Uzak limanların yalnız çocuğu! ...
Sür gemini hayâl âlemlerine
Tâ ebedî cennete kadar…
Göçmen kuşlara benden selâm yolla
Git ardına bakmadan dipsiz okyanuslara! …
..
Onsekiz Şubat, dünyamın yıkıldığı gece,
Anladım aldatıldığımı, hem de kahpece.
Aşk denen yalan, kapımı dostça çaldı,
Tozpempe gösterdi bana hayatı,
Elimde olan ne var sa hepsini aldı.
Yalnızlığa itildim, şiirlerim sırdaşım,
Ellerimin arasında cendereye girdi başım.
..
İnsanlığa, tabiata şiir yazarım
Bakar olaylara, mısra dizerim
Rica ile konuşur, şiir ile kızarım
Aydınlıksa dünyam güneşim şiir
Hayalimde canlanan o güzel kıza
İnci gibi dişe, simsiyah kaşa
Muş, Hakkari, Trabzon, Alanya, Kaş'a
..
Benim yarim Trabzon Vakfıkebir Tarlacıkta yaşar,
Fındık bahçesinden denize karşı şömine yakar,
Benim yarim yazın karadağa çıkar,
Olabildiğince sevdama oksijen yakar,
Bir ömür boyu bana yar deyişi,
Evinin önünde vardır (taflan) kara yemişi,
Bir yandan meşhurdur Silifkenin yoğurdu,
..
Annemi küçükten aldın elimden,
Usandım dedemin acı dilinde.
Bahçede açılmış mor sümbülümden,
Usandırdın beni artk be felek?
Daha yeni goncaydım açılamadım.
Ellerin yanında saçılamadım.
..
Silik bir hayat senin ki,
Herkesten daha renksiz, daha isteksiz.
Yazıp çöpe attığın,
Ayrılık mektuplarından başka,
Yaşanmışlık yok hayatında, anlatılmaya değer.
Sıradan bir insanın hikayesinde bile,
yerini alamayacak kadar siliksin.
..
Sayfa aralarına sığmayan çocukluğum,
Kelimelerle anlatılamayan mutluluğum,
Duvaklı gelin gibi göçüp giden hayatım,
Ardından kalan acı-tatlı anılarım,
Büyüdüğümü sandığım yıllarım
Ben hep çocuk kalmışım,
Anamın kucağına muhtaçmışım,
..
Uzun yollar var aramizda
Bir ucunda sen bir ucunda ben
Bir ruzgar esiyor kalbimde
Atesi sensin kulude ben
Umut isigi gozlerimde
Aglatan sen aglayan ben
..
kirli bir gecenin sabahında
tırmalıyor beynimi elleri yorgunluğun
süzüyor umudu şiir
avuçlarımda aşınmamış imgeler
boşuna beklemesin kapıda kara duygu
göz kapaklarım geçit vermez artık
..
:Mehtabım
Mehtap olup doğar mı sis çökmüş umuduma
Elim kolum bağlandı ona gönül vereli
Halim tümden değişti birden çıkınca cama
Tutuldu dilim dişim onu bir kez göreli.
..
Ova oba deniz köy bucak bucak
Miski amber kokar bizim memleket
Çiğneme toprağı şehit yağacak
Ötelere bakar bizim memleket
Sarıkamış duman gözlerimde yaş
Zeybek efe gakkoş yanında dadaş
..
Bu dağlarda düğün var haydi çalsın davullar
Gelin tutuşun canlar çekilsin bu halaylar
Haydi katılın dostlar dinsin gözlerden yaşlar
Önümüzde umutlar ufuklarda barış var
Torosların ucundan Zigana bulutuna
Ağrı'nın doruğundan Trabzon yaylasına
..
Seninle paylaştığımız,
Bir nefes,
Bir yudum su.
Yanın da
Biraz sevdamız
Bizim hayatımız bu
Boğuluyorum sonsuz sayfalarda
..
