burası Bağlarbaşı şimdi
tam karşımda bir mezarlık var, içinde Tatyos efendi yatar
'Gamzedeyim devâ bulmam/Garibim bir yuva kurmam
/Kaderimdir hep çektiğim/Ağlarım hiç rehâ bulmam'
onun kemanından yükselen sestir bu nasıl tanımam
o kadar da önemli değildir bırakıp gitmeler,
arkalarında doldurulması mümkün olmayan boşluklar bırakılmasaydı eğer.
utanılacak bir şey değildir ağlamak,
yürekten süzülüp geliyorsa gözyaşı eğer…
belirsizliğe yelken açardı iri ela gözler zamanla,
öylesine derince bakmasalardı eğer…
Devamını Oku
arkalarında doldurulması mümkün olmayan boşluklar bırakılmasaydı eğer.
utanılacak bir şey değildir ağlamak,
yürekten süzülüp geliyorsa gözyaşı eğer…
belirsizliğe yelken açardı iri ela gözler zamanla,
öylesine derince bakmasalardı eğer…
Mükemmel bir İstanbul mostaljisi yaşadım bu anı bolluğu ve güzel duygular yüklü şiirinizle değerli şair. Eski istanbul tramvaylarını ve anadolu yaksı duraklarını usta bir oya işleyicisinin gelin çeyizi işleyişi özeni titizliğinde işlemişsiniz adeta.
1955 li yıllara alıp götürdü beni. İstanbula ayak bastığım yıllardı, Bağlarbaşı Tramvay tamir - bakım deposunda tesviyeci, tornacı olarak göreve başlamıştım. Ah ustacığım cidden güzel günlerdi o günler. Sabahın 4,30 -5.00 de bakırköy - sirkeci buharlı terenlerine biner, sirkeciden köprüaltından kalkan üsküdar vapuruna kadar yağmur çamur demeden koşardık. Üsküdar iskelesinden de fIstıkağacı - duvardibi yoluyla Bağlarbaşına ulaşmağa çalışırdık yine tramvaylarla. Tahta bilet kutulu vatmanın, fıstıkağacı ortaokuluna giden talebelere 'Haydin geldiniz... inin bakalım Fıstıkllılar...' diye seslenişini hiç unutmadım. Çünkü o 'Fıtıklılar' kelimesine kendi kafasından başka anlamlarda yüklüyormuş, sonradan öğrendiğimize göre.
Depo müdğürü Agop Abacıyan adında çok anlayışlı bir ermeniydi. Ustatabaşımız deli Ferit e çıkışmıştı birt gün benim için.
' Anadolu dan yeni gelmiş, Parmak kadar çocuğa ağır tramvay motorunu sürekletiyorsun, sakat yapacaksın... kolla bunları Ferit usta! daha okuyacak bunlar' diye okullu olduğumuzu hatırlatmıştı. Ne güzel, ne anlayışlı insanlarımız vardı ozamanlar. 83 kuruş saat ücretiyle ayda 160 lirayla bile çalışırken ne kadar mutluyduk, sevecen, yardımlaşan, zorda olanları kollayan insanlarla doluydu her yanımız. Sabah gelişlerimiz, akşam işten eve dönüşlerimiz hep mutlu gruplar halindeydik; onca yol tepmelerimize, koşuşturmalara rağmen, hep şen şakraktık, hep dinamiktik, yorgunluk nedir bilmezdik.
Sağolasın değerli dost şairim. nefis şiirinizle harikulade güzel İstanbyul nostaljisi ve hep özlemini çektiğim anıları yaşattınız bu günde bana. Sonsuz sevgi ve esenlik dileklerimle kutluyorum, güzel duygular yüklü şiirinizi izninizle sevdiklerim arasına alıyorum, tam puanımla
Kemal Polat
Herhalde İstanbulu özlemiş olmalıyım bu güzel ,insanın hislerine bir mızrap gibi dokunan şiirinizi bir kez daha okudum ve kimbilir daha kaç defa okurum sayın şair teşekkürler .
