Taş Gibi Dostunuz Olsun

Tamay Önal Polat
482

ŞİİR


6

TAKİPÇİ

Taş Gibi Dostunuz Olsun

TAŞ GİBİ DOSTUNUZ OLSUN

Seksenli yıllardı. Yoğun, ağır, acıtan ve acılı anılar bırakan, bir yanımızın tırpanlandığı yıllar… Çocukluktan çıkalı epey olmuştu ama yaşadıklarımın ağırlığını kaldırırken hala zorlanıyordum. Biraz yalnız kalmam, en azından bir süre yalnız kalmam gerekliydi. Bunu istiyordum. Ne var ki koşullarım buna hiç mi hiç uygun değildi. Oğulcuğum küçüktü. Eşime olmadık bir yalan uydurmak bana göre değildi. Zaten okul vardı ve ben en ağır derslerden birinin öğretmeniydim. Sık sık sarı zarf almaya alışmış biri olarak vara yoğa izin alamazdım. Aslında iki günde bir okulun hizmetlisi tarafından imza karşılığı zat-ı muhteremime(!) sunulan sarı bir zarf olmadığında meraklanmaya başlıyor, unutuldum mu acaba duygusuna kapılıyordum O gün de beklenen olmuş, ve okulumuzun hizmetlisi “hocam size bir evrak var şurayı imzalar mısınız” diyerek sarı bir zarfı bana uzatmıştı.
Gülümsedim.
İmzaladım.
Zarfı açmadan önce tarihine ve evrak sayı numarasına baktım. Nasılsa bir savunma isteyeceklerdi. Bu numaraları gerekçeli savunmamda belirtecektim. Bir çok tahminim vardı.Sınıfta gereksiz bir konuşma yapmış olabilirdim. Din dersinde cinleri anlatan konuya kafalarını takmak yerine iki soru daha çözmeleri gerektiğini anlatmış olabilirdim. Halkın değer yargılarına ters düşecek …
Birçok nedenden dolayı bir savunma isteği gelmiş olabilirdi.
Zarfı açtım.
Sayın Tamay Önal
../../.. tarihinde milli eğitim bakanlığının … sayı, …. Tarihli yazısı gereğince hizmet içi eğitimine katılmanız için gereğini rica ederim.
Okul md.
……
……