Siz hiç aynı anda iki üç işi birden yaptınız mı ya da yapana rastladınız mı? Gerçekten zor bir olay ama benim bildiğim bu işleri yapan çok tanıdığım var. Bende de oluyor bazen böyle durumlar. Geçenlerde Pazar akşamı elime gazeteyi aldım. Türk erkeklerinin yüzde doksanının yaptığı gibi gazeteyi spor haberlerinin olduğu en son sayfasından okumaya başlarım, öyle de yaptım. O sırada da televizyonda sevdiğim dizilerden biri başlamaz mı? Haliyle o da seyredilecek. Bu arada sitede ki şiirlere de yorum yazmam lazım. Aha da iki iş derken, oldu mu üç iş. Ayak tırnaklarım da uzamış onları da kesmem lazım bu arada. Bir beşinci ya da altıncı iş bulursam herhalde kafayı yerim eninde sonunda.
Çok sakıncalı bir durum gerçekten, üç beş tane işi ayrı ayrı yapmaya kalkıyorsanız zaten çok yoğun bir insansınız demektir. Gazetenin spor sayfası, her ne hikmetse biz Türk erkeklerini çok cezp eder. Fenerbahçe berabere kalmış, Kartal yabancı saha da galip, Trabzon berabere, sonra televizyonda ki o popüler diziye bakılacak, dizi enflasyonu var beyaz cam da, daha sonra da şiirler beni bekler dört gözle, bir de sitem ederler geç kalırsam ‘'Nerede kaldın Ahmet ağabey ya, yorumsuz bırakma bizi'' diye. Tırnaklarını da sonra boş bir zaman da kesiver. Hey dostum, kardeşim Ahmet'im şunları tek tek yapsan da işleri birbirine karıştırmasan. Sadece bunlar ile kalsa iyi. Bir gün dolmuşa bindim. Orta sıralarda oturdunuz mu arkadan paralar tek tek ileriye iletilmek üzere gelir, şoföre ulaşır, şoför para üstü verir, o paralar tekrar geride ki kişilere ulaşır, ayakta gidiyorsanız ve trafik polisine denk geldiyseniz, şoförün talimatıyla bir de çökersiniz, o arada kendi paranızı vermeye ve paranız bozuk değilse üstünü almaya çalışırsınız. İşte size aynı an da yapılan iki üç iş...
Seyrettiğim televizyonda ki bir dizide vardı. Birçoğunuz da seyretmişsinizdir mutlaka dizi oyuncusu geçim sıkıntısı çektiğinden dolayı bir iki işte birden çalışıyordu. Toplumda da birçok kere şahit olmuşsunuzdur. İşportacılık yapan ilkokul öğretmenleri, yine geceleri taksicilik yapan devlet memurları, garsonluk yapan başka devlet memurları saymakla bitmez.
Esnaf olduğumuzdan belirli saatlerde dükkânımız müşteriler ile dolmaktadır. Bir müşteriye hizmet verirken, diğer müşteri başka bir şey istemekte haliyle ona da cevap verilmekte o arada telefon çalarsa haliyle ona da bakacak kimseler yoksa telefonda ki kişi ile de muhatap olunacaktır...
..
