Ne hasret, ne gizem, ne nüzuldür bu?
Çarmığa gerilmiş ne zülümdür bu
Şuurum zindanda pus buluttur bu
Bakmaktan ürker şu kör gözlerim.
Pranga kıskacında adımlarını,
Bu akşam semada yok bulutlarım
Yok, yok ipe sapa gelmez derbeder umutlarım
Toprağım hararetli, kavruluyor canlarım
Bir damla yaş dökecek, gücüm yok ki Allah’ım
Beklerim sabahı ışısın eşiğimden
Dön gel virandır bahçem,
Baharına kınnaplar dolanıyor, zehirli sarmaşıklar tenimde,
Bakir halinedir âlemin tüm, tüm bu özlemim.
Zira matemindeyim huzurun,
Aklımı adımlıyor şu yorgun idelerim.
Tel örgüler çemberinde dipçik darbelerine gebeyim dön gel
Salıverdim gitti bugün içimdeki inayet dolu niyetlerimi
Dahası can bildiklerimin mütemadiyen iğne batırdıkları,
Kanamayı unutan yüreğimi
Canımın içine saplanan sözlerini derin, derin yuttum bugün
Müşevviklere alet olmuş samimi duygularım
Hırslarım arzularım yalansız tavırlarım
Böyle yakınken böyle ırak olmaktan korkar yüreğim
Seni kaybetmenin kaç şekli var söyle
Seni sevmenin onca şekli varken
Onca şekilli sevginin tomurcuğunda açarken
Tohumu kusursuz nadide bir varlık
Hücrelerde dolanırken usul, usul
Ürperirim manidar durgun gözlerden
Daldıkça çırpınan yorgun ellerden
Vuslatı olmayan aşkın derdinden
Ter kana bulanmış efkâr geceden
Ay tutulur siyahı gamlara mekân
Toplu mezar kazıyorum
Nefse şua saçıyorum
Nasıl vicdan şaşıyorum
Mahremimde bekliyorum
Ötesinden bakıyorum
Gözlerim ağlamaklı değil bak yaşlar süzülüyor
Seni bu halde görmeye yüreğim dayanmıyor
Aklımda bin sual, yüreğim ateşten kül
Senden vazgeçemem, vazgeçmem ki gönül
Yalan duvarlarında saklanmış, kirli elemler
Umudun kesilmediği akşamlarda
Bir! Bir akşamüstü
Salkım saçak fısıldayan bir gökyüzü
Ve sen baharım sen gövdesin canıma
Gövdesin soluksuz sıcağıma
Deli dolu ormanların zifiri karanlığında
Sükûnetle akacaksan benden,
Adımla geç beni.
İndir siyah palankayı her yanıma
Kani gelmediğin varlığıma…
Ama bil ki perdeden de sızar güneş karanlığına
Ama bil ki sızar karmaşık, huzursuz akıl oyunlarına
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!