ANILAR… ANILAR…ANILAR… YALOVA’DA YAŞANMIŞTIR…
TOMRUK YÜKLÜ KAMYON
13 Aralık 1976 Yılıydı ve o gün biricik kızımın üçüncü doğum günüydü. Van’da Kara Yolları Bölge Müd. Olarak görev yapan eşimi, kızım henüz yetmiş günlükken ani bir rahatsızlık sonucu kaybetmiştim. “ECEL geldi cihane baş ağrısı bahane” derler, kaderimizde yazılı olanların bir bir gerçekleşmesine tanık olmuştum. Bir yıl içersinde evlilik, doğum ve ölüm gibi biz insanlar için hayati önem taşıyan olayları yaşamıştım. Onulmaz acılar içindeydim. Sanki dünya batmış, bir tek ben kalmıştım. Ne kimseyle konuşmak ne de dışarıya çıkıp gezmek istiyordum. Sadece çocuğumla ilgileniyor, bakımını asla ihmal etmiyordum. Kızıma da bir şey olacak diye çok korkuyordum.
Van ‘da bize tahsis edilen lojmanı boşaltıp eşyalarımızı Yalova oturan annemlerin üst katındaki daireye koymuştum. Yalnız kalmamıza müsaade etmedikleri için kızımla birlikte ailemin yanında yaşıyorduk.
O gün annem ısrarla çocuğu dışarı çıkarıp gezdirmemi istedi:
“Kızım bu gün çocuğun yaş günü, pastaneye uğrayıp pastasını ısmarla, biraz hava alsın çocuk” diyerek ağlamaya başladı.
“Anne lütfen ısrar etme, bugün hiçbir yere gitmek istemiyorum” desem de annem ısrar etmeye devam etti:
“Bak yarın kardeşlerin, baban İstanbul’dan gelecekler doğum günü kutlayacağız. Hadi kızım beni daha fazla üzme’ deyince dayanamadım ve giyinmeye başladım. ( Kız kardeşlerim İstanbul da okuyorlardı. Babamın işi de oradaydı, her hafta sonu Yalova’ya geliyorlardı.)
Kızımı da giydirdim ve elinden tutup önce Pastaneye gittik. Kızımın beğendiği pastayı ısmarladım. İskele tarafından Bursa yoluna doğru kızımın adımlarına göre yavaş yavaş yürümeye başladık. Çok uzun bir araç kuyruğu vardı. Feribota binmek isteyen araçlar sıra bekliyorlardı. O zamanlar feribotlar şehrin içindeki iskeleye yanaşıyorlardı. (Şimdi iskele daha ileriye alınmış) Deniz kenarında küçük bir park vardı. Kızım yorulduğu için parka gidip banklarda dinlenmek ve denizi seyretmek amacıyla araçların yanından tretuvardan yürürken araçlar yavaşça ilerlemeye başladılar. Yanımıza doğru inleyerek gelmekte olan tomruk yüklü büyük bir kırmızı kamyonu görünce:
“Aman Allah’ım, ne çok yüklemişler diye o tarafa bakınca “çat” diye güçlü bir ses oldu ve tomrukları bağladıkları zincirin kopup havaya fırladığını gördüm.
“Ava gelmez kuş olmaz, başa gelmez iş olmaz”. Kaza geliyorum demez, hiç beklemediğiniz bir anda tretuvarda bile geliverir. Birden ne yapacağımı şaşırdım, hemen sol tarafımızdaki parka kaçmak istedim, yüksek demir parmaklıklar vardı. Elinden sıkı sıkı tuttuğum kızımı geriye doğru savurdum ve kendimde anında iki adım geriye gidene kadar kamyon yanımızda bitti. Tomruklar büyük bir gümbürtüyle tretuvara dökülmeye başladılar. Kamyonun kapakları koptu, demir parmaklıklar yıkıldı ve bir kamyon dolusu, tonlarca tomruk benim ayaklarımın iki karış gerisine yığıldı. O iki adım bizi ölümden korudu. Üç, dört adım ilerde olsaydık kaçmamız mümkün değildi, altında kalmamız kaçınılmazdı. Caddenin karşısında bulunanlar kamyondan bizi göremedikleri için tomrukların altında kaldığımızı düşünmüşler, hatta bir hanım baygınlık geçirmiş. Çığlıklar yükseldi ve herkes bize doğru koşmaya başladı.
“Kadın gitti, çocuk gitti” diye bağırmaya başladılar. Sakınılan göze çöp batar derler, çok doğru. Çocuk elimi bırakıp caddeye inmesin diye o kadar sıkı tuttuğum halde bu sefer önümüze tomruklar yığıldı. Orada donup kaldım, gözlerim hemen önümdeki tomruk yığınında, kurtulduğumuza inanamadım. Şoför kamyondan indi, o da olayın şokunu yaşıyordu. Mahcup bir halde bize baktı, hiçbir şey demeden tomrukların yanına gitti. Caddenin karşısında askeri karakol vardı hemen askerler yardıma koştular. Elim ayağım tutmaz hale geldi, birisi su getirdi bize içirdiler. Yanıma bir amca yaklaştı:
“Kızım, Allah’ın sevgili kuluymuşsun. Siz bugün ölümün eşiğinden döndünüz. Çok geçmiş olsun” deyip gitti.
Dikkatli bir şekilde caddenin karşısına geçtik, evimiz çok yakındaydı. Annem kapıyı açıp benim perişan halimi görünce çok korktu:
“ Ne oldu kızım, bu halin ne?” deyince kızım:
“Anneanne biliyor musun kamyon üstümüze düştü” dedi.
Kendimi bitkin bir halde kanepeye attım ve iyice bozulan sinirlerim boşaldı, doyasıya ağladım. Sakinleşince olanları anneme anlattım çok üzüldü, nasıl teselli edeceğini bilemedi.
“Anne sana çok rica ediyorum, bir daha bana zorla bir şey yaptırmaya çalışma. Az daha doğum günü değil, ölüm günümüzü kutlayacaktınız” dedim.
Bu tomruklar aynı şekilde feribotta dökülseydi olacakları düşünmek bile istemiyorum. ALLAH hepimizi görünmez kazalardan, belalardan, kötü insanların şerrinden korusun inşallah.
İnci Germenliler
Kayıt Tarihi : 6.11.2022 11:54:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!