Ali ile kiraz ağacı
Çetin keçen bir kış geride kalmıştı, bölgesel olarak yağan kardan nasibini alan yöre insanları, kışının bitmesine çok sevinirdiler, nasıl olmasın 6 ay karın esaretinde geçen bir hayat çekilir mi? Mevsim ilkbahardı, Güneş alabildiğine ısıtıyordu ortalığı, toprak yeniden canlanmaya başlamıştı. Umut, insanların yüreğinde yer ediniyordu, hayat yaşamaya değer sıfatını insanlara tekrar gösteriyordu, derdi kederi bir tarafa bırakırcasına ne olursa olsun yaşamak güzeldir. insanın içinden geçmiyor değildi. Ali her gün işyerine gitmekteydi yürüdüğü yolda kafasını bir gün olsun kaldırıp ta sağa sola bakmazdı. Öyle dalgın dalgın gider gelirdi işine etrafta insanlar bu adamın belli ki çok derdi vardır demekten kendilerini alamıyordular. Yine bir gün ali işyerine gitmekteydi. esnaflarından biri önünde durdu beyefendi dedi bir dakika zamanını alabilir miyim? Ali aniden önünde duran esnafa baktı şaşırdı ne var ne oldu dedi. ne yaptım sana dedi. Hayır, hayır bana bir zararınız olmadı hep sizi takip ediyorum çok dalgın gelip geçiyorsunuz merak ettim sadece acaba varsa bir sıkıntınız, benim size bir yardımım olur mu diye sormak istedim. Ali teşekkür ederim hayat işte buraya yeni geldim siz buralı değil misiniz buralı olmasına buralıyım ama çocukken ayrılmıştım. Bu yıl tayinim dolayısı ile geldim biraz yabancı sayılırım peki dedi işime geç kaldım gitmem lazım hoşça kal pardon isminiz Ali benimde Mehmet memnun oldum ama dönüşte burası benim kahvehanem bir çayımı içmeye beklerim. Tamam dedi. İş yerine varan Ali akşamın olmasını dört gözle bekliyordu ne de olsa bir dert ortağı bulmuş ve akşamüstü saat beş olmuştu. Ali iş yerinden ayrıldı hep aklı kahveci Mehmet'te idi biraz yol aldıktan sonra Mehmet`in kahvehanesine vardı. sağa sola göz gezdirdi. Mehmet yoktu çay ocağında biri yanına geldi buyurun beyefendi birisini mi aradınız. Ben sabahleyin bir arkadaşla tanıştım ismi Mehmet`ti ha bizim patron birazdan gelir eve kadar gitti. İşte geldi Ali kafasını geriye çevirdi. Mehmet Bey gelmişti selamünaleyküm dedi, hoş geldin adamım buyur otur oğlum ver bize iki çay dedi Mehmet bey Ali ile Mehmet bey başladılar havadan sudan konuşmaya o gün Ali yeni tanıştığı Mehmet beye fazlada açılmadı çaylar yudumladıktan sonra Ali Allah`a ısmarladık dedi ve ayrıldı. Mehmet, bak delikanlı seni sevdim yine gel beklerim bir işin olursa düşünmeden gel elimden geldiği kadar yardımcı olurum sağ ol dedi Ali, eve gitmeye koyuldu yolda bir an mutlu olmuştu derin bir nefes aldı. Yarabbi sana şükür bir dost buldum dua ederken kavak ağaçlarının arasında Ali`nin gözü bir kiraz ağacı aldı. önce inanmadı sonra durup uzunca bakıp bakıp adımlarını hızlandırdı ve kiraz ağacının dibine kadar yanaştı ve şöyle seslendi kainatın yaratıcısına sen nelere kadirsin bu coğrafyada ve bu iklimlere rağmen bir kiraz ağacı ha olacak şey değil dedi. ama tövbe tövbe demekten de geri kalmadı. Mevsim sonbaharın sonu olmasına rağmen kiraz ağacı sanki bir kaç gün sonra meyve verecekmiş gibi duruyordu. Ali hem o gün tanıştığı Mehmet Bey ve sonrada gördüğü kiraz ağacına tamamen şaşırmıştı. İki sevinci birden yaşayarak birden kendisini evinin önünde buldu, zile bastı eşi Fatma hanım her gün olduğu gibi kapıyı açtı ve Ali`ye hoş