Konuya yalnızca kadın penceresinden bakmak mümkün değil. Şiddet, günümüzde toplumun tüm katmanlarını salgın bir hastalık gibi sarmış durumdadır. Çocuğa şiddet, kadına şiddet, erkeğe şiddet, yaşlıya şiddet, hastaya şiddet, doktora şiddet, emekçiye şiddet, öğretmene şiddet, öğrenciye şiddet, askere-polise şiddet, esnafa şiddet, doğaya şiddet, hayvana şiddet, trafikte şiddet gibi pek çok ilgi ve inceleme alanından söz edilebilir.
Aile içi şiddet, odaklanacak noktalardan sadece birisi. Kadın öyle farklı biçimlerde şiddet görmektedir ki biz genellikle televizyon ekranlarında, filmlerde ya da üçüncü sayfa gazete haberlerinde fiziksel ve cinsel şiddete tanık olmaktayız. Ekonomik bağımlılığın doğurduğu, “katlanma” olgusu ile sürdürülen şiddet belki daha da önemli, çünkü sorunlar açık edilmemekte ve yaşam bunların halı altına süpürülmesi ile devam etmektedir. Duygusal ya da pasif olarak adlandırılabilecek şiddet ise tanımlanması, kanıtlanması en zor olanı. Kadın, ilgili mercilere şikâyet ettiğinde karşısına çıkacak “Ne var ki; kocan (fiziksel) şiddet uyguluyor mu? ” sorusuna verecek yanıt bulamamakta ve ayrıca sistem kadını bu gibi durumlarda koruma altına almamaktadır.
Sonuç, çözümsüzlük; sonuç, çaresizlik; sonuç, kafalarımızda beliren pek çok soru işareti…
Kadın-erkek-toplum yeterince eğitimli mi?
O masal dağında ünleyen gazal
Güz ve hasret yüklü akşam bulutu
Güz ve güneş yüklü saman kağnısı
Babamdan duyduğum o mahzun gazel
Ahengiyle dalgalandığım harman