Yatağına ulaşmak için ormanın dingin sessizliği ile sevişip ıslak duygular yaşaması kaçınılmaz olan derenin sevdalısı olduğu çam ağaçlarının içinde,varoluşunun anlam ve nedenini arayıp bulmaya çalışan bir filozofun, filozofik kaygı, şüphe ve
heyecan karışımı duygularla sanki hep eksik olduğuna, hep tamlanması-tamamlanması gereken ve bunun için dışsal bir faktörün olması gerektiğine inandığım şeyi/kişiyi bulma,
onunla kucaklaşma ve böylece tüm /tek eksikliğimi giderebileceğim sevinciyle moda sahilinde yürüyordum...
Ayak topuklarına kadar uzun ama kırmızı bir elbiseyle yanımda belirivermişti. Etkileyiciydi! çekiciydi! baştan çıkarıcıydı! çok hoştu...! Olabildiğince uzak ve olabildiğince yakındı! içimdeydi! bendeydi! benden özgeydi! ...ne güzeldi...!
Tutsak edilmiş bir insanın tutsaklaşmış diliyle,ses tonuyla ve cesareti kırılmışlığın utangaç bakışıyla ona bakıp kısık-tutsak bir ses tonuyla kimsin diye sorduğumda bana, modalıyım cevabını vermişti.Verdiği cevabın sorumla orantısızlığının yüz hatlarımda oluşturduğu şaşkınlığı fark etmiş olacak ki; ne istediğini bilen, kendinden emin, kesin ve keskin bir inançla evet moda lıyım ve seninle burada kucaklaşacaz demişti.
Hoş, ürkek, tuhaf... ben de tanımlayamadığım bir duygu yaratmıştı. ona kanım kaynamıştı...
Sevmiştim...
Hala hatırlıyorum; cemrenin toprağa düştüğü bir zamandı. güneşin toprağa, toprağın doğaya,
doğanın insana, insanın insana
ve tüm yaşama kanının kaynadığı bir zaman...Oturmuş belkide tek lüksüm olan çok az şekerli türk kahvemi içiyorum...
Karşımda çenesi güzelliğinin merkezi olan ve o çok güzel çenesini yüzlerce öpücükle ödüllendirdiğim, ve en coşkun, ve en ilham dolu gülüşlü sevgili...Ne güzel sevgili...!
Yanımdaki masada oturan on sekiz yirmi yaşlarında,gamzesinin kendisine kattığı ayırıcı güzelliği bilmenin zekiliği ile tebessüm eden,buna kendini zorlayan bir kızın erkek arkadaşına; aradaki ilişkiye rengini vermek isteyen ve bunu dişil özelliğini kullanarak yapmaya çalışan bir tavırla ...bilemezsin, ben seni, bir kuşun göz yaşları kadar çok seviyorum demişti...
Şaşırmıştım.
Kuşun gözyaşlarıyla sevgi ilişkisini anlayamamıştım (Çok sonra öğrenecektim kız erkeğe seni ölesiye seviyorum demek istemişti. Rivayete göre kuşlar ağladıklarında ölüyorlarmış...) .
Kızın gamzelerinde ve özgüvenli tavırlarında duruyorum. Bana zamanın sevilisini hatırlatıyor...
Hiç bir şehevi duygunun yarı çıplak gögsümde uzandığı zaman çok tanrılı saçlarını sevmem kadar meyve vermediği ve hiç bir sulu duygunun, ateşle mühürlenen yasaklı meyveye bu kadar ihanet etmediği bir zamandı
gamzelerini öptüğüm bir zamandı, yani sevginin merkezini öptüğüm bir zamandı … Yani sevgiliyi gömdüğüm bir zaman...
Geniş omuzlarımdaydı kaderle çok çizilmiş avuçları, hafif doğruldu...
Tarihi belirleyecek çok önemli ve o kadar da ciddi bir karar vermiş gibi süzmüştü yüzümü, usul usul tebessüm etmişti
huzurluydu,
mutluydu,
içi sevgi doluydu...
Ama ürkek, kaygılı ve tedirgindi. Belli ki korkuyordu...
Aniden ve yoğun bir öfkeyle dedi ki;
Kapansın Gözlerime değen gözlerin,
Yüzün başka bir yüzde gülerse;
kahrolsun!
Yok olsun!
Ölsün!
Susmuştum!
İstanbul susmuştu!
Yer susmuştu!
Gök susmuştu!
Ve
bir yıldız kaymıştı gözlerine baktığım gözlerimden...
Zal Barlin
Zall BarlinKayıt Tarihi : 28.6.2012 11:30:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!