel resimlerinin yanı sıra evini de hayran kalırmış insanlar. Neden dersiniz? Cüce kendi eliyle tek tek dizdiği tomruklarla ahşap pervazlarla dantel gibi işlemiş zamanında baraka olarak kullandığı sekiz köşeli bir çatı şirin ve rengarenk bir kulubeye dönüşmüş sizin anlayacağınız. Neyse, lafı çok uzatmadan sadede gelelim isterseniz.
Bizim cücenin bir derdi varmış o günlerde.Evini satın almaya çalışan açgözlü bir zengin dadanmış kapısına da. Gitmek bilmiyormuş. Sürekli cüceyi rahatsız ediyor, evini satmak istemeyen cüceyi tehdit ediyormuş.’’Sürerim seni buradan diyormuş.Tüm kasabalının evlerini satın aldım, senle de başaçıkmasını bilirim.diye gözdağı vermesinin tek amacışuymuş;Büyük bir turistik tesis yaptırıp parasına para katmak.Üstelik doğası, güçlü pınarları ve yapısal dokusuyla
Yıllardır huzur içinde yaşayan güzel kasabanın bunun için yerlebir olması gerekşyormuş. Yani yüzlerce kişinin huzuruna karşılık bir kişinin huzuru…….
Kasabalılar korkusundan çoktan evini barkını bahçesini satmış, alacakları üçbeş kuruşu bekler olmuş. Her tarafta inşaattan damlayan balçık, çamur görüntüleri zavallı güllerin sümbüllerin kafasına damlar olmuş, yolda çukurlar olmuş, su birikintileri, asfalt çizikleri çirkin çirkin oluklar oluşturmuş, kediler lağım sularından içip hastalanmaya, böcekler batıp çıktıkları yol kenarındaki çöplerden mikrop saçmayabaşlamışlar.Ayva küsmüş, nar çatlamış da kuşlar çığlık çığlık göçer olmuş, otlar kurumuş, kuzular dağ çayırlarını aranır olmuş, ağaçlar tek tek kesilmiş, ortalığı pislik götürmüş, orman hayvanları ise sağa sola kaçışıp aç domuzların yükseklerden indiği yetmiyormuş gibi avcıların top tüfekle hedefi olmuş,.Bütün bunlar olurken bir yaz günü her yıl olduğu gibi turist kafilesi gelmiş kasabaya. Yine köylüler, panayırlar kurmuş el emeği göz nuru el işlerni sergiledikleri masalar kurulmuş,temiz örtüler serilmiş,mis kokuların yükseldiği kazanlar kaynamış ateş başında. İyi de bukadar hummalı hazırlık bu sefer boşa gitmiş, her yıl kasabaya karınca kararınca gelir getiren dövizler şöyle dursun bir yorgunluk çayı içmeye bile oturmamış turist kafilesi.Bir temiz hava alamadıkları öksüre öksüre girdikleri kasabaya dumandan buğudan ve isten geçerek soluğu kasaba meydanında almışlar. Orada ağızdalaşıyla başlayan ve büyüyen bir kavgaya tanık olup hemen ayırmaya girişmişler. Kavga eden cüce ve şişman zengini
, Neden sonra mesele anlaşılmış konuşulmuş tartışılmış, turistlerin aracılığıyla da kasabanın yararına i.nşaatı bitmiş iki üç yapı pansiyon haline getirilerek kiraya verilmesi ülke içinden gelen vatandaşlara da turistlere de hizmet verilecek (içturizme açılacak) çalışmaya karar verilmiş. Turizm gelirleri iki yıllığına kasabaya bırakılacak böylelikle parasının tamamını alamayan halk inşaatlar bitene kadar rahat bir nefes alacaktı. Homurdana homurdana mırın kırın ede ede razı etmişler, şişman zengini. Cücenin açtığı alnındaki yarayı bir gönüllü temizlemiş sarmış, yatıştırmış adamı.Tatsız tuzsuz birkaç gün geçirdikten sonra helalleşerek kasabadan ayrılmışlar.,turistler. Günlerden bir sabah öksüre aksıra uyanmış, bizim şişman zengin. Son günlerde inşaatlardan birinde nöbet tutuyor geceleri kasabada geçiriyormuş.,cücenin gıcıklığı tutar da şantiyesine zarar verir diye önlem alıyormuş. Adam o sabah o kadar erken uyanmış ki,horozun sesini duymuş.Çocukluğundan sonra ilk defa bir iki börtü böcek kuş sesi derken seslere iyice kulak kabartmış, pencereyi de açmış, bir temiz havayı da ciğerlerine doldurmuş kollarını kocaman açarak.En sonunda yürüyüşe çıkmış ve cücenin kulubesine doğru yol almış.
İçeriye uzatmış başını ki ne görsün? Uzunca bir merdişvenin tepesinde küçücük gövdesiyle cüce eline aldığı çekici sallayarak çivi çakıyor,çıkmakta olan bir tomruğu tutturmaya çalışıyormuş.
ACISINA KIYILMIŞ AŞKLAR
AZ MI ARŞINLADIK , yolları seninle
GECENİN ON İKİSİNDE paramız yoktu Cebeci de
Hani balık yedik Sakarya da
Selam verdik güvercinlere çam diplerinde
Tuz ektik, kara simitlere
İÇİMDE KURUTAMADIĞIM BİR NEHİR VAR
Debisi yüksek
Hayatımı sürüklüyor çakıllar
Her yeni sekmede yeniden dolanıyor
Ayaklarım yosunlara
Simsiyah ziftler arşınlıyorköprüleri
HERKES GÜZeLİ SEVEBİLİR
MARİFET GÜZEL SEVMEKTE
NİCE GÜZELLER GÖRDÜM
''EEE BİR ZAMANLAR BeN DE GÜZELDİM KENDİ ÇAPIMDA
sensiz bir gün
nasıl bir gün
olmazsa olmazım ,acılarım ve sensizliğim
beceriksizliğimden
umarsızlığından senin
kaçıncı dem bukaçıncı haykırış
sağlam pabuçlarda saklı değil gelecek
herkes bir gün ölecek
ve ben dönüp arkamdaki enkaza bakacağım
belki bir bilye parıldayacak çocukluktan, belki bir tutam gözyaşı belki birkaç kurumuş çiçek
herkes bir eser bırakacak
giderken
ben en çok seni sevdim
ne unuttuğumu ne kaybettiğimi
sende duydum kalp atışlarını çocuk kalmış bir dünyanın
ben en çok seni sevdim
çocuk gülüşlerinde hayat bulan yarım kalmış bir hikaye
bir gün bana döneceksin
ellerinde toprağım kokusu
yüzünde yılların gizi
bitti'' diyeceksin
kapattım kalbimi zehirli sarmaşıklara
yudum yudum damar damar sevdan bana gelecek
yıkıntılarından döküntülerinden usul usul kalkacaksın
sebil dolup gökyüzünden uskumruları bırakacaksın
...........................hayata suya fırtınaya
rençber gibi işleyeceksin, okunmuş yapraklarını zamanın
değer biçeceksin gülnihale ille de sen sen olacaksın
yosun tutmuş ekmeğine, ekşi olmuş tadına
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!