Yıldızlarda buldum seni
Seninleyken zamanın nasıl geçtiğini anlamaz gözlerinin derinliğinde kaybolurdum. Ağa kızına aşık bir çobanın çaldığı kavalı dinleyen kuzular misali seni dinler
Dizlerine uzanırken fırtınadan kaçan bir geminin kendini sessiz bir limana atışı gibi hayatın tüm zorluklarını ve tüm yorgunluğumu unutur rahatlardım. Sözlerin hep başka bir fısıltı gibi ayrı bir musiki tadında kulağıma gelirdi ellerini avuçlarıma aldığımda ellerim yanar ama bırakamazdım ellerini
Ve sen her seferinde daha bir güzel gelirdin bana seni her gördüğümde biraz daha fazla severdim
Gönül limanıma demirleyebilecek tek geminin sen olduğunu düşünür onun içinde deniz fenerlerinin sadece senin geleceğin yünü gösterdiğini sanırdım
Hey! Sen, orda bir yerde beni düşünüp duran
Sanıyormusun ki kolay oldu seni unutmam?
İçimdeki sevda ateşi söndü ama
Dağılmadı, her yer kül ve duman.
Sensizliğin rengi silindi gecelerimden
Tamam belki kokunu içime çekerek yaşamak yerine yokluğuna iç çekerek yaşamayı seçmiş olabilirim.
bulunduğum ortamlarda adın geçtiğinde halen burnumun direği sızlıyor olabilir parfümünün kokusunu
aldığım herhangi bir yerde hüzünlenip sigaramı sigaramla yakma gereği hissediyor olabilirim.
bazen kızıyorum da kendime ölümsüzleştirdiğimiz anlarımızı yırtıp attığım için. yüzünün hatırlayamadığım
ayrıntılarına bakabileceğim bir fotoğraf bırakmadığım için ve sonra yine kızıyorum kendime
yüzündeki herhangi bir ayrıntıyı halen unutamamış olduğum için
Gidersen ben susarım
Kimse duymaz sesimi. susarım
Ama en çok sana susarım
Konuşmam duyamazlar sesimi
Sen bir dev değilsin
Elleri büyük olur devin
ve sen bir dev değilsin
Yüreği büyük olur devin
sen bir dev değilsin
dünyanın senin etrafında döndüğünü sanırdın
oysa etrafında dönen bendim
bilemedin
gecelerini ışıklatan vesenin için parçalanıp yıldızlara dönen bendim
bütün med cezirler senden sanırdın oysa ben çekerdim onca eziyeti
Tamam belki kokunu içime çekerek yaşamak yerine yokluğuna iç çekerek yaşamayı seçmiş olabilirim.
bulunduğum ortamlarda adın geçtiğinde halen burnumun direği sızlıyor olabilir parfümünün kokusunu
aldığım herhangi bir yerde hüzünlenip sigaramı sigaramla yakma gereği hissediyor olabilirim.
bazen kızıyorum da kendime ölümsüzleştirdiğimiz anlarımızı yırtıp attığım için. yüzünün hatırlayamadığım
ayrıntılarına bakabileceğim bir fotoğraf bırakmadığım için ve sonra yine kızıyorum kendime
yüzündeki herhangi bir ayrıntıyı halen unutamamış olduğum için
Hiç ummadığım bir an ve zamanda, kirli pabuçlar, zorla çıkılan bir çamurlu yokuşun ardından kendimi sahnede buluverdim. “Oyun oynanacak, çabuk sahneyi temizle ve toparla” dendi; aceleyle işe koyuldum. İş biter, ter diner, fırsattan istifade oyunu da izlerim dedim ama aniden ağır ağır açılmaya başlayınca kalın saten perdeler, sahneden çıkmak gerektiğini anlayarak ayrılmaya çalıştım. Etrafımdaki eller ve bendenler izin vermedi sahneyi terk etmeme; oyun senin dediler ve ittiler. Çıkamadım, elde süpürge kalakaldım. Sahnede ben, süpürge, kirli pabuçlar ve seyirciler…
Bir şey söylemem gerekiyordu ama söylenebilecek tek bir söz bile yoktu. Gölge halindeki simalar beni izliyordu ve tektim sahnede, kimse yoktu. Korkuyor, titriyor ama hiçbir şey söyleyemiyordum. Ben bir oyuncu değildim, figüranlık bile bana hayal geliyordu. Düşünüyordum; benden ne bir prens, ne prenses, ne de herhangi bir şey olmuyordu. Elimdeki süpürge bile eğreti duruyordu; ben sahneyi süpürecek ve gidecektim oysa işim buydu…
Ben, yine yalnızdım koca sahnenin ortasında ama kalabalıklar ile çevriliydi etrafım ve her yanda insanlar vardı. Yanımda değillerdi, yine tek başıma ve yapayalnızdım.
Oyunun benim oyunum olduğunu söylediler ama ben ne oyunu ne de söyleyebilecek bir şeyi bulamıyordum. Eğreti duruyordum zaten sahnede, bütün ışıklar beni gösteriyordu. Karanlıktı diğer yerler; herkes beni görebiliyor, duyabiliyordu ama benim görebildiğim şeyler, gölgelerdi.
Tek başına oynanabilecek bir oyun bilmiyorum. Birileri olmalı, bir başrol, bir dublör, ya da herhangi bir şey olmalıydı. Ne yapmam gerektiğini söyleyen bir suflör bile yoktu. Bu oyun, kimin oyunuydu? Yoksa yine bir hata vardı da suçlu mu aranıyordu?
Kalabalıklar içerisinde ben hep yalnızdım. Zaten dokunduğum her şey ya donuyor, ya da susuyordu. Tutunamıyordum hiçbir yerde ve gönülde ama şimdi bu sahnede tektim, çağırsam biri duyar mı, gelir mi bilmiyordum. Bu nasıl bir döngü, nasıl bir karmaşaydı? “Şimdi kimi çağırabilirim? ” düşüncesi bile korkutuyordu beni. Sesime bir ses cevap verir miydi? Kim koşardı yardımıma, kim destek olurdu. Yapayalnız ve kimin olduğunu bilmediğim bir sahnedeydim. Benim ne işim vardı burada, neden buradaydım, ne yapmaktaydım? Sonrasında yapacağını bilmeyen biriydim ben.
HER ŞEYDE SEN VARSIN
Sevgi pınarından bir avuç su içecektim
Tam eğildim suda aksin vardı
İçemedim
Bir kız vardı uzun siyah saçlı
Sen gidince solmuş çiçekler,
Ağaçlar hüzünlenip yaprak dökmüşler,
bulutlar çok üzülmüş ağlamışlar.
nasıl bir gidiş ise yazı bitirmiş;
son bahar gelmiş
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!