-Yol-
Mola verdim Torosların eteklerinde
Çıkıp kocaman bir kayanın üzerine
Tütün içerken hayretler içinde
Kayanın üzerindeki yaban karanfillerini sevdim
Akdeniz’in dalga sesinden ve iyot kokusundan uzak.
-Özlem-
Ama nasıl bir iş ise bu
Farid Farjat’ın kemanını dinlemek arzuladım
O imkansızlıklar ortasında,
Piyano eşliğinde.
Parmaklarım dizlerime dokundu tuş niyetine
Gözlerim kapalı, kulağımda keman sesi
Parmaklarımda piyano...
Yankılanırken sessizlikte notalar bir o taraftan, bir bu taraftan,
Bir ıslık olup dudaklarımdan
‘’Sarı yaylam’’ türküsüne dönüşüverdi.
Özlemlerimin esaretinden kurtardı
Çiğdemleri okşayarak...
-Akşam-
Farkı yok ki akşamların
Zifiri karanlık, keskin soğuk,
Meşe kömüründe kuzu göbeği, önceleri hiç tadılmamışçasına
Rakı hep aynı rakı amma;
Baş ağrıları da yok yarınlarının.
-Sabah-
Kekik kokusunu katıp önüne rüzgar
Boğazdan esip gelir, kapıma, pencereme
Bardağımda adaçayı buram buram...
İnanın bir büyükten farksızdır sabah sarhoşluğu Torosların.
-Dağ evi-
Çatısı ardıç kabuklarıyla örtülü
Yayla evinin belgisinde asılı duran
Dünya savaşlarından da eski dolma tüfeğe elim gitmedi
-katliamları anımsattığı için-
Sırf savaşlara inat
Bütün tavşanlar azat şimdi.
-Gurur-kibir-
Sonra acayip bir içsel rahatlamayla
Gururlanmadım da değil hani egomla...
Olsun
Bu kadarcıkta kibrin zararı olmaz duygularıma.
30,04,2009
Denizler ortasında bak yelkensiz bıraktın,
Öylesine yıktın ki bütün inançlarımı;
Beni bensiz bıraktın; beni sensiz bıraktın.