keder denizi gözlerinin
mavisinde sisli çiğ tanesi
yüreğime sebepsiz gülüşün niçin
uçurtmadan kan damlıyor
biliyor musun
şimdi uçurumlarda beyaz taylar
ayın sancısız çocuklarıdır
bir ürperti akşamları yalnızlıklarımız
yıldızlar geceden kaçıyor
uyuyor musun
bilge elinde paslı bir demir
düşmeye görsün ışık ürpertisi
durgun yeşili dilinde zehir
söz uyanmaya başlıyor
duyuyor musun
bir ışık elçisi leyl
kimler fark eder gündüzü sebepsiz
elinde yazmanın birinci sureti
ay kendini yeniliyor
görüyor musun
Yollar ki şarkısında hüznün kanatları tedirgin.
Yollar ki türküsüne neşenin gemileri erişmemiş.
Çıkardım bir çift ayakkabı koydum en sonuna.
Yollar beni eskitti, ben sensiz gidemedim
Ağzında rüyasını taşıyan yılan
Sürünür sırtında dünyanın yükü
Çakır dikeninde parıldayan nur
Yılanın sırtında bin elmas rengi
Herkes rüyasını kalbinde taşır
Yılansa ağzının dik yamacında
Gönül bahçesinde olmayan huzur
Aranır delice gün ortasında
Gündüzünü gül suyuyla büyüten
Lacivert bir kadeh gibisin
Akdeniz kardeşçe kalan yanın
Karşında evladın İstanbul
h İstanbul
Nerde erganun çalan Tuna
Yüzünde yüzgörümlüğü Varna
Düşleri el değmemiş diyar
Türküsü kanlı bir dilârâ
h Varna
Gariptir mavi lalesi boynunda
Gül bir sevda iklimidir
Kaşgar’dan gülümseyen Türkçe
Kardeş bir vatan dilidir
h Buhara
Müjdesi yeşil rengiyle hülya
Kendisi yücelere çıkmış
Göğsünde gülme dileği
Özünde gül büyüten sevda
h Ankara
.
Harput’ta Hüseyni şarkı,
Akıyor sazende zaman,
Kül olmuş tarihi çarşı.
Sessizlik en büyük kervan./
Yarasa ten, mercan ruhum,
Devşirme gül ve kayıp çağ,
Ağla içimdeki çocuk.
Kuşatır sinsice bir ağ./
Duydum hüznünü Harput’un
Yalnızlık yüreğinde mum.
Yoksul yaz sonsuzluğun,
Türküsü Kayabaşım./
Kentin kederli yüzü,
Karşılarken bizleri.
Zamansa saçlarımda,
Yorgun sevda izleri./
Ah Tanrım, hasretimin!
Kederi gül yüreğimde.
Hangi aşk acı değil,
Bir Harput ikliminde.
.
Avucunuzda eriyik ve soytarı çamur
Suskusunu sınayarak padişah olur
Bazen kendisini ellerinize bırakır
... Bazense öfkeli ve mağrur
Üstüne üstlük bir de nazlanması var
Direncini kırmaya başladığınız ırmaklardan
Kendince rüyalar devşirir
Kildir teninizde alın teri var
Kentlerin kural koyucusudur
Soylusu sığ denizlerin derinliğinde
Dilinde çamur adam öyküsü
uzun nehirler boyunca dolanır. suskusu bıçak sırtında sustalı.
anısı en olmadık rüyaların perçemi, burcu gök yüzüne asılı. sevdası olmasa da insanın bir burç bu kadar harap olur mu? Tanrım
ne bilir insan, insanın kurdu olduğunu.
... Asılsa
ipin
ucundaki ejder.
boynunda yaftası yalnızlığın. insan
insana ne çok yabancı? Tanrım, suskusu ağzında sustalı,
şair, yağmanın masum çocuğu. çöl bir bedeviyi büyütür,
şehirse yalnızlığı. eksik say görselliğini dünyanın. dünya,
karanlık şah yapıt. uzun ve yorucu ağıtlar ülkesi. çalgısı
nabzında şairin, nağmesi kulağa yabancı. yücelik Tanrı’ya çeker,
kötülükse kullara…
hüznün yüzünde sim yolculuk
sürerdi geceyi sarınca
düş kardeşliğiydi bizimki
beklerdim gözlerine âşina
yıkardı geceyi yankısız
sesinde güz bitiği zaman
baktım aynada resmin yok
bütün hüzünler şahsıma
sürsün gülün ateşten âyîni
devrin endamı sessizce
yalnızlık bir gül matemidir
kalbimde en aziz hatıra
susma ey âyîn-i devran
koynumda ateşten gedâ
gül değil hüznün kendisi
konmuş ten fidanına
Sözleri sırlıysa gecelerin,
Büyür sonsuzluğu tarifin.
Büyür elleri...
Ve sessizlik gül açar,
Söylenir bilmecesi.
Usulca yürürsün bilirim.
Rüzgârlara eş ayak seslerin,
Mahrem bir denizin eseri.
Tellenir, dillenirsin;
Gönlümdeki sesi.
Biz, çaresiz ellerimizi unuturduk Çukurova’da.
Siz, giderdiniz çekinircesine sur diplerine.
Bizim olmayan zenginlikleri devşirirdik rüyalarımızda.
... Çok uluslu ırmaklar çıkardı şey dağlarından.
Niçin, her peygamber kendini bir dağa vururdu?
Bütün peygamberleri sadece dağlar mı anlardı?
Sen gider kendini bir ovaya vururdun.
Ve dalından yeni kopmuş bir şiirle dönerdin.
Zırhını iyi takın çocuksun ölebilirsin.
Maden’den Erganiye giden yolda tetikte olman lazım.
Her yol bir eşkiya’ya çıkar sanma.
Dicle’nin kenarında yün yıkayan bir kadın tarafından vurulursun.
Bir biz vardık seher cüzü okunurkenki,
Ruh üşümesi yalnızlıkların son durağına.
Sessiz harflerin yetiştirdiği ceylan,
Fırat’a secde ediyordu su içmek için.
Dağlardan delicesine inen harfsiz seslerle,
Çoğulduk. Aşk bunun ayak sesleri…
Sanırsın Maden’den öteye bir başka dünya var.
Leyla’yı arıyorsan gel burada ara…
Biz çok uluslu bir devlet değildik.
Minarelerimizdeki güneyli bir sesi kardeşçe üleşirdik.
Kuzgunlarınızı bizim diyarımıza salmayın salmayınız.
Biz bize yeteriz tek başımıza kalsak da…
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!