Bir meydan ki koca tarihi üç yüz bin yıla
Uzatmış ellerini geri çevrilmez yapısıyla
Üç bin yıl evvelden vilayet baş gösterdiği
Ve kanıtlanmış her dem tarihe beşiklik ettiği
İçerisinde her parçadan yükselir bir ses
Geçmişin meyvesidir göğe uzanan her nefes
Aziz milletler yaşamını bu yüce toprakta
Mevsimlerde nurlu ışık saçarak hayata
Uzun yılları çürütmüş görünüyorken
Yine de göç etmek adına henüz çok erken
Hülyasına dalarak arzulanırdı bakilik
Kalmak için huzurunda hem son hem de ilk
Yakışıyordu ve sürdü 16 yy. başkentlik
Gölgesinde barınan milletler için beraberlik
Temelleri atılırdı çünkü oydu değişmeyen
Ve dört ayrı imparatorluğa özüyle sahiplenen
Başlangıcı yapmıştı bir millet adı: ROMA
Değişilmez bir parçaydı onlar için ama
Değer bilen yalnızca bu millet değildi
Yaşanılan toprak dünyaya yaymıştı vecdi
Peşi sıra bu aşka tutulmuştu koca Bizans
Yaşamın sırrını saklıyordu orada her nüans
Zahiri bir haldeydi huzur ve refah bekası
Uzun bir aradan sonra şehvetli Latin istilası
En sonunda milletlerin şahı Osmanlı gelir
Artık yeni bir millete yol kapandığı bilinir
Dünyaya barış yayılır hızırvâri bir süratle
Ardında tarihin gizlenmiş olduğu başkentle
Anlaşılacağı üzere dünya devi üç imparatorluk
Dünyaya yön verirken çekmemiş hiçbir zorluk
Bu dönemlerde nesillere çok uzaktır hazan
Ve son virajı alırken gönüllerde can bulmuş ezan
Birçok milletin çehresine sunduğu narin eserler
Bu gün ya da yarın için ölçülemez bir değer
Asil olan Türk milletiyle başkentlik son bulur
Sanılmasın ki yıkılmıştır cephedeki koca sur
Belgeler eşliğinde başkent kabulen Ankara
Gizli başkent İstanbul gerçeği söylenmez uluslara
Ana hatlarıyla beş büyük dönem ilki Byzantion (bizanşın)
Öyle bir dönem ki farkı yok ferş ile arşın
Değişen yalnızca isim olur havalardaki sis
Ve yanıltır beşeri bu kez adı: Konstantinapolis
Toprak aynı yerinde göğüs gerip ecnebiye
Bu kez yeni bir isim ile anılır: Konstantiniyye
Değişen isimlerdir vilayet asla olmaz bertaraf
Kimileri için kalıcılığı ancak biraz tuhaf
Sonunda isimlerin şahı akar gönüllere: İstanbul
Haykırır tüm âleme: ”Gel üzerimde kendini bul
Ben ki tarihin gerçekliğine kucak açmışım
Gerçeği ve geleceği saklar bağrımda her taşım”
Şehir devleti kurmakla mükellef ün salmış Yunan
Kurduğu şehre elbise vermiş adı Byzantion olan (bizanşın)
Gelişip güçlenen devlet kısa bir zamanda
Ve kısa çizgiyle şehir devleti vasfı altında
Sahibini değiştirir: Roma imparatorluğu
Güçlü bir çizgiyle ayırıp varlıkla yokluğu
Kanıtlar diğer devletlere kendi sıfatını
Yeşil tepelerde koşturarak müzeyyen kır atını
Sürüklenen yıllarda isim gider cisim kalır ya
Ruşen mehtaba yeni gülüşle: Augusto Antonia (agusto antonya)
İşte yeni bir çehre kazanmıştır koca şehir
O mekâna akıyordur artık her güzide nehir
Bir dönem sonra Konstantinopolis adıyla
Önce Roma İmparatorluğunun sevdasıyla
