(Tahlil) Serap Hoca Şiiri Üzerine

Mustafa Ceylan
658

ŞİİR


21

TAKİPÇİ

(Tahlil) Serap Hoca Şiiri Üzerine

YAĞMUR KOKUYOR TOPRAKTA
ve
SERAP HOCA ŞİİRİ

Mustafa CEYLAN

-I-

Yağmurlu havaları, hele hele yağmurun yağdı yağacak olduğu anı, özellikle çok sevmişimdir. O havayı ciğerlerimde hissetmeye başladığım anda balkona çıkıp Akdeniz'in çalkantılı göğsüne efsunkâr bakışlarımı gönderir, belli belirsiz ufuk çizgisini yakalamaya çalışırım. Gök yüzünün sancısını, bulutların telaşını hissederim. Beydağlarının bulutu öpen başı olur, dudaklarımı ıslatmak, içimin yangınına bir nebze olsun serinlik vermek için dağlarla birlikte öper, öperim bulutları. Yamaçlara kılcal kökleriyle tutunmuş geniş yapraklı bir ağaca dönerim balkonumda. Yaprak gözeneklerinin sihirli çağrısını, kılcal köklerin toprakla aynı kaderi paylaşarak söylediği hasret türküsünü duyarım. Ağaç ben olurum, içim baştan sona orman kesilir. En çok da, yamaçlara tutunmuş ağaç olurum. Yukarıdan aşağıya doğru akan suyu tutmak isterim, gücüm yetmez, tutamam.

Her yağmur beni tarifini yapamadığım, gurbetsi duyguların kapsına götürür. Melil-mahzun olur, yetim çocuklara dönerim. Yalnızlığı içerim doya doya. Kanat açarım küçümen kanatlarımla maziye. Yağmuru bekleyen deniz, sessizliğe bürünür. Kumsalı döven köpükleri bile hazırdır coşkuya ama, usul usl, derinden el uzatır altın sarısı kumlara. Biraz sonra kopacak kıyameti bekler gönül denizim. Vuslat limanına bir yağmur damlası düşse diye kirpiklerim uykuyu çeker mıknatıs gibi. Bahtımın parlamayan yıldızı ve yaşadığım hicranlı saatler yeniden yürür hücrelerimde.

Sevdiğimi, beni, ben eden, mısralarımın asıl sahibini ararım. O'nun selamını bekler, yağmur damlasıyla selamlar gönderirim. Ve o'nun da benim gibi mazun duruşunun silüeti belirir ah diyen sesi ile dağlar arasındaki derin vadilerde. sisli-puslu. Suskun ve kilitli dilim çözülür, açılır. Kalemime sarılırım. Seslenirim canözüm'e, can evimin balkonundan:

'nicedir selamın yoktur,
gözlerim yolunu..
gittiğin yerlerde izini ararım...
bulduğumda susarım hicabımdan...
nedendir bu kara gökler,
nedendir gözümdeki yağmur,
umursamazlığın nedendir...
ah diyen bu ses kimden..
bir bilebilsem...
neden yavaş akar
her gün çağlayan bu ırmak..
gel diyemem,kal diyemem..
benden beterdir yalnızlığın
dağlar görmüş gözyaşını,
kuşlar duymuş ağıdını...
ta uzaklarda kalan
vuslatsız sevdanı... '
......
'Kırmızı güllerde kaldı
Yürek yangınım.'
Yiten kimdi,
Kalan kim?
Ben miydim, sen miydin?
De canda canım
De canözüm...'
......
'Nerden geldin de
Dokundun yüreğime...
Sızladı içim.
Kendimi aradım doğan günde,
Yağan yağmurun inleyişinde...
Dibe vurdum!
Bu nasıl bir dokunuştu... '
...
Seni, beni unuttuğun yerde bırakıyorum. Yerdeki umutlar, anlatsın çektiğim acıyı. Seni, içimde bin heyecanla dağlar ötesinden getirdiğin gözlerindeki kıvılcımı görmek için gelirken sırtını döndüğün yerde bıraktım. Dokunma gözyaşlarıma, acılarımda yalnızım. Kısmetse bir yaz akşamı ya da bir yağmur serinliğinde bakarım gözlerine de, unutulmuşluğuna yanarım vuslatı bekleyen bu aşkın.. Şimdi ne zaman bir ses gelse senden bir zamanlar ruhumu sarsan sesini dinlerim de derim ki: Vakit med-cezir vakti değil...deniz durgun, martılar uçmaz, serçeler ağlar sessizce...Ve sen, bilmeden yıktığın köprüleri, hala elinde ağ, beklersin durgun denizin kıyısında. Oysa liman sessiz, gemiler boş, yolcular gitmiş. Vakit, sonsuza beş kala. Vuslat limanında ne sevdaya gebe umutlar ne sen ne de ben varız. Kim bilir, bir daha gelirsek dünyaya aynı ağulu şerbeti sunmayız, düşüncenin evrenine şüphe tohumunu ekip... ezmeyiz duygunun yüceliğini... yok etmeyiz el ele o erişilmez sevdayı ve bir türlü diyemediğimiz bilinmez sözleri saklamayız dudaklarımızda.
....
'Ahretliğim,can dostum...
Nerdesin bilemedim.
Kanadım kırıldı
Diyemedim.
Dostluğuna sığınmak istedim de
Bulamadım ne seni
Ne de o dost yüreğini.
Ölülerin ardından ağlanır,
Ya yaşarken yok olanlar
Nerdedirler bilir misin,
Bilip de söyler misin? '
.....
'Karanlıklar içindeydim,
Şimşeğin ışığına muhtaçtım.
Susuzluğum had safhadaydı
Ve sen geldin;
Sırtında yağmur damlalarıyla.
Kucağında yaradanın sevgisiyle,
Geldin oturdun gönül soframa.
Sözler aştı dağları,
Denizler taştı ne çok söyleştik...
Daktilomun tuşları ağladı sen anlattıkça'