Gamzedeyiz deva bulamıyoruz İstanbulumuzu nasıl kurtaracağız şarkıları kurtarsak şiirleri kurtarsak güzel türkçemizi bozanların elinden kutarabilsek bile deva olabiliriz belki. Bu güzel şirinizde canım İstanbula bir kez daha aşık oldum kaleminiz şen olsun bu şiir değil adeta roman maziyi ne güzel anlatıyorsunuz o hüznü o özlemi nasılda hisettiriyor şiiriniz ne yazsam şarkılarla bezenmiş güzelliği tarif edemiyor kalemim. Teşekkürler ve şiirimi hissederek yorumlamanız da beni yeniden o günlere götürdü eksik omayın .
Ve, Tramvay-İhtiyari durak...
Bu güzel şiiri okurken o fotoğraftaki genç kadın, evimizin yanındaki ahşap evin bahçesinden bir eli eteğini tutmuş, usul usul yürüdü.Sırtını ahşap evin duvarına yasladı. Elinde tuttuğu siyah ciltli nota defterini zarifparmaklarıyla araladı.''Gamzedeyim devâ bulmam,/ Garibim bir yuva kurmam....''
Sesi ne kadar güzel ve dokunaklı...İnsanın içine işliyor. Öyle dalgın ki beni görmedi bile. Oysa onunla birlikte söylüyorum şarkıyı.Eli ile damlamak üzere olan gözyaşını sildi. Küçük kulağının üzerindeki kumral buklesini düzeltti.Gözleri uzaklara bakıyor, ama sanırım hiç bir şey görmüyor şu anda ..Mor leylakların kokusu daha da bir sardı
etrafı.Sesi bahçeye dalga dalga yayıldı:''Bir bahar akşamı rastladım size,/ Sevinçli bir telâş içindeydiniz.....''Ne kadar duygulanmıştım...Ah, ne olurdu....Bu güzel şiiri tekrar tekrar okudum..Tekrar tekrar...Biliyorum yine o tramvaylar o ahşap konakların önünde duracaklar...O konakların kaybolmuş hayâllerinden bu güzel şarkıları mırıldananlar olacak, Benim gibi...
Devam: Erenköy'de evimizin hemen yanında, bahçe içinde çok eski tarihi ahşap bir ev var.Evin duvarları gri ve kahverengi arası eski ahşaptan...Pencerelerinde siklamen çiçekleri... Perdeleri bembeyaz...Bahçesinde bir sürü ağaç...Ekseriyetle çimenleri uzamış bir halde... Ara sıra öylesine yapılan bir bahçe bakımı.Sahibi yaşlı hanım daha bu kış vefat etti. Şimdi onlar da yaşlı olan iki kızı oturuyor.Kendi kabuklarına çekilmiş iki ihtiyar kız...
D Dün çok eski, belki yüz senelik bir İstanbul Hanımefendisinin resmini karakalem çalıştım.Oymalı bir konsola yaslanmış, bir eli çenesinde,
diğer eli dirseğinitutmuş...Henüz 19 yaşında, başında yaşmağı alnının arkasından bağlanmış, hoş, güzel bir genç kadının resmi...
Resim kursundan 75 yaşlarında bir hanımefendinin teyzesinin resmi.Onun resmini yaptım.Ve hayat hikâyesini dinledim.Henüz 18 yaşındayken zengin bir mirasyedi ile evlenmiş.Bir günlük gelin iken,kocası rus sevgilisi için onu terkedip gitmiş.Beni çok etkiledi. Fotoğrafın arkasındaki düzgün bir eski türkçe ile yazılmış notu komşumuza tercüme ettirdim:
''İzdivacımın ilk senesinde.....''
Ölürsem rahmet........
''Kalırsam..........muhabbet'' diye yazılmış silik bir hâtıra notu....
İstanbul; bu ben değildim desin, kendini tanımasın
bizde hiçbir şey söylemeyelim, kalbi kırılmasın …….
anıları sığdırp puslu gözlerimize,birazdan sevgiye rahmet, vefasızlığa afet olarak akarmı bilmem gözyaşları...
tekrar tekrar okudum.Çok güzel olmuş
resim gibi film gibi....
Bu şiir ile ilgili 9 tane yorum bulunmakta