Gençliğimiz bir pastane masasında dondu
Sen yan masada durdun ben yalan bir gülüşte…
“Aldın mı intikamını?” diye sordun,
Cevap vermedim
Çünkü bardağın dibinde bir gelecek
Senin avuçlarının içinde bir yürek kaybolmuştu, …
Evlenmeden önce çaldım kapını
“Dönelim!” dedim, “Vazgeçerim her şeyden!”
Suratın bir perde gibi kapandı
“Git!” dedin, “Kırıntılarını bile istemiyorum artık.”
Gittim bir başkasıyla evlendim,
İki çocuğum oldu gözleri bana benziyordu,
Susuyorum şimdi elimde bir boşanma dilekçesi
Sen ise hiç evlenmedin
Her aşkın sonu bir bıçak sırtıydı, her seferinde aynı yara
Her bahar yeni bir filiz sürdün toprağa
Köklerin hep çürük, toprağı yalan.
Sevdiğin; herkes senin hayaletinle savaştı
Gülüyorsun fakat dudakların çatlamış bir toprak,
Ve yüreğin paslı bir kuyu.
İki gölge karşılaştı sonbahar parkında
Biri kırışık bir mektup, biri mürekkep lekesi.
Saçlarımıza düşen kar değil, yaprakların matemi
Ben aşkı kendime, seninle yaşanmayan bir ceza bildim
Sen, bana atfettiğin bir intikam sandın
Otuz beş yıl, bir film şeridi gibi
Kareler düştü, hatıralar toz oldu.
“Yeniden başlasak…” dedik, sesimiz titrek,
Ellerimiz birbirine değen iki buz kütlesi,
Ama eriyoruz belki de son kez…
Kavuşmak, inci gerdanlıklı şehirde eski bir plak gibi
İğnesi paslı, ama melodisi hâlâ sıcak…
Eskinin yenisi dedikleri,
Bir kütüphanenin rafında unutulmuş
Tozlu ciltler arasına sıkışmış iki satırlık bir aşk şiiri…
Yaktığımız kelimelerin dumanında titriyoruz
Paslı bir çivi kadar sert, kırık bir cam kadar narin…
Ve kavuştuk işte
İki çocuklu bir matematiğin
Yalnızca sıfırla tamamlanan denkleminde!
Kayıt Tarihi : 25.2.2025 19:30:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!