Daktilom ağladı, ben ağladım, sen ağladın. Gökler ağladı. Gökler boşalttıkça içinin derdini, yaprağın,çiçeğin, toprağın sevincini duymalı, işitmeliydin can özüm. Bu sene yağmuruma tutsağım, bu sene yağmurum tutsak bana. Ben bendeki yağmurla rahmet denizine doğru zikreden derviş gibi, Sakarya, Kızılrmak olup akarken, Dünyanın 3/2 si suyla kaplıyken, ötelerde insanların yağmura çağrısı var, duası var. Anlaşılmaz, garip bir dünyadayız. Benim yağmurum senin ilhamındır tek tanem. Ötelerde ise;

'Duada herkes yağmur diye.
Yağsa yağmur
Aklansa dünya.
Yerlerde sürünen güller,
Ağlar neden diye.
Akgüvercinlerin kanadı
Çamura mı bulandı ne?
Hadi, n''olur yağmur
Gel artık
Karış gözyaşlarıma...
Daha ödeyecek neyim var?
Sessizliğin korkutuyor;
Bakışların, duruşun...
Uzak dur benden!
Yalnızlığım çaresiz,
Tenim ürkek.
Aysbergi kim ters çevirdi? '

Öteler, ufkun, dağın ardı. Uzak oldukça yakın, yakın oldukça içimde.Şah damarımda dönüp duran elektronun frekansını hissediyorum, kulak zarımı patlatırcasına zerrelerin çıkardığı sesle alıyorum başımı avuçlarımın arasına. Koşuyorum, koşum hep merdivenlerden yukarı. Düşe kalka hemde. Kader torbası sırtımda. Senden gelip sana koşuyorum. Balkonumun kapısına yaslanıyorum. Oysa senin kapındayım. Gün yirmidört saat, her nefes alışverişte, en çok da yağmur zamanı kapındayım can özüm...

'aç kapını
haydi aç ben geldim...
diyemedim.
dışarda yağmur yağıyor gülüm,
yüzüm ondan ıslak.
fırtınadan arta kalan bir rüzgar var,
iliklerim ondan üşür...
ellerimde gelincikler yok,
nergisler var ellerimde
sarı
sapsarı...
gel...
bak şu camdan dışarı...
gördün mü ömür denen bulutu...
dün
kapkaraydı...
sanırsın ki boşaltıp yükünü
ağaracak saçların gibi...
bugün yüzümü ıslattı da
gözyaşlarıyla
gene de aklayamadı
yüreğinin derdini...

...
Hidrojen ve oksijenin aşkı mıdır yağmur? Yoksa çöllerin gözyaşı mıdır Mecnunca avaz avaz göğün yedinci katına çıkıp; sonra sihirli, görünmez kanatlarla iplik iplik yeryüzüne inen. Rahmandır, berekettir, bolluktur. Hayatın, dirilişin kendisidir. Küçümen, nokta kadar bir yağmur damlasının içinde koskoca bir okyanus gizlenmiştir, bunu görebilmelisiniz. Suret aslının, parça esasın kendisidir. Ben ise, seninim can özüm. Sen de benimsin benim.... Biliyorsun, biliyoruz ve cümle insanlar da bilmekte...

Yağmur tanem, çiğ tanem, alın terimsin çoğu kez. Kara kışlarda kar çiçeğim, buzum, hüzün göletimde donmuş kristalize olmuş acılı zamanım, duamsın, dileğim, arzumsun.

