Tanışmadan Evvel Şiiri - Kasım Kobakçı

Kasım Kobakçı
3000

ŞİİR


7

TAKİPÇİ

Tanışmadan Evvel

Tanışmadan evvel,
Tebessümüm noksan,
Feryatlarım dilsiz,
Neşem kesik.
*
Varlığından evvel,
Nefesim özüne gurbet,
Lisanım unutuş dehlizinde,
Cümlelerim, mekansız bir veda vakti kadar anlamsız.
*
Rastlamadan evvel,
Sağ tarafım ıssız, katıldığım halaylarda,
Ve anladım ki,
Ruhum bütünüyle kimsesizmiş.
*
Arka sokakta, acemice bilye yuvarlamam,
Yarışlarım ödülsüz,
Başkaldırışlarım, dövüşlerim.
*
Ve yalnızca, on sekiz yaşımda,
Hücrelerime dek sızan, çaresizliğe inat,
Sıvalara kaçakça kazıdığım, tam bağımsızlık yeminleri,
Duyduğum türküler, çevirdiğim sayfalar.
*
Atölyedeki ustalığım,
İhtiyarlayan gençliğim,
Zihnimin kıyısından koparılıp çalınan heceler,
Çay, gevrek lezzetinde, seyrettiğim eski yapımlar.
*
Belirdi aşikar,
Sensiz, ne denli yarım olduğu,
Girdiğinde dünyama,
Beni, şefkatle bütünlediğinde kavradım.
*
Sen gelmeden,
Gönlüm bereli,
Sabahlar ayaz, sabahlar buz,
Sabahlar fırtına, sabahlar kuyu.
*
Sen gelmeden,
Sabahlar ışıksız,
Sabahlar nefessiz,
Sabahlar acımasız.
*
Artık sen,
Sevdaya tuzak kuran bir avcı,
Gözlerindir beni saklayan,
Sinsi tuzaklardan.
*
Bakışın,
Sinemde biten lale,
Kokla o lale filizini,
Ve sil hafızanı.
*
Tanımadan evvel,
Bilmedim tutkuyu asla,
Kıymet biçmedim, hiçbir manzaraya,
Senin misalin.
*
Keskindir güneş şavkı,
Kayan meteorların, silik gölgeleri,
Nemli bedenimiz üstünde.
*
Parmaklarımdan akıyor, ışıl ışıl nehirler,
Göz alıcı biçimde parıldıyor,
Meltem, ensemde fısıldıyor,
Çimenlerin şarkısı, bir ahenk.
*
Köpüklerin nidası, kumsalı sarmalıyor,
Cansız, midye kabukları,
Yumuşak bir döşek gibi, serildiğim sahiller,
Başımızda süzülen, tok güvercinlerin kanat sesleri.
*
Yan yana geçeceğiz, bu yoldan,
Ne kadar enfes,
Habersizce, girip çıktığında düşlerime,
Ve kor gibi, tüten bağrıma,
Çiy tanesi misali, indiğinde kavradım.
*
Sen yokken,
Yoktu, sevdanın ve ömrün boyası,
Okyanus turkuaz, sema turkuaz,
Seni düşlemek turkuaz.
*
Orman zümrüt, filiz zümrüt, ot zümrüt,
Seni soluyuşum zümrüt,
Koyu laciverttir pulları,
Marmara'daki istavritlerin.
*
Zift karası oldu,
Madenlerdeki emekçilerin yüzleri,
Yıldız turuncu ve yakıcı,
Direniş, yaş ve emek kırmızısı.
*
Ovalardaki bitkiler, renk tayfı,
Ovalardan inen, ırmakların nağmeleri,
Rayihanı getiriyor bana poyraz,
Ve soluklanıyorum seninle.
*
Hürriyetin tonundaymış daima, meğer tutkumuz,
Bulutsuz bir sabah gibi, uykularıma doğduğunda,
Ve alaca bir kuş misali,
Gönlümün semasına, süzüldüğünde çözdüm.
*
Bir buse, bir temas,
Sevda harında, kavrulmak demekmiş meğer,
Serin vücudumsun sen,
Buzlu bir tepe misali.
*
Ellerimizin kıyısında aydınlık,
Ve ağır bir soluk misali,
Ilık bir mırıltıyla sarmaladığında,
Üşümüş ağzımı.
*
Havasız bir temas,
Dindirilemez bir yangın,
Dönüştürdüğünde bir ocağa,
Çözdüm bunu.
*
Tanımadan evvel,
Aşka kapalı bir sineyle dolaştım ben daima,
Göğsündeki muhabbet,
Bakışlarındaki pırıltı.
*
Güvercin telaşıyla, tüneyip ruhuma,
Yanaklarında biten karanfil,
Ve tebessümünün lezzeti,
Tutkunun bizzat kendisi olduğu belirdi.
*
Neşelendirdiğinde beni, gür bir sedayla,
Saklandım ben kirpiklerinde,
Daldım, sevginin uğramadığı o hudutsuz vadiye,
Fark ettim, sende yok olduğumu.

Kasım Kobakçı
Kayıt Tarihi : 25.12.2025 11:52:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!