Konuşmak, insanın elde ettiği en büyük ödül…
Susmak, karanlık kuytularda gölgen ve ayak seslerin…
Uğultular arasındaki düşünce fırtınası beyinde suskunluk…
Kendi kendine konuşmak bütün sözlerin beyin hücrelerinde birbirine bulanması. SUSKUNLUK BİR KONUŞMA UĞRAŞ ÇAMURLUĞU, KULAKLARDA UĞULDAYAN sevgili sesine cevap verememe kahredişliği,
KARANLIKTA BİR SES BEKLENTİSİ, KULAKLARIN ÖZLEMİ…
Alazı üzerinde bir at gibi dudaklardaki kıpırtılar, konuşmakla atağa kalkacak gibi hırs içinde… KARANLIĞIN SESİ BELKİ DE ÖZLEMİN NEFESİ.
Yoksunluğun, yalnızlığın, bunalmışlığın gece karanlığından, kızıl şafağa kadar UZANAN GECE SANKİ BU NEFESLE SOLUK ALACAK. Bitimsizlik bu istek, umursamazlığın baş belâsı dönüşüm bekleyen,
UMUDA DÖNÜŞÜMÜ BU, GECENİN BUĞULU SESİ…
GECE BUĞULU SESİYLE KONUŞUYOR ve dönüşüm başlıyor…
BELKİ DE KARANLIĞIN BUĞULU SESİ, ÖZLEM GETİREN…
Sol böğründen bir nara fışkırdığında,
bir ah, bir neden düşüncesi,
alnından ter akıttığında,
geçmiş zamanın masallarından,
bir kahraman gömüldüğünde,
bir ak peçete rüzgarla uçtuğunda,
bir ak martı sol yanından kan akıttığında,
gagası üstü denize çakıldığında,
bir sokak kedisi kurumuş kemikleriyle,
asfalta dökülüp serildiğinde
BİL Kİ, VAGON VAGON ACILARLA,
NABZIMIN SON PITIRDAYIŞLARIDIR.
İşte o zaman gelme…
Dönme…
Bil ki, bu güneş çoktan battı,
bil ki, bu yürek çoktan acıdan çöktü,
bil ki, bu hasret çok bel büktü,
bil ki, bu insafsızlık, çoktan fermana geçti.
Ve katledildi bu hayat,
hem de çok, çok oldu,
Lâl oldu bu dil…
SUSKUNLUK ALEV ALEV BİR ÇEMBER, HAR HAR BİR ATEŞ,
“0”,
bir mezar taşı sessizlikte bir tünek yeri,
kalabalıklarda siyah eşarplı,
siyah gözlüklü dost canlar…
Yalnızlıkta, soğuk bir mermer üstünde sadece,
SADECE GECENİN BUĞULU SESİ ÇARPIYOR ÜSTÜNE…
Pılısını, pırtısını toplayıp, GİDECEK YERİ NERESİ?
DÖNME,
Bozma suskunluğu,
BIRAK, YELKENİ ŞİŞMİŞ GEMİNİN SU YOLUNDA GİTSİN GARİP.
Biliyor musun, sen gittiğinden bu yana,
kaç kez göçmen kuşları yuvalarına döndü?
Biliyor musun, kaç yaz gecesi,
kaç kış gecesiyle buluştu?
Kaç kez ışıklar söndü yandı?
Ve kaç kez Eylül'ler değişti?
Ve sen beni biliyor musun,
KAÇ DEFA UYKUSUZ GÖZLERLE GÜNEŞİ KARŞILADIM?
Ve sırt üstü yatıp, kollarımı denizin son suyuna açarak, avuçlarımla yıldızların kaç tanesini toplayabildim, biliyor musun?
BU YALNIZIMSILIĞIN SESİ,
BU KARANLIKTA KAYBOLAN UĞULTULU SES.
VE BİR NEFES KALDI DÖNÜŞÜME SAKLADIĞIM...
Biliyorum dönmeyeceksin.
BEN DAHA BİR ÇOK, TANŞAFAĞINDA, GÜNEŞİN DOĞUŞUNDA ERİYECEĞİM.
Dönme,
biliyor musun bedenim son deniz suyundaki, hırçın dalgalarla, kaç kez yaş odun gibi yuvarlandı. Kaç kez bir kütük gibi döndü durdu?
Gözümün yaşları kaç kez yakamozlara karıştı,
nereden bileceksin...
Bahar çiçeklerinin bende meyveye dönüştüğünü,
KOCA BİR ÇINARKÜTÜĞÜ BU BEDEN, NE TOMURU KALDI NE YAPRAĞI.
HAYAT BİR KOL BAŞI BENDE, BİR İLERİ, BİR DAHA İLERİYE DOĞRU,
gerisi arkada kalan.
SEN NERDESİN Kİ, BASMIŞSIN HAYATIN YELKENİNE, DÖNÜLMEZ BİR GİDİŞ.
Özlem çamuru bu hasretin suskunluğu, bulanmak, bulandıkça bulanmak,
ÖZLEMİN HASRETLE BULUŞMASI BU, YOK OLUŞUM.
Bir batak kaypaklığı,
bir batak kayganlığı,
BASTIKÇA GÖMÜLDÜĞÜN ÖZ, BİR HATIRALAR BOŞLUĞU.
Bir kıskançlık dik durmaya,
BEL BÜKÜLMESİ BU SENSİZ SUSKUNLUĞA...
İŞTE GECENİN KARANLIKTA Kİ BUĞULU SESİ BU, DUYABİLİRSEN.
İzmir _ Çandarlı
Kayıt Tarihi : 15.9.2008 09:30:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
İzmir_Çandarlı ve 'Dandik Büfe'... Uzun yaz günlerinde bir sığınak ve huzur.... Bana tanınan bütün imkânlar için, şükran borçluyum...
kutluyorum
namık cem
SUSMAK zamanı...
çook laşmak ve şiirleşmek ;İŞTE..
HARİKASINIZ..AMAN SUSMAYIN..
nerm-İN-ce
melek ayaz
TÜM YORUMLAR (10)