Ülkemin Balkan sınırını çizen Meriç'im, kan ağlayan Basranın göğsüne bereket taşıyan Dicle-Fırat'ımsın. Benden doğup yâdele akarken, beni taşırsın, seninle ben taşınırım aktığın bağlara, bahçelere.Ülkemin üç tarafı senle çevrilidir, ama ben sensizlikten kavrulur, yanarım. Bütün senli zamanlarım, bütün ırmaklarım bendeki dağların koynundan doğar, ya denizlere yada gurbetlere akar. Dışarıdan doğup da benim ülkeme akan ırmağın neden yok acaba?

Kâbe' de zemzem, cennet te köşkümün bahçe kenarında şırıldayan ırmağımsın... Sevgililer sevgilisi, iki cihan nurunun bastonunu vurduğu yerden güp güp nabız atışlarınla, sevinçten çağlayıp kara toprağın bağrından çıkışını görürüm.

Seninle benim aramda hiç bir fark yoktur. Benim balkonum işte şuracıkta, bir kaç metrelik yer. Seninse falezler, düdenler, manavgatlar...

Namaza durmadan önce aldığım abdest seninle güzel. Seninle tenim pırıl pırıl, ışıl ışıl yüzüm, elim, vücudum. Misler kokuşum senden.Temizlik sen, paklık sen. Sen bizi arıtıp, durutup, pırlanta yapıp gidersin, kara toprağın göğsüne. Sonra dere olur, ırmak olur büyük denizlere kavuşmak için hıçkıra hıçkıra sonsuzluğun türküsünü söylersin.

Denizlere; yani sende sana, hakim olan cihana hakim olurmuş, Barbaros öyleydi. Nice leventler senin en çok da maviliğine vuruldu. Derinliklerinde sayısız canlıları yaşattığını biliyorum. Sen canlısın ya, senin içindekiler de öyle. yosunlar, mercanlar, balıklar ve mavi bakışlarıyla sen. İstiridyemdeki incim senden.

Gökten mi alırsın rengini, yoksa göğe rengini sen mi verdin bilemem. En çok da bu rengine düşükünüm biliyorsun.

Yağmuru sen sanıyorum. Seni yağmur bilmişsem suç bende değil inan ki. Kederli oluşum, yalnızlığı yaşayışım senden. Hasretliğim yağmurun sesindedir. Sesimi duyuyorsun biliyorum.Sensizlik mi? Sensizlikte;

'Bilir misin ki
Gözlerimden akan yağmur damlaları
Buza keser kar olur.
Bil ey yar, bil!
Bil ki
Dağları duman bürüdü.
Bil ki
Hasret kervanı kalktı,yürüdü.
Bil ki
Sensizlikte demir yüreğim,
Pas tutup çürüdü.'

DEVAM EDECEK...

Mustafa Ceylan
Kayıt Tarihi : 23.2.2008 05:22:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Feride Bektaş
    Feride Bektaş

    İki güzel yüreğin mısraların potasında Serap HOCA'nın duygu gizemini katmer katmer açıp,dillendirmesi....
    Mustafa CEYLAN ÜSTADIN da sözcükleri bir mücevher ustası gibi nakış nakış mineleyip ince ince işlemesi,derinlemesine can vermesi....TAM BİR BÜTÜNLÜK OLUŞTURMUŞTUR.
    Her iki güzel yüreği canı gönülden kutluyor ve alkışlarımı size gönderiyorum.
    Adıyaman'dan selam ve saygılarımla birlikte tam puan.

    Cevap Yaz
  • Ahmet Ayaz
    Ahmet Ayaz

    SERAP HOCAM ADINA
    TEŞEKKÜRLER USDAT

    Cevap Yaz
  • Serap Demirtürk
    Serap Demirtürk

    Bilsem ki yağan yağmur gözümdeki yaşlara karışmayacak ve bilsem ki yüreğim gözyaşı olup akmayacak gözpınarlarımdan 'dur' derdim gözyaşlarıma..ama beni dinlemiyor ne yağmur ne de gözyaşım.
    Sevgili Ceylan Hocam, mahcup ettiniz. Usta kaleminizle şiirlerimin dizelerindeki ruhu sizden okumak, ayrı bir hazdı. Teşekkür ediyorum ayırdığınız zamana, verdiğiniz emeğe. Saygım sizedir.
    Serap Hoca

    Cevap Yaz
  • Şemsettin Ağar
    Şemsettin Ağar

    İki dost yüreği aynı sayfada harika bir anlatımla okumak keyif vericiydi.Güzel kelam eden her iki kaleme de tebrikler saygılar.

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (4)

Mustafa Ceylan