Kafamın içinde garip sesler dolanıyor.
Dinlememek için kaçıyorum ama nafile...
Üstelik tanıdık sesler bunlar.
Atam Oğuz'un sesi:
-Vermeyecektin Türk'ün ilini kara domuzlara
Sonra dedem Fatih sesleniyor:
-Payitaht'ı bunun için mi bıraktım sana(size)?
Şahin bakışlı Yavuz geldi sonra:
-Mekke ve Medine'nin anahtarları nerde?
Utandım...
Sustum...
Yüzüm yerde, aklım hülyada yaşadım yıllarca.
Gelmedi elimden bir şey.
Gelmesi için de çabalamadım hani.
Ah, vah demekten başka...
Sonra yine görmeye başladım düşleri.
Belki düş bile değil hakikatin kendisi...
Olanca heybetiyle Abdülhamit Han karşımda:
-Otuz üç sene tek başıma vermedim Filistin'i.
-Siz onca Müslüman elinizle mi verdiniz?
Terledim...
Titredim...
Korktum...
Hekimlere koştum, kurtarsın diye aklımı...
Dank etti kafama üstümüzdeki vebal.
Sustum...
Sustum...
Sustum...
Efendimizi bekler oldum utançla.
Kudüs gitti, Mekke yolda çünkü...
Gelmedi...
Düşündüm; günler, aylar, yıllarca...
Anladım sonunda:
Nebiler Nebisi de küsmüş bana...
Çıkamadım satılmış ruhların arasına
Hazırladım ruhumu çaresizce, hesap gününe.
Vermek zorunda olduğum ama veremeyeceğim hesaba...
Mirasına sahip çıkamayan ben(biz)
Veremeyecek hesabını Hak Teala'ya...
Yalvarmak, yakarmak da yetmez artık,
Ulaştırmadıkça emanetleri sahiplerine...
Kayıt Tarihi : 20.1.2019 21:04:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!