Susmaları bıraktım, şimdi konuşma zamanı, acıların hüzünlerin iç burkulmalarının bir bir ortaya dökülme zamanı. Savaş meydanında yeni bir günün başlangıcı bu gün, açılmamış mektupların, okunmamış satırların savaşında konuşma zamanı şimdi.
Yeni günün ağırlığı ile uyandım ve sensizliğin ilk ışıklarıyla güneşi yüzüme çarptım ve ellerimden biz döküldü. Tutamadım sen gibi ışıkları ve günü, aydınlığın gölgesinde kaldım. Göz pınarlarımda bir yangındı yaşadıklarım. İncecik bir sızı halinde yanaklarımdan düşerken toprağa bir avuç bulut aldım ellerime, senden kalan anıların içimde bıraktığı izleri kimse görmesin diye sildim, savurdum rüzgâra alınganlık olmasın diye.
Kendi ellerimle yarattığım tuzaklarımın içinde yelkovanı kırık zamanların önünde dolanmaya başladım. Her saat başında çalan gongun sesiyle yaşadığım buruklukların acısını duyumsadım kahır zamanlarıyla. Yüksek duvarların canımı acıtmasına aldırmadan bedenimde oluşan yaralardan akan kanı görmüyordum bile yürek kor halindeydi ve acıların en büyüğünü yaşıyordum.
Gözlerindeki yalanları gördükçe daha da kahrolmaya başladım. Öfkem yağmur damlalarına karıştı, esen rüzgârın şiddetinden tutunmaya çalıştığım her dal ellerimde kalıyordu ve ben savunmasız çocuğun ağlamalarına karışan gülmelerde boğuluyordum.
Adını mıh gibi aklımda tutuyorum
Büyüdükçe büyüyor gözlerin
Ben sana mecburum bilemezsin
İçimi seninle ısıtıyorum.