geldin dedi ama oda şaşkınlığını gizleyemedi hayırdır bey maaş mı aldın desem aybaşı değil yok yok ikramiye aldın e tabi bu kadar sadık çalışan beyime devlet ikramiye vermez mi konuşup dururken Ali ne oluyoruz, ben senin bu kadar parayı sevdiğini bilmezdim yok bey seni bu kadar sevinçli görünce aksisini düşünemedim. Ya hanım ne maaş nede ikramiye ben bu gün Mehmet Bey diye biri ile tanıştım, e bunda ne var ki sonunda bir insan evet doğru, bir insan ama nesli tükenmekte olan bir insan onu boş ver de biri ile daha tanıştım ya herif sen adamı meraktan öldürürsün oda kimdi o insan değildi ama yüzlerce insandan daha faydalı, ya söylesene, hanım ben bu gün Atatürk`ün anıtı var ya evet, işte o bahçede bir kiraz ağacı gördüm inanmam inan inan burada yani Ağrı`da kiraz ağacı yapma Ali başka bilmediğimiz bir ağaç olabilir yanlış görmüş olabilirsin hayır hanım ben yanılmam gördüğüm kiraz ağacıydı. Bak inanmıyorsan yarın alış verişe giderken tarif edeyim sana gözlerinle gör, tamam zaten benimde eksiklerim var yarın pazara giderken bakarım. Ertesi gün Fatma Hanım alışverişe gitti çabucak alışveriş yaptı en az ali kadar sevinmişti yüreği delicesine çarpıyordu nasıl olur karasal iklimlere rağmen bu yörede kiraz ağacı sonunda Fatma Hanım kiraz ağacını gözleri ile gördü Ali`ye de inanmadığı için de üzülmüştü ama inanmamakta haklıydı lakin bu bölgelerde kış çetin geçer eksi 45 derecelerde olan bir iklime sahip Ağrı ili doğu Anadolu da sınır ilerimiz dendir. Rakımı 1640 olan Ağrı Dağı`nın 75 Km. yakınında ve 6 ay karla örtülen ve mayıs ayına kadar kışları çok soğuk ve karasal iklime sahiptir. Ali yıllar sonra kendi ilinde yalnızlığı yaşamaktaydı o gün eşine söylediği gibi artık iki arkadaşı vardı biri Mehmet Bey diğeri bir kiraz ağacı günler artık mutluluğa doğru ilerlemekteydi ve bir de oğulları oldu. Ali mutluluğu yakalamıştı yavaş yavaş iş ortamına da alışmıştı. Sevilen biri olan Ali yakın zamanda iyi birde çevre edinmişti. İşe her gittiğinde kiraz ağacını sevmeden geçemezdi adeta bir evlat sevgisini veriyordu sanki iki evladı vardı. Evde oğlu ile yolda giderken kiraz ağacına sevgisini vermeden geçemezdi o kadar müptelası olmuştu ki park bekçisine söyleyip dururdu. Bak Bekçi Efendi sen bu ağaca sahip çık bakımını yap, ben seni memnun ederim her ay maaşını alırken bir kaç kuruş bekçi Hasan'a vermeden eve gitmezdi. Aslında aldığı ücret ile zar zor geçinen Ali evine bile yeni bir eşya alacak durumda değildi her pazar günü eşini ve oğlunu alıp parka gitmek bahanesi ile kiraz ağacının etrafında döner dururdu. Sever okşardı. Kendi evladının başını okşar gibi ağacın dallarını okşardı. Bu sevgi ve mutlulukla geçen zaman içinde ilkbahar gelmişti kiraz ağacının dallarında yapraklar filizlenmişti. Ali`nin sevinci de artmakta idi. Etraftaki kavak ağaçların da sanki kıskançlık sarmıştı. Ali yalnız kiraz ağacını sever okşardı. Kavak ağaçları daha yaprak açmıştı bunu gören Ali üzülmüyor değildi ama kavak ağaçları suyu görmesin hemen yaprak açar bir de buna güneş eklenince göğe doğru uzar giderler tabi Ali`nin aklı hep kiraz ağacında olduğu için bunları düşünecek durumda değildi. Aylar geçmişti ki kiraz ağacı artık kiraz vermeye başlamıştı henüz allanmayan kirazlar dalları aşağıya doğru sarkmıştı sevgiye