Yaşanmayıp çölde kumlara karışmış
tarihi zamanla kaybolmuş milletler
tozlu rafların içinden çıkmayan
yarınlara seslenmeyen kitaplar gibi
çöle düşüp insan olmayı reddeden
çölün hiçliği ve ruhsuzluğu ifade ettiği
umutsuz aşk kaşiflerinin dergahı
bu dergah ki yitikliğin coğrafyası gibi
kum tanelerini bile üşüdüğü
ayın soğuk yüzünün parladığı
..
Mezopotamya tandırına düşmüş
Bir halkın tarihi kokuyordu
Üstümüzü örten kara bulutlardan
Yalnızlık kokuyordu dünya haritasında
Ve kardeş katli resm ediliyordu
Tarih sayfalarında
Masa başı tarihin rengi korkutuyordu
Her an kara tenli insanları
Ne kadar yalnızmışız
Bu tarih sayfalarında...
..
Göçebe bir sevdadır bu omuzladığım,
Kervanın izini kaybetmiş bir meçhul,
Bilinmeyen bir şehrin sensiz tanıklığıdır,
Tarih kokan sokaklarda bıraktığım anılar.
Asırlık bir ağacın dalına astığım mendilde izi,
Mavisine dalıp gittiğim bir gökyüzü günü anısı bu
Sensizliğin beni boğduğu bir akşam üstü
Tandırına düşmüştüm,tenimi kavuran yalnızlığın
Bağlamanın sızlayan teli sesidir, yüreğimi titreten
Geçmek bilmeyen günlerin hatırasıdır bu,
..
Çağların keşfine çıkmıştık seninle
Tarihin karanlığında dünlerin izini sürüyorduk
Eski insanların yaşamlarına dokunuyorduk şevkle
Yolculuğumuz uzundu, yolumuz uzak, zaman dündü
Bir nehir kıyısında demledik uykumuzu
Akan suyun rüyasını gördük belki de uyumadan
Ben seni izledim, bir tanrıçaya bakar gibi
Saçlarını ördüm, taradım sonra bir gümüş tarakla
Dudakların beni istiyordu, gözlerin uykuyu ve rüzgarı saçların
Yol yorgunuyduk ikimizde, zaman ağır gelmişti omuzlarımıza
..
