Bir rüzgâr gül kalbime adını fısıldarken,
Hasretinden çöl gibi yollara düştüm sensiz.
Sana ulaşmak için gün değil gece değil,
Zamanın kapısında kul olmaya razıyım./
Miracının muradı kalbimin arzusuydu.
Tutuştu gül bahçeleri sesinin yankısıyla.
Birden yüzünü gören dağ kendini eritti.
Dağıldı kalbim birden güzelliğin eliyle./
O mavi gül çırpınır gözlerinin ufkunda.
Belki de beklenen gün müjdesi sahilinin,
Sessizliğinde kanlı bir aşk alevi sundu.
Anladım gülüşünün sevgilisi beyaz din./
Baktım yandığım saat bir mevsimin rüyası.
Yıkanmış bütün zaman onun avuçlarında.
Serpilirken duayla dudaktan dudaklara,
Kalbim gülümseyerek kendisinden geçti.
Hiç Unutulmayandır Yüzün
Hüsniye Akguş’a
Bir köy yalnızlığıdır yüzün
ilk yaz aydınlığı pencerem
gözlerin akşam buğusu
şarklı kalbimi kanatır
sorgusu sofuca bakışların
yüzün kilim zarifliği
dokunmuş kibar duruşun
bir güz sonrası yemişi
durgun gözlerin demlensin
içimde derin bir göl kımıltısız
kirpiklerinden inci düşünce
başlıyor büyük uğultu
sorgusuz sualsiz susun
ilk yaz sensiz olmuyor sevgilim
düşümdeki dal kırığı
kalbim kanlı bir kristal
yolları kes yaz gitmesin
Sükûtun emzirdiği bir dil,
Rüyasını tanımazken.
Diline çığlık takılan gül,
Kendini düşlere yedirir.
Ey güneşin zamanında,
Aynalarla vücut bulan.
Ben konuşarak yanarım.
Sense çığlık atarak yan.
Gündüz kulak sese küskün.
Gözse karanlıkla kardeş.
Aynalarla oyalanma,
Sükûtu emziren Mecnun.
Bu şehrin saat kulesinden,
Sesler geliyor zamanı çalan.
Sonsuz bir ışıktır özlediğimiz,
Düşlerimizde açan.
Gidiversin alı al, moru mor dünya.
Ben, at sürmeyeceğim, yalana doğru.
Bir nur akacak önüm sıra,
Sancıların doğurduğu.
Ve bütün düşünceler yıkanmış.
Bütün yalanlar yasak
Düşüp geleceğim arkan sıra;
Baş açık yalın ayak.
? 1979 yılında Samsunda yazdığım bu şiir son kıtasının ikinci mısraı 2005 yılında çıkardığım İkindi Işığı isimli kitabımdaki gibi bütün kitaplar pampak şeklindedir. Uzun yıllara dayanan bir arama serüveninden sonra (otuz yıl) 2010 yılında yukarıdaki şeklini almıştır. Sanatın çilesini çekmek isteyenler için iyi bir örnek olacaktır (Tarık Özcan)
Suskusu dalında gülümseyen mevsim
Akısını serper karanfil dudaklı bahçeye
Ve Nisan sofrasının gür şenliğiyle
Aşkla gülümser yeşil yüzlü geceye
Öyküsünü kuşlara ödünç vermiş ağacın
Şirindir dalında parlayan meyvesi
Yapraksa sevgiyle gülümser yeşilinde
Dindirir göğsündeki son bahar sızısını
Ve mazinin terkisinde büyülenmiş düşsel
Bir zaman aralığında ışıldayan yerelliğim
Şimdi yer yataklarına hasret güzel
Bir çimen yeşiline satar düşlerini
Kokusunda güz bitiğidir savrulur mazi
Gülle bülbül oynaşında hîle
Sessizlik yüz yıkımıdır oldukça saygılı
Dönüp gelsen de bitmez Zamanın oyunu
Ölüm uzak ara yoklar,
Bir kentin bütün sokaklarını.
Kesilir mai… Sakindir bütün saatler.
Tende dinmeyen sızı.
Gece, yorgun bir güldür.
Ölüme adanmış yalnızlıklarımız.
Bir kentin son gülüşüdür.
Kalbim, bil bunları.
Unutma, suskun bir güldür anne,
Ölüm ecesi aldığından beri.
Bileklerimde kan revan yalnızlıklar.
Ben de bitmeyen sorgu.
Ölüm olduğundan beri,
İçimde çıngırağı çınlar.
“Her ölüm erken ölümdür”
Tanrım duy bunları.
.Annem’in Sütü
Annem çok güzel bilirdi masal anlatmasını.
Her gece rüyalarıma uzanan saçlarına
Sarılır ve Allah’a tırmanırdım
Kokulu güz çiçekleri gibiydi annem
Ah benim karanlıklar kraliçesi annem
Annem ne güzel sınarmış meğer
Sırtında bakırdan güğümleri eskitmesini
Sonra körpe bedenimde şarkılar söylerdi elleri
Ve gülü koklar gibi koklardı bensiz zamanı
Yer yataklarına hasret kalan annem
Yedi yarpuzun göğsünde gülümseyen
Sütünü sağdığı ağızlardan bal akardı
Ben haramın olmadığı bir evde büyüdüm
Ağzımda annemin sütü
.
Eylül yorgunu bir pencereden
Vadiye bakan göz aldanır
Bir gölge oyunudur son temaşa
Hüznün atları uzun mesafe koşucusudur/
Ey aşk elçisi gölgeli yüreğini
Vadinin sessizliğiyle yıka
Bu karanlık nice sevdaları büyütür
Böylesine durgun baktıkça/
Evler ve senin yüreğin taraçası
Soylu bir gülün yüz görümlüğüdür
Ben böyle yaşamak istiyorum
Bütün unutulmuşlar aşkına/
Atlar bir ovayı delice adımlıyor
Şimdi sen suskun bir bitiş oluyorsun
Atlar da arzular nicedir kısrak yeminlerini
Ben bütün atları gözlerinden öpüyorum
.
yalnızlığında gül bitiren çığlık,
durgun su derinliğinde birden,
ateşten kalbini şaire sundu.
anladım aşkın mucizesini.
sesini duydum hicaz faslında.
yıkanmış kum taneleri gibi;
duru su aydınlığınca mavi,
sesin o yitik zaman meyvesi.
gülünce gümüş ağzının ejderi,
kanlı bir kristal düşer geceye.
şarkında ses yangının izi.
göğsünde hüznün çocuğu Urfa.
bilirim sevdamız sesindir senin.
göğsünün üstünde büyüttüğün gül,
daha kaç asrı besleyecek.
ağzında alevi Türkçe’min kandil
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!