laik olmaya çalışıyordu. Ali her gün kiraz ağacının dallarına baka baka iş yerine gider gelirdi ve kiraz ağacının da meyvesi kırmızılaşıyordu. Akşam eve dönen Ali yorgun ve halsizdi sanki Karadeniz`de gemileri batmıştı. Karamsardı içinde bir korku vardı o gün akşama kadar kuvvetli esen rüzgâra kafası takılmıştı. Çok meyve tutan kiraz ağacı her an dayanamayabilir rüzgarda kırılabilir hissi vardı. Geceyi zor geçiren Ali sabah kahvaltı yapmadan evden ayrıldı. Hava bulutlu rüzgar daha dinmemişti adımlarını atıyordu ama sanki geri geliyordu bir türlü ilerlemiyor nefes nefese parka vardı. Gözü görmüyor benzi sararmıştı yutkunamadı sanki boğulacaktı. Parktaki çeşmeden bir yudum su içti kafasını kaldırdı. Kiraz ağacını yerde gördüğüne inanmadı ne yazık ki çok kuvvetli esen rüzgâra dayanamayan kiraz ağacı yerde yatmaktaydı. Ali gözyaşlarına hâkim olamadı. Daha allanmayan kirazlara bakıp bakıp ağladı bir süre sonra işyerine gitmek üzere yola koyuldu iş başı yaptı ama dünyası yıkılmıştı neye uğradığını bilmiyordu. O gün akşama kadar hüzünlü olan Ali akşam eve geldiğinde eşi farkında idi bir şeyler ters gitmiş neyin var ne oldu diye sordu hanım dün akşam esen yele sevgimiz yenildi. Ne sevgisi ne yenilmesi sen ne diyorsun Ali ben bir şey anlamadım, hanım kiraz ağacı rüzgâra dayanamadı ve kırılmış sabah işe giderken yerde yatıyordu o kadar meyve tuttu ki dayanamadı ağırlığına kırılmış. Fatma hanımda çok üzüldü elden ne gelir Ali üzülme kökü var ya yine yeşerir sen üzülme dedi ve Ali`yi teselli etti. Fatma hanım üzüntüsünü Ali`ye belirtmek istemiyordu. Daha fazla Ali üzülmesin diye gayret ediyordu. Ali her gün işine gider ama aklı hep kiraz ağacında idi yolunu değiştirmişti. Artık kiraz ağacının olduğu parkın yanından geçmiyordu. Yolun hep sağ tarafından gider gelirdi yaz ayların sıcaklığı başlamış kavak ağaçları boy atıp yapraklar açmış yollara gölgeleri hâkim olmuş Ali`ye inat ediyorlardı sanki. Ali aslında tüm ağaçları severdi lakin o coğrafyada bir kiraz ağacının olması onu o kadar etkilemişti ki. Ali`nin bu mutsuzluğuna öyle bir acı katıldı ki Ali artık nasıl dayanacak doğrusu Allah’tan başka Ali`ye yardım edecek kimse yoktu daha emekleyerek yürüyen Ali’nin tek evladı annesiyle evlerinin önünde oturuyorlardı. Her gün Fatma Hanım oğlunu alıp güneşlenmek için yol kenarın da olan evlerinin yine kaldırımda oturuyorlardı. Oğlu ile şakalaşan Fatma Hanım bir an dalgınlığa gelip eve içeri gitti oğluna süt almak için işte o an biricik oğulları Ahmet emekleyerek yola inmesiyle yoldan suratlı geçen aracın altında kaldı. Ani fren sesiyle kendini dışarı atan ve feryat eden Fatma hanımın sesi mahalleliyi sokağa attı komşuları kimisi Ali aradı kimisi Ahmet’i yerden kaldırdıkları gibi hastaneye götürdüler ama iş işten geçmişti Ali`nin ve Fatma hanımın dünyası yıkılmıştı biricik evlatları göz göre göre hem de evlerinin önünde ellerinde can vermişti Ali ile Fatma hanımı iğnelerle sakinleştirdiler ağlamayan Fatma Hanım şok geçiriyordu kendine geldiği an tekrar iğne yapıyorlardı her ikisinin de dayanacak güçleri kalmamıştı Allah’tan başka sığınacak ve dua etmekten başka çareleri de kalmamıştı. hısım akrabaları toplandı sanki mahalleyi bir kara bulut kaplamıştı herkes onları teselli ediyorlardı.