Çok komikti.
Her şey gerçekten çok çok komikti.
Tatil döneminde hakkım olan tatili yaptırmamak için angaryadan görevler uydurulmasına o kadar alışkındım ki. Bu da onlardan birisiydi. Şimdi benden bekleneni yapmalıydım. Yani hemen bir itiraz dilekçesi yazmalı, çocuğumun küçük olduğunu, vs, vs gibi bahanelerimin bulunduğunu, bunların göz önüne alınarak tatil dönemimdeki bu angarya görevden affedilmemi istemeliydim. Onlar da bana tekrar “olmaz” demeli birbirimize girmeliydik. Derken işin ucu “Makamında Müdüre Hakaret” ya da “Emre İtaatsizlik” gibi bir noktaya gelmeli ve bana -en azı uyarı olan- cezalardan birisi verilmeli, en doğal hakkım olan tatili de zaten yaptırmamalıydılar.
Zarfı katladım, cebime koyup mutlu bir şekilde dersliğe çıktım.
Denklemlerin grafik çizimlerini anlatırken, grafik kollarının asimptotlarla olan dertlerini daha bir içten anlattım. Ulaşılmaz asimptotları o gün öğrencilerim gerçekten mükemmel öğrendiler.
Kavga ortamına beni çekememiş olan sayın, sevgili, aziz müdür bey(!) in meraklı beklentisini boşa çıkarmayı başardığım süreç içerisinde hizmet içi eğitim yerinin adresi üç kez değişti. Neden nasıl olduğu da ayrı bir yazı konusu olmakla birlikte belirlenen mekanlar -bazı yandaş katılımcılar tarafından beğenilmemiş olacak ki üçüncü adres olarak- “Muğla, Bodrum, Turgut Reis, …. Apartı” şeklinde tarafıma tebliğ edildi.
Tatilimi yiyip beni tatilsiz bırakmak planının avuçlarında böyle patlamasına hasetle yanan sayın, aziz, pek değerli müdür bey(!) “Hadi hoca’nım dört ayağınız üstüne düştünüz” derken “Salyalı kuduzlardan kaçıyordum. Onların tanrısı bana acıdı” cevabını alacağını kestirememişti.
Tatil geldiğinde görev gereği Bodrum’un yolunu tuttum. Minik oğlumu on günlüğüne babaannesi sahiplenmiş, eşim de on gün sonrasına izin ayarlamış, hizmet içi eğitiminin bitiminde Bodrum’da tatil yapacağımız başka bir mekanın da ön ödemesini yapmıştık. Yani istediğim yalnızlık ve arkasından da güzel bir aile tatili artık beni bekliyordu.
Cep telefonlarının henüz olmadığı, hepimizin mektuplarla haberleştiği, sabit ev ve mekan-makam telefonlarının oldukça yaygın olduğu yıllardı. Yani ben istemedikten sonra bu on gün kimse bana ulaşamazdı.
Fikir suçlusu olarak tutukluyken de insanlar ulaşamıyorlardı ama orada engellenen bendim burada ise engelleyen ben olacaktım. Hapishanenin omuzlarıma bıraktığı ağır travmayı atmak zorundaydım. Bu dönemi en verimli şekilde kullanacak yazabildiğimce yazacaktım.
Eğitim dedikleri zaten tepeden tırnağa uydurma bir işti. Devlet hantallığı, devlet hamallığı ya da devlet harmanlığı.. Her ne sayarsanız sayın.
Oldukça dingin geçen iki günün ardından bir anonsla silkelendim. “Sayın Tamay Önal! Sayın Tamay Önal giriş kapısında beklenmektesiniz.”
“? ? ? ”
“Beni kim bekler? ”
“Neden bekler? ”
“Hiç kimse burada olduğumu bilmiyor.”
“Eşim gelmez işi var.”
“Giriş” demeseler “Müdüriyet” deseler; devlet, bakanlık, milli eğitim müdürlükleri hakkında daha ne senaryolar yazardım o birkaç dakika içerisinde ama giriş kapısında bekleniyormuşum(?) Yani, yeni ve resmi bir işkence beni bulmuş olamaz..
Nefes nefese kapıya ulaştığımda o deli kızın koca iki gözü, gözlerimi yuvasından dışarı doğru çekiştirdi.
-“Senin burada ne işin var ya” diye ünledim.
-“Neden işim yokmuş sen buradasın ya”
-“Kim söyledi sana benim burada olduğumu”
-“Kim olacak sevgili eniştem”
-“Nasıl yani”
-“Aman be nasıl olacak. Evi aradım eniştem çıktı. “Tamay eğitimde” dedi. “Nerede eğitimde” dedim. “Bodrumda. Vs” derken atladım otobüse ve geldim.
-“Ya sen taaa Samsun’dan buraya …Ne iyi yaptın. Hadi gel sana yer ayırtalım. Beraber uzun bir tatil yapalım.”
