Salon loş,Salon ürkek
Yaşlı bir adam
Yaşanmış bir öyküden alınmış
Oyunu sergileyecek
Konu altmış yıllık bir geçmiş,
Altmış yıllık köprüden ne sular geçmiş.
 
Aşk bu dünyanın ölçüleriyle açıklanamaz sevgili. O ilkel bir acıdır, yaban bir ağrıdır. Gelir  ve içimizdeki o çok eski bir şeye dokunur. Sonra bir perde açılır ve yolculuk başlar. Bu yolculukta artık para, tarifeler, beklentiler, randevular, taksitler, iş, anneler ve korkular yoktur. Aşkın kendi gerçekliği vardır sevgili. İnsan bir başka ışığa teslim olur...  
Aşkta yarın yoktur sevgili. Zaman ileri doğru değil, içeri, yüreklere, derinlere doğru işlemeye başlar, bilgeleşir. Hiç bilmediği sezgileriyle buluşur. Yükü çok ağırdır, kendiyle buluşmuştur. Hem dışındadır dünyanın, hem de ortasında.
Hindistan'da Ganj Nehri'nin kıyısında yakılan yoksul adamın hissettikleri de onunladır, yitirdikleri de... Newyork'ta, bir sokakta, o kartondan kulübesinde yaşayan kadının çıplak yalnızlığı da. Her şey onunladır, ona emanettir sanki, ama o, çıldırtıcı bir yalnızlık içindedir yine de...
Aşkın kültürlü olmakla, bilgili olmakla da ilgisi yoktur sevgili, kanımıza karışan ilkel acı, o yaban ağrıyla hiçbir kitabın yazmadığı hakikatlere daha yakınızdır, inan...
Kim demişti hatırlamıyorum, aşk varlığın değil, yokluğun acısıdır diye. Belki de bu yüzden ilk gençliğimde, o yoğun aşık olduğum yıllarda, gözüme uyku girmez, dudağımda bir ıslıkla bütün gece şehri, o karanlık, o hüzünlü sokakları dolaşır, insanları uykularından uyandırmak isterdim. Uyanıp, içimde derin bir sızıyla uyanan o derin sancının acısına ortak olsunlar diye...
Aşk çok eski bir şeydir sevgili. Onun içinden o çileli çocukluğumuz geçer. Sevdiğimiz insanların çocuklukları da... Oradan üvey anneler, eksik babalar, parasız yatılılar geçer. Ve sonra aşk bütün bunları alır, daha da eskilere gider, hep o ilkel acıya, o yaban ağrıya...
Devamını Oku
Aşkta yarın yoktur sevgili. Zaman ileri doğru değil, içeri, yüreklere, derinlere doğru işlemeye başlar, bilgeleşir. Hiç bilmediği sezgileriyle buluşur. Yükü çok ağırdır, kendiyle buluşmuştur. Hem dışındadır dünyanın, hem de ortasında.
Hindistan'da Ganj Nehri'nin kıyısında yakılan yoksul adamın hissettikleri de onunladır, yitirdikleri de... Newyork'ta, bir sokakta, o kartondan kulübesinde yaşayan kadının çıplak yalnızlığı da. Her şey onunladır, ona emanettir sanki, ama o, çıldırtıcı bir yalnızlık içindedir yine de...
Aşkın kültürlü olmakla, bilgili olmakla da ilgisi yoktur sevgili, kanımıza karışan ilkel acı, o yaban ağrıyla hiçbir kitabın yazmadığı hakikatlere daha yakınızdır, inan...
Kim demişti hatırlamıyorum, aşk varlığın değil, yokluğun acısıdır diye. Belki de bu yüzden ilk gençliğimde, o yoğun aşık olduğum yıllarda, gözüme uyku girmez, dudağımda bir ıslıkla bütün gece şehri, o karanlık, o hüzünlü sokakları dolaşır, insanları uykularından uyandırmak isterdim. Uyanıp, içimde derin bir sızıyla uyanan o derin sancının acısına ortak olsunlar diye...
Aşk çok eski bir şeydir sevgili. Onun içinden o çileli çocukluğumuz geçer. Sevdiğimiz insanların çocuklukları da... Oradan üvey anneler, eksik babalar, parasız yatılılar geçer. Ve sonra aşk bütün bunları alır, daha da eskilere gider, hep o ilkel acıya, o yaban ağrıya...




Salon loş,Salon ürkek
Yaşlı bir adam
Yaşanmış bir öyküden alınmış
Oyunu sergileyecek
Konu altmış yıllık bir geçmiş,
Altmış yıllık köprüden ne sular geçmiş.
Saati geldiğinde çıglıklarla
Açılır sahne
O da ne.
Anadolu’da bir ev odası
Köşede tandır,
Duvarda asılı gaz lanbası.
Titrek ışıklarla tavana is salmakta
Ortada pirinçten yapılış bir karyola,
Karyolada dogum sancısı çeken
Bir kadın hıçkırmakta.
Alnından dökülen ter damlaları
Yüzünden süzülürken tenine
Bir bez parçası vermişler eline
sıkarsa acıyı dindirir diye
Bir an önce kurtulmak için
Durmadan ıkınmakta.
Nihayet Dogumu gerçekleştirdi
Kadının başında dikilen yaşlı ebe
bir eliyle iki ayagından tuttu çocugu
çevirdi baş aşşağı
Vurdu kaba etine
Sanki bu dünyaya neden geldin dercesine
Çocuk attı bir çıglık
Kapladı evi Yüksek perdeden aglama sesi
Düşündü cocuk
Daha yeni geldim Dünya ya
Suçum ne
Bu tokat da neyin nesi.
Bilemezdi
Nasıl bir yaşama adım attıgını
gelecek yaşamında Daha
Nasibinde Binlerce tokat yattığını.
Bitti Annenin doğum sancısı
Tatlı bir gülümsemeye döndü bütün acısı
Yıkanıp arındırıldı
çocuk
Sarıldı belege
Gözleri ışıl ışıl Dudaklarında Mırıltılarla
Yaradan’ına dua eden
Şükür sana Ya RABBİM diyen
Verdiler annesine
Gözleri kapalı
Elleri yumuk
Birşey istiyordu annesinden
Biraz önce dogan çocuk
Sanki ögretilmişti Çocuga
Bıraktı baş parmağını emmeyi
Sarıldı annesinin memesine.
Burada bitti oyunun ilk bölümü
İndi yavaşça kapandı perde
değerli abimin yaşamının her on yılını bir perdeye sığdırdığı 6 perdelik yaşam öyküsünün ilk bölümü...
Şeyhnus abimin güçlü kaleminden, ve duyarlı yüreğinden dökülen bir film gibi sürükleyen, bir solukta okuduğum yaşamın ta kendisi dizeler!
can abim uzun kayıtta yaşadığım olumsuzluklar nedeniyle bu duygu yüklü dizelerinize bir türlü ses olamadım ama birazdan tekrar deneyeceğim inşallah...
siz 6 perdelik yaşam öyküm dediniz ama 10 perdeyi de aşması dileğiyle,şiir tadında nice uzun yıllara diyorum abicim,
saygılarımla...
Hocam gercekten güzel olmus, devamini bekleriz Üstadim...
Okurken yasatan siir gibi...yüreginize emeginize saglik abicim
Sevgi&saygilarimla
Bu sahnenin ikinci ve hatta daha sonraki perdeleri de olacak...Ve bir ustanın kaleminden okuyacağız inşallah...Hem okuyacağız hem ders alacağız..
Saygılarımla üstadım
Bu şiir ile ilgili 3 tane yorum bulunmakta