Devamında bahadır bir millet Bizanslılar
Ve aşk ile tutuşmuş halk şanlı izzetini arar
Bir zaman sonra bu kez aynı isimle
Yeni bir destan yazılır Latin milletiyle
Vazgeçememiştir Bizanslı asker ve halk
Demiştir: “can dost, Latin hücumundan kalk”
Bir kez daha hayat bulmuştur Bizans adı
Bu şehirle çıkarılmıştır hayatın tadı
Ancak keyfini çıkarmak niyeti fazla sürmez
Çünkü keyif sürenler koca cüsseli devi görmez
O koca cüsseli dev ki dünyayı dize getirmiş
Adı Osmanlı şanıysa dünyanın efendisiymiş
Yıl 1453 saldırı başlıyor yıkım olmadan
“Allah Allah” sesleriyle yükseliyor bir sultan
“Ben bu yola baş koymuşum hey efendiler
İki cihanda tek muradım var o da İstanbul” der
Deha, imkansız denilende mümkünü görebilmektir
Yankılanmaya başlıyor tüm Anadolu’da tekbir
Dünyada ilk defa gemiler karadan ilerliyor
Ve koca Fatih İstanbul’u alacağını biliyor
Öyle bir savaş ki dönüşü olmayan abluka
Fatih’in askerleriyle gerçekler çıkıyor ayyuka
Üç kıtanın misafiridir hoşgörülü Osmanlı
Yaptığı her hareket: aziz, bedi ve ihlaslı
Şehrin taktığı alyansta yazıyor Konstantiniyye
Yunan halkı sunuyor: ”is tin boli” sözleriyle
Osmanlı’da yeşeriyor bu kez “İstanbul” sözü
Ruslar imrenerek unvan veriyor “çarın şehri”
Âmâ olan bile farkında baldır düşmana zehri
Bu topraklar içinde yapılacak her savaş
Türkleri kalıcı kılıyordu burada yavaş yavaş
Metin bir milleti soldurabilmek için
Başka yolu olmadığı görüldü iffetsiz hilenin
Savaş gücüyle pervasız milletin önünde
Çaresiz, kasvetli hallere düşen ecnebide
Koca oyunlarla yorgun düşmüştü Osmanlı
Artık Avrupa gözünde bir adam ki hastalıklı
Tarih 1918’i göstermekte ve zaman 13 Kasım
İtilaf devletleri denen kâfir insanlar bir kısım
Sahipleniyor Türklerin destansı şehrini
Bilemiyor bir türlü Türk önünde haddini
Bir hayaldir gavurda Türk’e boyun eğdirmek
Türk milleti hidayetiyle İstanbul’a yâr demek
Farkında değiller yaptığı saçmalıklarının
Görmeden Türk izlerini İstanbul’da yarının
Taht kurup her dem bu zümrütlü cevherde
Kalarak âleme söz geçirmeyi ister de
Sineye dar gelen yüreğiyle asaletli Türkler
İtilaf güçlerini İstanbul’dan birer birer
Defeder uzaklara berhudar oluşuyla
Sahip olmuştur vazgeçmemek üzere İstanbul’a
Altın yelesiyle oluşan 6 Ekim 1923 tarihi
Tüm âleme okutmuştur bu benzersiz telmihi
İşte o günden bu güne geçti 87 mükâfatlı yıl
Gerçeği arayana İstanbul dışı her şey bâtıl
Şehrin üzerinde yığılan bembeyaz bulutlarda
Katre katre tarih cümbüşü salınıp durur da
Lezzetini tevazuuyla yaşar ki 78 milyon
İnsanlar hep neşeli, üzüntülere son
Kalıcı köklerle toprakta duran alaturkalık
Âfâka dal uzatıyor bir billur sarmaşık
Vâveyladan münezzeh olmak için İstanbul
Sana armağan gel yamaçlarında kavrul
Ne güzel memleket pir sultan: İSTANBUL
Kayıt Tarihi : 1.4.2013 11:25:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