-“Yok yok Sadece bu gece”
-“Nasıl sadece bu gece”
-“Ben bir geceliğine geldim. Hemen döneceğim”
-“Ne demek o? Deli misin nesin? ”
-“Deli değilim. Annem hasta ve ben anneme sadece iki gece bakacak birisini bulabildim
Buraya da sadece bir geceliğine geldim”
-“Of yaa neden yaptın bunu? Bir işin mi vardı? Neden geldin ki? ”
-“Bir işim yoktu. Sana geldim.”
-“Harikacım sen iyi misin? ” İsmi Harika idi ve kendisi de gerçekten harika bir insandı. “İnsan taa Samsun’dan Bodrum’a bir geceliğine gelir mi? Neredeyse onbeş saat yol yapmışsındır.”
-“Evet yaptım. O nedenle çok yorgunum. Şimdi biraz yatayım sen de dersine git. Ben uyurum dinlenirim, sonra da geceyi sohbet ederek geçiririz.
-“Allah Allah… Allah bana elbet bir gün akıllı bir arkadaş da nasip eder” diye söylene söylene arkadaşımı kendi odama götürdüm.
Onu dinlenmeye bıraktım. Eğitim dedikleri uyduruk derse girdim ama gerçekten hiçbir şekilde onun bu gelişini anlamlandıramadım.
Hapisten çıkalı birkaç ay olmuştu ve o İstanbul’a gelip beni görememişti. Görmek istemiş olmasında anlaşılmayacak bir şey yoktu elbette ama sadece bir gün için buraya gelmesini anlamamı da kimse benden bekleyemezdi.
Birkaç saat sonra odaya gittiğimde hala uyuyordu.
Hiç sesimi çıkarmadım. Kitap okumak, uzanmak, yazmak gibi oyalanacak birçok şeyim vardı. Onları yaptım. Akşam üzerine kadar yarı düşünerek yarı onu seyrederek zaman geçirdim. Derken uyandı.
“Elifi mimlerdenimmm bende sizlerdenimmm” diyerek gerneşti.
Bu anlamsız cümle bizim ta okul yıllarından kalma ilginç bir tekerlememizdi. Kendimizi delirmeye yakın bulduğumuzda ya da deli ilan ettiğimizde aklına ilk gelen tarafından söylenen, sonra da diğeri tarafından tekrarlanan bir tekerleme…
Ben de hemen gerekeni yaptım
“Elifi mimlerdenimmmm ben de sizlerdienimmm”
Gülüştük. Sırayla duşa girdik. Giyindik. Aynaya bakarken öncelik kavgası yaptık. Kıkırdaştık. İkimiz de birbirimizden güzeldik. Bu konuda hiç tartışma kabul etmezdik. Tartışmadık. Çantalarımızı aldık. “Şiir defterini aldın mı? ” diye sormayı unutmadı. “Aldım” dedim. “Sahilde sana yeni şiirlerimi okurum.” diye göz kırptım. “Hap(pis) hane hap(pis) haneee” diye bir uzun hava çekti. Yeniden gülüştük. Aparttan çıktık. “Nereye, nasıl bir yere gitmek istersin? ” dedim. “Ben biliyorum nereye gideceğimizi” dedi.
-“Yakın bir yer. Biraz yürüyeceğiz..”diye ekledi.
-“Nasıl yakın? Sen Bodrum’a önceden gelmiş miydin? ”
-“Yoo ilk kez geldim.”
-“Eee? ? ? ”
-“Elifi mimlerdenimmm ben de sizlerdenimmm”
-“Başlatma elifimiminden.”
-“Elifi mimlerdenimmm ben de sizlerdenimmm”
Anladım yanıtlamayacaktı beni. Peşine takıldım. Yürüyerek güzel bir çay bahçesine gittik. Bahçenin ortasında daire şeklinde bir sahne vardı. Sahneyi gören masalardan birisine oturduk
Yavaş yavaş insanlar geliyor hava da artık kızıllaşmaya başlıyordu. Şiir sohbet derken zamanı geçiriyorduk ama “ya sen gerçekten neden geldin? ” diye her soruma sadece “elifi mimlerdenim ben de sizlerdenim” yanıtı dışında hiçbir yanıt alamıyordum. Derken canlı müzik başladı.. Klavyeden yükselen seslere inanamıyordum Sanki birileri benim en sevdiğim Şarkıların listesini klavyeye yüklemişti de o elektronik makina ardı ardına bu şarkıları çalıyordu. Müzisyen de şarkılarını söylüyor, biri bitiyor bir diğeri başlıyordu.
Yemeklerimiz gelmiş, biz de elifi mimli, incir çekirdeğini doldurmayacak sohbetimizi epeyce koyulaştırmıştık ki solistin anonsu duyuldu.
“Aramızda doğum günü kutlaması yapan iki inanılmaz dost ve arkadaş bulunuyor. Onlar için özel bir alkış istiyorum.”
“AA ne hoşş… Kimmiş bunlar? ” demeye kalmadan kulağımın dibinde patlayan şampanya köpüğünün ikimizi de ıslatmasıyla kendime geldim.