Ali`nin artık dünyası ikinci kez yıkılmıştı. Hayatta sevdiği iki canını yitirmişti adeta şehir üstüne yıkılmış. Ali her gün eziliyordu. Artık o yörenin tadı tuzu kalmamıştı. Terk etmekten başka çareleri kalmayan Ali ile Fatma Hanım her gün oğullarının mezarına gidip gelmekteydiler. Her ikisinin de psikolojileri bozulmuş evlerinde kalamıyorlardı. Bu duruma artık dayanacak güçleri de yoktu. Fatma hanım Karadenizli olduğu için tayinlerini Trabzon`a istediler ve güçte olsa acısı büyük ama çareleri kalmayan çift, oğullarının mezarını Ağrı da bırakıp gittiler bir yıl sonra bir kızları oldu hayata tekrar sıkı sıkı bağlandılar halen Trabzon’a yerleştiler.
..
Bu gece hep seni düşündüm.
Unutamadım bir türlü o mesut günü.
Senin hayalinle yatağıma uzandım,
Zaten yalnızdım evde.
Senin hayalinden başka kimse yoktu.
Evet...Senin hayalin vardı.
O hayalin beni bazen kucaklıyordu,
..
benzei gumriçuum
hamsinın çanlisina
baildım çilvelımun
horon oynamasina
dagdi uzun buruni
benzedi demelıme
..
İki dağın arasında
Harşıt çayı ortasında
Karadeniz’in doğusunda
Şirin bir il Gümüşhane
Trabzon Bayburt komşusu
Pestil, köme kuşburnusu
..
Trabzon'un puslu sabahı.. Trabzon soğuk, sokak soğuk, ev soğuk, oda soğuk..
Evde beş can isteyen can, dışarıda insan ve insan. Odada aş yok, aş isteyen beş can var, yoklar var.
Baba yılların yorgunluğuyla evden çıkmıştı sabah sabah.. Sanki işe gider gibi çıkmıştı sokağa.. Nereye gideceğini bilemiyordu. Yer yer eskimiş deri paltosunu giymişti.. Evde anne ve beş çocuğu kalmıştı. Evin içinde yiyecekler tüm tükenmişti. Anne çocuklarına yiyecek bulamıyordu..
Bir kızı liseyi devlet parasız okulunda okuyordu. En küçük kızı evin yakınındaki komşu kadın Nermin Teyze karnını doyurmuştu.
Oğlu fakirliğin verdiği eziklikle yaşıtlarına göre daha küçük kalmıştı.
Babanın aklında sabah evden dışarı çıktığında üzerindeki paltoyu satıp çocuklarına yiyecek almak vardı. Güçlü görünüyordu. Ama... İki üç gün önce hastane kapısında kanını tanımadığı bir adama satmıştı. Aldığı parayla eve ekmekle peynir, zeytin alıp sevinçle dönmüştü. Kadın üzgün, soru dolu bakışlarıyla kocasına baktı. Sustular, birşey söylemeden onlar da peynirden ekmekten bir parça aldılar.
Bu sabah son umut, derisi yer yer dökülen deri paltosuydu. Bunu Almanya'ya gelin giden kızı getirmişti gelirken.
..
Aşk ile yandık ateş misali,
Savrulduk meçhule kül misali,
Ağladım gecelerce sen gibi.
Hasret hem sana hem bana yetti.
Dünler yarının geçit yeriydi,
Her anı coşkun ümit seliydi,
..