“Sahi ya bu gün benim doğum günümdü! ”
“Deli kız”
“Sırf bunun için buraya gelinir mi? . Ben çoktan unutmuştum bile bu günü.”
“Ben unutmadım.”
“Of ya of yaa teşekkür ederim. Çok teşekkür ederim.” derken neden ağladığımı bilmiyor ama ona niçin sarıldığımı çok iyi biliyordum.
O gerçek bir dosttu.
Şarkılarla şiirlerle güzel duygularla dolu bir gecenin ortasını epey geçmiştik
Yerimizden kalktık. “Ben gündüz uyudum. Senin uykun vardır ama Sahile gidelim. Kumlarda oturmak ve güneşin doğuşunu seyretmek istiyorum. Sen şezlonglara uzanıp uyuyabilirsin” dedi,
“Tamam” dedim. “Benim de uykum yok emin ol”
Zaman çok geç olmuştu ama insanlar sahili terk etmemişlerdi.
Kendimize olabildiğince insanlardan uzak bir köşe bulduk ve kumlara oturduk
Ara sıra ezberden şiirler okuyordum. Arada eski günlerden, okuldaki arkadaşlardan söz ediyorduk. Gizli gizli oramı buramı inceliyor işkence izlerimin olup olmadığını anlamaya çalışıyor, hapishaneyi hiç sormuyor, benim anlatmaya hazır olacağım zamanı bekliyordu ama ben de bu konuya hiç girmiyordum. Tamamen kendi dünyamıza dalmışken. “Ya siz gerçekten sadece bir günlüğüne o kadar yoldan mı geldiniz? ” şeklinde bir soru cümlesi alacakaranlıkta yalnız olmadığımızın ispiyonculuğunu yaptı.
Sesin geldiği yöne döndüğümde biraz önce klavyesinin başında bize şarkılar çalan müzisyeni gördüm ve afalladım. O bunu nereden biliyordu?
Harika, “Yanımıza oturun” dedi.
Müzisyen oturdu.
Gündüz ben derse gittiğimde bizim deli kız hemen dışarı çıkmış. Çevredeki dinlenme mekanlarını araştırmış, o çay bahçesine gitmiş, müzisyenle tanışmış, kendi hikayesini kısaca aktarmış, doğum günüm için gereken her şeyi -şarkı listesine kadar- ayarlamış, geri gelip odada dinlenmeye çekilmiş ve bu müzisyen de dinlediği hikayeye inanamamış, programı bitince bizi takip etmiş, masalardan aldığı mumlarla sahilde yanımıza gelip oturmuştu.
“İnanamıyorum ben böyle bir dostluğa. Böyle bir arkadaşlığa inanamıyorum.” diyerek mumları yakıp kumlara sapladı ve yanımızdan kalktı.
Evet bu iki deliyi terk etmek en doğru davranıştı ve bizi bırakıp gidiyor diye düşündüğüm anda müzisyenimiz üstündeki giysilerle koşarak denize attı kendisini.
Sular aniden karıştı. Dalgacıklar bir an yeniden duruldu. Tekrar karıştı. Şaşkın bakışlarımızla çığlıklarımız birbirisi ile çarpışınca sahildeki herkes başımıza üşüştü. İnsanlar ne olduğunu anlamaya çalışırken müzisyenimizin havada duran bir kolunu gördük. Arkadan kulaçlarını… “Ohhh yaa” diye derin derin nefes aldık. Islak giysilerinden süzülen sularla bize doğru yürüyüşünü izledik.
“Ne yaptınız öyle? ” dedim
“Ben bu sevgiyi hak eden birisi için çok özel bir şey yapmalıydım onu yaptım.” dedi
“…? ”
“Nasıl yani? ”
“Denize daldım ve dipten size bu çakılı çıkardım. Kıyıdan bir çakıl taşı da verebilirdim ama özel olmazdı”
Avucunda bıldırcın yumurtasından biraz büyük, cevizden küçük, yer fıstığı görünümlü, ıslak, gecenin lacivert ışığında parlayan bir taş vardı. O taşı bana uzattı. Çok şaşırmıştım.
“İnşallah benim de böyle bir dostum olur. Ben de böyle bir dostu hak ederim.” Dedi. Taşı aldım. “Emin olun saklayacağım bu taşı. Hayatımda aldığım ve alacağım en ilginç doğum günü hediyesi olarak saklayacağım.” dedim. “Çok teşekkür ederim. Geceye bambaşka bir anlam kattınız.” Diye ekledim. Ay-Tam da batışını tamamlıyorken ona en güzel şiirlerimden birisini okudum
Müzisyenimiz gitti
Gün doğumunu içimize sindire sindire izledik. Arkadaşımı otobüsüne bildirdim.
Parlak, siyah, küçük deniz taşını tuttuğum parmaklarımla arkadaşıma el salladım…

Tamay Önal Polat
Kayıt Tarihi : 22.2.2011 22:18:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Tamay Önal Polat